- 774 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KIRILMA NOKTASI -6
“Bir insana bırakılmış olan keder ve kelimelerin kalbi …
Ne kadar inceydi unutmak ve sonu
O kadar beyazdı anımsamanın;
Nasıl da unutmayı unuttuk…”
(Hilmi Yavuz,Kayboluş Şiirleri)
Eda, o sabah uyandığında planladığı hiçbir işi yapacak gücü olmadığını anladı.Baş ucundaki komodinin üstünde aylardır öylece duran kitaba uzandı eli.Ozan’ın unuttuğu kitabın kapağını açtı yarı doğrulmuş vaziyette.Tırnak içinde el yazısıyla yazılmış satırları gördü:
“Sevgi, karşındakinde kendini seyretmektir…”
Sevgilerimle…(G.)
Kime ait olduğunu anlamak fazla zaman almadı.Kitabı hızla kapattı,hissettiği acı, harekete geçme istediği uyandırdı, bir şeyler yapmalıydı.
Evliliğindeki sürünceme,hayatının bütün alanlarına yansıyordu.Ozan’ın da hayatının dağılması için ne gerekiyorsa yapmak isterdi.Ama şu koca dünyada denetimimiz dahilinde olan kaç şey vardı ki…
Tekrardan toparlanmak adına, Gülce yle konuşmaya kararlı, ama karşılaştıklarında ne yapacağı konusunda kararsızdı.Akışına bırakmak istiyordu.Onu çok merak ediyordu. Öyle uzaktan değil, yakından…
Eda,öğleden sonra Ofise geldiğinde, Gülce çıkmak üzere masanın önünde paltosunu giyiyordu.Önce Ozan’ı sorup akrabası olduğunu,bir proje konusunda yardım almak için geldiğini söyledi Eda.Gülce,onu nezaketle karşıladı.Kısa bir süre sonra da,Ozan’ın çıktığını, kendisinin de vapura yetişmek zorunda olduğunu söyledi.Eda konuşma fırsatını kaçırmak üzere olduğunu anladı,onunla aynı yöne gittiklerini söyleyip beraber yolculuk etmeyi önerdi.Gülce’nin düşünmek için fazla zamanı olmayınca ,birlikte çıktılar.
Vapurda, Gülce camdan dışarıyı huzurla seyrederken Eda da onu seyrediyordu içinde kesintisiz bir kederle.Evdeyken, bütün öfkesini dışarı püskürtüp rahatlayacağını sanmıştı.Ama şimdi, burda,elini kolunu kaldıramaz halde onu gözlemliyordu çaresizce.Bu tavır onu yansıtmıyordu, ama acının insanı dönüştüren bir gücü vardı belli ķi.Yoğun bir acıdan; ya daha güçlü bir dinginlikle ya da daha güçlü bir egoyla çıkıyordu insan, ama asla aynı insan olarak kalamıyordu…
Eda, ömrü boyunca bir daha böyle tuhaf bir diyaloğun içinde olur muyum diye düşünürken sordu Gülce’ye:
-Evli misin?
-Artık değil…
-Üzüldüm,zor olmuştur…Nasıl atlattın?
-Geçirgen olarak…”Zaman geçirgendir”Ama sen daha geçirgen olmak zorundasın, her konuda.Değiştiremeyeceklerime rıza göstermeyi öğrendim.
-Ben senin gibi kolay pes eden biri değilim aslında.Mücadele edersen şartlar değişebilir.
Gülce, hayatta çok az sınavdan geçtiği ve onca makyajın kapatamadığı yorgunluğu yüzünden okunan kadını baştan aşağı süzdü.
-Kendinle ilgili neyi yönetebiliyosun,neleri değiştirebilecek kudretin var hayatında?
-Nası yani?
-Bedenindeki işleyişi, yaşlanmayı, ölümünü,sevgini yönelteceğin kişiyi,karakterinle, zayıf yönlerinle ilgili aldığın kararları…
Eda’nın içindeki yangın,dışarı sızmak için fırsat kolluyordu.Bu basınca daha fazla dayanamadı.Denizi seyretmek belki yardımcı olabilirdi.
-Aslında,bu sabah benzer şeyleri düşünmeye başladım.Her şey insanın elinden kayıp gidebiliyor beklemediğin bir anda.İlk kez yenik hissediyorum.
Eda’nın gözleri buğulandı.Ağlamamak için tutunacak bir şey aradı.
-Bi sigara içelim mi?
Gülce, bu tuhaf tavırlı kadının dağılmış haline acıdı:
-Sigarayı bıraktım,ama denizi seyretmeyi severim.
Beraber güverteye çıktılar.Parmaklıklara dayanıp vapurun denizi yararak çıkardığı köpükleri seyrederken hıçkırarak ağlamaya başladı Eda:
-Kaybettim…
Ozan’ın ona ilk kez gül verdiği gün bindikleri vapuru ve dünyayı büyülü bir mekana çeviren sözlerini anımsamıştı.
Rüzgardan hızla tükenen sigaranın savrulan dumanına gözleri dalan Gülce, ilk defa karşılaştığı bir insanın böyle kolayca ona açılmasına şaşırmıştı.Yine de nerde,kimde görse tanıyacağı bu yoğun yalnızlığa kayıtsız kalamadı:
-Kaybettim demek için erken bence.Bazen her şey göründüğü gibi olmayabiliyor.Şu an ne söylesem anlamsız gelecek biliyorum.Yakın zamanda benzer şeyleri ben de yaşadım.Şimdi iyi ki…
-Kazanan tarafta olunca bunu söylemesi kolay!
Gülce, Eda’nın bakışındaki dehşetten ürktü.Bir an yaşadıklarından onu suçluyormuş hissine kapıldı.
-Benim de kayıplarım oldu, tıpkı senin gibi ayrıldım istemsizce.
-Başka biri mi?
-Evet.
Eda,yüzünde sahte ve alaycı bir gülümsemeyle:
-Düşünsene; yılların, fırtınaların eskitemediği ilişkini adi bir sürtük gelip şipşak bitiriveriyo!
Bunları söylerken Gülce’nin gözlerinin içine öyle odaklanmıştı ki Eda, tüm kinini direkt aktarabiliyordu.
-Ne tür bir kadın bunu yapabilir sence?
Gülce’nin nabzı hızlanmaya başladı.Sesindeki titremeyi kontrol altına almaya çalışarak:
-Bir davranışı yargılamadan önce çok yönlü bakmak gerekir bence.
-Yani?
-“İsmimi biliyorsun, hikayemi değil; Yaptıklarımı duydun, yaşadıklarımı değil…”
-Yanlış bir şeyi mi savunuyorsun?
-Hayır, sadece o yanlışın koşullarını bilmek lazım diyorum.
Kısa bir suskunluğun ardından savrulan saçını yüzünden çekip Eda’nın gözlerine baktı Gülce:
-Nerden biliyorsun bu onulmaz yalnızlığı bir gün senin de aynı şekilde doldurmayacağını?İnsan kendini en onaylamadığı rolü oynarken bulabilir hayatta…
Eda,tükenen sigarası parmağını yakınca dikkatini ve gözlerini alabildi Gülce’den.
Gülce,sözlerini bitirir bitirmez üşüdüğünü söyleyip içeri yöneldi.Koca denizin ortasında kaçacak başka yer yoktu çünkü.Ozan’ın uyarısını da hatırlayınca emin oldu Eda’nın kimliğinden.
Eda karşısına oturduğu Gülce’nin parmağındaki yüzüğü fark etti:
-Çabuk sarmışız yaralarımızı…
Gülce, yeni tanıştığı bir kadına asla söyletmeyeceği bu söze karşılık veremedi.Suçlu hissetmenin ezikliği içinde bakışlarını denize yöneltti.
Eda ise Gülce’yi süzüyordu duyguları aralıksız devinirken, ellerini, saçlarını… Zarif ve doğal bir kadın olmasının ötesinde olağan üstü hiçbir özellik göremedi.Kaybeden her kadın gibi, en çok da kendine özel sandığı duygusal anların bir başkasıyla da yaşanmasındaki mümkünata içerliyordu.İlişkilerinin hep güzel anları geçit töreni yapıyordu nedense ayrılık zamanlarında.
Paylaştığı güzel anlar kadar paylaşamadıkları da uğradı Eda’nın pişmanlık dolu yüreğine.Saygı mesela, güven mesela,bir olmanın en güzel vurgusu olan çocuklar mesela…Ozan’ın da bu ayrılıktan yarayla çıkması için iyi bir neden olurdu, ömürlük bir yara…Çürük ve Istıraplı da olsa kalıcı bir bağ…İlişkilerini onarmaya yeter miydi bilmiyordu ama bu durumda bile bir çocuğu olsun isterdi.
Gülce’yle açıkça konuşmanın anlamsızlığını kavradı.Kim olduğunu bilmese daha iyiydi.
Vapur kıyıya yaklaşırken Gülce ayağa kalktı, telaşlıydı.Tanıştığına memnun olduğunu söyledi incelik, şefkat ve acıma içeren gülümsemesiyle.
Günün son ışıkları kumral saçlarını arkadan aydınlatıyordu.
Yeni tanıdığı ve muhtemelen son kez gördüğü Gülce’ye bir daha başka hiç kimseye bakmayacağı gibi baktı Eda tokalaşırken.
Önce elem,sonra gıpta,sonra rıza geçti bakışlarından…Öfke gitmişti sahi.
Duyguların ağırlığı yerinden kalkmasına imkan vermedi vedalaşırken.Gözden kaybolana dek ardından baktı.
Başını pencereye dayadı,deniz dalgalanmaya başlıyordu.
İçinden geçerken fark edemediği her şey zihninde ağır ağır birbiriyle yer değiştiriyordu.Birlikte geçen onca zamanın birazını bile, sevdiklerini anlamak ya da kendini anlatmak için kullanma zahmetine girmediğini anladı.Kabullenmeyi öğrenmek zaman alabilirdi, ama dönüşüm böyle başlıyordu belli ki.
Yanındaki kadının kalkarken yere düşürdüğü derginin sesiyle irkildi.Kapağında bir buz dağı fotoğrafı vardı.
Usulca yerinden kalktı.Affetmeyi istiyordu önce kendini, sonra herkesi.
Mırıldanır gibi sesli düşündü sonra:
-Bir aysberg kadar anlatabildim kendimi.Görünen kısım beni ne kadar tanımlar ki?
Kendimin geri kalanını çarpmadan, dağılmadan ve dağıtmadan anlatabilmek belki de mümkün değildi…
YORUMLAR
Teşekkürler Deniz Hanım, yine güzel bir yolculuk yaptırdınız bize eline kalbine sağlık. Selam ve sevgiler