- 1062 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Üç Bomba ve Tuzla'da Olüm.
ÜÇ BOMBA VE TUZLA TERSANELERİ.
Hürdoğan Aydoğdu [email protected]
Son bir ay içerisinde meydana gelen dört olaydan bahsedeceğim. Bu olaylara yaklaşımları farklı açılardan bakarak değerlendirmeye çalışacağım.
Birincisi; İstanbul Güngören’de meydana gelen patlamalar ile onüç kişinin öldüğü olay. İkincisi Tuzla Tersanelerindeki iş kazaları ve en son ölenlerle sayısı yüzdört kişiye ulaştı. Konya’ın Taşkent beldesinde onyedi masum çocuğumuzun öldüğü olay ve Erzincan’da meydana gelen patlamada dokuz insanımızı kaybettiğimiz mayın tuzağı.
Bunların birbiriyle hiç bağlantısı yok gibi görünse de devletin, hükümetin, siyasilerin, mülki amirlerin ve halkımızın, basınımızın yaklaşımı açısından mutlaka irdelenmesi gerekiyor bence.
Hepsinde ortak olan yönlerden birisi toplu ölümler olması. Basında geniş yer bulmasıi. Herkesin bu olayları kendi çıkarları için kullanıyor olması. Günlerce medyayı meşgul etmesi. V.b. …
Güngören patlamasından başlarsak : Mülki amirler ve hükümet yetkilileri daha ortada hiçbir veri yokken olayın PKK tarfından düzenlendiğini ima eden konuşma ve açıklamalarda bulunmaya başladılar. Suçlu çoktan bulunmuştu bile. Sonra Cumhurbaşkanı, Başbakan, İçişleri Bakanı olay yerine giderek halk ile görüşmeye başladılar. Çeşitli vaadlerde bulundular. Bunlardan birisi faillerin bulunmasıydı ama bu güne kadar olumlu yönde bir gelişme olmadı. Yoksa bu olay “Ergenekon”cuların nizamiye kapısına kadar temizlenemediğinin mi bir işaretiydi acaba. Nitekim savcıların bu yönde soruşturma yaptıkları basında yer almaya başladı bile o günkü vali, emniyet müdürü ve içişleri bakanının PKK suçlamalarına inat. Olayın faillerinin yakalandığını belirten borazan basın da susmak zorunda kaldı , çünkü gözaltına alınanların hiç birisi bombalama olayı ile ilgili olarak sorgulanmamıştı. Basına ve yöneticiler dava açma hazırlıkları vardı. Güvenlik güçlerinin bu olayı aydınlatmak için elinden geleni yaptığına inanmak istiyoruz ama onların içinde de “Ergenekoncular” olduğu sürece bu pek mümkün görülmüyor. Diğer yandan bu olayın basın ve yetkililerin işbirliği ile “ hazır terör örgütü ve iç düşman” PKK ye yıkılması işin kolay yönüydü bu konuda deneyimleri vardı. Mısır çarşısındaki tüp patlamasını nasıl Pınar Selek’e yıktılarsa birilerini yakalayıp suçu itiraf ettirerek kapatabilirlerdi. Hem böylece bir taşla iki kuş vuracakları; birincisi halkın suçlunun yakalandığına inanması sağlanarak tepkiler önlenecek , diğer yandan başarılı bir iş yapmış olacaklardı. Bunların bir kısmı başarıldı da. Orada mal ve can kaybına uğrayan vatandaşlara para yardımı vaat edildi. İçişleri Bakanı Atalay: “Yakınlarını kaybedenlere 20 bin YTL ödenecek. Maddi zararlar karşılanacak.” Derken herhalde evlat acısı ,can kaybı nedir bilmeyen ve bulunduğu mevkinin verdiği güvenle her şeyi halledebileceğini sanıyordu. Bu her şeye ekonomik boyutta baktıklarının kanıtı değil mi? Çocuğunuz ölecek, eşiniz ölecek size para yardımı yapılacak sanki o parayla alıp yerine koyacaksınız gibi o kayıpları.
Tuzla tersanelerine gelince , o konuda söylenmeyen , yazılmayan kalmadı. Oradaki cineyetlerin failleri başbakan ile, çalışma bakanı ile oturup pazarlık yapabiliyorlar. Ölü sayısının dalya deyip yüzdörde ulaşmasıda pek bir şeyi değiştirmedi. İnsanları kum torbası olarak kullanan bir zihniyetin para ve karını artırmaktan başka bir amacı olabilir mi? Hükümetin de anlayışı bu değil mi zaten. Uluslar arası sermayenin yerli işbirlikçilerinin karlarını maksimize etmelerini garanti altına almak değil mi. Cumhuriyet olsun, camiler olsun, diyanet işleri başkanlığı, milli eğitim, içişleri, kolluk güçleri bunun için yok mu? Devlet güdümlü sarı sendikalar bu iş için yok mu? Hakkını arayan işçileri kökü dışarıda olmakla, Alman maşası diye suçlayanlar kimler? Bu ölümleri gündeme getirdiği için cezalandırılıp görüşmelere alınmayan sendika ve sivil toplum örgütleri yok mu? Burada olayın suçlularını karşılarına alıp karlarını daha çoğaltmaları için her türlü desteği vereceğinin sözünü veren hükümet yetkilileri hakkını arayan işçilerin üzerine güvenlik güçlerini salmaktalar. Nasıl bir çifte standart nasıl bir taraf tutma, nasıl bir zengin sevmek ve hizmetinde olmaktır bu. Oysa o ölen insanların oyları onları iktidara taşımadı mı? Bu ne yaman çelişki böyle. Önce insanları açlıktan ölmeye mahkum edeceksiniz ki sonra yaşamak ihtimeli yüzde elli de olsa, hiçbir güvenlik önlemi ,sosyal güvencesi olmasa da karın tokluğuna iş bulunca dört elle sarılacak. Yani yoksulu sevindirmek için eşeğini kaybettirip sonra bulduracaksınız.İki olay da bir bakıma bile bile cinayet işlemek değil mi? Güngören faillerini bulmak için o kadar çaba sarf edilirken bu failler hakkında neden bir işlem yapılmıyor acaba? Sonuçta bunlarda ölüm , cinayet değil mi? Ama başbakanımız o cinayetlerin sorumlularını karşısına alıp çocuğuna nasihat eder gibi hafif sert azarlayıp eğitim vermelerini telkin etmekle yetinecek. Nerede kaldı sosyal devlet? “- Üç işçinin ölümüne neden olan filika kazasıyla ilgili hatalar zinciri ortaya çıkmaya başladı. Gemi Mühendisleri Odası’nın ön inceleme raporuna göre, filikanın bulunduğu rampadaki korkuluk hatalı yapılmıştı. Filikanın gemide sabit tutmaya yarayan ve bağlı olduğu halka, olması gerekenden daha uzundu. Filikanın ilk testinde 19 kişi kullanıldı. Polis olay yerinden dikkatsizce delil topladı...” Bu gazete alıntısından da anlaşılacağı üzere suçlular, olayın sorumluları meydanda ama buna karşılık ne yapıldı. Hiç.
Üçüncü olay , Erzincan’da meydana gelen mayın tuzağı. “PKK,?Erzincan’ın Kemah ilçesinde askeri aracın geçişi sırasında uzaktan kumandayla mayın patlattı. Biri kurmay yarbay, dokuz asker şehit oldu. Bir yüzbaşı ve bir er ağır yaralı.” Basında bu alt başlıkla yer aldı haber. Artık “Ergenekon” davasını ortaya saçılmış kirli bağırsaklarından sonra her ne kadar olaylara acaba gene JİTEM’ in ya da Ergenekon uzantıları’nın bir provakasyonu mu diye her ne kadar düşünmeden edemesek te insanın içinin sızlamaması mümkün değil. Ölenler bizim çocuklarımız. Ne emeklerle yetiştirdik biz onları. Yedikleri her lokmada yüzlerce insanımızın emeği var. Bu anne babasından tutunda öğretmenine, elbisesinin kumaşında emeği geçen ilkokul çağındaki pamuk toplayıcısı çocuğa, yediği ekmeğin buğdayının hasatında çalışan genç kızımıza kadar kimlerin emeği yok ki? En verimli çağında elimizden alan kirli ve karanlık güçlerin çıkarları uğruna kurban edilen bu insanlara ayrılan basındaki yer giderek azalıyor artık. İnsanları bu haberler ile o kadar doyurdular ki bu tür olaylar, asker ölümleri sıradanlaştı artık. Zaten karşı tarafın ölüleri için”etkisizleştirildi” ya da “etkisiz hale getirildi” deyimleri kullanılarak o insanı irkilten kanlı , planlı cinayetler adeta örtbas edilmeye çalışılıyor. Basın ve siyasiler bayraklara sarılı tabutları ve ağlayan çoluk çocuğu bile amaçları doğrultusunda kullanarak, ölümlerden bile ticaret yapmaktan uzak durmuyorlar. Bu olayın faillerinin yakalanması için günlerdir operasyonlar devam ediyor.
Gelelim Konya’nın Taşkent, Balcılar beldesinde patlatılan bombaya. Onyedi masum kız çocuğumuzun ortaklaşa öldürülmesine. Öldürülmesi diyorum çünkü bu patlamanın olması engellenebilirdi ve hatta hiç kimsenin canı yanmazdı eğer herkes sorumluluğunu yerine getirmiş olsaydı. Bu sorumluların içinden sadece birisi bile laik, çağdaş,bilimsel düşünme kapasitesine sahip olsaydı. Ne yazık ki hepsinin kafasının içi türbanlı, akılları bağlı olduğu için meydana geldi bu ölümler. Şöyle bir göz atalım Radikal gazetesindeki habere ve Yıldırım Türker’in yazısına.
Konya’da, bir derneğe ait Boğaziçi Özel Öğrenci Yurdu binası sabaha karşı havaya uçtu, Kuran kursu gören 10 ile 16 yaş arasında 17 kız çocuğu öldü, 19’u yaralandı. Facianın görünür nedeni: LPG tankından içeri giden borulardaki kaçaktan biriken gaz, namaza kaldırılan çocuklardan biri elektrik düğmesine basınca infilak etti. Asıl nedenler, 1) Sahtekârlık: Bina fiilen Kuran kursu. 2) İhmalkârlık: Bina izinsiz. 3) Vurdumduymazlık: Müftü, “Süleymancılara bağlı olduğunu duydum, ‘Denetliyorum’ sanılmasın diye hiç girmedim” diyor. 4) Denetimsizlik: Bina kâğıt üstünde yurt, denetim yetkisi Milli Eğitim’in. Bakanlık: “Denetledik, sorun yoktu.” 5) Yasalara saygısızlık: Kurumlar ‘yurt’ yalanını görmezden geliyor, çünkü kaçak kurs suç. 6) Destekçi kanun: AKP, kaçak kurs cezasını hafifletip adeta bu yolu teşvik etti.
Yaşları 10 ile 16 arasında değişen 17 kız çocuğu Kuran kursu olarak kullanılan yurt binasının, binaya dolan gazın ve LPG tankının patlaması ve binanın göçmesi sonucu yaşamlarını yitirdi. Enkaz haline gelen binada üçü ağır 29 kız çocuğu da yaralandı.
Balcılar, Konya kent merkezine 160, Taşkent ilçe merkezine 26 kilometre uzaklıkta bir belde. Nüfusu sadece 2 bin 500. Ama beldede biri kapalı dört Kuran kursu birden var. Balcılar Kasabası Talabelere Yardım Derneği adıyla Özel Boğaziçi Ortaöğretim Kız Öğrenci Yurdu tabelası altında faaliyet gösteren Kuran kursu ise dün sabaha karşı 05.00 civarında büyük bir patlamayla ‘yok oldu’.
Bunlar iki haber başlığı. Türker ise şöyle yazmış;
Konya’da Kuran kursuna ait yurt binası 50 kız çocuğunun üstüne çöktü.
Süleymancılara ait bir tarikat yurdu.
Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu, ilk iş çöken yurdun Diyanet İşleri ile hiçbir organik ilgisinin olmadığını açıklayarak laik-nalaik herkesin yüreğine su serpti.
Adı Boğaziçi Öğrenci Yurdu olan binanın enkazı altında kalarak ölen 18, yaralanan 29 kız çocuğundan hiçbirinin ailesi şikâyetçi olup dava açmamış.
Kızı Şerife yaralı olarak kendisine teslim edildiğinde babası Ahmet bey, “Yaşanan takdir-i ilâhi. 18 tane şehit verdik. Güllerimiz açmadan soldu. Cenazelerimizden birinin yüzünde Arapça harflerle kendiliğinden Lailaheillallüah yazılmış. Bu büyük bir mucizedir” demiş sözgelimi. Taneyle saydıkları çocuklarımızdı.
Kimi yazılı basın da kız çocuklarının hiç değilse diskoda ölmedikleri, şehit oldukları için hak edilen gururdan dem vuruyor.
Dolayısıyla böylesi bir vahşetin bu topraklarda bir kıyamet koparmasını beklemeyin.
Bu 19 kız çocuğu meğer mübarek gazalarının şehadetiyle taçlandırılmış. Zahir bize de sırtımızı dayayıp coşkulu gözyaşları içinde onların ruhuna fatiha okuyup geçmek düşüyor.
Gazi Şerife ve bu seferlik şehadet mertebesine layık bulunmamışlar da başları bağlanmış, daha zorlu felaketlere şehit olmaya hazırlanıyor.
Zaten kadının en iyisi şehit olanı değil mi ?
Doğru söze ne denir. Bizim düşüncelerimizin çoğunu yansıtmış zaten. Bu olayın failleri de meydanda ve yapılan soruşturma sonucunda hiç kimse suçlanmamış. O kadar kız çocuğu sabaha karşı saat beşte orada “temizlik yapmak için “ bulunuyorlarmış. Takdiri ilahi ne denir.
Şöyle de düşünebilirsiniz o zaman , Güngören’de, Tuzla’da, Erzincan’da, Konya’da meydana gelen olaylarda ölenlerin hepsinin alnına böyle yazılmış. Hiç kimsenin suçu ve günahı yok. Araştırmaya, soruşturmaya suçlu aramaya gerek yok. Biraz para verirsiniz olur biter, her şey para için değil mi zaten. Çağımızın tanrısı o değil mi. Onu elinde bulunduran dünyaya hükmetmiyor mu?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.