- 691 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KIRILMA NOKTASI -5
“Sanırım,lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu.
Yüzündeki küskün kedere,
Gür kirpiklerinin altından
Kısık lambalar gibi ışıyan gözlerine…
Çerçevesine sığmayan,
Munis, sokulgan, hüzünlü resimlerine.
Lirik sözcüğü en çok yüzüne yakışıyordu…”
(Yalnız Bir Opera)
Yazdan kalma pırıl pırıl bir günün tadını çıkarıyordu Ozan ve Gülce.Birlikte,usulca kayalara çarpan dalgaları seyrediyorlardı.Yan yana olunca, dünyanın geri kalanına dair karşına aldıklarının önemi yoktu.Hava biraz soğuk ama güneşliydi.Zaten,insan , ruhen üşümedikçe, fiziksel koşulların sertliği onu üşütmeye yetmiyordu.
Gülce, rüzgarda dalgalanan saçlarının yüzüne çarpmasına aldırmadan dalgın ama mutlu bir ifadeyle denizi seyrediyordu.
Ozan’ın bakışları, Gülce’nin yüzündeki yalın ama derin zerafette bir süre konakladıktan sonra tekrar denize yöneldi.Hep düşündüğü, ama nedense hiç ifade etmediklerini söyledi sonra:
-Keşke daha önce tanışmış olsaydık seninle.Daha kolay olurdu.
Gülce, başını Ozan’ın omzuna yasladı:
-Daha önceki Ozan, Gülce’yi beğenmezdi belki, kim bilir…
Ozan’a baktı sonra;yüzünde gökyüzünün sınırsızlığını gördü.
Gülce, kısık bir sesle devam etti:
-İnsan değişiyor zamanla.Yıllar önce bana şu olanları yaşayacağımı söylesen inanmazdım.
-Neden?
-Kendimle çelişiyorum ne zamandır.En çok yargıladığım insan rolüne bürünmüş hissediyorum.Sevgi, suçluluk,acıma…
-Ben öyle düşünmüyorum.Sevmediğin biriyle ve yalanlarla yaşamaktansa gerçekleri görerek yaşamayı tercih ederim.
Ozan,Aklına bir şey gelmiş gibi duraklayarak:
-Bugünlerde davetsiz bir ziyaretçin olursa bilgim olsun.
Eda’yla konuştum, ayrılmak istediğimi söyledim.Anlamak istemedi tabi.Mücadelesi sevgiden değil,rövanş almak için…
-Ne tuhaf, benim hiç savaşçı bir yanım yok oysa.
Onun hissettiklerini anlayabiliyorum yine de.Başkalarından çok kendimle savaşıyorum.Bu daha zor.
-Kendinle savaşırsan kaybedersin.Suçlu hissetmene gerek yok.Her şey olacağına varıyor.
Ne derler bilirsin:
“Hiçbir kar tanesi, çığdan kendini sorumlu tutmaz.”
Hem bütün bu olanların nedeni sen değilsin.
Gülce, eski kocasından alıntı yaptı gülümseyerek:
-Sadece sonuç muyum?
-Katalizör diyelim.
-Öyle olsa bile inançlarıma ters…Ne bileyim, huzursuzum işte.
Ozan, Gülce’ye yüzünde bir şey arıyormuş gibi baktı:
– Bazen, seni çözemiyorum.
– Neden?
– Böylesine,özgün, erdemli,aydın birinin böyle tutucu düşünceler taşımasına inanamıyorum.Yani, senin gibi biri…
Gülce gülümseyerek baktı Ozan’a:
-Ben de senin öğrencilik yıllarındaki gibi hâlâ kafanda şablonlarla yaşamanı inanılmaz buluyorum.
O şablonun dışına çıkmam huzursuz ediyor seni.
Ne çok bölüyoruz varlığı parçalara…
Her şeyi birbirinden koparıyoruz.
Ozan,sevgi dolu bir gülümsemeyle:
– O zaman beni aydınlat, neyi kimden ayırıyormuşum bakalım?
– İlahi aşkı, dünyevi aşktan; sol düşünceyi sağdan, kadını erkekten, bedeni ruhtan,ırkları birbirinden ve kendimizi hepsinden…
Oysa, hepsi birbirinden,hatta aynı kaynaktan doğmuş, biri olmadan diğerinin varlığını sürdüremeyeceği şeyler.Her şey,zıddıyla kaimdir çünkü.Sonsuz olan, kendini geçici olanın varlığı olmadan tanımlayamaz mesela.
Ozan, gözlerini kısarak dikkatle Gülce’ye baktı:
-Nasıl yani?
-Yüzeyde anlamıyor gibi görünsen de, derinlerde beni anladığını biliyorum.Çünkü aynı şeyleri söylüyoruz farklı terminoloji kullanarak.
Ozan, Gülce’nin cümlelerinden çok , içine taşıdığı bahar dalları arasında gezinmeyi seviyordu…
Gülce, ellerini kullanmayı seviyordu konuşurken.
-Bir prizma gibi düşün dünyayı…Aynı saf ve renksiz ışık prizmadan geçiyor ve birçok renge ayrışıyor.Kaynak tek…
Ben, ışığın prizmadan önceki haline bakıyorum, sen ise sonraki ayrışmış haline bakıyorsun.Aslında ikimiz de aynı şeyden söz ediyoruz.
Ozan,dokunduğu şeylere kendi içten masumiyetini taşıyan bu sevecen kadını, bir çocuğun coşkusunu dinler gibi gülümseyerek dinliyordu.Düşünceleriyle olmasa da, hisleriyle anlıyordu onu.Hisler gerçeği düşüncelerden önce kavrardı çünkü.
Bütün mevsimleri bahar dallarıyla kuşatan varlığı sesine de yansıyordu.Sevgi doluydu; samimi, sıcak, duru
Bazan,huzur ve heyecanı aynı anda nasıl hissedebildiğine şaşırıyordu Ozan.Aşkın, dünyanın sınırlarını değiştiren özgürleştirici gücünü onunla tanımıştı.
Ozan, Gülce’yi farklı kılanın ne olduğunu yeni kavramıştı, şimdi, bu an…
Gülce’nin yanındayken,egosuyla yüzleşiyordu.Bu,her zaman fark edemediği bir şeydi, çünkü ego hep arka kapıyı kullanırdı.
İnsan en çok, yanındayken egosunu eriten kişiyi seviyordu.Ve bunu ancak egosu olmayanlar yapabiliyordu.Ego aradan çekilince de, geriye aynı bütünün parçası iki mutlu insan kalıyordu…