- 1842 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
UÇURUM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Uzaklardan ayak sesleri işitiliyordu. Adım adım git gide bu sesler daha hızlı bir tonla olağanca karanlığı yırtarcasına bir iniltiyle yaklaşıyordu. Rüzgâr hoyrat bir fısıltıyla yankılarını etrafa yaymaktaydı ve yerini birden derin bir sessizliğe bırakıyordu. Ama o kendini o yöne doğru sanki bir hedefe kilitlenmişçesine sanki karanlığı yırtarcasına aradığı bütün soruların cevabını bulacakmış ta gizemini çözecekmiş gibi kendini bu takipten alı koyamıyordu. Bir sokak lambasına yanaşırken devasa bir gölge önüne düşüyor ve sonra ondan uzaklaştıkça geride kalıyordu.
Üstündeki uzun pelerin her adımda hışırdamakta ve birden karanlıklar bir an şimşeklerin ışıltısıyla ve sesiyle karanlıklar uyanıyordu gözün göremediği etraf güpe gündüz fener gibi bir an ortaya çıkmıştı anlamdıramadığı nesneler bir başka sühulette ona görünüyor sanki onu bir yöne çekmek istiyordu. Kalbinin inceden inceye bir heyecanla bir ürpertiyle titreyişini hissediyor ve bu bütün vücudunu olağan bir şekilde sarsıyordu.
Bu yürüyüş böyle devam ederken sesler birden bire yok olmuştu garip bir sessizlik hâkim olmuş artık kendi ayak sesinden başka bir ses te duymuyordu. Göz kapakları ağırlaşıyor vücudu bitkin ve yorgun düşmüş artık dizlerinin bağı çözülmüş adım atacak takati kalmamıştı. Yol uzadıkça uzuyor sonu gelmiyordu. Derken sanki bir nesne ona çarpıyor ve onu durdurmaya çalışıyordu. Önce bir anlam veremediği bir ıslaklık hissediyor ve sonra yavaş yavaş hızını artıran bir yağmur bulutunun altında olduğunun farkına varıp Şiddetini artıran yağmurun altında bir sağa bir sola bakıyor ve sığınacak bir mekân yer arıyordu. Henüz ortalık loş, karanlık basmamıştı. Etrafta ne bir ev ne bir kulübe hiçbir şey yok kaldırımlardaki yağmur sesi yürüdükçe yerini otların hışırtısıyla yeni bir melodi çalıyor gibiydi artık gökyüzü zifiri karanlık değil seher vaktine yakın gün ağarmaya başlamıştı bile ama o hala nereye gideceğini ne yöne doğrulacağını neyin peşine gittiğini henüz kestirememişti.
Aydınlık biraz daha yaklaşırken ortalık uyanıyor ve nesneler ortaya çıkmaktaydı. Dümdüz uçsuz bucaksız bir bozkırın tam ortasında yarısı tarla yarısı yeşillik bir ova, baya bir uzaklaşmış olacaktı ki geriye Dönüp baktığında büyük bir şaşkınlıkla ürperdi.
Ardında hiçbir kalıntı yoktu karmakarışık duygular ve hisler içinde sanki bir rüyada gibiydi. Sanki bir hayli yol almış olacak ki o düzlük kendini bir uçurumun kenarına kadar götürdü.
Yağmur artık dinmişti geceyi yırtan karanlık güneşin dağların ardından sırıtmasıyla yerini aydınlıklara bırakıyordu. Önce yavaş yavaş uçuruma yanaştı üstünde bir ağır yorgunluk ve uykusuzluk dizlerinde derman bırakmamıştı.
Yürümekten ayak parmakları ezilmiş ve saçlarından akan yağmur tanecikleri onu ayakta tutmaya çalışıyordu. Tam kenara geldiğinde aşağıya doğru eğilip bir baktı önünde uçsuz bucaksız bir okyanus, dalgalar kıyıya taşlara umarsızca vurmakta ve o denizin sesi ona bir ninni gibi gelmekteydi ve artık kendini daha fazla tutamıyordu. Önce dizlerinin üstüne çöktü sonra pelerini çıkarıp çimene yaydı sonra tıpkı bir çam ağacı gibi uçurumun kenarında uykuya daldı
1.BÖLÜM
YENİ HAYAT
İmdat! İmdat koşun yetişin kimse yok mu?
Yardım edin lütfen yardım edin
Çocuk birden orada bir arabayı fark etti çocuk olağanca bir şiddette arabanın camlarına vuruyor ve yardım istiyordu arabanın içinde uyuya kalan ihtiyar önce bir şaşkınlık içinde şok geçirmiş gibi bir etrafına bakıyor birde çocuğa ve camı açıyor
Ne oldu ne diye bağırıyorsun sen çocuk
Çocuk onunla gelmesini ister ve ihtiyar doğrularak kapıyı açar ve çocuğu takip etmeye başlar. Ama bu esnada ihtiyarın içinde tuhaf bir korku bir endişede vardır yarı uyku yorgunluğu kendi kendine acaba ben hatamı yapıyorum bu çocuğun ne diye peşinden gidiyorum ya bu kapkaççıysa ya da canıma kastettiyse diye bir zaman bu duyguyla uçurumun kenarına kadar gelirler.
Amca bak
Nereye bakayım
Amca görmüyor musun biri uçurumdan yuvarlandı
Ne zaman oldu bu
Ne bileyim ben arkadaşlarla buraya top oynamaya gelmiştim top uçurumdan yuvarlanınca onun peşinden geldim bir de baktım ki aşağıda denizin kenarında bir ceset
Hemen aşağı gidip bir bakalım belki yaşıyordur
Amca hiç sanmıyorum bence bu intihar falan etmiştir
Buradan aşağıya nasıl inilir biliyor musun çocuk
Biliyorum ama biraz ilerde bir patika yol olacak
Adam ve çocuk aceleyle koşar adımlarla patika yoldan aşağıya doğru yönelirler diğer çocuklarda onların arkasından yakalama oyunu oynar gibi peşlerinden olay yerine varırlar, ceset yüzükoyun uzanıyordu önce onu tutup çevirdiler yüzü tanınmayacak bir halde idi adam hemen nabzını kontrol etti
İnanılır gibi değil bu adam yaşıyor
Çocuklar bir ağızdan
Ne yaşıyor mu?
İhtiyar adam hemen doğruldu ve çocuklara dönerek
Bana yardım edin de onu arabama kadar taşıyalım belki hayatını kurtarırız.
İhtiyar adam güçlükle onun başını kaldırdı. Çocuklar da ayaklarından tutuyordu derken önlerinde bir patika yol ve bir rampa vardı. Bir miktar tırmandıktan sonra ihtiyar adam nefes nefese kalmıştı, artık onu tutmuyor onu sürüklemeye çalışıyordu çocuklardan birisi cep telefonuyla ailesine haber verdi çok geçmeden 15 dakika içinde çocuğun babası olay yerine geldi ve ihtiyar adama dönerek
abi sen çok fena yorulmuşsun sen bırak ben onu sırtlarım
Hadi çocuklar bana yardım edin de onu sırtıma atayım
El ele vererek büyük bir gayretle onu sırtına alıp arabaya kadar çıkarttı.
Baba
abi yaralıyı benim arabanın bagajına koyup hemen acile getirelim benim bagaj geniş
İhtiyar
Olur, benim için fark etmez
Derken yola koyulurlar
İhtiyar
Hastane buraya uzak mı?
Baba
Uzak değil ama yakında sayılmaz
Ha bu arada telaş içinde sormayı unuttum yaralı oğlunuz mu?
İhtiyar
- hayır değil
Baba
- peki, olay nasıl oldu
İhtiyar çok yorulmuştu nefes nefese kalmıştı daha yeni yeni rahat nefes alıp vermeye başlamıştı bir Dakka kadar dinlenip derin bir nefes aldıktan sonra
İnanın ki bende bilmiyorum ben aslında buraların yabancısıyım ben memleketime gidiyordum sabaha doğru yoldaki şeritleri çift görmeye başlamıştım
Kendi kendime dedim ki kaç yaşında adamsın sevdiklerine kavuşamadan kendini trafik canavarına teslim edeceksin. Bir yandan da bir an önce memleketime gitmek istiyor bir yandan da yorgunluğuma engel olamıyordum gerçi şunun şurasında 30 km ye yakın bir mesafem vardı ama ihtiyarlık işte hayatımı riske edemedim ve arabamı buraya çekip birkaç saat uyuyayım dedim.
Sonra öğlene doğru bir çocuğun imdat sesleriyle irkildim önce kendi namıma korktum acaba dedim yoksa ben yolda giderken uyudum da kazamı yaptım bu çığlıkta neyin nesi uyandım ve bir çocuğun arabanın camlarına vurduğunu gördüm sizin oğlunuz ne yalan söyleyeyim ondan korktum işte benim hikâyem bu
İhtiyar konuşurken çocuğun babası bir yandan yaralıyı hastaneye yetiştirmek için var gücüyle tam gaz gidiyor bir yandan da ihtiyarı pür dikkat dinliyordu
İhtiyar
Siz burada mı oturuyorsunuz?
Baba
Evet, aslında buraya yeni taşındık
Hastaneye dört beş kilometre kalmıştı ki oda ne bir ambulansla bir kamyon kaza yapmış yolun solunda duruyordu yanlarından geçerken
İki vasıtada da kimsenin olmayışı tuhaf bir olaydı. Çok geçmeden bir de ne görsünler bir sedyede iki kişi ambulans şoförü onları güçlükle hastaneye yetiştirmeye çalışıyordu ve yavaşlayıp durdular
Çocuğun babası
- ne oldu burada
Ambulans şoförü
Yolda görmüşsünüzdür bir kamyon bana çarptı şükür ki ben yaşıyorum acil bir hastam da vardı bir de bu kamyon şoförünün durumu acil bizi hastaneye yetiştirebilir misin?
Çocuğun babası
Tabi bizim arabada da bir ağır yaralı var vakit kaybetmeden hemen yetiştirelim yaralıları
Sedyedeki iki ağır yaralıdan birini arka koltuğa diğerini de meçhul yaralının yanına bagaja koyup doğruca yola koyuldular ve hastaneye gelip acile doğru arabayı yanaştırdılar
İhtiyar
Acele edin çabuk araba da üç yaralı var
Belli bir vakit sonra kim bilir belki yıllar belki asırlar sonra zaten zaman kavramının artık hiçbir önemi yok sesler duyulmakta ayak sesleri kapı sesleri birbirine karışmış kadın erkek sesleri sanki bir koro gibi aynı anda karmaşık, bir sese kilitlenmek istese diğer sesler onun ahengini bozuyordu.
Derinden önce biraz yavaş sonra gittikçe tok ve yükselen kulak tırmalayan bir ses tonuyla bozuk bir plak gibi cızırdıyordu ses git gide akort edilir gibi netleşmeye başladı
Bayım nasılsın?
Beni duyabiliyor musun?
Evet, sesi duyabiliyordu diğer gürültüleri de artık işitebiliyordu ama sadece duymakla yetiniyordu çünkü cevap vermeye takati dermanı yoktu olsa da ne cevap vereceğini kestiremiyordu henüz ilaçların etkisi geçmemişti uyuşuk bir halde idi sadece dinlemekle yetiniyordu gözlerinin üstünde sanki bir ağırlık varmışçasına açmak istese de bunu başaramıyordu.
Bir müddet sonra yavaş yavaş göz kapaklarını yarım yamalak bir şekilde açmaya çalışıyor göz kapakları kapanıyordu. Biraz daha mücadele edip birden gözlerini açtı önce puslu birkaç sululet belirdi en ilgi çekeni de beyaz bir nesne idi derken görüntü biraz daha netleşti başında 2 adam ve bir doktor torun ona baktığını fark etti sanki ondan bir cevap bekliyorlarmış gibiydi.
Başını kaldırdı bir sağa bir sola baktıktan sonra kendini bir mahkemede sorguya çekilmiş bir suçlu gibi hissetti meraklı gözler hep onun üstündeydi konuşmak için ağzını açtı
Ben neredeyim
Bu onun ilk sözü olmuştu telaşlı bir halde dili sürçerek
Burası neresi benim burada işim ne? Siz kimsiniz? Ben kimim? Ne oldu bana?
Birbiri üstüne onlarca soru cevap sırası diğerlerine gelmişti doktor
Burası hastane bu kişilerde seni buraya getirdi başarılı bir ameliyat geçirdin ve hayati tehlikeyi atlattın
Şimdi sen söyle bakalım sen kimsin üstünde hiçbir iz bulamadık ne cüzdanın var ne hüviyetin
İnanınki ben de hiçbir şey bilmiyorum ne adımı ne sanımı hiçbir şey hatırlamıyorum
Hasta ameliyat olduktan sonra olan biteni doktora olduğu gibi anlatmışlardı doktor her şeyi biliyordu ve hastaya dönerek
Sanırsam geçirdiğiniz kazadan sonra bir beyin travması yaşadınız. Geçici bir hafıza kaybı da diyebiliriz buna ama bu kalıcı da olabilir bu biraz da size bağlı geçmişinizi hatırlamanız için sizin de gayret göstermeniz lazım lakin bu hemen buracıkta olacak iş değil belli bir zamana ihtiyacınız olacak bundan sonraki hayatınızda geçmişinizin izlerini arayıp bir ilişki kurmaya çalışmanız lazım
Çocuğun babası (Ahmet Bey)
Onun şu an için kimi kimsesi yok eğer izin verirseniz doktor bey ona kasaba da yeni bir hayat verebiliriz
Doktor
Bu ne derece doğru olur bilmiyorum bu durumda biraz mantıklı olmamız lazım onun da bir ailesi bir bekleyeni bir yuvası onu merak eden bir çevresi vardır bana kalırsa onu polis müdürlüğüne götürelim derim belki kayıp ihbarı verilmiştir
Ahmet Bey
Peki, doktor bey siz nasıl münasip görürseniz zaten doğrusu da bu
Doktor
Hastanın bir hafta daha hastanede kalması gerekir ondan sonraki hafta onun sargılarını çıkartıp taburcu ederiz.
Artık onu yeni bir hayat yeni bir serüven beklemekte idi doktor olup biteni Ahmet Beyden ve ihtiyardan öğrenmişti.
Hasta kendi kendine sorular yöneltiyor bunlara cevap bulmaya çalışıyordu. Acaba ben neden böyle bir delilik yaptım ben intihar mı ettim. Buna ne sebep oldu yoksa beni uçurumdan aşağıya mı attılar kim bilir beklide birçok düşmanım vardır kim bilir nasıl şeyler yaşadım ki bu duruma düştüm belki de ömrümün bundan sonra kalan bölümünde kendime hep bu soruları yönelteceğim çok garip hiçbir şey hatırlamıyorum adımı bile bilmiyorum.
Ahmet Bey
- Evet, genç ben kendimi sana henüz tanıtmadım benim adım Ahmet emekli bir memurum. Yıllardır şehrin gürültüsünde ömrümü kamu da çalışarak geçirdim. Gerçi yaşlı değilim memurluğa senin yaşlarında daha gençken başladım ve emekli oldum artık bir yerden sonra bırakmak gerekiyor çünkü çalışmanın sonu yok ama ömrün bir sonu var bundan sonraki hayatımı istedim ki ailemle birlikte geçireyim çok şükür emekli maaşım bu küçük kentte bize yetiyor
İhtiyar
- Ben de kendimi sana taktim edeyim benim adım celal haktanır ben de yıllardır
- Ceza mahkemesinde hâkimlik yapmaktayım görevime hala devam ediyorum şu an 1 aylık yıllık iznimi kullanmak için memleketim olan Sakarya ya gidiyordum bu olay cereyan ettiği esna da tabi kader bizi buralara sürükledi
Hasta
- Size nasıl teşekkür etsem bilemiyorum ne kadar teşekkür etsem az hayatım boyunca bu borcumu ödeyemem biliyorum sizlerin sayesinde şu an nefes alıp veriyorum
Her insanın içinde iyilik vardır, önemli olan onu bulup ortaya çıkarmaktır.
Sizlerde işinizden gücünüzden oldunuz artık beni merak etmeyin bundan sonrası polis elbet biz iz bulacaktır en kötüsü beni himayesine alacaktır.
Celal bey
Genç ben senden müsaade istiyorum
Hasta
Tabi ne demek efendim
Celal bey
Yolum uzun bir Dakka şu cebimde kartvizitim olacak evet bunu al herhangi bir durum olursa beni aramaktan çekinme belki kader bizi bir gün tekrar karşılaştırır
Hasta
Emin olun ki Sakarya ya sizi görmeye geleceğim
Celal bey
Tekrar geçmiş olsun verilmiş sadakan varmış hadi bana eyvallah
Ahmet Bey
Ben de müsaade isteyeyim ama merak etme bir hafta sürecinde sık sık seni görmeye geleceğim artık yalnız değilsin ailen bulunana kadar ben senin bir abinim bilesin
Ahmet Bey ve celal bey gittikten sonra kafasında türlü türlü sorular oluşmaya başladı ve onlara hayranlık duymaktan kendini alamıyordu kendi kendine vay be bu zaman da böyle insanlar da varmış
Bir hafta zaman zarfında Ahmet Bey polis merkeziyle hastane arasında mekik dokudu ama hiçbir sonuç çıkmadı. Merkezde kayıp ilanlarına bakıldı. Yok, hiçbir iz yok bu arada hastanın durumu tamamen düzeldi ve sargılar çıkarıldı. Taburcu olacağı gün gelip çatmıştı ve kendi kendine içerleyerek ben kimsesiz birimiyim acaba, ama buna da şükür yaşıyorum ya şu hastaların haline bakıp ta şükretmemek elde değil. Ben burada sadece bir hafta misafir kaldım ya yıllar boyunca şu diyalize bağlı hastalara ne demeli o kadar hasta var ki odalardaki bütün ranzanın hepsi de dolu bense sakat kalmadan sapa sağlam hürriyetime kavuşacağım
Kapı açılır ve Ahmet Bey
- Hastamız nasılmış bakalım
Hasta
- O Ahmet Bey hoş geldiniz valla siz de olmasanız halim nice olurdu
Ahmet Bey
İnsanlık öldü mü be
Doktor bey ben gerekli yerlere müracaat ettim yalnız hiçbir ize rastlamadık bugünde hastamız taburcu oluyor müsaade ederseniz hastayı alıp yeni ailesiyle tanıştıracağım
Doktor
- Valla ne söylenir ki bu durumda peki sargılarını alalım ondan sonra hasta sizin
Sargıları almak üzere ayrı bir odaya geçerler hasta ilk defa vücudunu görüyormuş gibi vücuduna şöyle bir baktı sonra bir aynanın karşısına geçti ve ellerini yavaşça yüzünden kaydırarak ellerini iki yana doğru bırakarak kendini süzmeye başladı. Sanki kendini ilk defa keşfediyor gibiydi yüzünde morluklar vardı saçlarına burnuna yüzüne uzun uzun şaşkın bir halde bakakaldı ve kendi kendine vay be ben neymişim şu yara ve morluklarda geçti mi yakışıklı biri oldum vesselam bu duygular içinde iken Ahmet Bey odaya girer ve esprili bir şekilde
- Nasıl kendinle tanıştın mı?
Evet, kendimle tanıştım
Hadi öyleyse seni ailemle tanıştırayım
Hasta
- Ahmet Bey buna emin misiniz ben gerekirse esirgeme yurdunda kalabilirim size fazlasıyla yük oldum zaten daha fazla yük olmak istemiyorum
- AA çok uzattın ama sofrada bir tabak daha fazla olmuş ne çıkar sen tanrı misafirisin hem söyler misin iyilik bir erdemse ve böyle bir iyilik fırsatı karşıma çıktıysa bunu ne diye değerlendirmeyeyim bu arada senin bir ismin olması gerek sana emin diyebilir miyim?
Hasta
- Tabi efendim nasıl isterseniz bende bu isme layık olmaya çalışırım
Hastaneden çıkarken arabaya binerken ve yolda ilerlerken uzun uzadıya etrafına bakmıyor sanki fotoğrafını çekiyordu. Kendi kendine işte benim bildiğim hayat bundan sonra başlıyor. Buraları ömrüm boyunca unutmam artık bir saat kadar gittikten sonra şehir merkezinden sağ sapağa saparlar ve köye girerler köyün en ücra köşesinde 2 katlı eski ama şirin bir evin önünde dururlar evin önünde üç kişi asker gibi sıraya girmiş sanki bir içtima bağlayacakmış gibi bekliyorlardı. Ve arabadan inerler ve Ahmet Bey
İşte burası senin yeni mekânın, bu benim karım Neriman bu kızım ferda ve bu da oğlum şükrü
- Şükrü bu olayın başkahramanı senin hayatta olmana bir vesile, artık o da senin bir kardeşin sayılır.
Ahmet Bey
Artık içeri geçelim de orada tanışmamıza devam ederiz
İçeri doğru yönelirler girişte bir salon yarısı dolu yarısı boş koltuklar klasik varaklı Osmanlı antikası, duvarda gümüş oymalı manzara resimlerinin olduğu tablolar salona bir canlılık katmış
Ahmet Bey
Buyurun oturalım. Söze nereden başlayacağımı bilemiyorum bu tanışma fasıllarını yeteri kadar beceremem ama misafirimiz hafıza kaybına uğradığı için kendini bize taktim edemeyecek ben ona emin adını uygun gördüm bundan sonra da belki geçici bir süre o da bu ailenin bir ferdi olacak umarım kısa zamanda birbirimize kaynaşırız.
Bu esnada evin ahalisi karşı koltukta Ahmet Beyi pür dikkat dinlerken gözler misafirin üstündeydi. Kim bilir onun hakkında neler düşünüyorlardı tabiî ki bu kolayca kabul edilebilir bir vaka değildi sonuçta hiç tanımadıkları bir yabancıydı o emin üstündeki meraklı gözlerden kaçarcasına başını bir öne eğiyor bir sağına soluna bakıyor şaşkın bir halde idi
Ahmet Bey
- Hanım, misafirimiz kaç zamandır evinden yurdundan uzaklarda bir ev yemeğine hasrettir sen bize bir yemek hazırlayı ver. Bu arada oğlum şükrü ilkokul 5.sınıfa gidiyor. Biraz haylazdır yaramazdır ama söz dinler ne yaparsın azizim zamane çocukları bizler gibi kös kös oturamazlar ya, bu da kızım ferda bu yıl üniversite sınavına girip burayı yani Sakarya Avukatlık bölümünü kazandı biz aslen Samsunluyuz ama kızım burayı kazanınca asıl bundan dolayı buraya taşındık ve kısa zamanda buraya alıştık
Neriman Hanım
Ahmet Bey yemek hazır buyurun sofraya
Ve akşam yemeğini yiyip biraz da sohbet ettikten sonra
Ahmet Bey
Artık yatana yatak yatmayana dayak hayli geç oldu misafirimizde yorulmuştur artık, hanım bu arada misafirimize hangi odayı hazırladın.
Neriman Hanım
Bey üst katta kilerin yanındaki boş odayı ayarladım
Ahmet Bey
Peki, o zaman yarın sabah kahvaltıda görüşürüz sana iyi geceler
Emin gördüğü manzara karşısında hayretler içindeydi.
Bu insanlar ona kucak açmış evini paylaşmıştı. Bu gerçekten büyük bir erdemdi. Üç aşağı beş yukarı onlara karşı ister istemez bir sıcaklık bulmuştu kendinde. Bulmasa ne yazar bu tip çelişkili ifadeler beyninde kendiyle münakaşa ede dururken uykunun derinliklerine bıraktı kendini ve sabah ailece kahvaltı yaptıktan sonra evin çocukları okulun yolunu tutmuştu bile, Ahmet Beyin her gün yaptığı bir hobisi vardı oda balık avlamaktı bir hafta boyunca birlikte balığa gittiler.
Emin
Efendim ben de böyle boş durmaktan sıkıldım hiç olmazsa bir işte çalışayım da size yük olmayayım artık ben çocuk değilim kendi ayaklarım üstünde durmak istiyorum
Ahmet Bey
Peki, evlat sana uygun bir iş buluruz, ilk zamanlar
Herhangi bir işte çalışırsın sonraları hangi işe yatkınsan o işe girersin
Ertesi gün kasabanın yolunu tutarlar ve tek tek dükkânlara bakarlar. Bir lokantada bulaşıkçı aranıyor yazısını görürler ve lokanta sahibiyle konuşup anlaşırlar lokanta sahibi biraz sert görünümlü ama altın gibi kalbi olan yaşar usta baba yadigârı olan bu mesleği seçme şansı olmadan 40 yıl gibi uzun bir süredir devam ettirmekte idi.
Tüm kasaba halkı onu tanır ve severlerdi. Lokanta merkezi bir yerde olduğundan geleni gideni pekte küçümsenmeyecek derecede idi lokantada iki garson vardı bunlardan biri Necati diğeri kemaldi, kemal egoist kendinden başka hiç kimseyi düşünmeyen içten pazarlıklı Necati ise gereksiz laf ebeliği yapan gereksiz konuşan saf temiz içinde kötülük olmayan içten biridir.
Emin daha çok Necati ile arkadaşlık kurmuş bazen iş çıkışı beraber sinemaya, tiyatroya giderlerdi gün geçtikçe aralarındaki muhabbet daha samimi bir hal aldı birbirini her fırsatta kollayan yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen iki candan dost olmuşlardı. Yaşar usta kasada durur namaz vakitlerinde yerini kemale emanet ederdi. Kemal yaşar ustanın çok samimi bir dostunun oğluydu başıboş avare serseri gibi gezerdi babasının da işleri bir türlü rayına girmemişti sürekli bir borcunu başka bir borçla ödemek zorunda kalan bir yükümlüydü arkadaşına acıyan yaşar usta oğlu kemali işe alarak belki ona bir nebze olsun yardımım bulunur düşüncesindeydi.
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovaladıkça kemalin durumunda gözle görülür değişmeler oldu. Kötü düşünmek elzem verici bir sıkıntı ama nasıl oluyor da bir garson maaşından başka hiçbir geliri olmayan ve babası annesi ve iki kardeşine bakması yetmezmiş gibi her gün farklı farklı elbiseler giyiyor marka saat ve en son çıkan cep telefonu alıyordu.
Beklide böyle düşünmek yanlıştı ama bir gün sıfır model bir arabayla iş yerine gelmesi bardağı taşıran son damla olmuştu. Çünkü lokantada işler artık eskisinden daha çok daha yoğun olmasına rağmen yaşar usta taş üstüne taş koyamazken nasıl oluyor da kemal bir garson maaşıyla bu kadar şeye sahip oluyordu.
Artık bu olanlardan yaşar usta da işkillenmeye şüphelenmeye başlamıştı
Perşembe günü öğlen ezanı okunmasına 10 dakika kala yaşar usta yerini kemale emanet ederek namaza çıkar. Esnaftan ali Sami Bey her gün olduğu gibi öğlen yemeğini yer ve sıra hesaba gelince ali Sami beyin cebinden parayı çıkarır fakat paraya para demeye bin şahit lazım paranın her tarafı yazılmış bir genç sevgilisine şiir yazmış, ali Sami bey
Şu işe bak para para değil sanki karalama tahtası zamane gençleri işte sevgisini paraya yazmış keşke paraya değil de kalbine yazsaymış her neyse bu parayı kabul edecek misin oğlum kemal
Kemal
Para paradır bey amca yırtık olmadıktan sonra ziyanı yok alırız
Kemal parayı kasaya koyar ve akşam olunca emin Necati’ye
Ya Necati bugün çok yoruldum sinemaya yeni bir film geldi seyreder miyiz?
Necati
Hay hay ben de bu filmi bir aydır bekliyordum
Kemal
Bakıyorum da aranızdan su sızmıyor kıskandım valla bize bir teklif eden yok
Emin
Ne demek kemal sen gelmek istedin de biz olmaz mı dedik
Sen genelde arabanla beraber kızlarla gezersin de bizimle gezmezsin diye düşündük
Kemal
Artık kızlardan sıkıldım ya dır dır insanın başının etini yiyorlar yani beni yoruyorlar bugün bir değişiklik yapıp sizi ben sinemaya götüreyim
Necati
İyi olur valla
Kemal
Yalnız şimdiden söyleyeyim ben öyle ikinci sınıf sinemalara gitmem benim kız arkadaşlarımı getirdiğim bir sinema var oraya takılırız
Necati
Patron sensin kemal
Lokantayı kapattıktan sonra üç arkadaş kemalin arabasına binerek sinemaya varırlar bilet gişesine geldiklerinde kemal hemen öne atılarak
Hop dedik patron bensem biletleri de benim almam yakışır
Kemal elini cebine atıp parayı çıkartır ve o da ne, bu para bugün ali Sami beyin lokantada kemale verdiği üstü yazılı para emin ve Necati hemen parayı tanırlar. Ama kemali bozmamak için görmemezlikten gelirler. Fakat olan biteni kemal de sezmişti kendi kendine nasıl oldu da bunca paranın içinde bu çıka geldi cebimden diye hayıflanıyordu yüzü ve kulakları tıpkı bir domates gibi kızarmıştı oda olayı ört bas etmek için el çabukluğuyla parayı tekrar cebine atar ve bozuk para çıkarır
Bir Dakka bayım cebimde bir sürü bozuk para var en iyisi onları vereyim hem size de bozuk lazım olur dedi.
Neden böyle bir şey yapmıştı sanki olayı ört bas edeceği yerde daha da işi çıkılmaz bir durama getiriyordu afallamıştı ne yapacağını bilmeyen şaşkın tavuk gibi davranıyordu. Şunun şurası bir gerçek ki siz doğruları ne kadar saklarsanız saklayın. Sadece kendinizi avutursunuz ya vicdanınızı kandırabilir misiniz gün gelir yaradan onu değişik bir şekilde gün ışığına çıkarır hani ne derler yalancının mumu yatsıya kadar yanar hülasa film başlar ama asıl kemalin filmidir başlayan Necati ve emin filmi izlemek bir yerde dursun hep bu hadiseyi hatırlıyorlardı. Film bittikten sonra emin ve Necati suspus olmuş ağızlarını bıçak açmıyordu kemal de bunu fark ederek hemen bu olayı daha büyümeden nasıl kapatırım diye filmi izlerken bir senaryo uydurmuştu bile sanki Necati ve emin onu sorguluyormuş gibi kendini savunmaya yeltendi ve bunu büyük bir kurnazlıkla kendince başaracaktı
Kemal
- Ya çocuklar hiç hayırlı olsun falan demiyorsunuz,
Emin
Neden bahsettiğini anlamadım kemal
Kemal
- ya Suzi yok mu Suzan Suzan onunla nişanlanıyoruz nişan için veresiye altın almıştım
Kuyumcudan, onu ödemek için bugün yaşar ustadan bir miktar para aldım.
Necati ve emin kemali tebrik ettikten sonra kemal onları arabasıyla evlerine bıraktı. Emin uyuyamıyordu bir türlü kemal hakkında nasıl böyle bir şey düşündüm diye içi içini kemiriyordu ertesi sabah hafta sonuydu Necati yi aradı ve parkta buluştular.
Emin
Necati kendimden utanıyorum nasıl oldu da kemal hakkında böyle bir şey düşündüm
Necati
Valla aynen al bendende o kadar kemalin günahını almışız bilmeden
Ertesi gün pazartesi iş günü sabah erkenden emin lokanta da dünden kalan bulaşıkları yıkarken birden bire içeri Suzan geldi.
Suzan
Emin kemal nerde
Emin
Valla ben erken açıyorum işim icabı kemalse bir saate kalmaz saat sekiz gibi gelir ne oldu ki
Suzan
Ne olsun dün onu o kadar aradım telefonu kapalıydı ona bir türlü ulaşamadım. Dün benim doğum günümdü nasıl olurda hatırlamaz nasıl olurda böyle kayıtsız kalır anlamıyorum.
Emin
Dün akşam kemal ben ve Necati birlikte sinemaya gittik
Suzan
İnanamıyorum bu duyduklarıma sırf beni kızdırmak için mi yapıyor bunları
Emin - Yenge bu arada hayırlı olsun Allah tamamına erdirsin
Suzan
Emin neden bahsediyorsun sen anlamadım hayırlı olan ne
Emin - Kemalle nişanlandınız ya
Suzan
Bunu sana kemal mi dedi. Şu an öyle bir ilişki yok aramızda daha flört aşamasındayız
Eminle Suzan konuşurlarken kemal çıkageldi
Kemal - Suzan senin burada ne işin var buda ne demek oluyor
Suzan
Dün benim doğum günümdü ve sen bunu unuttuğun yetmezmiş gibi üstüne üstlük telefonunu da kapatmışsın
Kemal
Biraz sakin ol burası uygun bir yer değil konuşmak için. Tamam, özür dilerim doğum gününü unuttuğum için fakat telefonumun şarjı bitmişti ne yapabilirdim bu durumda
Suzan
Kemal tamam bunu bir tarafa bırakalım ama ilişkimize henüz yeni başlamışken benim hakkımda arkadaşlarına neler saçmalıyorsun
Kemal - Ne demişim Suzan
Suzan - biz nişanlanmışız öyle demişsin
Hiç beklemediği bu soru üstüne kemal yalancı durumuna düşüyordu büyük bir ustalıkla şu yalana sığınarak kendini bir bataktan daha kurtarmış olacaktı,
Kemal
Aman be Suzan onlar benim en yakın arkadaşlarım bu müjdeyi ilk önce onlarla paylaşayım dedim kötümü yaptım yani
Ay sonu gelmişti önce emin sonra Necati sonra da kemal maaşlarını aldılar fakat kemal de tam maaş almıştı. İşten çıkarken emin ve Necati yaşar ustaya
Ustam yanlış anlama fakat kemale zammı yaptın
Yaşar usta
Hayır, nerden çıktı şimdi bu çocuklar
Emin
Bizim haddimize düşmez ama kemal sizden bir hafta önce belli bir miktar para almamış mıydı?
Yaşar usta - Hayır
Emin
Fakat iyi hatırla usta nişan için ödünç altın almıştı onu ödemek için maaşının belli bir miktarını bir hafta önce aldığını söylemişti
Yaşar usta
Emin senin bildiğin bir şeyler var olayı bana olduğu gibi anlat
Eminde olayı ta başından olduğu gibi anlatır ve artık kemalin yalanları bir bir ortaya çıkmıştı onu üstü yazılı bir para ele vermişti artık kemalin sırrı çözülmüştü demek ki her gün kemal kasadan cebine para aşırıyordu düpedüz hırsızlık yapıyordu. Yaşar usta ertesi gün kemali karşısına alıp uzun uzun nasihat ettikten sonra olayı ona açtı. Kemalin yüzü benzi sapsarı olmuştu utançtan başını kaldırıp yaşar ustaya bakamıyordu iki elini yumruk yapmış avuçlarını sıkı sıkı tutarak hıçkırmaya başladı bu vakaya şahit olan emin ve Necati ona acımaktan başka çare ellerinden gelmiyordu yaşar usta kemale dönerek
Seni aslında işten atmam gerek ama bu sana bir mükâfattır ailene ise bir cezadır ben nasıl bir daha babanın yüzüne bakarım
Kemal
Artık yeter yıllardır babama ve bana acımaktan vazgeç sen kovmazsan bile ben işi bırakıyorum artık bu utançla sizin yüzünüze bir daha bakamam
Yaşar usta
Dur sana hakkımı helal ediyorum her insan hata yapar bu dünyanın sonu değil önemli olan hatalardan ders çıkarmaktır sen fazlasıyla dersini aldın para dediğin nedir ki bir kâğıt parçası bugün var yarın yok bunun için insan kaybetmeye değmez ama şunu da unutma ki para insana mutluluk getirmez
Kemal
Benim senin üstünde bir hakkım yok usta ama varsa da helal olsun hakkını helal et beni anla bu utançla yaşayamam kendime başka bir hayat kurmam lazım buradan çok uzaklara gitmeyi düşünüyorum hakkını helal et usta-
O günden sonra kemal ne aradı ne sordu sanki sırra kadem bastı artık onu kimselerde diline dolamıyordu.
Hayat hep sürprizlerle dolu sizin elinizden tuttuğunuz maddi ve manevi desteklediğiniz birinden bir karşılık beklerseniz hayal kırıklığına uğrarsınız çok güvendiğiniz dost bildiğiniz birinden bir sille yiyebilirsiniz. Hani ne demişler iyilik yap denize at kul bilmezse rabbim bilir.
Yapılan iyiliğin karşılığını beklemek ne kadar anlamsızsa, haksızlıklar karşısında susmakta o derece yanlıştır.
Buradan çıkarılacak derste şudur ki dün dünde kalmıştır yarınsa bizim irademize bağlı olduğu gibi onu iyi ya da kötü yapmak cüzi dedir.
2.BÖLÜM
İTİRAF
Ferda üniversite son sınıfa geçmişti bir yandan staj yapıyor bir yandan yabancı dilini geliştirmek için dil kursuna gidiyordu eminle ferda birbirlerine iyice ısınmışlardı öyle ki başlarından geçen olayları en gizli sırlarını bile birbirine açmaktan geri durmuyorlardı birbirlerine çok güveniyorlardı.
Bir gün evde ferdayla eminden başka hiç kimse yoktu bu fırsatı kaçırmak istemeyen ferda sürekli ağzında bir şeyler geveleyip duruyordu bir oradan bir buradan bahsederken birden emine üniversitede birkaç erkekle çıktığını ama ileri gitmeden bitirdiğini anlatıyordu. Ferda bu ilişkilerin arkadaşça kaldığını bu tip ilişkilerle boşuna zaman geçirdiğini gönül eğlendirdiğini söylüyordu. Aslında böyle bir şey yoktu sadece kendini kıymete bindiriyordu aklınca
Ferda
Şimdiye kadar hayatımdaki önemli kişiyi hep uzaklarda aramışım ama en sonunda onu yanı başımda buldum beyhude geçmiş yıllarım
Bu sözler dilinden dökülürken ferda resmen emine kompliman, desti izdivaç yapıyor gibiydi Ama emin bunu başka bir şeye yormak istemedi bir an böyle düşündüyse de sonra kendi kendine yo ben ne kadar budalayım o bana kardeş olarak bakıyor ben nasıl başka bir gözle bakabilirim ki yazık bana dedi içinden
Ferda eminin gözlerinin içine bakıp şu kelimeleri sarf etti.
Ya sen emin hayatın da hiç beğendiğin sevdiğin yani bir ilişkin olmadı mı bu konuda bana hiç sırrını açmadın
Emin
Yok, nerden çıktı şimdi bu tamam tamam samimiyiz ama bir yere kadar bu konuları karşı bir cinsle konuşman doğru değil
Ferda artık kendini frenleyemiyordu sesi titreyerek
Emin ya sen, sen ne düşünüyorsun?
Emin
Ne hakkında ne demek istiyorsun
Ferda
Artık bu oyun bir son bulsun lütfen ne zamana kadar sürecek
Emin
Hangi oyundan neden bahsediyorsun anlamıyorum
Ferda usulca elini eminin eline değdirdi bu temasla eminin içi ürpermeye başladı kalbi hızlı hızlı atıyor gözbebekleri yerinden çıkacak gibi utancından kulakları kıpkırmızı kesilmiş bir halde ağzını açmaya derman bulamadı kendinde, bu esnada ferda iki eliyle eminin elini avuçlamıştı bile emin bir hışımla ferdayı iteleyerek
Bu da neyin nesi bir oyun mu bu
Ferda
Emin yalvarıyorum artık sen bana açılamayacaksan kendinde bu cesareti bulamıyorsan bırak ben sana açılayım biliyorum sende bana karşı boş değilsin yani öyle olduğunu ümit ediyorum
Bu sözler karşısında afallayan emin ne diyeceğini kestiremiyor du. Ardına bakmadan odasına çekildi.
Evde onlardan başka kimse yoktu Ahmet Bey balıkta Neriman Hanım komşuda şükrü de arkadaşlarıyla beraberdiler. Emin odanın kapısını içerden kilitledi çok geçmeden ferda kapıya vurmaya başladı
Emin lütfen kapıyı açar mısın ne diye gerçeklerden kaçıyorsun senden tek kelime istiyorum, söz seni şimdi rahat bırakacağım o da şu emin
Beni seviyor musun?
Emin bu soruya nasıl cevap verebilir ki ferdayı gerçekten bütün kalbiyle seviyordu. Her şeyden çok ama önünde bir yığın engel vardı. Ne tarafına baksa engel, birincisi kabullenemediği onun hayatını kurtaran, ona kucak açan ona yeni bir hayat veren bir baba bildiği Ahmet Beye karşı durumu nice olurdu ne cevap verebilirdi. İkinci bir engelde şu ki ferda okumuş tahsilli güngörmüş yeri yurdu belli olan biri kendisi ise bir lokantada bir yamak bulaşıkçı davul bile dengi dengine vurur ona göre ayrı dünyaların insanlarıydı.
Ferda eminden bir yanıt alamamıştı ki bu esnada
Zil çaldı Ahmet Bey balıktan dönmüştü ve biraz sonra evin diğer bireyleri Neriman hanımla şükrü gelmişlerdi.
Akşam sofrası kurulmuş ferdayla emin masada karşı karşıya düşmüş ikisinin de ağzını bıçak açmıyordu ferda ara sıra emine bir bakış atıyordu eminse hiç oralı olmuyordu bu durum Ahmet Beyin gözünden kaçmadı
Hayrola çocuklar tatsız bir şey mi var ne oldu size pek neşesiz gördüm sizi
Emin
Yok, efendim bugün işim biraz fazla sürdü onun yorgunluğu olacak herhalde
Ahmet Bey
Ferda ya sen sana ne oldu yüzünden düşen bin parça
Ferda
Bir şey yok baba sınavım istediğim gibi iyi geçmedi ona canım sıkıldı.
Yemek bittikten sonra keyif çayı içiliyordu emin Ahmet Beye dönerek
Efendim size ne kadar teşekkür etsem azdır benim üstümde çok emeğiniz geçti yıllardır bana kucak açtınız beni sahiplendiniz ben şu an kendi ayaklarım üstünde duracak haldeyim arkadaşım Necati’yle bir ev tuttuk sizden izin istiyorum.
Bu söz evde bir deprem etkisi oluşturmuştu ferda olduğu yerde donakalmıştı çay bardağı bir elinde öylece kalakaldı. Ahmet Bey başta olmak üzere Neriman Hanım ve şükrü bu söz karşısında şok olmuşlardı hâlbuki ona çok alışmışlardı onu da kendilerinden bir parça gibi görüyorlardı, emin elbette bir gün kendi başının çaresine bakması gerekirdi ama bu ayrılığın asıl nedeni ferda ile aralarında geçen kendine göre tatsız bir andan ibaretti. Bu olayın çözümünü gerçeklerden kaçmakta buldu.
Emin evden ayrılalı iki ay olmuştu ki ev sakinleri her olayın sonunda konuyu emine bağlamaktalardı. Her konuşmalarında adı geçer oldu. O hala unutulmamıştı emin merkezde lokantaya yakın bir yerde Necati’yle ev tutmuştu işe gelip gitmesi onun için artık daha kolaydı.
Eminin yerine yeni bir bulaşıkçı alındı emin artık garsonluk yapıyordu yaşar usta namaza gittiği vakitlerde kasayı ona emanet ediyordu ve emine son derecede güveniyordu artık esnaf olsun olmasın onu tanıyan herkes ona adapte olmuştu herkes onu seviyordu.
Çok olmasa da bir vefa borcu olduğu Ahmet Beye ayda bir gidiyor ferdayla her karşılaştığında içinde buruk bir acı hissediyordu.
3.BÖLÜM
DAVETSİZ MİSAFİR
Bir Salı sabahı emin masaları servise açarken uzun saçlı küpeli kot pantolonu yırtık pırtık top sakallı entel biri masaya oturdu eminin arkası ona dönüktü
Hey bakar mısın garson bana bir çorba getir. Emin müşteriye dönerek
Derhal efendim
Müşteri emini görünce şaşakalmıştı bir dakika bir süre ona öylece dikkatli gözlerle bakakaldı durumu fark eden emin
Efendim bir problemi var
Müşteri
NE EFENDİM Mİ SELİM BENİ TANIMADINMI BEN YAKUP
Emin
Bayım herhalde beni birisine benzettiniz birisiyle karıştırmış olmalısınız.
Yakup
Hayır, seni nasıl unutabilirim seninle çocukluk arkadaşıyız seninle birlikte büyüdük söyler misin? bana dört yıldır nerelerdesin. Bir gece vakti evden çıkmışsın ve bir daha geri dönmemişsin
Emin(selim)
Yaşar usta bana bugün izin verebilir misin? Hayatıma dair gerçekleri öğrenmem gerek
Yaşar usta
- Hay hay tabi
Emin(selim)
Sağ ol usta
Selim ve Yakup deniz kenarında bir çay bahçesine giderler ve
Emin Yakup’a hikâyesini bir bir anlattı ve Yakup’a dönerek kendi hakkında bilmesi gerekenleri onun ağzından dinledi.
Emin yani selim fakir bir ailenin tek çocuğuydu kenar bir mahallede tek arkadaşı olan Yakup’la birlikte ilkokul ve ortaokulu okudu emin lise son sınıfta okulu terk etmek zorunda kaldı çünkü babası yaşlanmış artık onlara bakamaz olmuştu emin işportacılıktan simitçiliğe eczane kalfalığından komiliğe kadar bir yığın işte çalışmış.
Günün birinde gece vakti evi soymaya gelen bir hırsızı babası kıskıvrak yakalamaya çalışırken hırsız mutfaktan aldığı bir bıçakla babasını oracıkta öldürmüştü hırsız kaçıp gitti olayı gören annesi de şok geçirerek o da hayatına veda etti. Komşuları olan Yakup’un ailesi selimi yanlarına aldı ve Yakup’la beraber kardeş gibi büyüdüler. Artık emin gerçek isminin selim olduğunu öğrenmişti ama bilmediği bir sürü gerçek onu bekliyordu ve çok geçmeden bu gerçeklerle tanışacaktı.
Yakup her akşam iş çıkışı emini lokantadan alıp çay bahçesine götürüyor yaşadıkları acı tatlı hatıraları ona anlatıyordu. Necati ise bu durumdan pek hoşlanmıyordu çünkü selim eve hep geç saatlerde geliyor Necati selimin eve geldiğini görmeden uykuya dalıyordu hatta bazen selim Yakuplarda kalıyor Necati’yi aramak bile aramıyordu.
Günler geçtikçe selim Yakup’la içli dışlı olmuş lokantadakilerle olan samimiyetini azaltmıştı ömründe hiç sigara içki içmeyen selim Yakup’la tanıştıktan sonra kendini büsbütün bozmuş olaylara kayıtsız kalmış serbest biri gibi davranıyordu. Yaşar usta ve Necati bu durumdan hiç te hoşnut değildi selim aralarında sanki bir yabancı gibiydi. Yine bir akşam Yakup lokantaya gelip selimle birlikte çıktılar bir bara gittiler saatlerce içtikten sonra Yakup selime dönerek şu sözleri sarf etti.
Selim artık intikam zamanın geldi
Selim
Ne intikamı anlamadım?
Yakup
Babanın ve annenin ölümüne sebep olan hırsızdan bahsediyorum
Selim
İyi de ben adamı görsem bile tanımam ki olay olduğunda ben daha küçüktüm
Yakup
- Merak etme o haydutu ben tanıyorum.
Selim
Kimdir o, nerede yaşar
Yakup
Lakabı kesik haydar, kale surlarının dibinde tinercilerle beraber yaşar yani hırsızların yan kesicilerin patronu odur
Selim
Yakup sen bu işe hiç karışma ben kendi işimi görürüm.
İlerleyen günlerde selimin aklında hep intikam kokusu vardı hiç kimseyle konuşmuyor hiç kimseye bir şeyler anlatmıyordu. Bir gün lokantaya Ahmet Bey gelir
Emin hayrola gelip gittiğin yok gözden ırak olan gönülden de ırak olurmuş öylemi olduk şimdi
Selim
Kusura bakma Ahmet abi geçenlerde bir tesadüf Yakup buraya geldi kim diye soracak olursan onunla birlikte büyümüşüz bana gerçek adımın selim olduğunu bile söyledi beni hemen tanıdı. Bana hayatımla ilgili her şeyi anlattı.
Ahmet Bey
Bak bu güzel ismin selimmiş ha buna sevindim, sen gelmezsen bile biz geliriz
Selim
Kusura bakma söz bundan sonra her hafta sonu geleceğim
Aradan bir hafta daha geçmişti ve selim hafta sonu Ahmet Beyin evine gitti en son 3 ay önce gelmişti. Sofra hazır kuruluydu gelir gelmez hemen oturdu. Ferda yine masada selimin gözlerinin içine bakıyor ona bakmaktan kendini alıkoyamıyordu.
Selim bunu fark ediyor ama ona bakmaya cesaret edemiyordu. Geç saat olmuştu Ahmet Bey emine
Yarın Pazar bu saatten sonra dışarı çıkılmaz 3 aydır uğradığın yok bu gece misafirimiz ol bari
Selim
Peki, efendim nasıl isterseniz
Gece geç saatlere kadar muhabbet ettikten sonra herkes yatmak için odasına çekildi. Emin (Selim) bir türlü uyuyamıyordu ferdayı görünce içi cız ediyordu sanki yüreğinde bir ateş onu inceden inceye yakıyordu evet şu bir gerçek ki her ne kadar kendini kandırsa da ona sırılsıklam âşıktı onu düşünmeden edemiyordu derken birden odanın kapısı yarıya kadar açıldı karanlıkta hiçbir şey görülmüyordu.
Selim uyudun mu?, Bu ferdanın sesiydi
Hayır
Ferda
Yanlış anlama seninle konuşmaya geldim
Selim
Peki, konuşalım ama bu saatte ikimiz bir odada sence bu doğrumu
Ferda
Doğru değil tabi, senden sadece bir cevap bekliyorum cevabından sonra odama gideceğim bu arada adının selim olduğunu babamdan öğrendim, selim daha fazla uzatmayayım bu kelimeyi kullanmak istemiyorsan evet veya hayır demende yeterli benim için sorum şu beni SEVİYORMUSUN?
Selim iki dakika öylece hiç konuşmadan kalakaldı gerçi soracağı soruyu çok iyi tahmin edebiliyordu ama bu soru yine de onu heyecanlandırmıştı.
Selim
Ferda seni bütün kalbimle SEVİYORUM.
Bu cevabı verir vermez ferda büyük bir sevinçle selime sarılarak yanaklarından öptü ve odasına koşarak gitti.
Ferda odasına çekildikten sonra selimin içi içine sığmıyor bir yandan da nedeni bilinmez büyük bir ızdırap çekiyordu. Aralarında geçen o iki dakikayı sabahlara kadar gözüne uyku girmeden düşünüp durdu farklı âlemlere yol aldı düşler kurdu kendince ama bir türlü çıkış yolu bulamıyordu.
Kendine sormadan edemiyordu. Acaba ferda onu gerçekten seviyor muydu? Yoksa bu gelip geçici bir gençlik ateşi miydi?
Bir yandan da o nede olsa üniversiteli bir liseli değil ki hevesi veya aşkı birbirinden ayırt edemesin öyle ya kendini ona karşı çok ezik hissediyordu. Keşke diyordu ne olaydı da o da okumuş ilim irfan yutmuş olmasaydı da benim gibi bir Ortaokul mezunu olsaydı o zaman hiç düşünmeden ona evlenme teklif ederdim o zaman yüzüm olurdu. Peki, bizim bu ilişkimiz neye varacak yani sonu ne olacak arkadaşlık tadında mı yoksa bu birlikteliğin bir adı konacak mıydı ileride mutlu bir yuva kurma hayali kim bilir.
Selim ben diyordu ben ne kadar zavallı biriyim neyime güveniyorum sadece bir kuru canım var bir de tarifi olmaz büyük bir sevgim bu zamanda sevda karın doyurur mu?
Ev ister, araba ister onu ister bunu ister. Bir de ilerde evlenir de aralarında bir tartışma çıkarda ferda selimin yüzüne cahilliğini vurursa o zaman hali nice olur. Nede olsa o okumuş güngörmüş erkân görmüş oturmasını kalkmasını, konuşmasını bilen biriydi. Sonra onunla aynı kapasitede değiller ki aralarında ne muhabbet olabilir ki selim maçtan oradan buradan bilirken o dünya ekonomisinden bahsederse yani ortak konular olmazsa ortak bir paydada buluşmazsa bir ömür boyu nasıl yaşarlar bu düşünceler içinde sabahı etti selim.
Ev halkı yavaş yavaş kalkmaya başladı. Mutfaktan bardak sesleri geliyordu belli ki kahvaltı hazırlanıyor bardaklar masaya konuyordu selim kalktı elini yüzünü yıkadıktan sonra kurulan sofraya geçti herkesle selamlaştıktan sonra kahvaltıya başladılar kahvaltı boyunca şükrü birbirinden güzel fıkralar anlatıyor herkesi gülmekten geçiriyordu fırsattan istifade ferdayla selim göz göze gelme imkânı bulabiliyordu.
Fakat bu ne zamana kadar böyle sürüp gidecekti bir yerde buluşup ferdaya içindeki hisleri açması gerekliydi çünkü bu düşünceler onu çok yorgun ve bitkin bırakmıştı sorularına cevap arıyordu. Kahvaltı bittikten sonra aile bireyleriyle vedalaşıp evin yolunu tuttu.
********
Necati yalnız kalmıştı biricik dostu iş arkadaşı selimi Yakup la karşılaştığından beri nadir görmeye başlamıştı hâlbuki her Pazar bu parka gelip şu çimenlerin üstüne uzanıp denizin dinlendiren sesinde çekirdek çitlerlerdi. Necati uzaklara dalarak içinden şöyle bir iç geçirdi ulan dedi nerden de çıktı bu Yakup denen hıyar, Allah biliyor ya ona nedense hiç ısınamadım çok soğuk biri bakışlarında sanki bir kötülüğün alameti varmış gibi sanki her an kötülük yapmak için pusuda bekleyen bir düşman gibi, Necati cep telefonunu çıkarıp selimi aradı selimde ona eve gideceğini söyledi, Necati selime parkta olduğunu isterse buraya geleceğini söyledi ama selim pek oralı olmadı çok yorgun olduğunu söyledi.
Necati birkaç saat daha parkta gardiyan gibi bir aşağı bir yukarı mahkûm gibi volta attı durdu canı çok sıkılmıştı bu reddedilişten o da evin yolunu tuttu. Az sonra kapının açık olduğunu fark edip içeri girdi bir baktı ki selim evde yok cep telefonunu evde bırakmış ne yapacağına karar vermek üzereyken selim çıka geldi
Necati
Selim sen neredeydin?
Selim
Ahmet Beye gittim
Necati
- Onu biliyorum. Demek istediğim kapı açıktı sende evde yoktun
Selim
Bakkala kadar gitmiştim
Necati
Eve girebildiğine göre anahtarın vardı neden açık bıraktın
Sorulardan iyice sıkılan selim
E- yeter be beni sorguya mı çekiyorsun. Ben çocuk değilim.
Ben çocuk değilim bunu birkaç defa daha söyleyip durdu.
Bir elinde bira şişesi gazeteye sarılmış küllükte yarısı kül olmuş bir sigara belli ki bir problem var nedenini öğrenmek istedi. Necati, Artık iyice dolu olan selim ferdayla aralarında olan aşkı anlattı kendinde bunu anlatma gereksinimi duymuştu. İçindeki bu fırtınaları birine anlatıp rahatlaması gerekir diye düşündü bu konular derin mevzulardır öyle ulu orta her önüne gelene anlatılmaz. Anlatırsan da seni anlamazlar kendilerince seninle dalga geçmeye kalkışanlar bile olur gün gelir söylediğine bin pişman olursun milletin ağzı torba değil ki büzesin sonra milletin diline sakız olursun onun için güveneceğin her şeyini emanet edebileceğin arkadaştan da öte bir dosta bunları anlatmak en doğrusu çünkü
Sevinçler mutluluklar paylaştıkça çoğalır acılar sıkıntılar dertler paylaştıkça azalır.
Necati selime dönerek, hatırlıyor musun selim lokantaya ilk gelişini bizimle tanışmanı herkes sana kucak açmıştı, zamanla sende kendini herkese sevdirdin dürüstlüğünle alçak gönüllülüğünle ve zararlı bir alışkanlığında yoktu çok olmasa bile konuşmayı sohbet etmeyi severdin. Şimdi bakıyorum ne zaman Yakup denilen şahıs çıka geldi. Ondan beri hayatın günden güne değişmeye başladı. Sen artık eski sen değil neşe dolu kişi gitmiş yerine kaderci ve isyancı biri gelmiş. Sen içki ve sigara içmeye başladın. Senin hayatında bunlar yoktu. Biliyorum içinden çıkılmaz bir durumdasın. Seni uçurumda bulduklarında yaşam la ölüm arasında ince bir çizgide bulunuyordun ve hafızanı kaybetmiştin. Geçmişe dair hiçbir iz yoktu hayatının geçmişi kamera kasetinden silinmiş gibi seni çok iyi anlayabiliyorum ama sen eskiden böyle lanet biri olabilirsin farkındaysan seni geçmişinden dolayı sorgulamıyoruz senin ne olduğun bizim için önemli değil önemli olan bundan sonra ne olacağındır.
Sana bir tavsiyem çok arkadaşın olacağı yerde bir tane dostun olsun o sana yeter.
Selim Necati’yi sadece dinliyor gözleri halıdaki desenlerin üzerinde dolaşıyordu o gece bittikten sonra sabah Necati’yle birlikte lokantaya giderler selim yaşar ustanın karşısına geçerek şu sözleri sarf eder
Yaşar usta senin de benim üstümde çok emeğin var bana kol kanat gerdin her şey için teşekkür ederim sana veda etmek için geldim
Yaşar usta
Hayrola evlat ne oldu işten çıkmaya karar vermenin nedeni nedir.
SELİM
- Bundan sonra Yakup la beraber araba kiralama işinde çalışacağım
YAŞAR USTA
Sen bilirsin selim seni engelleyecek değilim yalnız sana söylemek istediğim birkaç şey var şu ana kadar yaşadığım deneyimlerim bana çok şeyler öğretti bunlardan bir kaçını seninle paylaşmak isterim.
Birincisi şu ki Yakup denen çocuk sağlam ayakkabı değil. Senin çocukluk arkadaşın olabilir ama o senin anan baban değil.
O çocuğu hiç gözüm tutmadı. Buraya seni almaya geldiğinde selam bile vermekten yoksun biri ve sen onu tanıdıktan sonra bilmem farkında mısın hal ve hareketlerin onun gibi oturup kalkman onun gibi oldu kötü alışkanlıklar edindin. Kısacası şu iki atasözünü unutma, birincisi bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim ikincisi ise akıllı düşman akılsız dosttan iyidir. Yolun açık olsun
Bu sözlerin üstüne ağzını bile açmadan dinleyen selim Necati’ye dönerek bundan sonra eve gelmeyeceğini Yakup’ta kalacağını söyledi ama arada bir ziyaretlerine geleceğini söyleyip oradan uzaklaştı
Aslında bu vedadan selimde çok hoşnut değildi ne de olsa iyi kötü bir düzen tutturmuştu şimdi her şeye sıfırdan başlayacak yeni bir iş yeni yüzler insanlar yeni bir ortam her şeye bir format atmak gibi bir şey.
Selimin yeni mekânı Sakarya merkezde idi burası gerçekten kalabalık oto kiralama işinde de insan potansiyeli olan caddeleri uzun tam bir şehir görünümüneydi.
Şu an ellerinde 3 adet araba bulunuyordu. Günler ilerledikçe bulundukları bölgede bir çevre edindiler kendilerine iş istedikleri kadar yoğun olmasa da yine az çok bir şeyler oluyordu. Selimle Yakup gündüz oto kiralamada gecede Yakup’un arkadaşı hakan çalışıyordu. Bir gün gelip bir gün geçiyordu.
Ferda her gün selimi cepten arıyor ama selim açmaya cesaret edemiyordu ferdaya hiçbir şeyi anlatmamıştı ferda ise hiç usanmadan arayıp duruyordu o telefonu açıp nasıl cevap vereceğini kestiremiyordu. Artık belli bir günden sonra ferdanın ümidi iyice azalmış kime sorsa kimse bilmiyor selimin buradan gittiği belliydi ama nereye gitmişti ne sebeple niçin.
Ferda selimin en yakın arkadaşı bildiği Necati’nin yanına lokantaya gider ve gerçekleri Necati’den öğrenir bütün dünyası yıkılan ferda ne yapacağını şaşırır. Ferda kendi kendine şu kararı verir ne pahasına olursa olsun selimin yanına gidip onunla yüzleşeceğim ve ondan adam gibi bir karşılık vermesini isteyeceğim benimle gönül mü eğlendiriyor yoksa hislerini bana açmaktan çekinecek kadar içine kapanık aciz birimi yoksa bilmediği başka gerçekler mi var.
Ferda selimin elini tuttuğun da selimin kulakları utanmasından kıpkırmızı olmuyor muydu? Dili tutulup doğru dürüst bir cümle bile kuramıyor bütün imla hatalarını yapmıyor muydu? Belli ki işin içinde başka bir iş var. Ama hemen selimin üstüne düşmekte doğru olmaz belki onunda aklında bir şeyler vardır. Ona zaman tanımak gerekir onu sıkboğaz etmek ne derece doğru olur.
Bir müddet beklemek lazım eğer o davranmazsa ben nasıl olsa yerini yurdunu öğrendim ona her şeyin hesabını bir bir sormasını da bilirim diye içinden böyle derken başka bir seste ona şöyle dedi. Ne hesabı neyin hesabı, selim senden faydalandı mı, namusunu mu kirletti ve yahut sana ümit mi verdi neyin hesabını soracaksın asıl hesap vermesi gereken sen değil misin? Selime âşık olduğunu hep onu düşündüğünü onun elini tutup dudağından öptüğünü ne çabuk unuttun o kötü biri olsaydı senin bu durumundan yararlanmaz mıydı?
Dünyadaki herkesi kandırabilirsin ama kendini vicdanını asla ama asla kandıramazsın
Selim her akşam ferdayı, Necati’yi yaşar ustayı ve bilumum hayatında olanları yâd ediyordu kanepeye uzanmış boylu boyunca Yakup ta televizyonda kanal değiştirip duruyordu selim en çokta ferdayı düşünüyordu çünkü bu gidişinden ne Ahmet Beyin ne de ferdanın haberi yoktu ferda bunu duysa elbette çok üzülecekti ama bunu saklamak anlamsızdı nasıl olsa bir gün bunu öğrenecekti beklide çoktan öğrenmiştir bu gerçeği bir başkasından öğrenmesi yerine kendinden duyması daha doğru olacağını düşünüp cep telefonu yerine ev telefonuyla aramayı uygun buldu.
Telefon çalmaya başlayınca selimin kalbi bir kuş gibi güm güm vuruyor vücudunu titretiyordu. Göz bebekleri ufalıp açılıyor gördüğü nesneler buharlaşıp uçuyordu ve beklemeye başladı bir ara yutkunmak istese de bir tokmak gibi hıçkırık boğazına düğümlenmişti ve ona söyleyeceği her şeyi birden unutuverdi. Hâlbuki aklında her şeyi ölçmüş biçmiş neler söyleyeceğini ezberlemişti. Biraz geçte olsa ferda telefonu açtı ve alo diyen sesi selimin kulağında bir name gibi yayıldı. Bu sesi çok zaman duyuyordu ama o ses her zaman bugünkü gibi değerli değildi şimdi bu ses ona çok anlamlı çok farklı geliyordu bu ses bütün özlemini hasretini bir o kadarda depreştiriyordu.
Selim telefonda alo diyen o sese karşılık veremeden ahizeyi yavaşça kapattı. Bu arada Yakup tüm dikkatini selime vermişti televizyon izler gibi yapıyordu ama aslında selimin ne yaptığını merak ediyor, onu çaktırmadan takip ediyordu
Yakup selime dönüp
- O kızı aradın değimli, sakın inkâr etmeye kalkışma
Selim
- Evet, onu aradım
Yakup
- Olum madem seviyorsun git delikanlı gibi söylede olsun bitsin
Selim
O kız derken kimi aradığımı biliyor musun?
Yakup
Kim olacak ferda değil mi?
Selim
Sen nerden biliyorsun
Yakup
O o dostum bunu sağır sultan bile duydu sen bizi ne sandın biz kaçın kurasıyız. Sağ olsun Necati’den haberleri alıyoruz, yoksa ümitsiz bir aşk mı bu bilelim. Ama ayıp sana bunu benden bile gizliyorsun
Selim
Durum bildiğin gibi değil Yakup
Yakup
Koçum anlat o zaman da bilelim aslını astarını
Selim
İş senin sandığın kadar kolay değil birincisi ferda üniversiteli okuyan tahsilli biri, ikincisi Ahmet Beyin yüzüne nasıl bakarım o beni evladı gibi yıllarca bana kol kanat oldu bana baktı
Yakup
Ya oğlum bırak edebiyat parçalamayı sen eski kafalısın dediğim zaman bana kızıyorsun senin şu sarf ettiğin laflar eski Türk filmlerin senaryosu geç bunları sen de kız sana yanık mı onu söyle
Selim
Evet, beni sevdiğini söyledi ilk adımı o attı
Yakup
Olum sen var ya erkeklerin yüz karasısın, hem sen demedin mi Ahmet Bey evladı gibi bana baktı şimdi gerçek evladı olacaksın işte fırsat
Selim
Daha önce yarım kalan bir işim var öncelikli olarak onu halletmeliyim
Yakup
Neymiş o
Selim
Tüm hayatımı altüst eden ailemi geçmişimi karanlığa gömen o katili öldürmeliyim
Selim gerçekten de kararlıydı o kadarki her halinden bu apaçık anlaşılıyordu. Hiçbir şey onu bu kararından vazgeçiremezdi. Zaten ona engel olan da yoktu bir an önce bu azaptan kurtulmalıydı. Omzundaki yük hayli ağırdı intikam ateşiyle yanıp tutuşuyordu. Yakup’tan katilin kaldığı yeri öğrendi ve emanet silahı doldurarak doğruca yola koyuldu. Selim giderken Yakup onu camdan uğurluyordu hadi koçum göreyim seni sakın heyecanlanma bu pisliğin temizlemesi vaciptir diyordu bu destekle beraber selim bir fedai gibi iki kolunu açmış dolu silahı beline takmış ağır adımlarla gecenin ikisinde bir loş sokak lambasının altından geçerken karanlıkta kayboldu
4.BÖLÜM
İNTİKAM
Evet, şu an sokak ıpıssız sadece derinden tangır tungur sesler duymakta bu ses beklide kalbinin heyecanının sesiydi ama değil bu ses sadece sokak kedilerinin gece karanlığında karınlarını doyurmak için çöp konteynırlarından çıkarttıkları sesti ne yapacağını nasıl olacağını kendi de bilmiyordu her şeyi olayın akışına bırakmak istiyordu.
Karma karışık duygular içinde adımlarını sıklaştırıyor artık ne olacaksa olsun inceldiği yerden kopsun diyordu. Önünde bir uzun karanlık bir sokak beş yüz metre ileride bir köprü ve köprünün altında bir eski barakadan bir ışık süzülüyor. Gecenin karanlığında artık hiçbir ses yok kendi adımlarını bile duymuyor olağanca bir heybetle ve hışımla bütün acıma duygusunu bir kenara atmış merhametten uzak insan sıfatından çıkmış bir katil görünümüne büründü yaklaştıkça kalbi heyecandan titremeye başladı ve barakanın önünde bir hışımla kapıyı tekmeleyerek içeri daldı
Kalk bakalım namı diğer kesik haydar
Adam uykusundan uyandı ne olduğunu önce anlayamadı herhâlde ona şaka yapıyorlar sandı uzun uzun selimin yüzüne baktı
Sen de kimsin be bu saatte böyle şakamı olur gündüzler torbayı mı girdi
Sana diyorum kesik haydar şimdi hesap verme zamanı
Ne hesabı kitabı sende kimsin be
Hadi bana hakaret et hadi beni de ailemi öldürdüğün gibi öldür ama bunu yapmaya kudretin yok çünkü sen ayyaş ve zavallı bir mahlûksun ve acizsin bense taşın suyunu sıkan ve senin Azrail’in olan kişiyim köpek
Hey dostum neden bahsediyorsun bu ne saçmalık böyle
Yüzüme bak iyi bak göreceğin en son kişi benim senin cellatınım tabi beni tanıyamazsın ben küçükken evimize girip annemi ve babamı üç kuruş için öldürdün söyle lan bir insanın hayatı bu kadar ucuz mu sen ne sanıyorsun yapacağın yanına karnı kalacak sanıyorsun etme bulma dünyası bu sende ettiğini bulacaksın
Haydar zil zurna sarhoş ama ne kadar içse bile artık onu etkilemiyordu. Çünkü o içkiyi su niyetine içen birisiydi söylenen şeyleri hatırlamasa bile yaptığı onlarca kötülüklerden birisidir diye düşündü. Korkudan ne yapacağını bilmez bir halde geriye duvara doğru yaslanmış sözün bittiği yerde afallamış bir halde telaş içinde söyleyeceği belki çok şey var ama beklide haykırmak bağırmak istiyor ama bunu bir türlü başaramıyordu bir şeyler söylemek ister gibi oldu ama sesi korkudan kesilmiş fısıltılı çıkıyor dili tutulmuş aman diliyordu.
Selim birden hiddetli bir şekilde belindeki silaha sarılarak silahın kabzasıyla haydarın başına bir hışımla tabancayı vuruyor ve haydarın kafasından fıskiye gibi kanlar sağa sola selimin üstüne sıçrıyordu haydar yere yıkılmış selim haydarı tekmelemeye başladı haydar yumak gibi olmuş iniltileri ortalığa yankılanıyordu
Selim ayakta haydar yerde kanlar içinde selim namluyu haydara doğru uzatıp
Son duanı et köpek senin ölüm vaktin geldi biletini keseceğim
Dur! Ne olursun dur yapma.
Haydar yaşlı gözlerle sözlerine devam eder
Evet, ben suçluyum ben adi bir pisliğim ölsem beklide insanlar rahat eder evet dünya bir pislikten kurtulmuş olur. Ama bir dinle bu hayatı ben seçmedim bu yollara isteyerek düşmedim. Bende bir insan gibi yaşamak isterdim benimde bir canım var bende senin gibi etten tırnaktanım benimde hislerim var bende okuyup bir adam olmak isterdim en azından bir işte çalışıp karnımı doyururdum ne bileyim bilirsin işte bende sevmek sevilmek isterdim. İnsanların bana nefretle bakmasından hoşlanıyor muyum sanıyorsun beni insan yerine bile koymuyorlar ben hak talep etmiyorum ama olmadı sana hayat hikâyemi anlatacak değilim sende benim yerimde olabilirdin hayat kimine gülüyor kimisini ise işte bu hallere koyuyor.
Ahını aldığım insanları düşünüyorum. Çalışıp çabalayıp büyük emeklerle kazandıklarını ben onlardan alıyorum. Bazen bu da yetmiyor canlarını alıyorum. Evet, sen haklısın benim ölümüm farz ben kendim için değil senin için endişeleniyorum ben zaten ölmüşüm halimi görüyorsun yaşayan bir ölüden farkım var mı? Zaten kader cezamı kesmiş beni öldürmekle eline ne geçecek annen baban gerimi gelecek inan şu an şu halini görseler yapma etme derlerdi. Sana yazık olur ben ölsem ne değişecek ha, ya sen mahpus damlarında yıllarca bir pisliği öldürdüğün için hüküm giyeceksin ve hayatın boyunca damgalı olacaksın söyle cezan bitse ne yazar sana kimse iş vermez ki ve sana son sözüm
EĞER BENİ ÖLDÜRÜRSEN BENDEN NE FARKIN KALIRKİ
Bu sözler selimin içinin cız etmesine yetti tüm intikam hisleri köreldi hatta karşısındakini acıyor bir vaziyete bile girdi ama duygularına yenilmemeliydi mantığı kalbini üstün gelmeliydi.
Haydar’ın yakasından tutup ayağa kaldırdı ve namluyu şakağına dayadı. Elleri tir tir titriyordu ikilemdeydi. Bu iş oldukça uzun sürmüştü ya bir gören duyan olursa diye içinden geçirdi. Bu karmaşık duygular içindeyken fırsattan istifade haydar el çabukluğuyla hızlıca eliyle başında ki namluyu yumrukladı silah yere düşmüş haydar olağanca hızla kaçmaya başladı ne olup bittiğini anlayamayan selim birden afallaştı ve doğruca silahı yerden kaptığı gibi Haydar’ı kovalamaya başladı.
Haydar koşmaya çalışıyor fakat fazla mesafe alamıyordu. Sarhoşluğun etkisiyle bir düşüp yuvarlanıyor tekrar kalkıyor sendeleye sendeleye kaçmaya çalışıyordu. Birde kafasından darbede yemiş ne yöne gideceğini kestiremiyordu. Kaçışın faydasız olduğunu anlayıp hemen karanlık kuytu bir köşeye sığındı. Ama selim onun nerde olduğunu fark etmiş ağır adımlarla kurbanına doğru yaklaşıp silahı uzatırken haydar belinden çıkardığı bıçakla selimin üstüne atlayıp yüzünü deşmişti. Yere yığılan selim can havliyle üstüne kapaklanan Haydar’ı itip elindeki bıçağı tekmelemişti. Artık ikisinde de ne silah ne bıçak vardı. İkisi de ayağa kalkıp bir müddet soluk soluğa karşılıklı göz göze hiddetli bir şekilde bakıştılar.
Selim göz ucuyla silahın olduğu yöne doğru hızla atılıp yerden silahı alırken haydar birden geri dönüp kaçmaya başladı. Çünkü bu halde onunla mücadele etmesi çok zordu. Selim daha avantajlıydı. Haydar üç beş adım atmıştı ki selim silahı Haydar’a doğrultup tetiğe bastığında ayağından vurulan haydar yere serilmişti bile. Silahın sesi gecenin karanlığında inledi bir kere daha ateş etmek istedi ama karanlıktan köpek sesleri duymaya başlayan selim birden telaş içinde bir yöne doğru kaçmaya başladı. Koştukça koşuyordu öyle yorulmuştu ki belki on beklide on beş dakika hiç durmadan koşmuştu. Elleri ayakları tir tir titriyordu. Aman tanrım ben ne yaptım katil oldum hemen şu silahtan kurtulmalıyım denizin kenarına gelip silahı denize fırlattı selim tam o arada cep telefonu çalmaya başladı kimse duymasın diye hemen telefonu kapattı sonra baktı arayan Yakup’tu bir müddet denizin kenarında soluksuz kaldı sonra Yakup tekrardan aradı
Yakup
Selim ne yaptın hallettin mi? işi koçum
Evet, sanırım onu öldürdüm şu an deniz kenarındayım iş düşündüğümden de zor oldu inşallah bir gören duyan olmamıştır baya bir uğraştım sabah olmasını bekliyorum sonra gelirim
Yakup
Silahtan hemen kurtul selim kanıt bırakma bu arada helal sana
Aradan hayli bir zaman geçmişti silahı deniz kenarında kayaların altına saklamıştı. Gizliden eve geldi ama Yakup evde yoktu. Bu saatte nereye gider ki bu adam, telefonla aradı ama aradığınız numara kullanılmamaktadır diyor. Afallamıştı nasıl olur bu bir kaç saat önce onunla konuşmuştu. Gitti komşulara sordu kimsenin haberi yok iş yerine gitti orada da yok bir iki gün böyle geçmişti. Sanki yer yarıldı da yerin içine girdi böyle düşünürken birden telefon çaldı telefon eden Ahmet Beyin oğlu şükrüydü telefonu açar açmaz şükrü ağlamaklı bir sesle selim abi babam babam hastanede birden bire fenalaştı kalp ameliyatı olacak çok korkuyorum aklıma sen geldin
Selim
Şükrü hemen geliyorum merak etme
Aceleyle hemen hastaneye gider ve orada Ahmet Beyin eşi Neriman Hanım, şükrü ve ferda orada ameliyathanenin önünde bekliyorlardı. Hemen selam verip hastanın durumunu doktordan öğrendi. Kalp krizi geçirmiş anju olması gerekli dediler aradan bir saat daha geçmişti ki ameliyat bitmiş hayati bir risk olmadığını öğrenmişlerdi verilmiş sadakası varmış kendine geldiğinde Ahmet Beye dönüp beni çok korkuttunuz inanın şu an çok mutluyum siz benim için çok değerlisiniz size olan borcumu hiç bir zaman ödeyemem
Ahmet Bey
Selim yeter artık ikide bir bunları söyleyip durma iyi ki bir iyilik yaptık sürekli yüzümüze vurup duruyorsun bunlara gerek yok çünkü sen bunları hak ediyorsun sen iyi birisin hamurunda iyilik var ama sen farkında değilsin. Bu sözler iyisine iyiydi ama içinde bulunduğu durumu aklına gelince pek te öyle hissetmiyordu çünkü birini öldürmüştü. Nihayetinde Ahmet Bey iyice düzelmiş hastaneden taburcu oluyordu. Selim hiç yanından ayrılmadı. Ahmet Bey ne kadarda selim senin işin gücün var ben iyiyim beni merak etme dese de faydasız ben sizi yüzüstü bırakıp gidemem iş dediğiniz her zaman var ama ya bizler evet bu sözler manidardı. Sadakatinin bir göstergesiydi. Her ne kadar mesafe olarak o evden çıksa bile o evin bireyi gibi o da o aileyi benimsemişti. Ferda yürekli cesur bir kızdı. Aklına geleni söyleyen biriydi. Ama nedense bugün ağzını hiç açmadı. Hiç bir şey söylemedi. Selim bir kaç kez yüzüne baksa bile ferda oralı olmadı. Bu durum selimi biraz üzmüştü. Kim bilir derdine nedir diye belki babasının durumu onu çok etkilemiş olacak derken hastaneden dışarı çıkarken hastanenin önünde 2 gün komada yatıp kendine gelen bir hasta ve başında 2 polis hastayı sorguluyorlardı. Bir an selim hastayla yüz yüze geldi aman Allah’ım o da ne bu evet o öldürdü sandığı Haydar’dan başkası değildi ortam birden buz kesildi haydar polislere selimi işaret ederek
-işte bu beni öldürmeye çalışan genç diye bağırdı.
Polisler hemen selimi kelepçeleyerek gözaltına aldılar birden büyük bir şok yaşanıyordu Ahmet Bey neler olduğunu anlamamıştı ferdanın bakışları bomboş ve donuktu ne olduğunu kimse anlamadı ferda öne atılarak durun ne yapıyorsunuz diye bildi
Polisler 2 gündür aradığımız kişiyi bulduk bu şahıs adam öldürmeye teşebbüs etti dedi ve bir şok daha
Selim karakolda ifadesi alınırken Ahmet Bey ve ailesi olay hakkında bilgi alıyordu.
Polis
Sahilde sakladığın silahı bulduk bunu sana kim verdi.
Arkadaşını ele veremezdi. Ben kendim aldım senin kimliğin nerede selim olayı polise anlattı hafızasını yitirdiğini sonra Yakup diye bir çocukluk arkadaşının onu tanıdığını ve ona hayat hikâyesini anlattığını söyledi ama kesinlikle Yakup’un onu azmettiğini söylemedi polis
Peki, bu Yakup dediğin şahıs nerede şu an bu soru karşısında selim sus pus oldu sadece bilmiyorum diyebildi.
Polis onu bize tarif eder misin? diye sordu selim onun olaylarla bir ilgisi yok onu değil beni sorgulamanız lazım
Polis
Bize işimizi mi öğretiyorsun hem de sen daha kendinin kim olduğunu bile bilmezken adının selim olduğunu sana söylemiş dedin neden böyle bir yargıya vardın ve ona neden güvendin bu sorular kafasını iyice karıştırmıştı
Bakın polis bey tamam yaptığım doğru değil elbette ama o haydar denilen kansız benim anne ve babamı öldürdü neden anlamak istemiyorsunuz bende aklımca ondan intikam almak istedim onu öldürdüğü sanmıştım meğerse yaşıyormuş kaç canı varsa
Polis
Anne ve babamı öldürdü diyorsun peki anne ve babanın ismini söyler misin?
Şey isimlerini bilmiyorum ama her şeyi Yakup bana anlattı.
Polis
Çok safsın şu fotoğrafa bak bakalım bize kim olduğunu söyle, selim fotoğrafa baktı ve bu o Yakup
Polis
Peki, Yakup dediğin bu kişinin adının selim olduğunu sana söylesem ve sana verdiği tabanca ona kayıtlı desem ve anne ve babası öldürülen sen değil Yakup dediğin asıl adı selim olan kişi dersem ne diyeceksin. Anlamıyor musun hala senin bu halinden düpedüz faydalanmış seni kullanmış neden hala anlamıyorsun neden ona bu kadar güveniyorsun. Kendi intikamını sana yükledi doğru olan bu eğer bu adam ölmüş olsaydı senin hayatın kaymıştı ama biraz şansın var ki adam ölmedi ve hafıza kaybın var artı yönlendirildin hafifletici nedenlerin var ama yine de bir cinayete teşebbüs ettin yerinde olsam iyi bir avukat tutardım. Umarım çok fazla yıl mahkûm kalmazsın yoksa sana yazık olur
Üzgünüm ama gerçekler bu senin adın selim değil artık buna kabul et ve kendine gel bu olanlar karşısında şaşkına dönmüştü. Hayat hatırladığı ilk darbeyi yemişti ilk defa birine güvenip te güveni boşa çıkmıştı çok pişmandı ama son pişmanlık fayda etmez ki bir insan başıboş hareket edemez diğer canlılardan farklı olarak aklını kullanır evet geriye dönülemeyeceği gibi eskiye takılıp ta kalmakta olmaz zararın neresinden dönersen kardır eski acı anılardan tecrübe edip ona göre hayatı idame etmek gerekir ne demişler (dün dündü geçti gitti bugün var elimizde olan yarın var mı? ölenler hep ihtiyar mı?) evet tekrar başa dönmüştü.
Şimdi ise durum farklıydı. Bir suçlu bir yükümlü en ağır olanda mahcubiyet bu olayların Ahmet Bey ve ailesinin gözleri önünde cereyan etmesi onlarında bu olaya şahit olması bir yanda ona baba gibi kucak açan biri bir yanda ona kardeş olan şükrü bir yanda ona tüm sevgisiyle bağlılığıyla hislerini dile getiren ferda vardı. Ve onların yüzüne bakacak yüzü yoktu oysaki Ahmet Bey onu ihtar etmişti, Onu uyarmıştı bu adam senin başına iş açar gözüm tutmadı diyordu.
Tüm bunlar beyninden geçip gidiyordu. Derken mahkeme günleri geldi çattı tüm hayatı altüst olmuştu kendini nasıl savunacaktı. Mahkeme salonundan içeri girip sanık sandalyesine oturdu kâtip bir yandan yazıyordu herkes hâkimin gelmesini bekliyordu. Derken hâkim geldi ve kürsüye oturdu bir sessizlik oldu hâkim sanığa üstten alta doğru gözleriyle süzerek baktı.
Sanık emin gözünü kaldırıp hâkimle göz göze geldi ilk önce anlamadı. Sonra tanıdık bir sima gibi geldi biraz daha dikkatli bakınca evet bu o yıllar önce onu denizin kenarında uçurumdan onu kurtarıp hastaneye götüren hâkim celal haktanırdan başkası değildi. O günlerden farklı olarak saçları daha seyrek ve az olan saçları da bembeyazdı yüzü daha buruşuktu ama sima olarak oydu büyük bir mahcubiyet duydu o esnada hâkim bey
-hey hat şu hayata bak ne garip bir zaman hayatını kurtardığım kişi şimdi karşımda sanık olarak duruyor şimdi ise onu yargılayacağım sanığa dönüp avukatın var mı? Diye sordu yok diyebildi.
Ama arkadan bir ses geldi hayır avukatı var hâkim bey bu ses hiç te yabancı değildi çok aşina olduğu bir sesti dönüp baktığında ne görsün ferda evet üniversiteyi bitirip avukat olmuş onun haberi olmadan da avukatlığını üstlenmiş
Birbiri ardına yaşadığı şok üstüne şoklar
Onu artık ferda savunacaktı onu daha iyi başkası savunamazdı.
Bir sürü mahkemede geçen konuşmalar müvekkile sorulan sorular detaylar mahkeme tarihinin başka bir tarihe atılması gel gitler bu süreç uzadıkça uzar hâkim bey sanık eminle avukatın arasında duygusal bir şeylerin olduğunu anlar ama fazla üstelemez davacı olan adam bir gün mahkemede hiç umulmadık bir şey yapar
- Ben davamdan vazgeçiyorum. Bu adam yanlış yönlendirilmiş bu adamın zaafından yararlanmak istemişler. Bu adamı maşa yapmışlar yoksa onunla benim aramda bir sorun yok. Evet, belki beni orada öldürebilirdi. Bugün belki de burada olamayabilirdim. Ama yaşıyorum her şeye rağmen. O yaptığı yanlışın farkında her halinden pişmanlığı belli oluyor. Bense ömrüm boyunca hep ah aldım büyük Ahmetlerle edinilen mal ve mülkleri insanların elinden aldım. Bazen canlarını aldım ömrüm boyunca ben hiç kimseyi affetmedim hiç durmadım onun bana karşı kimseye beni affedin diyemem. Aslında suçlu olan benim düzen yanlış davalı ile davacı karışmış ne yazık adalet bu değil. Benim şimdiye kadar asılmam lazımdı. Yıllarca yattım ve çıktım hala nefes alıyorum. Bu gencin bir şansa ihtiyacı var. Eğer hapis yatarsa sonrası ne olur kimse ona iş vermez kimse elinden tutmaz hiç bir ortamda tutunamaz mecburen istemese de suç işlemeye sevk edilir.
- İşte hayatın bize yaptıkları bu biz böyle cani olarak doğmadık hepimiz bebektik yaşadıklarımız ve sosyal çevremiz bizi sürükledi ve böyle bir yanlışa düştük. Benim elimde bir fırsat var o da şu güne kadar hiç kimseye yardım edememiştim erdemli bir insan olamamıştım işte benim karşıma böyle bir fırsat çıktı bende emin kardeşimi affediyorum ondan davacı değilim hâkim bey asıl suçlu benim beni alın.
Kimsenin beklemediği hadiseler yaşanıyordu savcılar ve hâkim bir araya gelerek bu davayı nihayete erdirecekti
Bir sürü mahkeme konuşması ve sonuç sanığın cinayete teşebbüs etmesi sanığın başkası tarafından yönlendirilmesi, sanığın daha önce bir cezai ehliyeti olmaması ve davalının davasından vazgeçmesi ve hafifletici nedenlerden dolayı sanığın beraat etmesine karar verilmiştir. Yürekler pır pır atıyordu ortalık birden bayram yerine dönmüştü. İşte adalet bu diye bağırıyordu Adalet tecelli etti. Emin yeniden doğmuş gibiydi sevinçten uçacaktı. Hemen Haydar’ın yanına gidip hakkını helal et seni yanlış tanımışım dedi ve o esnada ferda sevinçten mahkemede olduğunu unutmuş gidip emini sımsıkı kucaklamıştı sevinçten ne yapacağını bilemiyordu. Gözlerinden acı yerine sevinç gözyaşları dökülüyordu bu onun ilk avukatlık deneyimiydi ve en sevdiği birisini savunuyordu ve sonuç olarak davayı kazandığına değil de eminin kurtulmasına sevinmişti
Hâkim celal haktanır Ahmet Beye gülümseyerek eee Ahmet Bey düğün ne zaman dedi olayı geçte olsa idrak eden Ahmet Bey aslında çokta kızmamıştı çünkü o da emini evladı gibi seviyordu
Eminse ferdanın kollarında sevinci bitmiş yüzü kızarmıştı.
Mahkemeden çıkıp özgürlüğüne kavuşmuştu Ahmet Bey hiç bir şey söyleme eve gidiyoruz dedi bu akşam bizimlesin hem seninle konuşacaklarımız var dedi akşam olunca Ahmet Bey kızı ferdayı odasına çağırdı kızım dedi bana hiç uzatmadan olanları anlat eminle senin aranda bir şey var mı?
Ferda istediği fırsatı bulmuştu bulmasına ama babasına karşı son derece saygılıydı onu hiç üzmek istemezdi ezile büzüle babacım seni eğer üzdüysem bilmeden yanlış yaptıysam çok özür dilerim sen ne dersen kabul ederim
Ahmet Bey
- Bak kızım benim ne düşündüğümün önemi yok önemli olan senin ne hissettiklerindir bir ömür hayatı sen yaşayacaksın sen sadece bana olanları söyle o da sana karşı nasıl tek taraflımı yoksa çift taraflı bir sevgimi bu
Ferda
- Baba kızmazsan söyleyeyim onu seviyorum eminde beni seviyor onunla konuştum ama sizden çok çekiniyor yanlış anlayacağınızı düşünüyor
Peki dedi Ahmet Bey ve sofraya oturdular yemek tamda bitmek üzereydi kimsenin ağzını bıçak açmıyordu.
Ahmet Bey emine dönerek evet emin ferdanın dedikleri doğrumu. Bu söz üzerine derin bir sessizlik hâkim oldu. Birden bire gökten bir kaya inmiş gibi eminin dili bağlanmış kem küm şey efendim derken Ahmet Beyin eşi ben bir çay koyayım dedi. Belli ki mevzu derindi. Ahmet Beyin eşi oğlum rüştü mutfağa gelir misin şu çaya uzanamıyorum diyerek Şükrü’yü de içeri aldı. Ahmet Bey, Ferda ve Emin baş başa kaldı. Emin büyük bir mahcubiyet duyuyordu. Kulakları kızarmıştı. Şekilden şekle girmişti ne diyeceğini bilemiyordu. Kısa zamanda öyle şeyler yaşamıştı ki sanki önceki hayatı silinmiş geri kalan hayatı onun açığını kapatmak istercesine olaylar bir bir peşine takip ediyordu. Emine dönerek kızımı gerçekten seviyor musun dedi. Bu öyle bir söyleyiş tarzı vardı ki sanki o hiç tanımadığı biriydi de ilk defa onun evine gitmiş gibiydi. Eminde artık ne olacaksa olsun öylede battık böylede battık yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal misali evet efendim hem de her şeyden çok dedi. Hem de gür bir sesle kendinden emin bir şekilde bu sefer Ahmet Bey kızım ferda sen söyle bakalım sen bu emin için ne düşünüyorsun. Baba bende onu seviyorum bunun üzerine baba eşini ve oğlu Rüştü’yü sofraya çağırarak emin bizim kızı seviyormuş sen ne diyorsun hanım dedi eşi valla sen bilirsin bey dedi şükrü ise biraz şaşkın olur diyebildi
Tansiyonlu bir ortam vardı. Eminin kalbi güm güm atıyordu. Ahmet Bey gür bir sesle o zaman bu iş ciddiyse emin bey ben öyle sevgi mevgi anlamam kızımı seviyorsan eğer gelir istersin dedi. Bir anda emin tir tir titremeye başladı vücudundaki gerginlik stres hat safhadaydı gözleri büyüyüp küçülüyordu şok üstüne şok yaşıyordu Ahmet Beyin olayı tasvip etmeyeceğini sanıyordu ama yanılmıştı
Ahmet Bey
- Emin seni tanıdığımdan beri severim ama duydumki içki ve sigara gibi alışkanlıkların varmış bunlar olmaz
Emin
Efendim ben içki sigarayı çoktan bıraktım. Gelip geçiciydi kötü arkadaşları da bıraktım dedi. Ahmet Beyiz yüzündeki gülümsemeyi görünce bir an olsun içi rahatlamıştı. Aslında Ahmet Bey çoktan işi öğrenmiş sadece onları test ediyordu. Onlara dönerek ben bunları anlamadım mı sanıyorsunuz? Bizde bu yollardan geçtik biz de gençtik seven insanın bakışlarını elbet biliriz yalnızca sizin sevginizin sadakatini ölçmek istedim kararlılığınızı ölçmek istedim çünkü sevgi diye bildiğiniz nesnede heves olabilirdi bundan endişe ediyordum ama şu an hiç bir endişem kalmadı bundan sonraki süreç artık sizin.
Evet, büyük bir kâbustan büyük bir sevince yelken atmak hayat bazen acı bazen tatlı ummadığın bir anda en zor anında nasıl ki en karanlık geceler sonunda aydınlığa sabaha varıyorsa işte emini başına gelen de buydu. Kör istemiş bir göz rabbim vermiş iki göz misali derken aradan haftalar geçti emin tekrar Ahmet Beyin bulunduğu eve dönüş yaptı. Eski işini artık çoktan bırakmıştı Yakup’tan da bir haber alamadı. Artık üstüne de fazla durmuyordu ne sebeple neden beni seçti diye önceleri düşünüyordu ama ondan daha önemli mevzular vardı. Hükümlülükten kurtulmuş hürriyetini kazanmış üstüne üslük en sevdiği ferdayla evlenecekti. Tabi eminin içinde bazı şüpheleri vardı Ahmet Beyle yüz yüze bu konuda konuşsalar bile henüz ferdayla beraber evlilik meselesini enine boyuna tartışıp bir fikir alışverişinde bulunmamışlardı. Çünkü bir tarafta işsiz biri diğer tarafta okulunu bitirip avukatlık mesleğine başlayan biri düğün ne zaman olacaktı bu ve benzeri sorular vardı birde emin ister istemez kendini bu aileye karşı yük olarak görüyordu düzenli bir işi hiç olmadı eli ekmek tutması lazımdı elde avuçta bir şey yoktu.
Bir akşam emin ferdaya gizliden seninle uzun uzadıya bazı meseleleri konuşmamız lazım dedi ve konuşmak üzere ertesi gün sahilde bir çay bahçesinde buluştular. Emin içinden geçenleri tek tek anlattı
- Ben bu şartlar altında seninle evlenemem. Yanlış anlama benim bu dünyadaki tek hedefim sensin ama bunu hak etmem gerek sonuçta ben bir erkeğim. Benim bir gururum ve onurum var şu andaki halimize baktığımda görüyorum ki şu an evlenirsek roller değişmiş ben işsiz güçsüz evde sen ise dışarıda çalışacaksın gönlüm buna razı olmaz en azından bir işe başlayayım. Biraz kendimi tutayım bir iki yıl içinde inşallah bir birikim yapıp düğün masraflarını karşılamak isterim artı kiralık bir eve çıkarız buraya yakın mesafede olur bu benim görüşlerim sen ne hissediyorsun bu konuda,
- Bende senin düşüncelerine saygı duyuyorum nasıl mutlu olacaksan öyle davran kendini zorunlu veyahut mecbur hissetme hiçbir şey için
Sohbet böylece saatlerce sürdü ve artık bir yerden başlamalı bir işin ucundan tutmalıydı onun için emin bir yandan taksi şoförlüğüne başladı bir yandan da kiralık ev bakmaya başladı
Çalışkan biriydi taksi durağında kısa zamanda herkesin sevdiği ve saygı duyduğu biri olmuştu. Emin gündüz vakti taksiyle işe çıkıyordu. Ama ek bir iş daha bulması gerekiyordu. Aklına birden önceden çalıştığı lokanta geldi. Yaşar ustaya gitti ve uzun uzadıya başından geçen olayları anlattı. Eski arkadaşı Necati de hala ordaydı. Ama bu sefer pozisyonu farklıydı artık garson değil hem lokantanın kasası hem de şefi olmuştu yaşar ustanın hem eli hem kolu olmuştu Necati emini vefasızlıkla suçladı ama yine de olsun be dedi sen bizi arayıp sormadın ama biz seni unutmadık vesselam kapımız sana açık her zaman
Durumdan haberdar olan yaşar usta aslına bakarsan bana bil eleman lazımdı akşamları gelip burada çalışabilirsin onayını aldıktan sonra eminin sevinci iki katına çıkmıştı yaşar ustayla ne kadar ücret alacağı konusunu bile görüşmemişti çünkü az da olsa çok ta olsa paraya acilen ihtiyacı vardı a bide yaşar ustaya güveni tamdı o kimseye haksızlık etmez fazlasıyla mukabele eder diye düşündü ve böylece sabah erken saatlerden ikindiye kadar takside ikindiden sonra gece 12 ye kadar lokantada çalışmaya başladı her şey istediği gibi oluyordu hem uyuyup dinlenmek için bile vakti vardı lokantada boş zamanlarda Necati’yle bir araya gelip eski günleri yad ediyordu Necati emine o Yakup denen çocuğa güvenme demiştim değil mi diye söylemeye başlayınca emin Necati’ye dönerek Necati bu konu hakkında konuşmasak olmaz mı çünkü her beni gören hep bu konudan bahsedip duruyor bu da fazlasıyla beni yoruyor olan oldu geriye dönüp bu hataları düzeltemem ama yaşadığım bu olaylar beni olgunlaştırdı ve kendime getirdi dedikleri doğruydu tecrübe hayatta yenen kazıkların birleşimidir diye-
5.BÖLÜM
TESADÜF
Emin sıradan bir gün gibi sabah erkenden taksiyle işe çıkmıştı yolda ilerlerken birden bire anayolda bir kızın elinden çekiştiren biri ve arkalarında onları silahla kovalayan iki kişiyi görür. Adam tam yolun ortasında duruyordu ve taksiye yavaşlaması için dur işareti yapıyordu. Emin ikilemde kalmıştı ne yapacağını bilmezken mecburen yavaşlamak zorunda kaldı kısa sürede karar vermesi gerekirdi bir tarafta silahlı insanlar bir tarafta bir kızla adam ne yapmalıydı beyninden bir sürü plan geçiyordu ve onlara doğru yaklaşıyordu. Kızla adamı alsam ya beni rehin alırlarsa öte tarafta diyelim onları aldım ya silahlı adamlar durduk yere düşman kazanmış olmaz mıyım ya bana ateş açarlarsa en doğrusu buradan sıyrılmaktı. Tam manevra yapıp onların yanından hızla kaçacakken bir de ne görsün kızı kolundan sürükleyen kişi Yakup’un tam kendisi birden bire afalladı ne yapacağını şaşırdı ani bir frenle biraz ilerde durdu. Kapıyı açtı ve koşun hemen dedi kızla Yakup hızlıca taksiye binip hemen bizi buradan kurtar diyebildi ve emin son hızla oradan uzaklaştı. Yakup ve kız soluk soluğa kalmıştı nefes nefese kalmışlardı biraz vakit geçtikten sonra Yakup taksiciye baktığında ne görsün emin sen değil misin burada ne işin var yoksa bu şakamı
Emin
Emin mi yoksa selim mi yoksa selim sen misin sen söyle bakalım bu senaryoyu sen uyarlamıştın ve ben sana inanmıştım neredeyse senin yüzünden katil oluyordum bütün hayatımı zindana çevirecektin unuttun mu? Ben sana güvenmekle ne hata yaptım sana dostluğumu verdim yetmedi mi ve sen şu an kaçak konumundasın seni kendi ellerimle polise teslim edeceğim buna hiç bir şey engel olamaz
Yakup
Bak emin sana her şeyi anlatmak isterim ama bu ne yeri ne de zamanı anlatacağın uzun hikâye gerçi artık anlatsam da bana inanmazsın ama haksız da sayılmazsın
Kız Yakup’a dönüp siz birbirinizi tanıyormuşsunuz ne tesadüf
Emin
Evet, çok merak ediyorum ne yaptın yine kimin canını yaktın o adamlar kim neden kaçıyorsun?
Yakup
Sana özet olarak şöyle söyleyeyim bu arada kız arkadaşımın ismi burcu onunla evlenmek istiyordum ama babası ve abisi buna müsaade etmedi bende burcuyu kaçırmak zorunda kaldım, her şeyi planlamıştık ben dışarıda burcuyu bekliyordum
Burcu eşyalarını alıp evden çıkarken kapı gıcırtısına abisi ve babası uyanıp bizi takip etmeye başladılar işin ciddi olduğunu görünce de peşimize takıldılar en özeti bu yoksa zorla kız kaçırmadım onunda bende gönlü var
Emin
Seninle konuşacağımız çok şey var bana bazı şeyleri açıklamanı istiyorum yoksa seni polise teslim etmem gerek
Yakup
Diyelim ki beni polise teslim ettin. Soruyorum sana eline ne geçecek para ödülümü koydular üstüme. Hayır, peki sana ne yararı olacak şu an beni polise teslim etsen burcunun durumu ne olacak geri dönebilecek mi anlamıyor musun kız gemileri yaktı geldi onu namus davasına öldürürler soruyorum sana istediğin bu mu eğer için ferahlayacaksa beni teslim et sana hiç zorluk çıkarmam.
Bir sahilin kenarına gelip emin taksiyi park etti ve uzun uzadıya Yakup’la meseleleri konuştu
Emin
Senin ismin selimmiş polis öyle dedi doğrumu bu
Yakup
Hayır, selim benim ikiz kardeşimin adı benim adım Yakup
Ve sicili kara olan ben değil o
Emin
Peki, bana neden ismimin selim olduğunu söyledin beni resmen kendi kan davan için kullandın bu da mı yalan peki buna ne diyeceksin
Yakup
Üzgünüm ama haklısın diyecek bir şeyim yok. Lokantada o halini görünce ve etraftan senin için bilgiler aldım ailenin yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorsun bir kimliğin bile yok durum böyle olunca şeytana uyup intikamımı sana aldırdım işte hepsi bu bencilce bir hareketti biliyorum ama senden af diliyorum bana ne kadar inanırsın orasını bilemem ama durum bu
Emin
Geçmişe bir sünger çektim olan oldu hiç bir şey geri gelmez umarım bundan sonra uslanırsın ama şunu bil ki benim için sen bittin artık hayatımdan çıkabilirsin ne halin varsa gör daha ne diyeyim sana
Yakup
Emin hakkını helal et kardeşim Allah’a emanet ol dedi ve oradan ayrıldılar.
Emin durağa gidip durumu anlattı kusura bakma abi başımdan böyle bir hadise geçti onun için bugün siftah yapamadım zararın ne ise karşılarım dedi ve oradan lokantaya geçti aradan bir saat kadar bir süre geçmişti ki iki kişi burnundan soluyarak içeri girdi ve emin kim onunla görüşmek istiyoruz
Emin
Buyurun emin benim ne oldu
Adam
Sen kızımı kaçıran adama yardım ettin şimdi bana söyle onlar nerede yoksa başına iş alırsın seni şuracıkta vururum
Emin donakaldı iki kişi sinirden geriliş bir şekilde karşısında durup ona sorular soruyordu bu arada Necati araya girip
Sizde kim oluyorsunuz güpegündüz buraya gelip bizi silahla tehdit ediyorsunuz
Sende kimsin çık aradan bizim seninle meselemiz yok
Emin benim can yoldaşım ona kalkan silah bana kalkmıştır
Birden bire lokantada tansiyon artmış bir kaç müşteri vardı onlarda yemeği bırakıp hızla oradan kaçtı
Emin
Sakin olun öncelikle bir oturun sakin sakin konuşalım
Öncelikle şunu söyleyeyim kızınızın kaçırılmasıyla benim uzaktan ve yakından hiç bir ilgim yok yolun ortasında beni durdurdular benim işim bu taksicilik te yapıyorum onları almak zorunda kaldım dedi ve Yakup’u tanıdığını söylemedi söylese zaten onun yakasını bırakmazlardı onun için detaya inmedi
İşte hepsi bu ben şimdi nereden bileyim onlar nerde dedi ve kızın abisi ve babası bir kaç tehdit savurduktan sonra oradan çıktılar
Bütün gözler emindeydi Necati ve çalışanlar eminden cevap bekliyorlardı
Necati
Emin sen nasıl işlere bulaştın böyle bu taksicilik sana göre değil söyleyeyim yerinde olsam taksiyi bırakır tam gün burada çalışırım sana dost tavsiyesi daha işe başlayalı iki ay oldu ileride kim bilir daha neler olur
Emin
Aslına bakarsan haklı olduğun yönlerde var taksicilik bana göre değil çeşit çeşit insan stres beni bunaltıyor dedi ve yaşar usta gelince onunla konuşup tam gün lokantada çalışmaya başladı ve taksi işinden çıktı
Demek ki her şeyde bir hayır vardır böle olması gerekiyordu.
Derken emin Ahmet Beyle akşam yemeğinde biraz konuştuktan sonra
Emin
Efendim size yeterince yük oldum artık kendi ayaklarım üzerine basabiliyorum ben tekrar Necati’yle beraber konuştum onunla birlikte kalacağım izninizle
Ahmet Bey
Emin evladım ne yükü artık sende benim evladım sayılırsın sende bu ailenin bir ferdisin öyle şey olur mu bir daha duymayayım böyle sözleri
Dese de emin kararlıydı. Bir yanda ferdanın yüzü birden kızarmıştı eminde çok memnun değildi. Bu karardan ama bir yandan da düşününce gururuna yediremedi nasılsa ileride ferdayla evlenip yeni bir yuva kuracağım biraz sabretmem lazım ondan uzak kalırsam onun hasretiyle daha iyi motive olup daha iyi çalışırım diye düşündü zor bir karardı ama ferda da büyük bir olgunlukla bunu karşılayacaktı
Ferda
Aldığın karara saygı duyuyorum madem sen kendini daha iyi hissedeceksin sen bilirsin ama arayı fazla açma iki günde bir gel emi
Emin
Tabi ne demek her zaman diyebildi birazda buruk bir şekilde ertesi gün olunca eşyalarını alıp tekrardan Necati’ye taşındı.
Derken Günler yine geçmeye başladı tekrar eskiye dönüş vardı
Bir akşam Necati ile emin evde televizyonun başındayken kapı zili bir yandan çalıyor bir yandan da olağanca bir kuvvetle kapı yumruklanıyordu. Eminle Necati ne oluyor demeye kalmadan kapının deliğinden bakan Necati emine dönerek
İnanmıyorum bu yüzsüz ne hakla buraya geliyor yanında da bir kız var.
Aç kapıyı bakalım ne istiyormuş dedi ve kapıyı açtılar
Nefes nefese kalan Yakup ve burcu belli ki bir şeyden kaçıyor çok korkmuşlardı ne de olsa tanrı misafiri deyip içeri aldılar
Ne bu hal Yakup neler oluyor anlat bakalım
Emin burcunun babası izimizi bulmuş kaldığımız otele geldi kapıyı kırmaya çalışıyordu bizde otelin camından kaçtık aklıma sen geldin ortalıkta görünmeyeyim diye merak etme seni rahatsız edecek değilim sadece bu akşam kalmamıza izin ver sonra yarın bir hal çaresini bulur gideriz.
Emin Necati’ye kaş göz işareti yaparak mutfağa çağırdı Necati’ye dönerek
Dostum bu ev senin sayılır ben sonradan geldim apar topar buraya geldiler ama onları misafir etmek zorunda değiliz istersen-
Emin kalsınlar bu saatten sonra nereye gidecekler topu topu bir akşam sırtımızda yatmayacaklar ya
İş tatlıya bağlanmıştı emin Yakup’a dönerek peki bir geceliğine kalabilirsin ama sabah seni görmek istemiyoruz bizi bu işe bulaştırma biz beladan uzak durmaya çalışıyoruz
Ertesi sabah kapının zili sanki takılmışçasına sürekli çalıyordu. Bir yandan da kapı yumruklanıyordu eminle Necati kalkıp bakmaya gittiklerinde Yakup’la burcunun çoktan evden çıktığını fark ettiler. Acaba tekrar onlarmış geldi diye kapının gözünden baktıklarında ne görsünler burcunun babası ve abisi birazda şaşkınlıkla kapıyı açtılar. Ve bir hışımla adam ve abisi içeri girdi ve olağan sesiyle nerede o namussuzlar diye bağırıp çağırıyordu. Bir yandan da odaları karış karış didik didik arıyordu eminle Necati sus pus olmuş kalmıştı olacak şey değildi izinsiz içeri girmişler hem de ayakkabılarıyla beraber resmen haneye tecavüzdü bu derken emin hiddetlenerek
Yeter ama siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz ne hakla evimize böyle izinsiz giriyorsunuz diyebildi o esnada burcunun abisi belinden çıkardı silahın kabzasıyla eminin suratına sertçe vurdu ve emin yere yığıldı toparlanmaya çalışırken burcunun abisi silahı eminin şakaklarına dayayıp
Erkeksen şimdi konuşta göreyim
Emin
Asıl sen erkeksen o tabancayı bırak ta öyle görüşelim
Necati
Durun artık yeter ne oluyor size bizim hiç bir olayla ilişkimiz yok
Burcunun babası
Lokantaya geldiğimde sana sormuştum sende Yakup’u tanımadığını söylemiştin bir zaman onunla aynı işte çalışıp aynı evde kaldınız neden bana yalan söyledin
Emin
Bunu Da sana kim söyledi
Burcunun babası
Kimin söylediğinin önemi yok şimdi asıl sen söyle nerede o soysuzlar onları nereye sakladınız hemen söyleyin bu namus davası yoksa canını yakarım
Emin
Dün akşam geldi bir akşam kaldılar sabah erkenden gittiler hepsi bu nerede kaldıklarını nereye gittiklerini sormadım beni de ilgilendirmez bir de artık benim Yakup diye bir arkadaşım yok o bana hayatımın en büyük kazığını attı neredeyse onun yüzünden katil olup mahpushanelerde çürüyecektim onu ben çoktan sildim
Burcunun abisi
Yalan söylüyorsun bir dediğin bir dediğini tutmuyor
Gerginlik hat safhadaydı bir türlü ortam yumuşamıyordu Necati adama dönüp oğluna söyle de şu silahı indirsin yoksa Allah korusun bir kaza maza çıkacak işte sizde duydunuz bizim bu olaylarda ilişkimiz yok biz ekmeğimizin peşindeyiz dese de
Bir anlık gafletten olacak emin ayağa kalkmak için bir hamle yaptı burcunun abisi ona karşı müdahale ettiğini sanarak silahı yanlışlıkla ateşledi ve emin birden yere yığıldı silah burcunun abisinin elinde öylece şaşkın şaşkın donup kalmıştı babası sen ne yaptın salak deyip emini kucakladı bir taraftan da Necati ona destek olup emini apar topar hastaneye kaldırdılar 2 saat geçmişti ki kara haber tez duyulur misali Ahmet Bey ve kızı ferda hastaneye varmıştı ferda ağlamaktan yüzü gözü şişmiş şok geçiriyordu babası da onu sakinleştirmeye çalışıyordu neyse ki doktor bütün soruların cevabını verecekti geldi ve
Sakin olun hayati bir tehlike yok kurşun bacağa isabet etmiş kurşunu çıkardık 2 gün hastanede kalsın sonra taburcu ederiz dedi
Ve herkesin içindeki korku ve şüpheler ortadan kalkmıştı kalkmasına ama burcunun abisi ve babası ortadan kaybolmuştu
Emin kendine geldiğinde polisin başında beklediğini gördü polis emine dönerek
Önce sorularımıza cevap vermen lazım sonra ailenle görüşebilirsin evet söyle bakalım olay nasıl oldu seni vuran kişi kim gibi bir sürü soru
Eminin kafasında şu vardı. Sonuçta ortada bir namus davası vardı yaptıkları yanlıştı ama niyetlerinde onu vurmak yoktu onlar Yakup’u ve burcuyu arıyorlardı olay tamamen bir kazadan ibaretti emin polise dönüp kimseden şikâyetçi değilim dese de bu o kadar kolay bir mevzu değildi sonuçta ortada haneye tecavüz, darp ve silahlı saldırı vardı. Emin durduk yerde düşman kazanmak istemiyordu bu işin içinden nasıl kurtulacağım diye düşünüp durdu.
Polis anlaşılan çetin ceviz çıktın bugün senden laf alamayacağız yarın yine aynı saatte geleceğim o zamana kadar iyi düşün ortada bir dava var ve onları eğer korursan bu sefer sen suçlu duruma düşersin on göre
Polis gidip Ahmet Bey, ferda ve Necati eminin yanına gelip çok şükür verilmiş sadakatimiz varmış rabbim beterinden saklasın
Deyip hastaya moral verdiler ferda eminin kendine geldiğini görünce bir nebze olsun rahatlamıştı Ahmet ve Necati bir süre kaldıktan sonra Ahmet Bey
Haydi, Necati sana bir kahve ısmarlayayım gençlerin konuşacakları vardır deyip çıktılar
Ferda emine bakarak
Duyduğumda çok korktum sana bir şey olacak diye çok şükür atlattın dedi ve olayı tüm ayrıntılarıyla eminden öğrendi
Ertesi gün emin polisten kurtulamayacağını anlayınca her şeyi en baştan anlattı. Ama tabi burcunun ismini biliyordu. Babasının ve abisinin ismini bilmiyordu. Gerisi artık polise kalmıştı ve bir gece daha hastanede kalıp sonra evin yolunu tuttu evde bir hafta daha istirahat etmesi gerekiyordu Necati gündüz işte olacağından onunla ilgilenecek kimse yoktu onun için ferda emine bizim evde kal ben sana bakarım dedi ve bu teklifi kabul etmek zorun da kaldı.
Bir Hafta az değildi hele çalışan biri için çok zor ama yapacak bir şey yok buna da şükür az kalsın postu deldiriyordu yine bir gün ferda
Emin açmışın? sana yemek hazırlayayım mı?
Yo pek aç değilim
Düşündüm de bende bir uğursuzluk mu var ne
Nerden çıktı şimdi bu
Ne bileyim para döner gibi bütün belaları üstüme çekiyorum ve ara sıra hala düşünüyorum
Neyi düşünüyorsun
Asıl adımın ne olduğunu eğer hayattalarsa ailemi yani ne iş yapardım neciydim
Sende biliyorsun ki seni bulduğumuzda senin kayıp ilanını gazeteler de dâhil olmak üzere gerekli yerlere verdik ama bir sonuç çıkmadı
Tabi seni anlayabiliyorum senin yerinde kim olsa bunları düşünür gayet normal bir şey kendimi senin yerine koyuyorum da hakket ten ben olsam ne yapardım çok zor bir durum
Bir yandan böyle düşünüyorum hafızamı yitirmeden önceki halimi kim bilir belki de hiç hatırlamak istenmeyecek belki ızdıraplarla dolu veya tam tersi neyse her şeyde bir hayır vardır çünkü ben şu an çok mutluyum
Yeni bir hayata başladım sıfırdan çok iyi bir aileye sahip oldum seni buldum daha ne olsun ki bu halimden de mutluyum
Bende bunu söylemeni bekliyordum.
Bir hafta zaman dediğin ne ki göz açıp kapayıncaya kadar geçti gitti emin yine eskiden olduğu gibi lokantada en candan dostu Necati ile birlikte çalışmaya devam ediyordu.
Yakup usta Lokantada tadilat yapmaya karar vermişti. Uzun süredir eski malzemelerle doluydu. Lokantanın çehresini değiştirmek gerekirdi. İlk iş olarak yandaki boş depoyu da lokantaya dâhil edip büyüttü.
Ocaktan tutunda Yerlerdeki fayanstan köşelerdeki boyaya varıncaya kadar kısım kısım her gün bir tarafı yenileniyor ve bir taraftan da lokanta olarak hizmet vermeye devam ediyordu.
Emin ve Necati haliyle fazla mesai yapmak zorunda kalıyorlardı. İşleri bir an önce bitirmeleri gerekiyordu. Yoksa hafta sonu tatili de zayi olup gidecekti.
Geceyi gündüze katıp var gücüyle Emin ve Necati hafta sonu gelmeden bütün işleri tamamlamışlardı. Azmin elinden ne kurtulabilirdi ki.
6.BÖLÜM
GİZEMLİ MİSAFİR
- Emin var mısın hafta sonu çocuklar gibi gezip eğlenelim
- Nasıl yani
- Mesela lunaparka gidelim, sinemaya gidelim
- Olur, bana uyar
- Hep çalış çalış nereye kadar biraz da kendimize vakit ayıralım değil mi?
Derken hafta sonu geldi tabi sabah mahmurluğu saat 10 olmuş
- Hadi kalk Necati saat 10 oldu nerdeyse öğlen olacak programımız var unutma bak sırf senden sebep bu hafta sonu ferdayı görmeye gitmeyeceğim birlikte zaman geçireceğiz
- Ben uyandım aslında senin uyanmadığını düşünerekten biraz daha uyu diye sesimi çıkarmadım
- Tabi kesin öyledir şuna uykuma alamadım desene
Kalkıp kahvaltı yaptıktan sonra dışarı çıktılar ilk durak lunaparktı en yakın lunapark otobüs uzaklığındaydı durağa
Gidip biraz bekledikten sonra otobüse binip lunaparkın olduğu yere geldiler hava çok güzeldi havada bir tane bile bulut yoktu
Emin ile Necati lunaparkta çarpışan arabalardan tut ta atlıkarınca ya varıncaya kadar bütün eğlenceli şeyleri tattılar. Çocuklar gibi neşeliydiler yaşadıkları olaylar onları iyice germiş bugün onları üstünden atıyorcasına şen şakraktılar lunaparktan çıkıp sinemaya gittiler yeni bir film vardı salon tıklım tıklımdı derken film bitti oradan da çıktılar sonra acıktıklarını fark edip doğruca bir restorandın bulunduğu bir yere gittiler
Emin
- Cam kenarı olan bir yere geçelim Necati
Necati
- Valla benim için hiç fark etmez öyle acıktım ki ayakta bile yemek yerim
Emin
- Bak ileride güzel bil yer var manzaralı da
Necati
- Ne manzara ama caddeyi görüyor yabancılık hissetmeyiz gelip geçenleri sayarız artık
Emin
- Amma yorulmuşum ha şimdi oturunca anladım, kurt gibi de açıktım ne dersin. Necati bu restorandın yemekleri bizim lokantanınkinden iyi midir?
Necati
- Valla bilemem burası oldukça lüks bi yere benziyor iyi olması gerek ama ne kadar olsa da yaşar ustanın fasulyesini pilavını tek geçerim
Emin
- Necati sakın burada da kuru fasulye pilav yiyeceğini söyleme gülerim
Necati
- Yok, canım sorarız nesi meşhur onu isteriz
Garson gelip menüyü verdi ve garsonun tavsiyesine uydular. Yemekler gelmişti ki beş dakika demeden yemeklere çullandılar bi ara eminin gözleri dışarıda birisine takıldı neyse dedi yemeğine devam etti yemek bitmişti. Sonra kaldırıp başını tekrar baktı ve evet birisi hayretler içinde sürekli emine bakıyordu, emin olmak için tekrar farklı bir yöne bakıp tekrar o tarafa bakınca hala o kişinin ona baktığını görünce yanılmış olamam herhalde Necati’ye dönüp
Emin
- Necati çaktırmadan şu dışarıdaki kadına bakar mısın sanki bana bakıyormuş gibi hissettim
Necati
- Evet, emin resmen bu kız sana bakıyor
Emin
- Beni tanıyor olabilir mi?
Necati
- Kim bilir belki de ilk görüşte sana âşık olmuştur. Olamaz mı?
Emin
- Bırak sululuğu bir baksana derdi neymiş
Necati kalkıp dışarı çıktı ve kıza dönerek
- Buyurun bir şey mi söyleyecektiniz, karnınız mı aç
İsterseniz size yiyecek bir şeyler söyleyebilirim, beni duyuyor musunuz bayan
- Şey ben çok şaşırmış bir durumdayım
Necati
- Neden anlatırsanız eğer size yardımcı olacağım
Bayan
- Ama nasıl olabilir ki bir insan bir insana bu kadar benzeyebilir mi rüyada mıyım anlamadım anlatması çok zor
Necati
- Zor olan ne bayan sizi anlayamıyorum eğer açıklayıcı konuşursanız sizi anlarım. isterseniz içeri girin bir oturun durumu anlatın
Bayan
- İnanılır gibi değil şu an büyük bir şoktayım üzüleyim mi sevineyim mi bilemiyorum
Necati bayanı içeri davet eder bayan içeri girerken gözleri şaşkın şaşkın eminin üzerindeydi gözlerini ondan alamıyordu. Kısa kısa adımlarla içeri girerken eminde ona boş boş bakıyor neler olduğunu anlamaya çalışıyordu derken bayan masaya oturur
- İnanılır gibi değil evet kesinlikle sen selimsin
Emin
- Bayan bunu nereden çıkardınız beni tanıdığınızı mı söylemek istiyorsunuz
Bayan
- Evet, hem de çok yakından ama sen sanki beni tanımıyor gibisin yabancılaştın yoksa söyle benden mi kaçtın nerelerdesin allah aşkına neredeyse 2 yıldır seni ölü biliyorum
Emin
- Bu da yeni bir numaramı demek sizde benim hafıza rahatsızlığımı biliyorsunuz ve beni kullanma sırası şimdi sizemi geldi üzgünüm ama artık geçmişe bir sünger çektim eğer bir hayatım ve sevenlerim olsaydı şimdiye kadar ortaya çıkarlardı
Bayan
- Nasıl olacak bu seni öldü biliyorduk selim
Emin
- Size inanmam için bana bir sebep söyleyin, belki beni birisine benzetiyorsunuz olamaz mı insanlar çift yaratılmıştır derler
Bayan
-demek kim olduğunu bilmiyorsun ne oldu sana kazamı geçirdin
Emin
- Üzgünüm ama bu sorulara cevap veremem verseydim zaten kendimi bilir olurdum ama geçmişe dönük bir şey hatırlamıyorum sadece 2 yıl önce gözümü hastanede açtığımı biliyorum ondan öncesi yok
Bayan
- Demek ki bir şok geçirmişsin, hastaneye gitmeden önce neredeydin bunu sana söylemişlerdir herhalde
Emin
- Bu konuşma nereye gidiyor bilmiyorum ama öncelikle bunları sana neden anlatıyorum ki sana inanmam için bana bir sebep söyle
Bayan
- Sebep mi istiyorsun söyleyeyim 2 yıl önce kaybolmamış olsaydın şu an evli belki çocuklu olurduk biz birbirini seven sevgiliydik tabi bunların hiç birini hatırlamıyorsun
Emin
- İspatla o zaman bayan benimle ilgili bir bilgi söyle ne olursa
Bayan
- Öncelikle ismim Gülçin bana böyle hitap edersen daha iyi olur diğer türlü kendimi unutulmuş ve yabancı gibi hissediyorum
Emin
- Pekâlâ, Gülçin Hanım
Gülçin
- Sadece Gülçin demeni arzu ederdim ama bu durumundan dolayı seni mazur görüyorum.
Ve neden bu kadar şüphecisin anlam veremiyorum doğrusu
Emin
- Şöyle anlatayım senden önce Yakup diye birisi bu durumumdan faydalanarak nerdeyse beni katil yapıyordu
Gülçin
- İnanamıyorum demek Yakup seni buldu ha
Emin
- Nasıl yani Yakup’u tanıyor musun?
Gülçin
- tabiki tanıyorum o senin kardeşin
Emin
- ne kardeşim mi ? dur orda çok hızlı gidiyorsun
Bu konuşmalar yapılırken Necati ağzı açık bir emine bir de Gülçin’e bakıp can kulağıyla dinliyordu şaşkınlıktan gözleri dışarı çıkacakmış gibiydi.
Emin
- Karşıma Çıkıp bana sevgili olduğumuzu ve Yakup’un benim kardeşim olduğunu söylüyorsun doğrumu anladım
Gülçin
- Evet, aynen öyle, anlıyorum büyük bir şok yaşıyorsun şu an ama gerçek bu Yakup sana gerçekleri anlatmadı mı?
Emin
- Hanginize inanayım o da adımın selim olduğunu söyledi sende burada sorun yok ama o benim arkadaşım olduğunu söyledi sen ise kardeşim olduğunu söylüyorsun peki söyler misin benim başka bir kardeşim var mı?
Gülçin
- Hayır, tek kardeşin var o da Yakup
Emin
- Peki, Yakup’u bana tarif edebilir misin?
Gülçin
- Tabi esmer senin gibi senden biraz daha kısa biraz daha zayıf burnunun altında bir beni vardı saçları kumraldı
Emin
- Evet, verdiğin tarife uyuyor. Ne diyeceğimi bilemiyorum şu an kafam çok karışık peki söyler misin annem babam onlar nerede
Gülçin
- Üzgünüm ama onları yıllar önce bir trafik kazasında kaybettin hatta sende arabanın içindeydin ama sen ufak tefek sıyrıklarla kurtulmuştun ve hastanede ben hemşireydim o zaman seninle orada tanışmıştık senin moralin çok bozuktu sana arkadaş dost oldum acını paylaştım sana kalbimi açtım
Derken aramızda bir ilişki başladı seninle söz kestik nişan arifesindeydik duyduk ki kardeşin Yakup kazaya sebebiyet veren kişiyi bulmuş onu ölümle tehdit etmiş tabi onunda bu olaylardan sebep kafası çok karışıktı o adamı katil gibi görüyordu
Emin
- yaa demek öyle o adam kimmiş
Gülçin
- Yanlış hatırlamıyorsan hakan mı haydar mı öyle bir şey
Emin
- Evet, evet haydar bu kesinlikle o
Gülçin
- Sen nerden tanıyorsun Haydar’ı yoksa hatırlıyor musun
Emin
- yakup bana anne ve babamı öldüren kişi olarak onu tanıttı aam kazadan hiç bahsetmedi onu bana hırsız ve katil olarak tanıttı ama neden anlamıyorum-
- Madem o benim kardeşim beni görüp nasıl kardeşim olduğunu söylemiyor beni neden sahiplenmiyor bana neden doğruları anlatmıyor
Gülçin
- Orasını bilemem o sizin aranızdaki problem, sana bilmen gereken her şeyi anlattım bu arada Yakup nerede onunla da yüzleşmek isterim belki bana inanmıyorsundur beni görünce doğruları mecbur söyleyecektir
Emin
Yakup gitti uzun hikâye bir kız kaçırdı
Gülçin
- Ya kızın adını biliyor musun?
Emin
- Evet, burcuydu adı tanıyor musun?
Gülçin
Tanımaz mıyım hastanede beraberdik demek o yüzden ona ulaşamıyorum ailesi de gerçeği bir türlü söylemiyordu
Emin
- Bizim bir baba evimiz falan var mı nerede oturuyoruz
Gülçin
- Buraya çok uzak değil ama sana şöyle izah edeyim babandan kalan bir şey yok zaten kirada oturuyordunuz
Geri kalan eşyaları sen kaybolduktan sonra Yakup ayrı bir eve geçip oraya taşımış
Emin
- Zannedersem onunla beraber kaldığımız ev olmalı
Gülçin
- Bu mümkün, ne garip bir olay şu an sanki seninle hiç tanışmamış birbirine yabancı iki kişi gibi konuşmak
- Neyse şu an ne yapıyorsun onu söyle bana neredesin
Emin
- Bu arada olayın vahametinden dolayı tanıştırmayı unuttum bu arkadaşım hem iş hem ev arkadaşımdır beraber bir dairede kalıyoruz adı Necati
Gülçin
- Memnun oldum
Necati
- Bende mutlu oldum sonunda geçte olsa arkadaşım için önemli bir gelişme oldu artık bundan sonra sana selim mi diyelim
Emin
- Nasıl istersen öyle hitap et benim için fark etmez
Gülçin
- Ama benim için çok şey fark eder çünkü benim selim bir tane o benim tek aşkım
Gülçin bunları söylerken Necati şaşkın bir durumda çaktırmadan emine bakıyordu eminde bu sözler karşısında utançtan yüzü kızarıyordu
Emin
- Gülçin seni anlıyorum seninle geçmişte bir şeyler yaşamış olabiliriz ama durum biraz farklı beni de anlaman gerek
Gülçin
- Sen canını sıkma tabi kolay değil ama nasıl zamanında kendimi sana sevdirdiysem senden evlilik teklifi nasıl aldıysam olsun tekrardan sıfırdan başlarım sorun değil şunu bil ki tekrardan beni tanıyacak ve beni seveceksin zaman her şeyin ilacı
Evet, zaman her şeyin ilacı da durum biraz farklıydı. Gülçin’in bilmediği bir gerçek vardı o da evlenmek üzere olduğu ferdaydı nasıl ona söyleyecek durumu ona nasıl anlatacaktı onu üzmek te istemiyordu onu kırmadan nasıl söyleyebilirdi
Bir müddet düşünüp sonra söylerim dedi içinden
Emin
- Şu an dost olarak kalalım mı ne dersin?
Gülçin kendinden emin bir tavır ve eda ile
Gülçin
- Tabi şu an dostuz ileride sevgili oluruz büyük aşklar dostlukla başlar.
Emin
- Vakit bir hayli geç oldu kalkalım mı ne dersin
Gülçin
- Bir şartla seni bulmuşum evini öğrenmeden olmaz
Emin
- Peki, gel bakalım
Restorandan kalkarlar ve eve gelirler Gülçin evi öğrenmişti
Gülçin
- Demek burada kalıyorsun çok garip, nasıl olurda seninle bu zaman zarfında hiç karşılaşmayız benim evimde buraya çok uzak değil yürüme mesafesinde olmasa da
Emin
- Valla bu durumda ne denir ki saat baya geç oldu kal desem seni ailen bekler tabi ailen var mı onu da bilmiyorum
Gülçin
- Evet, ailem beni bekler saat 12 olmadan dönmeliyim yoksa büyü bozulur külkedisine dönerim )))
Emin
- Bu saatte kız başına gidemezsin ben seni evine bırakırım
Gülçin
- Sana zAhmet olacak ama bıraksan iyi olurdu
Emin
- Necati biz hemen çıkıyoruz Gülçin’i evine bırakıp döneceğim
Necati
- Tamam emin
Evden çıkıp bir minibüse binerler ve Gülçin’in kaldığı mahalleye giderler
Gülçin
- İstersen yukarıya gel annem ve babama bir sürpriz yapalım ne dersin
Emin
- Çok geç oldu ve doğrusu şu an bu na hazırlıklı değilim lütfen beni anla, seninle tekrar buluşup konuşuruz senden öğreneceğim çok şey var
Gülçin
- Peki, öyle olsun bir günde bu kadar şok yeterli sanırım hem senin için hem benim için, ayrıca eve bıraktığın içinde teşekkür ederim
Emin
- Rica ederim lafımı olur görüşürüz iyi geceler
Emin evin yolunu tutup eve geldiğinde Necati onu beklemekteydi
Necati
- Ne oldu emin anlatsana
Emin
- Neyi Necati
Necati
- Anla işte kızı evine bırakıp geldim deme
Emin
- Ne söylememi istersin Necati aynen öyle oldu
Necati
- Vay seni kirli çıkı sen neymişsin be demek bir sevgilin varmış onu da öğrenmiş olduk
Emin
- Evet, benim de yeni haberim oldu üzülme haberi aynı anda duyduk öyleymiş
Necati
- Peki, ne yapacaksın şimdi
Emin
- Bilmece gibi konuşma Necati ağzındaki baklayı çıkart ne dememi istiyorsun
Necati
- Neyi diyeceğim oğlum ferdayla evlilik arifesindesin birden ortaya Gülçin diye biri çıkıyor yoksa başka sevgililerinde var mı?
Emin
- Bilmem ! varsa da zamanla ortaya çıkar
Necati
- Oğlum amma da çapkınmışsın ha, işin garip tarafı hiçte öyle gözükmüyorsun ama ne demişler ummadığın taş baş yarar diye hem boşuna dememişler para ile iman kimde bilinmez diye, sen baya bi esrarlı bir adamsın anladığım kadar baya aktif biriymişsin şu an bambaşka birisin sanki farklı iki kişilik gibi
Emin
- Necati boş ver bunları yatalım hayli geç oldu yarın sabah erkenden işe gideceğiz uykulu uykulu pazartesi sendromu off
Necati
- Ne rahat bir adamsın yahu senin yerinde ben olsam gözüme uyku girmez gider Gülçin’den her şeyi öğrenirim
Emin
- Bende farklı düşünmüyorum ama hepsi pat diye olmaz hem kız kaçmıyor ya evini yurdunu telefonunu biliyorum
Necati
- Ne düşünüyorsun Gülçin için
Emin
- Necati ne düşünmem lazım ilk defa görüyorum yani kazadan sonra öncesini hatırlamadığımdan
Necati
- Demek istediğim ferdamı yoksa Gülçin mi?
Emin
- Amma saçmaladın Necati git yat oğlum geç saat olunca senin beynin yanmış herhalde
Necati
- Peki, emin senin adın selimmiş sana nasıl hitap edeceğim
Emin
- Sen yine emin de gitsin
Necati
- Tamam, sorularımla kafanı ütüledim kabul ediyorum ama Gülçin’i nasıl buldun beğendin mi?
Emin
- Bu Gülçin seni baya bir sardı galiba durmadan onunla ilgili sorular soruyorsun merak etme benim evleneceğim kız ferda istiyorsan Gülçin’i de sana ayarlarım
Necati
- Olur, valla yanlış anlama kız boşta kalmasın diye diyorum
Emin
- Âlem adamsın Necati ben yatıyorum sende yatsan iyi olur, ha bu arada ferdaya Gülçin’den bahsetme kız yanlış anlayabilir
Necati
- Merak etme sır saklamasını biliriz
Ertesi gün bir önceki günün yorgunluğu ve mahmurluğu vardı. Konuşulacak çok şey vardı ama ne Necati nede eminin ağzını bıçak açmıyordu. Bir ara eminin telefonu çaldı arayan Gülçin’di hal hatır sorulduktan sonra Gülçin eminle buluşma ayarlamak istedi eminde ona müsait olmadığını ertesi güne randevu ayarladı tam telefonu kapattı ki telefon tekrar çaldı bu sefer arayan ferdaydı söz işinden bahsetti eminde ona müsaitseniz bu akşam geleceğini söyledi
Akşam oldu emin grantuvalet elbisesini giymiş Necati de takım elbiselerini giymiş yola koyuldular yolda giderken çiçek ve çikolata almayı da ihmal etmediler
Eve vardıklarında kapıyı çalar çalmaz ferda kapıyı açmıştı sanki kapının yanında nöbet tutuyormuş gibiydi her halinden heyecanlı olduğu gözüküyordu gözleri ışıl ışıl parlıyordu gözlerini eminden ayıramıyordu hatta Necati’nin iyi akşamlar sözünü bile duymamıştı sonraları kusura bakma hoş geldiniz diyebildi eminde görünüşte heyecanlı görünmüyordu gayet sakin gibiydi
Ferda
- Emin çok yakışıklı olmuşsun
Emin
- Sende çok güzel olmuşsun
Ferda
- Buyurun içeri girin
Ferda eminin elinden çiçekleri ve çikolata kutusunu alıp içeri buyur etti. Ahmet Bey karısı Neriman Hanım ve oğlu şükrü han yana saf tutmuş ayakta bekliyorlardı. Emin bir çırpıda Ahmet Bey ve Neriman hanımın ellerinden öptü. Sonra şükrüyle tokalaştıktan sonra gösterilen yere oturdu. Necati de tokalaştıktan sonra o da yan tarafına geçip oturdu. Ve heyecanlı bir sınav başlamış oldu. Önce bir havadan sudan bahsedildi sonra malum spor ve gündemden düşmeyen haberler bir ara bir sessizlik oldu ve emin vaktin geldiğini anlayıp önce bir ses tonunu ayarlayıp
Emin
- Efendim sebebi ziyaretimize gelince hayırlı bir iş için size geliş bulunmaktayız. Allah’ın izni peygamber efendimizin kavliyle kızınız ferdayı kendime istiyorum
Ahmet Bey emini çok iyi tanıyordu, hatta uzun bir ara beraber de yaşadılar ona güveniyordu hatta bu olaya en sevinenlerden birisi de oydu ama adlandıramadığı bir burukluk vardı içinde
Evet dedikleri gibiymiş besle büyüt sonra evlenip gitsin hiç böyle zor olacağını tahmin etmemişti bir anda gözleri dolu verdi konuşmak istedi bir ara sesi çıkmadı tekrar kendine gelip söze başladı
- Ferda benim tek kızım o dünyalar iyisidir şu ana kadar bana ve annesine karşı en ufak bir terbiyesizliği olmamıştır o benim gözümün nurudur ona yapılan yanlış bana yapılır
Bu sanki emine bir gözdağı gibiydi ama eminde kız babası olmanın zorluğunu tahmin edebiliyordur kolay değil tabi diye düşündü
- Efendim siz hiç merak etmeyin o nasıl ki sizin can pareniz evladınızsa benimde hayat arkadaşım eşim olacak Allah’ın izniyle ona gözüm gibi bakacağıma namusun ve şerefim üzerine ant içerim
Ahmet Bey
- Madem gençler birbirini görmüş sevmiş büyük olarak bize de düşen kabul etmek oluyor hayırlısı olsun o zaman
Söz merasimi başlamıştı önce yüzükler takıldı sonra ikram derken bu arada nişan tarihi konuşuldu ve 3 ay sonrasına karar kılındı. Ferda kahveyi getirdiğinde emin içinden acaba tuzlumu biberlimi diye geçirdi. Küçük küçük yudumlarla kahveyi yudumlarken kahvenin normal olduğunu görünce şaşırmış adettendir ya kahveye illaki bir şey atılır ama öyle olmadı o da bir sürpriz olmuştu gece geç saatlere kadar konuştuktan sonra emin ve Necati kalkmak için izin istediler ve evin yolunu tuttular dışarı çıktıklarında
Necati
- Olum söze dipten başladın baştan çıktın
Emin
- Ne yapayım heyecan işte sanki hep kız istemeye mi gidiyoruz
Necati
- Seninki de laf mı şimdi kız istemeye gidenler okula mı gidiyor kursa mı gidiyor, insan biraz ne diyeceğini çalışır bir konuşma hazırlar
Emin
- Çok mu kötüydüm
Necati
- Yok, ama iyi bir konuşma yapmanı beklerdim senden çok sönük ve klasik oldu
Emin
- Neyse olan oldu
Eve gittiler ama eminin heyecanı yeni yeni gitmişti yatmaya gittiğinde bir sağa bir sola döndü durdu. Uyumak ne mümkün şimdiden hayaller kurmaya başladı diğer yandan ferdada gözleri dalmış etrafı toparlıyordu annesinin sözlerini duymayacak kadar kendinden geçmişti annesi bir kaç kez uyardıktan sonra durumun farkına vardı ferda çok mutluydu sevdiği insanla sözleşmişti iyi bir kariyeri ve işi de vardı. Etrafı derleyip toparladıktan sonra annesiyle nişan için konuştu nerede olacak nasıl olacak gibi
Bir gün daha geçmişti lokantada çalışırken eminin telefonu çalar ve bir bakar ki Gülçin arıyor telefonu açıp
- Kusura bakma ya ben seni unuttum, seni arayacaktım
Gülçin
- Sıkıntı yok unutulmaya alıştım nedense
Emin
- Hafta sonu bir kafede buluşuruz
Gülçin
- Eve de gelebilirim istersen
Emin
- Yok, bu doğru olmaz yanlış anlaşılmalar olabilir
Gülçin
- Ne gibi
Emin
- Kolu komşu ne der hem sonra Necati’ye de ayıp olur
Gülçin
Benim için fark etmez ama bütün günü bana ayırman gerek ona göre seninle konuşacak çok şeyimiz var.
Hafta sonu gelip çatmıştı emin Gülçin’le buluşup sahildeki bir çay bahçesinde oturdular uzun uzadıya Gülçin ona eski hayatını anlattı. Emin Gülçin’den başka akrabalarının olup olmadığını sordu. Emin çok kararlıydı ne yapıp edip kendi kişiliğine bürünmeliydi gerekirse yeni kimliğindeki emin ismini değiştirmeyi göze almıştı öylede olması gerekiyordu. Biraz daha sohbet edip kalktılar ve eskiden yaşadığı yere gittiler Gülçin ona tek tek mahalledeki dükkânları gezdiriyordu. Bakkal, manav, fırın, berber onu görenler şaşırıp kalıyordu. Her gören selim sen ölmedin mi diye sormadan kendilerini alamıyorlardı. Gülçin bütün olanları onları anlattı. Kahvenin önünden geçerken onu tanıyan arkadaşlarına da durumu anlattı. Hatta bir yarım saat orada olanlara kusura bakmayın belki siz beni tanıyorsunuzdur ama ben bir hafıza kaybı yaşadım buraları tanımıyorum sizi tanımıyorum beni mazur görün diye kısa bir konuşma yaptı. Kimi hayret içinde kimi kalkıp elini sıkıp tekrar hoş geldin selim diyenler oldu. Hatta orada onu tanıyan bir kaç kişinin ismini ve telefon numarasını alıp mutlaka sizinle irtibata geçeceğim sizden öğreneceğim çok şey var dedi birinin adı Orhan diğerininki de hakandı ikisi de onun okuldan arkadaşlarıydı sonra oradan da çıkıp Gülçin ona eski oturdukları daireyi dışarıdan gösterdi. Hepsi bu değildi esas sürprizi ona şimdi yapacaktı. 2 sokak öteye gittiler ve orada 2.katta bir dairenin ziline basıp beklemeye başladılar. Emin haliyle sorular sordu Gülçin’de biraz sabret söyleyeceğim hatta hafta içi onlara olayı anlattım seni birden bire görüp şok geçirmesinler diye onlar seni bekliyorlar dedi ve kapı açıldı meraklı gözler onu içeri buyur etti ve Gülçin bu senin öz dayın bu yengen ve çocukları onlarda seni bekliyorlardı. Şok üstüne şok yaşıyordu dayısıyla kucaklaştı ve dayısı ve yengesi ağlamaya başladı durumunu Gülçin den öğrenmişlerdi. Oturup hasret giderdiler.
Dayısı emine bir sürü sorular sordu. Ne yapıyorsun neredesin istersen mahallene geri dön sana burada iş buluruz gibi eminse onlara yeni hayatından bahsetti. Ve bir düzen kurduğunu anlattı artık emin yalnız değildi evini yerini yurdunu öğrenmiş oldu bir akrabasını bulmuş oldu diğer akrabalarının İstanbul’da bir kısmının bursa da olduğunu dayısından öğrendi ondan isimlerini ve telefonlarını alıp en kısa zamanda onlarla irtibata geçeceğini söyledi. Dayısı hepsinin senin yaşadığından haberi var Gülçin’den haberi alır almaz hepsini aradım ve yaşadığını onlara bildirdim ve hepsine telefonunu verdim kısa sürede seni ararlar konuşma devam ederken bir taraftan sofra kurulmuş bir yandan da sohbet etmeye devam ediliyordu zaman geç saatlere gelince
Emin
- Dayı her şey için teşekkür ederim hayli geç oldu ben müsaadenizi isteyeyim
- O nasıl bir söz burası senin evin sayılır bunca zamandan sonra seni bulmuşum bırakmam işin eğer uzaksa bile seni arabamla bırakırım onun için endişelenme ama en azından bir kaç gün kalman yakışır
Emin
- Peki, dayı nasıl istersen, o zaman arkadaşım Necati’ye telefon açıp durumu bildireyim beni merak etmesin
Emim Necati’yi arayıp durumu anlattı
Emin
- Gülçin senide evine bırakayım ailen meraklanmıştır
Gülçin
- Sana zAhmet olmasın evim yakın gidebilirim
Emin
- Öyle şey olur mu gece vakti kadın başına
Emin Gülçin’i evinin kapısına kadar getirdi
Emin
- Görüşürüz iyi geceler
Gülçin
- İstersen yukarıya gel aslında onlarda seni bekliyorlardı ama geç oldu dersen başka bir zaman yemeğe beklerim
Dedi ve emini yanaklarından öptü eminde buna kayıtsız kalamadı bunda ne kötülük olabilir ki diye düşündü sonuçta arkadaşız emin dayısına geri döndü ve ona kalacağı odayı gösterdiler emin sonradan fark etti ve 2-3 mesaj ve sayısız çağrı var telefonu sessize almıştı ve hiç farkında değildi
Hemen ferdayı arayarak
Emin
- Ferda kusura bakma telefonu sessize aldım açmayı unuttum, bugün çok şeyler yaşadım
Ferda
- Biliyorum haberim var onu merak ettiğim için aradım zaten
Emin
- Nerden haberin oldu
Ferda
- Sana ulaşamayınca Necati’yi aradım o bana anlattı
Emin
- Uyumuş muydun yoksa rahatsız etmedim inşallah
Ferda
- Ne rahatsızlığı asıl aramasaydın meraktan ölecektim
Bir bir başından geçenleri ona anlattı ama ona anlatmadığı Gülçin vardı hep bir arkadaş diye ondan bahsetti onun bayan olduğunu söyleyemedi ferdanın ondan haberi yoktu.
Ertesi gün lokantada Necati emini tembihleyerek artık Gülçin’e ferdayı anlatması gerektiğini evlenme arifesinde olduğunu bilmesi gerektiğini aynı şekilde ferdaya da Gülçin’den bahsetmesi gerektiğinden konuştular. Eminin bazı düşünceleri vardı bir yandan Gülçin’e ferdadan bahsetseydi onun için bir hayal kırıklığı olur diye düşündü. Bir fırsatını bulup uygun bir dille ona anlatması gerekti. Öte tarafta ileride ferda o eski arkadaşın Gülçin olduğunu öğrense vereceği tepki ne olurdu. Bunları düşünedururken bir yandan da Necati’ye madem yerim yurdum belli kim olduğum belli karakola gidelim nüfus müdürlüğüne gidelim artık kendi kimliğimize bürünelim diye söyledi. Yaşar ustadan izin alıp ilk önce karakola gittiler durumu anlattılar gerekli işlemler yapıldı oradan nüfus idaresine gidip işlemleri bitirdiler evet artık emin emin değil artık o selim demir idi artık geçmişe çokta takılmamak gerektiğini düşünüyordu olan olmuştu hiç bir şey geri gelmeyecekti öğrenmesi gerekenleri öğrendi önemli olan bundan sonrasıydı.
Emin hafta içi bazen işten çıkınca eski mahallesine uğrar hafta sonları da ferdayla zaman geçiriyordu. Gülçin’e verdiği bir söz vardı ve bu sözü yerine getirmesi gerekiyordu bir akşamı da onlara gitti ailesiyle beraber yemek yiyip muhabbet ettiler tabi genelde bu tek taraflı oldu Gülçin’in ailesi eski günlerden bahsetti o ise dinledi bir ara emin (selim)
- Gülçin’le nişanlıymışız dedi
Gülçin’in babası şaşkın bir eda ile
- Arkadaş olduğunuzu biliyorum bir kaç kez de eve gelmiştin ama nişan dan bizim haberimiz yok yanlış anlamış olabilir misin
Bir anda Gülçin’in yüzü ve kulakları kıpkırmızı oldu şaşkın ve kesik bir ses tonuyla
- Babasına haber verecektik ama acele oldu diyebildi
Bu konuşmalar olduğunda emin (selim) bazı şeylerin farkına vardı. Evet, Gülçin ondan hoşlanıyordu ama aralarında bir dostlukta vardı. Ama hepsi bundan ibaretti Gülçin’in bahsettiği gibi bir nişanlılık durumu yoktu ortada. En azından öyle sezdi hemen aklına kahvedeki arkadaşları geldi ilk işi eve gittiğinde onları arayıp durumu onlardan öğrenmek olacaktı. Bir kere kurt düşmüştü içine diğer yandan da nişanlı olsalar bile bu neyi değiştirecekti ki ferdadan vazgeçip eski nişanlıya mı dönecekti sanki bir müddet daha sohbet devam etti ve selim evine döndü.
Ertesi sabah işe gitti ve saatin biraz geçmesini bekledi insanlar geç kalkıyor olabilir onları rahatsız etmeyeyim diye düşündü. Ve hemen eski mahalledeki arkadaşları Orhan ve hakan aklına geldi telefona sarılıp Orhan’la ve hakan la ayrı ayrı konuşup Gülçin’le aralarındaki bağı onlardan öğrenmek istedi ikisi de söz birliği etmişçesine ne nişan ne de söz sadece arkadaş olduklarını yenilediler varsa bile onların haberi yoktu bundan
Günler bir bir geçip nişan zamanı yaklaşıyordu. Gülçin kafaya koymuş selimi (emin) tekrardan kazanmanın yollarını arıyordu. Bunu yaparken de ustalıkla davranıp hep selimin suyuna gidiyordu bir dediğini iki etmiyor ona karşı hep hoş görülü oluyordu. Öte yandan selim (emin) durumlar daha farklıydı o Gülçin’i arkadaş olarak biliyor öyle de kalmasını istiyordu. Onu kırmamak için olanca çaba sarf ediyordu zaten öyle olmasa şimdiye kadar çoktan ona ferdayla evleneceği söylemez miydi ama bunu alıştıra alıştıra yağdan kıl çeker gibi yapmalıydı ve ona da bu yakışırdı. Fıtrat olarak ta böyle bir yaradılışı vardı kimseyi kırmak istemezdi yeter ki kırılan ben olayım ama ben kimseyi kırmayayım zihniyetindeydi. Gülçin arayı hiç soğutmuyordu. İki gün olmasa üç günde bir lokantaya gelip selimin (emin) çıkış saatlerinde geliyor bir yerlerde oturup muhabbet ediyorlardı. Bazen muhabbet ettikleri sıralarda ferda emini arıyordu. O da kalkıp müsait bir yere geçip onunla konuşuyor sonra tekrar kaldığı yerden devam ediyorlardı bu bir iki derken Gülçin’in gözünden kaçmadı ve emine arayanın kim olduğunu söyledi ve neden gizli gizli konuştuğunu öğrenmek istedi. Selim (emin) baktı ki iş artık içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayınca artık en iyisi er ya da geç ferdadan bahsetmek ve Gülçin’e de umut vermemek lazımdı. Çünkü selim de (emin) her şeyin farkındaydı Gülçin’in ona farklı bir gözle baktığını tahmin edebiliyordu zaten ilk buluşmalarında Gülçin bunları yüzüne karşıda söylemişti. Selim (emin) Gülçin’e dönerek
- Bazı şeyleri söylemenin vakti zamanı geldi ve geçti bile gönül isterdi ki bunları başta söyleyebileyim ama ne var ki bunları dile getirmek için uygun bir fırsat bulamamıştım hem sana ümit vermek te istemiyorum hem de seni incitip kıracak bir söz söylemektense çekiniyorum
Selim (emin) bunları söylerken Gülçin hiç bir şey söylemeden olağan bir hassasiyetle tüm dikkatini ona vermiş can kulağıyla onu dinliyordu acaba benim bilmediğim ne var ne söyleyecek diye evet seni dinliyorum dedi ve selim (emin) tekrar
- 2 yıllık zaman zarfı içinde beni evlerine tanrı misafiri olarak ağırlayan Ahmet Beyin kızı ferdayla aramızdaki yakınlık oldu ve birbirimizden hoşlandık zamanla bu sevgiye dönüştü söz bile kestik 1 hafta sonrada nişanı yapacağız Allah izin verirse 5-6 ay sonrada nasipse evleneceğiz.
Bu sözler yenilir yutulur sözler değildi Gülçin açısından ama onu suçlayamazdı. Morali oldukça bozuldu yüzü düştü tebessüm yerini dalgın bakışlara bıraktı. Bir iki dakika öylece kala kaldı sonra bir ara ne diyeceğimi bilemiyorum şu an bir şoktayım kendimi aldatılmış gibi hissediyorum. Ama sana bunun için kızmaya hakkım yok çünkü sen geçmiş yaşantını unutmuştun malum ama şimdi böyle bir seçeneğin daha var istersen bunu da düşün ben seni 2 yıl bekledim istersen ömrümün sonuna kadarda beklerim yeter ki sonunda seninle olsun dedi. Selim (emin) sözü tekrar alıp
- Biliyorum çok zor bir durum kabullenilmesi de zor bir hal fakat biz ciddi düşünüyoruz
Gülçin
- Öyle ya ciddi olmasanız evlenmeye karar vermezdiniz çocuk oyunu değil ya bu bin düşünüp bir hareket etmek lazım
Ama şunu da bilmeni isterim eğer beni seçersen sana gözüm gibi bakarım her türlü fedakârlığa seninle katlanırım ben yeter ki seninle olayım aç olayım mühim değil
Selim (emin)
- Bana karşı olan hislerinin farkındayım ve sana saygı duyuyorum gönül isterdi ki bu 2 yıl zaman zarfında keşke beni unutsaydın da başka birini bulsaydın
Gülçin
- İşte onu seçmek kolay değil öyle olsaydı hiç kimse acı çekmezdi. Mesela sen ferdayı seviyorsun eğer elindeyse onu unut beni sev hem beni de mutlu etmiş olursun yapabilir misin bunu yapamazsın işte bende seni unutamadım çünkü ben seni unutmak için sevmedim
Bu sözler selimin (emin) yüreğini delip geçiyordu ama elden de bir şey gelmezdi. Gülçin konuyu biraz değiştirip ferdayla ilgili sorular sordu ne iş yaptığını, tahsilini, nereli oldu gibi bilgiler aldıktan sonra ne diyeyim Allah sizi mesut ve bahtiyar etsin onu kıskanmıyorum dersem yalan konuşmuş olurum dedi. Selime dönerek istersen dost kalabiliriz temennisinde bulundu. Selimde bunu istiyordu zaten ona teşekkür edip evine bıraktıktan sonra Gülçin ondan haber bekleyen ailesine bir bir mevzuları anlattı. Ailesi hayırlısı olsun deyip Gülçin’e bir kaç nasihatte bulundular ama o oralı olmadı. Ailesi ona artık gelen kısmetleri geri çevirmemesini istedi madem selim olmayacak dul kalacak değilsin ya diye baskı yaptılar onlar dediler demesine ama Gülçin’in kafasında hala bir ümit vardı çıkmayan candan umut kesilmez misali kolay kolay pes edecek bir yaradılışı yoktu gerekirse savaşırım eski nişanlımı tekrar kazanırım düşüncesine sahipti.
Selim ilk zorlu virajı tamamlamış oldu şimdi ferdaya bunları anlatması gerekiyordu ama nişana az bir gün kala kızın kafasını karıştırmayayım şu nişanı da bir atlatayım deyip geçiştirdi eve geldiğinde ferda arıyordu nişanın yapılacağı salonu tuttuklarını haber vermişti selim (emin) vakit kaybetmeden ertesi gün öğlene doğru dayısı ve ailesi ve diğer İstanbul’daki ve Bursa’daki tanıdıklarını arayıp bu mutlu günde onları davet edip hem onlarla tanışmanın heyecanı içindeydi bir iki haftadır telefonla akrabalarıyla iletişim içindeydi ama hiç birini sima olarak bilmiyordu onun için yenidünyasında yeni bir deneyim olacaktı nişan hazırlıkları yapıldı son bir iki gün kala selimin aklına Gülçin geldi acaba dedi onu da davet etsem mi ikilemdeydi bu gibi durumlarda ne yapması gerekirdi bilemedi en iyisi birine danışayım dedi olayı Necati’ye açtı Necati ne olursa olsun davet etmen yakışır dedi, yaşar ustaya mevzuyu açtı o da aynı görüşteydi durum karışık ama sen sana yakışanı yap gelip gelmemek ona kalmış bir durum dedi.
Akşam işten çıkacağı sırada telefon çaldı baktı kayıtlı bir numara değil neyse deyip açtı telefondaki ses nişanlanıyormuşsun hayırlı olsun hemen hemen herkesi arayıp davet ettin en yakınını davet etmeyecek misin dedi. Selim şaşkın bir şekilde pardon sizi tanıyamadım dedi. Telefondaki ses ben kardeşin Yakup dedi selim sordu ne yaptın ne ettin diye Yakup’ta burcuyu kaçırmıştı iş tatlıya bağlandı aramızda herhangi bir husumet yok dedi hatta şu an kayınço ile birlikte kasap dükkânında çalışıyoruz dedi onun üzerine selim ne demek seni ve burcuyu da nişanıma beklerim dedi
Üst üste sürprizler yaşıyordu neyse ki Yakup eski Yakup değil durulmuş madem ondan çekinmeme gerek yok dedi
Nişan günü geldi çattı önce berbere gidildi saçlar sakallar derken sonra takım elbiseler giyildi ve doğru nişan salonuna gittiler. Kuliste selimle ferda birbirine hayranlıkla bakıyorlardı. Birbirlerine iltifat üstüne iltifat yağdırıyorlardı. Çok yakışıklı olmuşsun, çok güzel olmuşsun gibi, ferda heyecanlıydı bu normaldi ama selimde ondan altta kalmazdı. Çünkü bir tarafta en sevdiği kişi ile nişanlanacak evliliğe bir adım atacak öte tarafta kardeşi olduğunu öğrendiği Yakup gelecekti sadece omu İstanbul’dan ve Bursa’dan akrabaları gelecek ve sima olarak onları ilk defa tanıyacaktı. O da yetmezmiş gibi diğer yanda da Gülçin acaba gelecek mi Gülçin’e bunu söylemeye cesaret edemediği için Necati Gülçin’i arayıp davet etmişti. Onun üzerine Gülçin selimi arayıp gerçekten gelmemi isteseydin beni bir başkası değil de sen davet ederdin dedi bunun üzerine selim Gülçin’den özür dileyip ne yapması gerektiğini bilemediği için ondan af diledi
Nişan merasimi başlamıştı. Davetliler tek tek geliyordu gelin ve damat adayı da masalarına oturdular ilk önce nişan yüzükleri takıldı. Bir dua edildi hemen sonrasında takı merasimi başladı takı merasimi bittikten sonra güzel ve akustik bir müzik eşliğinde yemek servisi başladı. Selim (emin) kalkıp tek tek masaları dolaşıp tanıdıklarıyla tokalaştı. Sima olarak tanımadığı kimselerle nişan sayesinde tanışma fırsatı buldu. Öyle ki her gittiği masada neredeyse 15-20 dakika kalıyordu akrabalarını tanıyıp onlarla sık sık görüşeceğinin sözünü veriyordu ferdada aynı şekilde masa masa dolaşıp gelen davetlilere hal hatır sorup erkek tarafındaki davetlileri tanımaya çalışıyordu böyle devam edip sürerken nişan merasiminin son saatleri yaklaşmıştı.
Uzak yerlerden gelen davetliler hayırlı olsun dilek ve temennilerini dileyip izin istediler ferda ve selim masalarına geçip soğumakta olan yemeklerinden atıştırmaya başladılar.
Derken Gülçin salonun kapısından içeri girip selimin karşısına dikilivermişti. İlk önce onu fark edemeyen selime ferda seslenip bu kadın herhalde sana bir şey söylemek istiyor diye uyardı. Selim gözü sahneye takılmıştı bir grup ezgi ve ilahiler söylüyordu o da beyin ve fizik olarak yorulmuştu. Bir yanda heyecan koşuşturma derken çekilen onca fotoğrafların flaşı onu yorgun bırakmıştı kafasını kaldırıp Gülçin’i fark edince birden bire afiyeti kaçtı ne yapacağını şaşırıp Gülçin hoş geldin diyebildi bunun üzerine ferda tanışıyor musunuz selim bu bayan akraban mı? dedi.
Gülçin
- Akraba değiliz ama olmaya çok yakındık
Ferda
- Nasıl yani
Gülçin
- Onu selim beye sorun o cevaplasın
Selim (emin)
- Ayakta kaldın Gülçin istersen otur bir soluklan
Ferda
- Selim bu bayan ne demek istiyor anlamadım tanıştırmayacak mısın?
Selim
- Gülçin benim eski bir arkadaşım yani hafıza kaybı yaşamadan önce
Gülçin
- Bu mu yani sadece arkadaş olarak mı geçiştireceksin
Ferda
- Selim bana bu bayandan hiç bahsetmemiştin
Gülçin
- Selim bu doğrumu nerdeyse haftanın her günü beraberiz bunu nasıl söylemezsin
Ferda
- Pardon benim kafam çok karıştı beraberiz derken
Selim
- Şöyle söyleyeyim Gülçin sağ olsun beni eski mahalleme götürüp tüm eski dostlarımla ve akrabalarımla tanıştırdı
Gülçin
- Evet, aynen öyle selimin size söylemediği bazı şeylerde var tabi ikimiz hakkında
Ferda
- Selim bu bir şaka mı? Şakaysa bile hiç komik değil hemen buna bir son verin bunlar ne demek neler oluyor burada
Selim
- Sakin ol ferda bir şeyin olduğu falan yok, aslında ben sana Gülçin’den bahsedecektim ama bir fırsatını bulup anlatamadım sen yanlış anlarsın diye
Ferda
- Peki, şimdi miydi? Zamanı bu mutlu günümde mi çıktı ortaya
- Yoksa aranızda yanlış anlaşılacak şeyler mi var
Selim
- Bunları sonra konuşsak olmaz mı?
Ferda
- Hiç sanmıyorum eteğinizde ne taşlar varsa hepsi şimdi dökülsün bana gerçekleri anlatın
Selim
- Ferda bak sakin ol bir şey olduğu falan yok Gülçin’in demesine göre hafızamı kaybetmeden önce çok yakın arkadaştık
Gülçin
- Bir dakika istemeden araya girip bir yanlışı düzelteyim sadece arkadaş değil biz nişanlıydık
Selim
- Tabi o senin söylemen ben babanla ve mahalledeki eski arkadaşlarımla konuştum onlar hiç nişan bahsinden haberi yok
Gülçin
- Olamaz çünkü biz gizli nişanlanmıştık
Selim
- Gülçin ne yapmaya çalışıyorsun, farz edelim ki nişanlanmıştık ne değişecek soruyorum sana önemli olan eski ben değil şu an ki ben ve sen şu an mutluluğuma gölge düşürmek istiyorsun
Gülçin
- Haklısın Özür diliyorum sizden, beni affedin biraz fevri davrandım ama benim açımdan kolay ve kabullenilecek bir durum değil bu takdir ederseniz, size mutluluklar diliyorum hoşça kalın
Gülçin veda edip nişandan gitmişti gitmesine ama her halinden pes edip vazgeçecek değildi en somut örneği de burada yapmış olduğu bu çıkışlardı. Birde Yakup sürprizi vardı ama o nedense problemsiz bir masada oturdu onunla da konuşulacak çok mesele vardı ama yeri ve zamanı orası değildi en azından telefon numarasını ve adresini almıştı. Şimdi başka bir mesele daha ortaya çıktı o da ferda bütün bu olanlardan habersizdi nişandan sonra ona her şeyi anlatacaktı ama çok zamansız bir şekilde Gülçin’in ortaya çıkması bütün planlarını bozmuştu. Selim ona karşı çok mahcuptu. Ferdanın morali birden bire düşmüş yüzü artık gülmüyor ve beyninde bir sürü sorular vardı. Neriman Hanım ferdanın bu halini görünce yanına gelip hayrola kızım bir sıkıntın mı var dediyse de yok deyip geçiştirdi. Nişanın sonlarına doğru son resimler de çekilip davetlilerde gidince nişan merasimi de bitmiş oldu.
Ferda selime dönerek seninle en kısa zamanda konuşacaklarımız var diye söz aldı ve ertesi gün Yakup eşi burcuyla beraber eve gelirler. Selim kapıyı açıp onları içeri davet eder kahvaltı yapıp yapmadıklarını sorar çayı demleyip sofraya otururlar ve aralarında muhabbet başlar selim Yakup’a dönerek neden kardeş olduğumuzu benden sakladın diye hayıflanır. Yakup başlar anlatmaya selime dönüp aslında öz kardeş olmadıklarını kendisinin yetiştirme yurdunda kaldığını mahallede çok iyi dost olduklarını yediklerinin içtiklerinin ayrı gitmediğini buna mukabil selimin ailesi onun bu halini öğrenince onu da evlatlık edindiklerini bir bir anlatır. Haydar mevzusuna gelince bir sebepten aralarında bir düşmanlığın başladığını herkesin içinde Haydar’dan dayak yediğini ve bunu gururuna yediremediğini hatta onu takip edip uygun bir fırsatını bulunca öcünü alacağını söyledi. Tesadüf eseri selimi bulunca onun bu durumdan faydalanmak istedi tabi bunun için çok pişman olduğunu ona bildirdi.
Selim Yakup’a dönüp kendisinin nasıl kaybolduğunu öğrenmek istedi çünkü hala gizemini koruyan bir meseleydi bu. Yakup tekrar söze başladı ve on tek tek anlatıyordu annen baban ve sen tatile çıkıyordunuz. İkindiden sonra akşama doğru Daha Yeni Yol almıştınız ki araba kontrolü kaybedip sağa sola vurup savrulduktan sonra viyadükten aşağıya doğru fırladı. Araç kayaların üstünde paramparça olmuştu tanınmayacak haldeydi denize de hayli yakın bir noktadaydınız denize düşseydi araç belki ailen kurtulabilirdi ama takdiri ilahi söylenecek fazla bir söz yok, onlarda bana anne baba oldu bende senin kadar olmasa bile çok üzüldüm.
Annen ve baban olay yerinde can verdi. Sana gelince seni bulmadık araçta yoktun etraf açıktı ormanda yoktu araçtan düşsen mutlaka görünür bir yerde olurdun ama yok denize fırlamış olma ihtimalin yüksekti. Kurtarma ekibi geldi ve 2 gün boyunca seni aradılar ama maalesef sana ulaşamadılar. Büyük ihtimalle seni deniz alıp götürdü ve denizdeki balıklara yem olduğun konuşuluyordu.
Olaydan sonra hiç kimse sana ulaşamadı ta ki ben seni tesadüf eseri buluncaya kadar. İşte senin hikâyen bu, bu seferde selim söze başladı. Demek ki o şokla beraber aracın içinden fırlamışım, hafıza kaybı sorunum o zaman başladı. Kıyı boyunca nereye gittiğimi bilmeden öylece gitmişim ve bayılıp kalmışım demek ki ondan sonra beni buldular ve yeni bir hayata başladım. Bütün acıları bilmeden ne garip, Yakup selime dönerek hakkını helal etmesini istedi ve en kısa zamanda ferdaya birlikte misafirliğe beklediklerini yeniledi ve müsaade isteyip çıktı.
Selim Ferdayı arayarak buluşma yeri ayarlayıp orada buluştular. Sahil kıyısında manzaralı kenarları rengârenk çiçeklerle dolu ağaçlarında kuş sesleriyle dolu botanik bir park gibi bir çay bahçesinde çaylar söylenmiş bir taraftan yudumlarken bir taraftan da ferda söze başladı.
Her halinden kırgın ve üzüntülü olduğu belliydi selime dönerek Gülçin’den neden hiç bahsetmediğini sordu. Yoksa aralarında bilmediği başka şeylerde mi vardı. Ondan sakladığı ve gizlediği neydi. Selim önce ortamı yumuşatıp sakin olmasını her türlü soruyu cevaplayacağını yeniledi. Öncelikle Gülçin’in Tesadüf eseri onu bulduğunu onu tanıdığını ve eskiden aralarında olan ilişkiyi anlattı. Gülçin’in dediğine göre nişanlanmışlardı. Gülçin’in onu eski mahallesine götürdüğünü akrabalarıyla ve dostlarıyla görüştürdüğünü söyledi. Gülçin ona göre eski hayatıyla yeni hayatı arasında bir köprüydü.
Ferda madem yanlış anlaşılacak bir konu yok peki neden bu kadar zamandır sakladığını sordu. Selimde Nişan arifesinde bu konudan bahsedip ağzımızın tadını bozmayayım, Nişandan sonra uygun bir dille ona her şeyi anlatacağını yeniledi.
Ferda tekrar selime dönüp Gülçin’e karşı olan hislerini sordu. Selim hiç tereddüt etmeden, aramızda ne olabilir ki böyle bir şeye imkân var mı? O benim için sadece bir arkadaş olarak kalacak hepsi bu. Ferda biraz olsun rahatlamıştı ama hala kafasında acabalar vardı. Peki, Gülçin sence bizim evlilik mevzumuzu nasıl karşılıyor. Selim doğru söylemek gerekirse Gülçin bu durumdan şikâyetçi o kendince tekrar beni kazanmak istiyordu bir de morali bozulmasın diye ilk görüşmelerimde senden hiç bahsetmedim ona da yeni söyledim sayılır. Onu üzmek istemedim bir şok daha yaşamasını istemedim alıştıra alıştıra söyleme yolunu seçtim.
Sana inanamıyorum selim nasıl olurda ona söylemezsin. O seni yine eski nişanlısı olarak biliyor nasıl olurda ona ümit verdin. Bir şey söylemedin diye suçsuz olduğun anlamına gelmez daha işin başında her şeyi söyleseydin işler bu konuma gelmeyecekti. Nişan günü sanki ben seni zorla elinden almış gibi bana çıkışıyordu. Ona bu cesareti vermeseydin buna cüret edemezdi.
Ne desen haklısın bunları aklı edemedim. Duygusal davrandım maksadım kimseyi kırmamaktı ama görüyorum ki yanlış yapmışım kimseyi üzmeyeyim derken seni onu kendimi ve herkesi üzmüşüm.
- Peki, selim bundan sonra o peşini bırakacak mı?
- Başka ne yapabilir ki, bizimi ayıracak?
- Senin için söylemesi kolay selim, kırılan bir kadının gururu ve onuru söz konusu
- Ne yapmamı istiyorsun peki?
- Hiçbir şey sadece ondan uzak dur çünkü o elinden geleni ardına koymayacak onu o gece gözlerinden hissettim. İntikam almak için her yolu deneyebilir.
Uzun uzadıya bu meseleler konuşuldu ve kafadaki bütün soruların cevabı yerini bulmuştu. Ferdanın içinde artık birazcık olsun huzur vardı.
Günler geçerken bir yanda selim işinde gücünde bir taftan para biriktiriyor bir taraftan da kiralık ev bakıyordu. Ferda da daha çömez olmasına rağmen aldığı davalardan yüzünün akıyla galip geliyordu ama şu var ki her davayı almıyordu. Suçsuzluğuna inandığı müvekkillerin davasını alıyordu ve savunuyordu. Onun ideali çok ünlü bir avukat olup bol para kazanmak değil aksine daha sade, gösterişten ve debdebelerden uzak bir hayattı. Her dava onu daha da tecrübe sahibi yapıyordu artık öyle bir zaman gelmişti ki insan sarrafı olmuştu. Karşısındaki insan 10 dakika konuştuğunda onun nasıl biri oldu olduğu hakkında hemen hemen hiç yanılmıyordu.
Bazen selimle bir araya geldiklerinde meslekleriyle ilgili espriler de yaparlardı. Selim ona yanlış yapmasının imkânsız olduğunu yaparsa da onun hemen anlayacağını ve ona karşı kendini müdafaa etmenin zorluğundan bahsediyordu. Ferdada ona karşılık büyük hatalar hariç küçük hataların kefaretini güzel bir yemek ısmarlamakla ödeyeceğini ima edip esprileri yapıyorlardı.
Su uyur düşman uyumaz diye bir atasözü vardır ya Gülçin fırsat kolluyordu. Hala bir şansı olduğunu düşünüyor bir taraftan da planlar yapıyordu. Öyle bir koz öne sürmeliydi ki bu ferdayı selimden soğutmalıydı. Gülçin selim bana yar olmayacaksa başkasına da yar olmasın diye düşünüyordu.
Ona göre selimi o hak ediyordu. Ferda hazıra konmuştu. Aklına bir plan gelmişti gelmesine ama bunu nasıl hazırlayacağı konusunda kararsızdı. Önce Selimi arayıp yalnız konuşmak istediğini söyledi. Selim artık Gülçin ile yalnız bir ortamda bulunamayacağını ona anlattı. Bu taktik olmamıştı bu sefer işin içine tanıdık birini sokmak istedi aklında müthiş bir plan vardı. Madem yalnız görüşemeyiz o halde Necati’de gelsin öyle buluşalım diye teklifi yeniledi. Biraz düşündükten sonra aklına yatmıştı selimin olur dedi. Necati’ye olayı anlattı o da tamam dedi o da merak ediyordu acaba ne söyleyecek diye derken ertesi gün akşama doğru lüks bir restorandın açık havadar bir masasında buluştular. Yemeğe başlamadan daha Gülçin kendi telefonunun şarjının bittiğini ve selimden telefonu isteyip birini acilen araması gerektiğini söyledi. Selimde ne yapsın telefonu ona verdi. Gülçin telefonu alıp izin istedi ve ayağa kalkıp sote bir yere geçip telefon rehberinden ferdanın ismini arıyordu. Tabi isim olarak bulamayınca aşkım, bir tanem, arım, balım, derken en son canımın içi diye bir kayıt bulunca olsa olsa bu olur diye numarayı aradı. Evet, doğru kişi telefonu açmış alo selim hayatım buyur diye karşılık verince önce bir sessizlik çöktü sonra ferda alo beni duyuyor musun diye yeniledi.
Bu sefer Gülçin devreye girerek ben Gülçin dedi. Ferda şaşkın bir şekilde ne oldu selimin telefonu neden sende ona bir şey mi oldu diye ardı ardına sorular sormaya başladı. Gülçin bir şey olduğu yok henüz ama olmayacağı anlamına da gelmez dedi. Her sözü bir bilmece gibiydi. Beni dinle dedi ferda Senden önce biz selimle sevgiliydik ben ona en zor günlerinde hem arkadaş hem dost olmuştum. Dünyalar bizimdi ta ki o kaza olup selimi kaybedinceye kadar. Ben çilesini çektim derdini çektim her şeye katlandım ve sen sefasını süreceksin öylemi.
Ferda susmuş Gülçin’i anlamaya çalışıyordu içindekileri bilmek istiyordu. Gülçin hem zeki hem de yaman biriydi selimle beraberken selimden her türlü ayrıntıyı öğrenmişti hatta bir seferinde ferdayla yakınlaşmasının nasıl olduğunu ilk adımı kimin attığını bile öğrenmişti. Şimdi bunları koz olarak kullanacaktı. Ferda seni üzmek istemem ama selimin sana karşı beslediği sevgi değil gerçek sevgiyi bende bulmuştu o kaybettiği duyguyu sende bulacağını sandı hepsi bu, anlasana sana arşı beslediği sevgi değil hem sen söyle bakalım ilk omu sana yaklaştı yoksa sen mi ona yaklaştın bence sen ona yaklaşıp aklını çelmişsindir. Ferda şoktaydı evet dedi ben ona açıldım o çekingen biriydi ama benden hoşlandığını hissediyordum dedi. Ama elinde kanıt yoktu. Bu boşluğu bulan Gülçin Boksör gibi hep o taraftan darbelerini indirmeye devam ediyordu. Gülçin tekrardan ferdaya sıralamaya devam etti selimin senden hoşlanmış gibi yapmasının ve kendi hayatını sana feda etmesinin nedeni de sizin onu bulup bir aile gibi sahiplenmeniz ve ona kol kanat germenizdi. Size karşı olan vefa borcunu aklınca böyle ödüyor.
Bu söz yenilir yutulur türden değildi. Normalde ferda akıllı biriydi bu tür tahriklere kolay gelmezdi ama söz konusu canı gibi sevdiği yakında eşim diyeceği selim olunca aklı yerine duyguları ön plana çıkmıştı çünkü selim yaradılış olarak ta sevgisini belli eden biri değildi. Ferda da onun sevgisinden sanki şüphe duymaya başlamış büsbütün Gülçin’in sözlerine inanır gibi olmuştu.
Artık ibre Gülçin’den Yanaydı. Ferda birden bire hıçkırıklar içinde gözlerinden pınarlar gibi yaşlar akıyor bir yandan koluyla yüzünü siliyordu. Gülçin emeline kavuşmuştu. Bunu bir tık daha ileri sürükleyip hazır rakibi tam kıvama getirmişken sıcağı sıcağına işi tamamen bitirmek vardı aklında. Gülçin bunları söylerken inan için parçalanıyor ama senin de ileride mutsuz olmana gönlüm razı gelmiyor diyerek onu da aklınca teselli ediyordu.
Hatta bu söylediklerime inanmıyorsan eğer müsaitsen falan yere gel kendi gözlerinle gör diye ona adres tarif etti. Tabi bu yeri bilerek ferdanın evine yakın bir yer seçmişti. Selim ayağa kalkıp Gülçin’in yanına biraz yaklaşıp aksi bir şey mi var diye merak ettiğini söyledi çünkü neredeyse 20 dakikadır ortalıkta yoktu sesini duymasalar bile onu yukarıdan görüyordu baya hararetli konuşuyordu. Neyse ki telefon konuşması bitmişti. Telefonu vermeden önce son aramalardan ferdanın numarasını silip öyle selime geri iade etti. Selim garibin hiçbir şeyden haberi olmadan başına geleceklerden habersiz bir şekilde telefonunu alıp beraber masaya oturdular.
Necati Gülçin’e dönerek siz bayanların kısa konuşası bu mu öldüm açlıktan daha sipariş vermedik. Bir müddet sonra siparişler verildi yemekler geldi. Selim Gülçin’e dönüp önemli bir şey yok değil mi diye yeniledi oda yok dedi önemli bir şey yok bizim kadınları ilgilendiren meseleler işte. Peki, dedi selim bizim burada bulunma nedenimiz nedir bir şeyler söyleyecektin nedir onlar. Gülçin İlla bir araya gelmemiz için önemli bir şeylerin olması mı gerek konuşmak ve muhabbet etmek, güzel bir zaman geçirmek için geldik hem ilk önce bir yemeğimizi yiyelim tatlılarımızı yiyelim ondan sonra söyleyeceklerimizi söyleriz acelesi ne diye ilave etti.
Ferda telefonu kapatır kapatmaz apar topar hemen kendini dışarı attı. Gülçin’in tarif ettiği yere geldiğinde uzaktan gizlice onları izlemeye koyuldu. Gülçin sağa sola bakarak ferdayı fark ettiğinde hemen plan b’yi devreye sokmaya başladı.
Gülçin durduk yerde ya selim kaç zamandır aklımda seninle bir fotoğraf çekilecektim bir türlü kısmet olmadı. Telefonunu Necati’ye verip resmimizi çeker misin? Diye rica etti. Selim bunlara bir türlü anlam veremiyordu. Durduk yerde resim muhabbeti nerden çıktı. Neyse dedi çekilelim bari onay alındıktan sonra Gülçin selime yaklaştığı yetmemiş gibi yanak yanağa sokuldu ve samimi pozlar vermeye başladı. Gülçin haddinden de fazla ileri giderek amacını aşmaya başladı. Selim bir ara Gülçin’in elinden tutup ne yapmaya çalışıyorsun sen seni anlayamıyorum ne yapmaya çalışıyorsun dese de elinden tutmasını fırsat bilip inadına gözlerinin içine olanca şehvetiyle bakmaya başladı. Amacı belliydi tamamen tribünlere oynayan futbolcular gibi taktik icabı Ferdayı kızdırmak istiyordu. Ama emeline de kavuşacak gibiydi.
Restoran lüks olunca bir yanda kemancılar onların bu halini görüp sevgili olduklarını zannedip masaya gelmesinler mi? Başladılar romantik parçalar çalmaya Gülçin’in planında bu yoktu. Ayarlasa böyle denk getiremezdi hemen fırsattan istifade ne olur selim bir kez olsun hatırım için benimle dans eder misin? Baktı ki kurtuluşu yok peki dedi ama kısa süreli olacak dedi ve ayağa kalktılar. Gülçin mutluluktan uçuyordu dans ederken çaktırmadan selime yakınlaşıyor arada sarılacak gibi yapıyordu. Ferda giderek daha da onlara yaklaştı. Gördüklerine inanamıyordu. Selim bu kız kafayı mı yedi deyip onun haline gülüyordu. Ama ferda olayı böyle anlamıyor onun mutlu olduğunu düşünüyordu. Bir an aklına telefonda Gülçin’in telefonda ona söylediği sözler geldi. O seni gerçekten sevmiyor size karşı vefa borcunu ödüyor o benim yanımda mutlu ve huzurlu. Onların bu halleri bu sözleri tasdik eder nitelikteydi. Ferda bir anda gözlerinden akan yaşları mendille silerken bir yandan da onları dikkatlice izliyordu hem de her karesini sanki bağrına bir bıçak saplanmış gibiydi. Yüreğinden yaralanmıştı. Hayal kırıklığından mıdır yoksa aldatılmanın acısından mıdır ayakları zangır zangır titremeye başladı. Belli ki sinirleri boşalmış laçkalaşmıştı. Kendini toplayıp yüzünü gözünü silip selimden hesap sorma zamanıydı.
Dansları bitip tekrar masaya geçip oturdular o esnada Necati de şaşkın bir durumdaydı. Ağzı açık olanları izliyor bir türlü anlam veremiyordu. Ferda masanın yanına gelip dikildi. Selim başını kaldırıp ferdayı gördüğünde önce bir afalladı. Normal bir tepkiydi bu, ferdanın orada ne işi vardı acaba olanları görmüş müdür birden yüzüne dikkatlice bakınca onun üzüntülü olduğunun farkına vardı. Ayağa kalkıp buyur canım bu ne hoş bir rastlantı seni beklemiyordum yoksa bana sürpriz mi yaptınız. Ferda selime kızgın bir ifadeyle
- Hiç zAhmet etme kalacak değilim. Bir emaneti sana vermeye geldim.
- Ya öylemi? Neymiş o emanet
Ferda parmağındaki yüzüğü çıkarıp selimin bir elinden tutup ona verdi. Selim birden bire şok yaşadı
- Ferda bu da ne demek oluyor
- Bana hesap mı soruyorsun
- Ne oldu ne bu halin
- Asıl sen anlat ben senin bildiğin kızlardan değilim. Benimle evlenip başkalarıyla zamparalık mı yapacaksın.
- Ferda sakin ol şu an kızgınsın ve ne söylediğinin farkında değilsin
- Hayır, ben ne söylediğimin farkındayım. Gülçin’le seni sarmaş dolaş gördüm baya da bir samimiydiniz. Sizi baya mutlu gördüm.
- Ferda gel seninle müsait bir yerde konuşalım. Sonra pişman olacağın bir şey yapma lütfen
- Bak sen, beyefendi bulunmaz Hint kumaşıymış ta haberimiz yokmuş. Kusura bakma ama ben bunları kaldıramam ve eğer beni sevmiyorsan benimle evlenmek zorunda değilsin. Böyle bir zorunluluğun yok, bu arada Necati senin de alacağın olsun sen bu rezalete nasıl alet oluyorsun sende hiç onur gurur yok mu?
Necati Kendini savunmaya geçti ve vallahide bu olaylardan hiç haberim yoktu her şey bir anda oldu ne olduğunu hala anlaşmış değilim. Akıl tutulması mı dersin artık ne dersen de.
Ferda artık her şey bitti özgürsün beni artık bir daha arama deyip arkasını dönüp hızlı bir şekilde gitti. Selim ne kadar uğraşsa da nafile kararını çoktan vermişti. Selim afallamış anlamsız bir şekilde sağa sola bakıp ben ne yaptım ne hata ettim. Anlamıyorum suçum ne benim gibi kelimeler sarf etti.
Sonra Gülçin’e dönüp doğruyu söyle onu buraya sen mi çağırdın dese de Gülçin haberim yok demek ki seni takip ediyormuş deyip suçu hiç üzerine almıyordu. Selim kızgın bir şekilde beni buraya çağırmasaydın bunların hiç biri olmayacaktı şimdi mutlumsun soruyorum sana emeline kavuştun mu? Yoksa bu da planının bir parçası mıydı? Ama ne kadar uğraşırsan uğraş boş hiçbir şey elde edemeyeceksin, mutluluğumuza mani olamayacaksın bu yaptıklarınla sen benim gözümde bittin. Seni önceden arkadaş olarak biliyordum ama şu an benim için sen öldün deyip Necati’ye hadi gidelim buradan deyip oradan çıktılar.
Selim oldukça gergin ve kızgın görünüyordu. Sadece Gülçin’e değil en çok ta kendine kızıyordu. Nasıl oldu da tufaya geldim nasıl böyle bir şeye mahal verdim diye hayıflanıyordu. Necati onu teselli etmeye çalışsa da boş onu sakinleştiremiyordu.
Ah akılsız kafam vah bana yazıklar olsun nasıl oyuna geldim. Ne aptal bir adamım ben kız beni resmen kullandı ve beni ferdamdan etti.
Bir ara telefona sarılıp ferdayı aradı durdu ama cevap vermiyordu. Bir müddet sonra tekrar aradı bu seferse hiç ulaşılamıyordu. Belli ki ferda ona çok kırılmış ve kızmış telefonları açmıyordu. Bu çözüm olmayınca bu sefer mesaj attı ama ferda mesajları okumadan siliyordu.
Bu böyle sabahlara kadar sürüp gitti. Kalkıp işe gitti önce sonra yaşar ustadan izin istedi ve doğruca ferdanın evine doğru yol aldı.
Kapıyı şükrü açtı ve ona dönerek müsaitseniz girebilir miyim? Dedi. İçeride Ahmet Bey ve Neriman hanımda vardı. Ahmet Bey selimi içeri buyur etti gel bir otur bakalım dedi. Selim direk ferdayı sordu ama evde yoktu bir dava için mahkemeye gitmiş. Selim Ahmet Beye dönüp olanlardan haberiniz var mı diye sordu. Aile efradı hayır dedi çok ısrar etmemize rağmen ferda bize bir şey söylemedi ama onu hiç böyle kızgın görmemiştik. Olanları sen anlatı ver dediler. Selimde Olayı en başından en ince detayına kadar anlattı. Ahmet Bey Selime dönerek böyle hayırlı işlerde onun için acele davranmak gerek ne kadar doğru bir sözmüş çünkü bu işlere başlayınca hiç uzatmadan bir an önce evlenmek gerek. Siz gençler yok şu işim bitsin yok şunu yapayım deyip hep ileri tarihe atıyorsunuz. Acele etmek lazım yoksa bu hayırlı işlerde şeytan bir taraftan şeytanlaşmış insanlar bir taraftan uğraşıp durur.
Ben Ferdayla konuşur onu sakinleştiririm. Buraya gelip olanları anlatman iyi oldu. Art niyetli biri olsaydın bunların hiç birini yapmazdın onun için sana her zaman için güvenim tam
Selim izin isteyip oradan çıkınca doğruca mahkeme salonunda soluğu aldı. Duruşmanın bitmesini bekleyip ferda dışarı çıkarken peşine takılıp dur dinle beni ne olur ben seni aldatmadım. Bir kez olsun dinle ne olur ne kaybedersin. Bana olan itimadın bu kadar mıydı? Nafile ferda selimi görmezden geldiği yetmezmiş gibi bu seferde duymazdan geliyordu sanki o hiç yokmuş gibi davranıyor hızlı adımlarla dışarı çıkıp yol alıyordu. Ferdanın bir kolundan tutup çekiştiriyordu o da onu itmekle yetiniyordu. Ferdanın avukat arkadaşlarından biri durumu fark edince koşarak arkalarından gelip selimin elini tuttuğu gibi itti.
Avukat Ayhan eskiden beri ferdaya âşıktı hatta ona bunu bizzat kendi söylemişti. Ama gel gör ki ondan bir karşılık bulamadığı gibi peşini bırakmasını evlilik süreci içinde olduğunu anlatmıştı. Avukat Ayhan çaresiz peşini bırakıp bu sefer arkadaş gibi yaklaşmak zorunda kalmıştı. Selim avukat Ayhan’a çıkışmaya başladı sende kim oluyorsun beni itekliyorsun senin derdin ne. Avukat Ayhan asıl senin derdin ne güpe gündüz bir bayanı istemediği halde onunla zorla konuşmaya çalışıyorsun. Görüyorsun ki o seninle konuşmak istemiyor neden zorluyorsun. Selim hiddetlenerek sende kimsin be adam bırak ellerimi onun avukatı mısın? Deyince evet dedi ben hem onun hem de müvekkillerimin avukatıyım var mı diyeceğin. İş iyiden iyiye kızılmıştı ki selim elini çekip Avukat Ayhan’a yumruğu indirmesi ile yere serilmesi bir olmuştu. Ferda olayları çaresiz izlerken sessizliğini bozup selime bağırmaya başladı.
Mahkeme salonundan çıkan Avukat Ayhan’ın arkadaşları olayı görünce koşarak gelip selimi çembere aldılar. Ayağa Kalkan Avukat Ayhan selimin üzerine çullandı bu sefer yalnız değildi arkadaşları da ona yardım etti ve bir güzel selimi orda patakladıktan sonra durdular. Selim yerlerde sürünüyordu. Bu olay bile ferdanın ona karşı olan tutumunu bir nebze olsun hafifletmemişti. Selim zorlukla ayağa kalkıp sizi dava edeceğim siz adam mısınız be adam müsveddeleri sizi bir kişiye 4 kişimi dalar. Avukatlardan biri hay hay buyur hazır mahkeme burada bakalım kim suçlu çıkar istersen dava et bizi bu sefer avukat Ayhan söz alarak evet dedi istersen ihbar et bizde seni bir avukatı tehdit ettiğine şahitlik edelim. Ferda selime dönerek sen adam olmazsın bıktım artık senin bu hallerinden uslanacağında yok. Belli ki bazı şeyler üst üste binince bir yerde patlak veriyordu. Selimin birçok talihsiz olayları vardı. İlk olayında da ferda bizzat ona avukatlık bile yapmıştı. Başı bir türlü dertten çıkmıyordu.
Selim ferdaya bakıp Allah aşkına söyle beni artık sevmiyor musun? Dedi ve ardından ferda selime dönüp şu an ne hissettiklerimin hiçbir önemi yok sana olan nefretim her şeyin önüne geçti. İşte belanı buldun işte bu sensin dedi ve bu söz selime çok dokunmuştu. Evet, zaten ben senin gibi olamam sen okumuş güngörmüş birisin ben bir serseriyim haklısın bana haddimi bildirdin bunu anlamalıydım. Davul bile dengi dengine vurur. Ama şunu bil ki asla ve asla seni aldatmadım. Aklımın ucundan bile geçirmedim. Son olarak ne söylüyorsun ferda dedi ve ferda ben söyleyeceklerimi o akşam söyledim yüzüğü sana verdim daha ne dememi istiyorsun. Artık bize karşı bir minnet borcun olmasın kendi halindesin serbest ve özgürsün daha ne diye duruyorsun. Hiçbir şeyi kanıtlamak zorunda değilsin babam olsun annem olsun onlardan yana bir sıkıntı yok onlar sana hakkını helal etti merak etme alacak verecek yok. Sana yaptığımız yardımları senden bir karşılık bekleyerek yapmadık Allah rızası için yaptık.
Ferda geçekten de böylemi düşünüyorsun. Ben minnet borcu için mi seninle evleniyorum bunumu demek istiyorsun. Ferda selime dönüp aynen öyle dedi, selim peki nasıl istiyorsan öyle olsun ben sevgim için seni defalarca aradım, mesaj çektim, evine gittim ailene tüm olanları anlattın yetmedi bizzat ayağına geldim bir hatam varsa affet dedim. Sana her şeyi anlattım ama buna rağmen sen bana karşı böyle davranıyorsan demek ki içinde sevgiden eser kalmamış eğer birazcık sevseydin şu halime acırdın ama yok peki öyle olsun senin dediğin gibi olsun ben kapılarımı hiçbir zaman sana karşı kapatmadım ve hiçbir zamanda kapatmaya cüret edemem. Ben eğer evleneceksem bu dünyadaki eşim yalnız sen olursun seni ömrümce beklerim ne zaman beni affedip dönene kadar.
Avukatlar bu konuşulanlar karşısında donakaldılar bir aşk hikâyesini dinlemiş oldular. Selim bütün gururunu ve onurunu orada bırakarak yavaş adımlarla arkasını dönüp gidiyordu. Bir ara son veda gibi dönüp bir baktı sonra yoluna devam etti.
Bu olanlar karşısında hep dik duruşunu gösteren ferda artık daha fazla dayanamayıp yerlere kapandığı gibi hüngür hüngür ağlamaya başladı. Avukat Ayhan diğer arkadaşlarına teşekkür edip sağ olun siz gidebilirsiniz ben yanındayım dedi ve ferdanın kolundan tutup banka oturttu. İyi misin? Bir su veya kahve bir şey getirmemi ister misin diye ferdaya yardımcı oluyordu. İstersen arabayla seni eve bırakayım dedi ferdada olur dedi ve onu evine götürdüğünde Neriman Hanım ferdanın perişan halini görünce ne oldu kuzum sana diye içeri alıp sarmaya başladı bu esnada avukata teşekkür ettiler hatta içeri buyur ettilerse de müsait bir zamanda inşallah deyip gitti.
Ferda olayları ailesine aynen anlattı ve kendi fikirlerini söyledi. Ahmet Bey ve Neriman Hanım söz birliği etmişçesine selimin iyi biri olduğunu, onu aldatmadığını söyleseler de ferda her seferde ben her şeyi apaçık olarak gördüm ve her şeyi biliyorum dedi hatta Gülçin’le selimin eski nişanlı olduğunu da dile getirdi. Aile bir şok daha yaşamış hiç ummazdık biz selimden demekle yetindiler. Ahmet Bey ferdaya dönüp bak kızım dedi ben elimden geldiğince seni okuttum. Sen üzerine düşeni fazlasıyla yaptın ben senden razıyım sen diğer insanlardan farklısın çünkü sen çocukken bile bir yetişkin gibi davrandın Şükrü’ye hem abla hem abi oldun sen aldığın bütün kararlara saygımız vardır bu hayat senin kızım. Hayatı yaşayacak olan sensin. Ferda her şeyi bitirdiğini yüzüğü attığını dile getirdi.
Gel zaman git zaman Necati bir gün bizzat ferdanın evine gidip onunla uzun uzadıya konuştu. Anlatmaya başladı
- Selimin bu olaydan sonra Gülçin’le arkadaşlık yapmadı. Bizzat onunla yaşayan birisi olarak söylüyorum hayatı ters düz oldu. Ne yemek yiyor ne içiyor nede gülüyor hep düşünceli hali var. Allah aşkına bir kere gel gör halini uzaktan seyret sen iyi bir kadınsın böyle taş kalpli olamazsın.
- Ama eğer onu sevmiyorsan artık saygı duyarım ama yaşananlardan dolayı onu sildiysen yanlış yaparsın o asla seni aldatmadı bunu bil eğer böyle yaparsan hiçbir şey elde edemezsin.
Bu aradan geçen zaman ve Necati’nin bu sözleri biraz olsun ferdanın kalbini yumuşattı. Hatta bir ara gaza gelen Necati
- Ya kızım çocuk öldü aşkından korkuyorum kendine zarar verecek diye sürekli resmine bakıp bakıp ağlıyor. Allah aşkına diyorum bitsin bu anlamsız kırgınlık
Ferda bu çıkıştan sonra gülümsemeye başladı bunun üzerine Necati durur mu Ha işte bu biraz kendine gel deyip ortamı daha da yumuşattı. Ferda Necati’ye dönüp doğru söyle dedi seni buraya omu gönderdi. Yemin billah dedi kuran üstüne yemin etti selimin benim buraya gelmemle hiçbir ilgisi yok ben onun bu halini görünce dayanamayıp canıma tak etti diye geldim sana ve senin samimiyetine güvenerek olanları eksizsiz olarak anlattım dedi. Peki, ona müjdeyi vereyim mi dedi Necati Ferda ne müjdesiymiş o, ne müjdesi olacak onu affettiğini artık barışmak istediğini söyleyeyim mi?
Ferda Necati’ye dönüp peki arkadaşına söyle bir daha onu dişi sineğin yanında görmeyeyim yoksa sonu hüsran olur dedi. Bu söz Necati’ye yeterdi. Bu sözlerle selime karşı olan kırgınlığının ve kızgınlığının geçtiğini onu affettiğini tasdik ediyordu.
Necati selime sürpriz yapmak istiyordu. Eve geldiğinde selim nerede olduğunu neden telefonu açmadığını sordu. O da hayırlı bir iş için gittim dedi. Selim ya hayırlı olsun kardeşim o zaman dedi ne zaman göreceğiz gelin adayını. Necati ben kendim için değil çok sevdiğim bir dostumun işini hallettim.
Hatta güzel bir mekânda yemek yiyeceğiz sende davetlimsin dedi selim boş ver ben fazlalık yapmayayım ne işim var orada deyince Necati olmaz sen davetlisin ve mevzu seni ilgilendiriyor senin de sevineceğin bir olay olacak dedi. ,selim Necati’ye dönüp hangi arkadaş bu söylesene Lokantadan mı? Mahalleden mi? Deyince selime dönüp ne çok soru soruyorsun nasılsa gidince öğrenirsin dedi ve çok ısrarlar sonucu tamam demek zorunda kaldı.
Ertesi gün akşama kadar Selim Necati’ye sorular sorsa da ağzından laf alamadı. Necati çetin ceviz çıktı ser verip sır vermiyordu. Selimin tahminleri hiç tutmuyordu daha doğrusu tahmin bile edemiyordu. Akşam Sahildeki malum restorana gidip otururlar onlardan başka kimse yoktu. Selim hani misafirlerin gelmiyor mu deyince Necati bu sefer Misafirler değil de sadece misafir diyelim gelen bir kişi çünkü bu söz üzerine selim yapma ya ne oldu bu iş başlamadan bitti mi dedi. Necati’de biraz bekle deyip telefonla konuşmaya başladı yerini tarif etti o sırada selim menüyü almış göz gezdiriyordu. Masaya çok şık ve zarif görünümlü bir bayan geldi ve tam selimin karşısına oturdu. Selim başını kaldırıp ferdayı karşısında görünce gözlerine inanamadı. Gözlerini ondan alamıyordu. Konuşmasına gerek yoktu adeta gözleriyle bütün sevgisini ve hasretini dile getiriyordu. Ferda iyi akşamlar nasılsın dedi selim heyecanlı ve şaşkın bir ifadeyle iyi akşamlar hoş geldin ben iyiyim sen nasılsın dedi. Necati huzur doluydu nihayet onca zamandan sonra onları bir araya getirmiş şimdi bu mutluluğun zevkini sürüyordu. Hatta garson tam araya girecekti ki Necati kaş göz işaretleriyle garsonu uzaklaştırdı. Çünkü bu anın bozulmasını hiç istemiyordu.
Ferda Necati’nin ona geldiğini ve durumunu anlattığını söyledi. Kendisinin de daha makul ve olumlu olduğunu aşırı tepki verdiğini kabullendi ve selime dönüp
- Seni affediyorum dedi.
Selim ilk önce ferdaya uzun uzun bakıp sonra ağzından şu cümleler çıktı.
- Ben sana ihanet etmedim bir suç işlemedim ki beni affedesin.
Bu hiç beklenmedik bir sözdü. Ferda şok olmuştu yoksa Necati onu oraya çağırmasındaki maksat selimin ondan öcünü alması için miydi diye düşündü. Selim tekrar ferdaya dönüp
- Aramızda bir kırgınlık vardı evet beni yanlış anladın. Tabi bir kızla bu kadar içli dışlı olmam hatasız olduğum anlamına gelmez o benim iyi niyetimden istifade etti ve beni kullandı. Ama o beni öldürse benim canımı acıtmaz umurumda da olmaz. Ama sen öyle değilsin benim için özelsin bunu sana sözlerle anlatamam senin bana en ufak bir husumetin beni yakar kavurur
Selimin konuşmasından da belliydi ki çok efkârlıydı. Selim çok kırılmıştı gururu ve onuru incinmişti. Ferda selime dönerek
- Sende beni yanlış anladın en son bana karşı sarf ettiğin sözleri unutamadım. Ben seni hakir görmüyorum seni küçük görmüyorum aksine sen benim kalbimin efendisisin daha ne istiyorsun. Kaldı ki bende first lady değilim olsa bile sonuçta böyle bir şeyi nasıl düşünürsün bu güne kadar ben sana en ufak bir kinayede bile bulunmadım yalan mı söyle.
- Haklısın ferda özür dilememi istiyorsun
- Hayır, barıştık mı onu söyle
- Barıştık
Öte tarafta Gülçin’in ailesini onu karşısına alıp olaylardan azda olsa haberleri olduklarını anlattılar. Artık kendi hür ve iradesiyle bu aşktan vazgeçip selimin peşini bırakmasını istediler yoksa olaylar sarpa sarıp onun canını daha fazla yakabilirdi. Tabi ailesi böyle düşünüyordu. O onlarla aynı düşüncede değildi. Ona sorsan selim onu hala seviyordu. Ferda selime büyü yapmıştı böyle derken aklına bir fikir daha geldi.
7.BÖLÜM
Büyü
Selim ne sebeple olursa olsun kendine söz verdi ve ne olursa olsun Gülçin’in telefonlarına asla bakmayacaktı. Öte yandan Gülçin hiç pes etmeden sürekli aradığı yetmezmiş gibi bir yandan da mesaj üstüne mesaj yolluyordu. Bir gün baktı ki Gülçin bu girişim başarısız olunca direk selimin çalıştığı yere gidip onunla yüz yüze konuşma yolunu seçti. Aradan bir gün daha geçince ertesi sabah Gülçin direk selimin yanına gidip hazır müşteri bastırmadan müsait bir zamanda lokantanın dışarıdaki masasına geçip konuşmak için selimi çağırtır. Selim kurtuluş olmadığını görünce gönülsüz bir şekilde hiç olmazsa ona söyleyeceklerimi söyleyip tamamen başımdan savarım diye düşündü. Gülçin bir bir anlatmaya başladı. Bütün olanlar için selimden özür diledi. Maksadının kötü olmadığını sadece yanlış anlaşıldığını yeniledi. Yoksa selimin mutluluğu onu çok bahtiyar ederdi. Gülçin İstersen benimle konuşma hatta yüzüme bile bakma, ama sakın seni ferdadan ayırmaya çalıştığımı sanma diye yeniledi. Farkında olmadan seni üzdüysem senden çok özür dilerim. Beni affet diye defalarca sayıkladı. Selim çok konuşmadan ona dönüp peki öyle olsun dedi ama bende adımlarımı ona göre atacağım. Artık eskisi gibi sana inanmayacağım hepsi bu kadarsa işime dönebilir miyim dedi. Bu çok kısa bir konuşma olmuştu. Belli ki selimdeki kırgınlık hala devem ediyordu. Fazla üstüne gitmeyeyim diye düşündü ve selime dönüp hiç olmazsa arada bir seni aradığımda telefonlarıma bak bunu da benden esirgeme eski günlerin hatırına deyip oradan çıktı.
Ertesi gün Gülçin sorup soruşturup Ferdanın hangi mahkemede avukatlık yaptığını öğrenip direk oraya gitti. Duruşma bitip bir şeyler içmek için kantine gidip oturan ferda bir süre sonra elinde bir kahveyle masasına gelip oturan Gülçin’i karşısında görünce şaşırdı kaldı.
Daha ferdaya söz bırakmadan Gülçin senden çok özür dilerim. Maksadım sizi ayırmak değildi. Sizin mutluğunuz beni de sevindirir dese de ferda buna pek aldırış etmedi. Kolay kolay kanacak gibi değildi. Gülçin kendimi nasıl affettirebilirim. Ben size düşman değil dost olmak isterim beni kötü yâd etmenizi istemem. İnanın ki bende çok zor şeyler yaşadım bundan ötürü yaptığım yanlışlar var yok demiyorum sizde beni affetme büyüklüğünü gösterin. Bu sözler üzerine Ferda biraz olsun yumuşamış ama her zaman gibi tetikte idi. Ona ne diye güvensin ki sonuçta ona nişanda ve ondan sonra telefonda onları ayırmak için söylediği sözler yenir yutulur şeyler değildi.
İçinden onu eğer terslersem başka kötülüklere yol açabilir yine bizimle uğraşabilir korkusuyla ona karşı daha olumlu ve mütevazı davranmaya başladı. Yeter ki bizimle uğraşmasın çünkü sağı solu belli olmayan her ve zeki biri idi. Onu yok saymak olur şey değildi. Çünkü o her türlü çirkefi yapacak yaradılıştaydı. Onunla konuşularak bir yere varılamazdı. Nede olsa selimin eski nişanlısıydı. Onu kaybetmemek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Ferda eski kötü anları bir tarafa bırakıp yeni bir sayfa açalım. Hem kötülükten ne çıkar ki şu zamana kadar kim kötülük yaptı da yanına kar kaldı ki deyip bir yandan Gülçin’e yeşil ışık yakıp bir yandan da ona önceki yaptığı hataları hatırlatıp aynısını tekrar etmemesi için politik bir konuşma yaptı. Gülçin akıllı biri olabilir ama Ferdada ondan aşağı kalır değildi. Bugüne bugün davalarda kariyeri yükselişte olan yıldızı parlayan bir avukattı. Konuşmak onun işinin bir parçasıydı.
Gülçin Ferdanın ile tokalaşıp yeni bir anlaşma yapmışçasına onu yemeğe ya da çaya davet etti. Ferda da aynısı ile ona mukabele etti. Akşam olunca ferda yaşadıklarını selime anlattı. Selimde aynı şekilde ona anlattı ve aralarında şu sonuç çıktı. Hatasını kabul etti ve suçunu anladı erdemli bir davranış yaptı. İnsan için en zor olan şeyi yaptı. Hatasını kabul edip onların ayağına kadar gitmişti. Küçümsenecek bir davranış değil bilakis çok narin bir davranıştı tabi ona karşı her zaman tetikte olacaklardı bununda bilincindeydiler. Durduk yerde ne diye apaçık düşman kazanalım diye düşünüp yemek ya da çay davetini konuştular. Ne yapalım çok ısrar etti illa beraber gelin dedi gitmesek olmaz.
Aradan birkaç gün daha geçmişti ki Gülçin ferdayı arayıp eğer müsaitseniz sizi yemeğe bekleriz diye teklif etti. Ferda yemeğe gelemeyiz ama çaya geliriz deyip selimi haberdar etti. Öte yanda konuşulanları Gülçin’in annesi kimi davet ettin diye sordu o da selim ile nişanlısını dedi. Annesi şaşırmıştı bir durup baktıktan sonra bu akşam mı gelecekler diyebildi.
Akşam olup selim ve ferda söz verdikleri gibi gelmişlerdi. Gülçin’in annesi ve babası oldukça şaşkındı. İkramlar gelip muhabbet ediliyordu. Gülçin sanki arada hiçbir şey yaşanmamış gibi sanki eski ve çok samimi dostlar gibi konudan konuya atlıyor şakalaşıyor kahkahalar atıyordu. Gülçin ve selim oldukça şaşkındı. Müsaade istediler nezaket gereği ferda sizde müsait olduğunuz bir zaman buyurun yemeğe ya da çaya bekleriz demek zorunda kaldı. Gülçin hay hay en kısa zamanda arayı soğutmadan diye cevap verdi. Veda edip giderken ferdanın kafasında bir sürü sorular vardı. Böyle davranmasındaki amaç acaba gerçekten pişmanlık hissinden dolayımı yoksa selimi tekrar kazanmak için mi böyle davranıyordu. Bu düşünceler selimde de aynı şekilde cereyan ediyordu. O da ferda gibi düşünüyordu. Misafirler gidince Gülçin’in Babası eşine dönüp git konuş bakalım şu kızın ağzını ara ne yapmaya çalışıyor olacak şey değil bu. Annesi Gülçin’in odasına gidip kızım müsait misin konuşabilir miyiz sözüne buyur anne gel müsaidim diye yanıt verdi. Annesi ona dönüp kızım ne yapmaya çalışıyorsun ne bu halin dese de ağzından bir bakla alamadı.
Bu arada Gülçin hastaneden çıkışında her gün bir yere uğruyordu ve normal eve gelişinden 2 saat kadar geç geliyordu. Mazeret olarak ta Psikoloğa gittiğini söylüyordu. Babası onun için endişelendiğinden sürekli her gün yine oraya mı gittin diye soruyordu. O da evet baba başka nereye gideceğim diye yeniliyordu. Biraz düşününce ve yaptığı hareketlerin yerinde ve sağlıklı olmasından dolayı babası bu seansların bir faydası var ki kızımız kısa süre içinde böyle bir gelişme kat etti ve nihayetinde eski nişanlısıyla aralarında geçen ilişkilerin normale dönmesi onu hem rahatlatıyor bir taraftan da tedirgin ediyordu. Onlara karşı böyle davranmasına ne gerek vardı diye düşünüyordu.
Günlerden bir gün ferda Gülçin’i arayıp müsaitseniz buyurun akşam yemeğe gelin diye telefonla arayıp onu davet etti. Gülçin ailesinin gelemeyeceğini kendinin yalnız geleceğini söyleyip akşama geldi çıktı. Elinde 2 adet tablo vardı birini selime birini Ferdaya hediye etmişti. Onların çok değerli olduğunu ve onları eve asmalarını istedi. Onlarda bu nazik davranış karşısında teşekkür edip hediyeyi kabul ettiler. Ferdanın ailesi o akşam bir yakınlarının hasta ziyaretini gitmişlerdi. Yemekler yenilirken bir taraftan da muhabbet devam ediyordu bir ara Gülçin Lavabo müsaitse kullanmak için izin isteyip kalktı. Ferda ona Lavabonun yerini gösterdi ve sonra gelip masaya oturdu. Gülçin baya bir sonra gelip tekrar kaldıkları yerden devam ettiler ve çok geç olmadan Gülçin müsaade isteyip oradan ayrıldı. Selim ve ferda ne kız ama deyip konuşuyorlardı. İyi ki düşman bilmedi bizi aksine bize çok samimi davranıyor deyip tatlı bir anla günü tamamladılar. Ferdanın ailesi biraz geç gelmişti selimde mecburen onları beklemek zorunda kalmıştı. Kız başına ferdayı bırakıp gitmek olmazdı. Ahmet Bey, Neriman Hanım ve şükrü gelince selim yola koyuldu.
Aradan bir iki gün daha geçmişti ve gece ferda çığlıkla uyandı. Ahmet Bey koşarak ferdanın odasına gitti ve ne olduğunu sordu. Ferda terler içindeydi bir kâbus görmüş ve çok korkmuştu. Anne ve babası onu sakinleştirip tekrar yatırdı. Sabaha kadar rüya içinde rüya derken sabah saatin zili çalmadan ürpererek uyandı. Hazırlanıp kahvaltısını yaptıktan sonra işbaşı yaptı. Tüm gün yorgun ve bitkin görünüyordu öyle ki onun bu halleri avukat arkadaşlarının gözünden kaçmıyordu. Sürekli iyi misin deyip halini soruyorlardı.
Aynı akşam selimde sabahlara kadar rüya içinde rüyalar ve kâbuslar gördü. Gördüğü rüyayı izlediği korku filminin etkisine bağladı. Ferda Akşam olunca tekrar aynı korku filmi gibi değişik rüyalar görüyordu 2 gün 3 gün bu böyle devam etti. Aynı şey selim içinde geçerliydi. O da bazı geceler uyanıyor bazen uyumaya çalışıyor bazense uyku kaçıyordu.
Ertesi gün ferda selimi arayıp halini ona anlattı. Çok garipti çünkü aynı zamanlarda aynı şeyleri o da yaşıyordu. Ferda duruşması erken bittiği bir gün soluğu selimin yanında aldı. Ve uzun uzadıya bunu konuştular. Ferda gece olunca uyumak istemediğini ne zaman uyusa o korkunç rüyaları gördüğünü anlatıyordu. Ferda yine bir gece Yine tekrar o rüyaları görüp uyanıyor kalkıp odasından çıkıp mutfağa gidiyordu. Salonda asılı olan tablodaki suret sanki yerinden çıkıp ona doğru geliyormuş gibi hissediyordu. Mutfağa gidip bir su içti birden bire kapı açıldı. Ferda birden bire korktu ama korkusu yersizdi babası onun çığlığını duyunca gelmiş bakmış odasında yok ışığı görünce mutfağa gitti. Ferda babasına gördüğü rüyaları anlattı ertesi sabah annesi de ona bir doktora ya da bir hocaya gidelim diye ferdaya söylendi. Selim ve Ferda kararlaştırıp bir gün gidip bir psikiyatristle görüştüler ve durumlarını anlattılar onlara 1 haftalık seanslar düzenledi ve bir hafta boyunca eksiksiz seanslara gittiler ama elde ve avuçta hiçbir şey yoktu. Ne bu kâbus dolu korkulu rüyalar bitmişti Nede bu huzursuzluk. Bu sefer çareyi başka yerlerde aramaya koyuldular çünkü bu yöntem olmamıştı. Uykusuz geceler bitmiyordu ikisi de gece olmasını istemiyordu. Necati selimin bu hallerini görünce bunun psikolojik olmadığını anladı. Çünkü aynı ayda hem selimde hem de ferdada aynı sorunlar vardı. Belli ki işin içinde ya nazar var ya da büyü başka ne olabilirdi ki. Necati selim ve ferda düşüncelerini anlattı anlarda onu destekler ifadeler kullandılar. Ertesi gün sorup soruşturdular ve onların bu sorununu çözse çözse üç harflilerle münasebette olan bir hoca çözer diye. Tabi onlarda sonuçta bu işin ticaretini yapıyorlardı onlara ne derece güvenilirdi. İşin bir de bu yönü vardı. Ahmet Bey olaya müdahil olup bizim bir akrabamızda buna benzer sorun yaşadıklarını ve bolu da bir hocaya gittiklerini ve o akrabalarına yapılan büyüyü bozduğunu ve ondan sonra normale döndüğünü söyledi. Ve hemen o akrabasını arayıp o hocanın yaşayıp yaşamadığını sordu. Yaşadığını öğrenince adresini alıp ertesi sabah kızı ferda ve müstakbel damadı selimi yanına alıp bolunun yolunu tuttu. 2-3 saatlik bir yoldan sonra adresin bulunduğu yere gittiler ve şevki hocanın huzuruna çıktılar. Ferda ve selim başlarından geçen hadiseleri ona sırayla anlattılar. Biraz dinledikten sonra şevki hoca düşmanları olup olmadığını sordu. Onlarda bildikleri kadar olmadığını söylediler. Peki, siz evli misiniz sorusuna hayır nişanlıyız yakında evleneceğiz diye cevap verdiler. Bunun üzerine evliliklerini istemeyen birinin olup olmadığını sordu. Aynı anda ikisi de Gülçin’den bahsettiler ilk önce onlara düşman gibi davrandığını sonra onlara tam tersi çok samimi davrandıklarını anlattı. Şevki hoca her şeyi tam anlamıyla öğrenmek istedi ve aralarında geçen olayları sordu ve selim en baştan tek tek anlattı. Şevki hoca tamam dedi öğrenmek istediğimi öğrendim. Büyük ihtimalle size bir büyü yapıldı dedi. Çünkü emareler bunu gösterip destekliyor. Size bu büyüyü yapan kişide Gülçin dediğiniz kız deyince birden şok oldular. Nasıl olur o pişman olmuştu öyle şey yapmaz dedilerse de bir yandan düşününce başka kim olabilir ki deyip şevki hocaya hak verdiler. Bu sefer şevki hoca yapılan büyünün çeşidini öğrenmeye çalışıyordu. Ona göre bir hazırlık yapacaktı. Şevki hoca siz ona gittiniz mi ya da o size geldi mi diye sorular sordu. Son zamanlarda aranızda ne gibi yakınlaşmalar olduysa onu bana anlatın o size bir hediye getirdi mi? Getirdiyse bu hediye nedir diye sorular sordu. Ferda tek tek anlattı ve bir hediyeden bahsetti aynı tablo hediyesi selime de gelmişti. Onun neye benzediğini anlattılar. Şevki hoca onlara dönüp derhal eve gidin o tablonun arkasına bakın ya da resmin içinde saklı bir kağıt ve benzeri bir not ya da işaretler olup olmadığına bakın ve evin gizli yerlerine bakıp size ait olmayan yabancı bir nesne var mı, yok mu diye kontrol edip beni arayın deyip onlara cep numarasını verdi. Şevki hocanın yanından çıkıp tam gaz evin yolunu tuttular eve gelip tek tek kıyısını bucağını araştırdılar. Selimin halini gören Necati şaşkındı. Hayrola Hazinemi arıyorsun ne bu hal dedikten sonra selim durumu ona anlattı ve bu sefer ikisi evin dört bir tarafına baktılar sadece Gülçin’in getirdiği tablo vardı Daha önce evde olmayan. Selim Ferdayı arayıp durumu sordu ferdada Tablo var dedi bir de banyoda klozetin içinde muska gibi bir şey olduğunu söyledi. Şevki hocayı arayıp durumu anlattılar, hoca da onlara tekrar gelmelerini söyledi. Ahmet Bey eşliğinde tekrar ertesi gün yola koyulup şevki hocanın yanında soluğu aldılar. Şevki hoca tablolara bakıp arkasından yırttı ve içlerinden bir büyü yapıldığını aleni gördü. Onlara gösterdi sonra Ferdanın Tuvalette bulduğu kâğıdı açtılar ve onda içinde saç ve aynı büyüyü buldular. Şevki hoca aynı kişinin aynı büyüyü size yaptığını söyledi. Daha geç davransaydınız cinlilerle yüzleşecek ve onlar aklınızı kaçırana dek sizinle uğraşacaktı. Selim ve ferda şoktaydı. Gülçin’in böyle birden bire değişmesinin altında yatan gerekçe demek buymuş. Şevki hoca bu büyüyü bozacağını korkmamaları gerektiğini söyledi. Bu esnada ferdanın aklına Gülçinlere çaya gittiklerinde gördükleri aynı tablo geldi ve birden hocam aynı tablo ondada var dedi. Bunun üzerine şevki hoca işte bu işimizi daha da kolaylaştıracak dedi çünkü büyük ihtimalle anahtar büyü o tablonun arkasındadır. Ne yapıp edin o büyünün yazılı olduğu kâğıdı bulun bende size sahte bir büyü yazacağım o kâğıdın yerine onu koyarsınız dedi. Tekrardan oradan çıkıp yola koyuldular. Zaman kaybetmeden direk Gülçin’in evine gittiler.
Kapıyı Gülçin’in annesi açtı. Ferda ve selimi görünce şaşırdı. Buyurun içeri girin dedi. Gülçin’in hastanede olduğunu akşama doğru geleceğini söyledi. Eğer önemli bir mesele varsa onu arayabileceğini söyledi. Ferda gerek yok dedi. Meraklı gözlerle ne için geldiklerini anlamaya çalışıyor ve pür dikkat onlara bakıyordu. Ferda efendim buraya gelmemizdeki nedeni size açıklayacağız fakat öncesinde bize bir ikramınız olursa ondan sonra başlarız anlatmaya dedi. O da tabi ki kusura bakmayın birden sizi karşımda görünce şaşırdım size bir şey içermişiniz diye sormayı unuttum kusura bakmayın dedi. Ferda estağfurullah efendim asıl siz kusura bakmayın böyle habersiz çıkageldik dedi. Ne içersiniz diye sordular onlarda fark etmez dediler çayda olur kahvede olur dediler. Bunun üzerine mutfağa giden annesinin yokluğundan istifade hemen köşede asılı olan tablonun arkasına bakmak için harekete geçtiler. Zaten ferdanın maksadı da kadını oradan uzaklaştırıp gerçekten tabloda büyü olup olmadığını öğrenmekti. Tabloyu indirip arkasında büyünün olduğunu gördüler onu alıp yerine şevki hocanın yazmış olduğu sahte büyüyü koydular.
Tam tabloyu asacaklardı ki Gülçin’in annesi içeri onları o halini görünce şaşırdı. Ferda hemen hazır cevaplı lığını kullanıp efendim tablonun aynısından Gülçin bize hediye getirmişti. Tablonun sahibinin ismini merak ettik onun için arkasına baktık diye geçiştirdi. Annesi de valla ben anlamam tablodan önceden böyle bir merakı yoktu nerden aklına geldiyse her yere bu tablolardan astı. Bu söz üzerine ferda her yere derken bu tablodan başka yer dedemi var diye sordu evet dedi odasında da var dedi. Ferda peki efendim başka var mı yok dedi.
Ferda tekrar efendim müsaadeniz olursa ona da bakabilir miyiz dedi. O da neden olmasın dedi ve onları odasına götürdü. Ferda kaş göz işaretiyle selimi uyardı maksadı onu oyalarken o da resmin arkasına bakacaktı. Selim olayı anladı ve Gülçin’in annesini odanın farklı bir bölgesindeki resmi göstererek efendim bu resimde Gülçin kaç yaşındaydı. Kaçıncı sınıfa gidiyordu gibi oyalayıcı sözler kullandı. Bu esnada fırsatını bulan ferda tabloyu alıp arkasından başka bir kâğıt daha bulur ve onu da alır. Biraz odaya göz gezdirdikten sonra tekrar salona dönüp kahvelerini içerler, havadan sudan bahsedip müsaade isterler.
Gülçin’in annesi yanlış anlamazsanız size sormak istediğim bir sorum olacak dedi. Ferda tabi efendim sorun dedi. Buraya gelmenizdeki amaç ne idi kızım hakkında benim bilmediğim kötü şeyler mi var. Eğer bir şeyler biliyorsanız lütfen söyleyin o iyimi diye telaşlı bir hali vardı. Ferda ona dönüp her şeyin yolunda olduğunu söyledi. Telaşlanması için hiçbir sebep olmadığından bahsetti. Müsaade edip oradan çıkar çıkmaz ferda babasını arayıp tekrar araçla beraber eve bile uğramadan yine şevki hocanın bulunduğu bolu da ki köyün yolunu tuttular. Hiç zaman kaybetmek istemiyorlardı başlarındaki bu beladan bir an evvel kurtulmak istiyorlardı akşam olmuştu ve bolu ya varmışlardı. Şevki hocanın huzuruna çıkıp buldukları büyü yazlı olan kâğıtları verdiler.
Bu esnada Gülçin de eve yeni gelmişti. Annesi neler olduğunu sordu. Gülçin de neden bahsettiğini sordu Annesinin bir şeyler bildiğinden şüphelendi. Anne bildiğin bir şey mi var dedi. Annesi asıl senin sakladığın bir şeyler mi var kızım dedi. Gülçin nedenini sorunca Ferda ile selimin gündüz eve geldiklerinden bahsetti. Oldukça şaşıran Gülçin ne söylediklerini sordu. Annesi hiçbir şey sormadıklarını kahve içip gittiklerini söyledi. Gülçin şaşırmıştı çünkü nedensiz bir misafirlikti bu. Başka dedi başka ne yaptılar diye sorunca annesi bu sefer senin şu aldığın tablolarla çok ilgilendiler. Ya dedi ne yaptılar tabloya deyince bir şey yok tabloyu yapan ressamın ismini öğrenmek için arkasına baktılar dedi. Bu söz sonrasında Gülçin tablonun arkasına niye baksınlar ki ressamın ismi zaten resmin altında yazıyor dedi. Gülçin hemen salondaki tabloyu alıp arkasında büyünün olduğu kâğıda baktı. Evet, orada bir kâğıt vardı.
Annesi ne olduğunu sordu o da annesine bir şey yok dedi. Başka yere baktılar mı dedi. Evet dedi senin odandaki tabloya da baktılar deyince hemen koşup arkasında büyünün yazılı olduğu kâğıdı bulamayınca anne dedi sen odamda temizlik yaptın mı yok dedi kızım ne diye yapayım sen zaten kendin temizliyorsun ya dedi. Annesi ortada bir şeyler dönüyor ama bana anlatmıyorsunuz dedi. Gülçin ferda ile selimin işi anladıklarından kuşkulandı. Tekrar salondaki resmin arkasındaki büyünün olduğu kâğıda baktı ve aynı kâğıt olmadığını fak etti. İşte şimdi hiç şüphesi kalmadı evet dedi onlara yaptığım büyüden haberleri var dedi. Kâğıdı alıp hemen telefona sarıldı karşısındaki kişiye hocam müsaitseniz yanınıza gelmem gerekiyor dedi. Karşısındaki ses ona bir şeyler söyledi. Oda annesine dönüp anne acilen psikoloğa gitmem gerekiyor deyip izin istedi. Annesi bu saatte ne psikoloğu deyip onu evde tutmaya çalışsa da o dinlemedi. Tam evden çıkıyordu ki babasıyla kapıda karşılaştı. Kızım nereye bu saatte deyince acelem var baba dedi anneme anlattım beni merek etmeyin hemen geleceğim dedi. Babası bu saatte seni bir yere bırakmam dese de hayatında ilk defa babasının sözünü dinlemeyip gitti.
Annesi Gülçin’in babasına dönüp bey bugün tuhaf şeyler oluyor şu kızı gizli bir takip etsene bir şeyler gizliyor dedi. Babası bir taksiye atlayıp giden Gülçin’i takip için kendi arabasını kullanmayıp o da bir taksiye atlayıp onu takip etme yöntemini kullandı. Aradan 20 dakika geçmişti ki Gülçin bir caminin önünde durup taksiden inişini gördü. O da orada inip onu takibe devam etti. Camini hemen yanında iki katlı müstakil bir eve girdiğini gördü. Babası etraftakilere orasının kime ait olduğunu sordu onlarda cinci hasanın evi olduğunu söylediler. Babası şok yaşadı o an çünkü daha şimdiye kadar onun psikoloğa gittiğini zannediyorlardı. Meğerse mesele farklıymış işin gerçek yüzünü öğrenmek için takibe devam etti. Tam o esnada kapıyı gelmişti ki arkasından bir el ona dokundu ve o an birden irkildi. Geri dönüp baktı genç bir delikanlı amca dedi kapıyı itekle açılır dedi. Üst kata çık dedi hoca oradaki odasındadır. O da çaresiz içeri girdi ve alt katta 2-3 kişinin beklediğini gördü. Yukarı çıkacaktı ki hey amca dur bizde burada sıra bekliyoruz dediler. Bunun üzerine ben içeri giren kızın babasıyım dedi onun üzerine peki amca kusura bakma dediler. Yukarı çıktığında ortada kimsecikler yoktu. Kapalı bir odanın kapısının önüne gelince kulağını dayayıp dinledi. Çokta geç kalmamıştı. Hoca soruyordu ne oldu diye Gülçin de hocam büyüyü yaptığım kişiler eve gelip büyünün yazılı olduğu kâğıtları almışlar dedi. Bunun üzerine üzülme kızım ben sana yeni büyü yazacağım hem de daha etkilisini bunu başka bir yere saklayacaksın dedi.
Babası Gülçin’in birine büyü yaptığını anlamıştı ama kime yaptığını bilmiyordu henüz hiç kendini belli etmeden dışarı çıktı. Ardından doğruca eve gidip eşine sordu ne oldu bugün diye eşi de bir bir olanları anlattı. Bunu üzerine Gülçin’in babası eşine dönerek hanım kızımız psikoloğa gidiyorum derken yalan söylüyordu o cinci bir hoca ya gidip Selim ve Nişanlısına büyü yapıyor dedi. Annesi şok olmuştu nasıl böyle bir şey yapar diye çok kızmıştı. Gerçekleri böylelikle öğrenmiş odular. Gülçin eve geldi ve enteresandır hiç kimse ona hesap sormadı.
Babasının bir planı vardı. Gülçin Banyoya gidip elini yüzünü yıkarken Gülçin’in telefonundan selimin numarasını bulup bir yere not etti. Birlikte yemek yedikten sonra Gülçin çok yorgun olduğunu söyleyip yattı. Babası hemen akabinde selimi arayıp tek tek olanlardan bahsetti. Selimde haberleri olduğunu ve onlarında bu büyüyü bozmak için birinin yanında olduğunu söylüyordu. Babası nafile dedi. Gülçin sizin haberiniz olduğunu öğrendi ve bende onu takip ettim size yeni bir büyü yaptırdı. Hemen buraya gelin ve bu işi bitirelim dedi. Telefonu kapatır kapatmaz olayı şevki hocaya anlattı. O da hemen gidelim dedi. Bu sefer benim de gelmem gerek dedi ve yola koyuldular sabaha doğru çıka geldiler.
Gülçin’in annesi sabaha kadar ağlamıştı gözleri ağlamaktan kurumuştu. Babası ise onları bekliyordu. Kapı çalar çalmaz Babası kapıyı açıp buyur etti. Önce babası gidip Gülçin’i uyandırdı. Gülçin afallamıştı uykulu bir halde babasına dönüp baba beni bu saatte niye uyandırdın daha işe gitme saati gelmedi dedi. Babası hiddetli bir şekilde hemen kalk şu yaptığın pisliği temizleyelim dedi. Uyanınca solona geldiğinde selim, ferda ve yanlarında bir adamı görünce şok geçidi. Sizin burada ne işiniz var diyebildi. Şevki hoca ona dönüp Allah seni ıslah etsin sen ne yaptın öyle deyip bir süre ona nasihatler ettikten sonra doğruca Büyüyü yaptırdığı cinci hocanın yanına gittiler. Selim var gücüyle kapıyı vuruyordu. Cinci hasanın eşi kapıyı açar açmaz içeri doluştular. Selim nerede hasan efendi diye sordu. Hasan yatağından çıkıp onları görünce ne istiyorsunuz diye söyleyince şevki hoca asıl sen utanmaz arlanmaz adam asıl sen bu insanlardan ne istiyorsun deyip durumu anlattı. Cinci Hasan Gülçin’i fark edince olayı anladı.
Selim hasan efendi dedi eğer bu büyüyü bozmazsan seni kendi ellerimle polise götürürüm ve yaptığın her şeyi orada anlatırım bir sürü tanığım var hiçbir şeyi inkâr edemezsin.
Neye uğradığını şaşıran cinci hasan büyüyü bozmak için işe koyuldu sonra Gülçin’e verdiği büyüleri istedi. Şevki hocada her adımını takip etti ona dönerek bende bu işleri biliyorum ama senin gibi insanları büyülemiyorum yapılan büyüleri çözüyorum ömrüm hep senin gibilerle uğraşmakla geçti gözüm üstünde bir yanlışını görürsem o zaman görüşürüz dedi. Çaresiz o da büyüyü bozdu ve oradan gittiler.
Gülçin’in babası isterseniz Gülçin’i polise şikâyet edebilirisiniz dedi bu sizin hakkınız. Selim hayır dedi bu yaşadığı rezillik ona yeter Allah’ın dan bulsun deyip işi tatlıya bağladılar.
Gülçin sinirinden tir tir titriyordu. Hiç uslanacağa da benzemiyordu. Fırsatını bulup daha etkili bir yolla emeline kavuşmalıydı.
Eve geldiklerinde Gülçin’in babası burnundan soluyordu. Yalnızca babası değil annesi de çok kızgındı. Onu karşılarına alıp uzun uzadıya ikaz ettiler. Aklını başına almasını istediler. En yakın zamanda hayırlı bir kısmet çıkarsa değerlendireceklerini de sözlerine eklediler. Gülçin ise ölürüm de selimden başkasıyla evlenmem diye karşılık veriyordu. Babası iyice celallenmiş gözleri dönüyordu bağırmalı bir ses ile onlar yakında evlenecek neden artık selimi unutmuyorsun. Bu dünyada tek insan o mu var gibi sözlerle onu ikna etmeye çalışsalar da nafile. Babası Gülçin’i uyarıp en ufak bir hatanı görürsem eğer hastanedeki işine son verdiririm ve evlenene kadar dışarı çıkmana da müsaade etmem bilesin diyerek tehdit yağdırmaya başladı. İşin vahametini geçte olsa anlayan Gülçin biraz olsun onun suyuna gitmeye başladı. Tamam, baba olur baba sen nasıl istersen canını sıkma gibi sözcükler kullanmaya başladı. Bir ara sus pus olan Gülçin ayakta iken birden yere yığıldı. Hemen müdahale edip ona kolon yağ tuttular biraz zaman geçince kendine gelmeye başladı. Her halde öfke krizi yaşadı diye düşündüler.
8.BÖLÜM
Aldatma – Büyük Sır
Kara haber tez duyulur misali akrabaları Necati’yi arayıp amcasının ölüm haberini verdiler. Selim haberi duyunca başın sağ olsun benim yapacağım bir şey var mı diye sordu. Necati Yaşar ustadan bir haftalık izin alıp selimle görüştü. Helallik aldı gitti. Selim böylelikle evde yalnız kalmıştı ama onun için sorun değildi. Gündüz zaten iş güç akşam eve gelince yatıp uyuyacaktı. Meğerse o arada Gülçin selimi takip ediyormuş elinde bavullarla Necati’yi görünce uzun bir yolculuğa çıktığını anladı. Akşam yeni olmuştu Gülçin zili çaldı. Selim kim bu münasebetsiz derken kapıyı açıp Gülçin’i karşısında görmesi bir oldu. Gülçin davet edilmeden içeriye girdi ve koltuğa oturdu. Selim sen ne hakla ne yüzle ne cüretle buraya gelip bir de utanmadan içeri giriyorsun diyecek içi dopdolu ama hiç birini ona söyleyemiyor. Ona karşı sanki hiç kızgınlığı yokmuş gibi bir şeyler söylemek istese sesi çıkmıyor. Sanki maça gitmiş bağırmışta sesi kesilmiş gibiydi anlamsız bir haleti ruhiye si vardı. Selimde geçmiş karşısındaki koltuğa oturmuş neler olduğuna anlamaya çalışıyordu. Derken Gülçin bir den bire karşısında soyunmaya başladı. Selim sadece izliyordu ayağa da kalkamıyordu. Takati kesilmiş gibiydi. Sanki bir kâbusun içinde gibiydi. Ne konuşabiliyor ne de ona karşı koyabiliyordu. Olan bitene bir türlü anlam veremiyordu. Oturduğu yerde dururken sağ omzunun ağrıdığını hissetti. Dönüp omuzuna baktığında bir iğnenin olduğunu gördü. O esnada Gülçin çoktan soyunmuş karşısında durup ona gülümsüyordu. Omuzundaki iğneyi tutup çıkartmak istedi. O an narkozu yemiş bir hasta gibi önce kulaklarından bir çağlayan sesi gibi su sesleri gelmeye başladı ardından da tatlı bir rüyaya daldı.
Sabah Ferda işe gitmek için hazırlanırken telefona mesaj geldiğini görür. Mesaj selimden gelmişti. Acilen eve gel çok önemli diye ferdada hazırlanıp doğruca eve geldi. Zile basacaktı ki kapının açık olduğunu fark etti. Ayakkabılarını çıkartıp içeri daldı. Ferda içeri geldi ve baktı girişte yok hemen yatak odasına doğru yöneldi ve ne görsün bir yatağın içinde selim ve Gülçin çırılçıplak üstlerinde bir örtü var. Gülçin ferdaya umursamaz bir şekilde gülücükler atıyordu. O esnada neler olduğunun farkında olmayan selim gözlerini yeni yeni açıyordu. İlk önce Gülçin’i yanında görünce şok yaşadı. Aman Allah’ım bu gerçek olamaz Lütfen bu bir kâbus olsun uyanayım diyordu. Gülçin ise çok nankörsün selim dün gece öyle söylemiyordun ama şimdi birden değiştin diye selimi alaya alıyordu. Selim ferdayı fark edince ferdaya dönüp inanmayacaksın ama nasıl olduğunu hiç bilmiyorum bu kadın bana büyümü yaptı bir şey mi yaptı hiçbir şey hatırlamıyorum.
Ferda şaşırmış bir halde Allah belanızı versin diye bağırıp oradan hızlıca çıktı. Gülçin’in keyfine diyecek yoktu kahkahalar atıyordu. Selim üstünü başını giyinip ne gülüyorsun be ne yaptın sen deyip tokatı vurunca Gülçin olduğu yerde bayılıp kaldı. Selim yüzüne kolonya, su ne sürdüyse fayda etmedi işin ciddiyetini anlayıp acaba bir şey oldu mu diye onu da giydirip kucakladı ve komşusundan yardım isteyip hastanenin yolunu tuttular. Komşusu ne olduğunu sorsa da selim uzun hikâye sonra anlatırım dedi. Neyse ki hastaneye geldiler sonra Gülçin’in telefonunu çantasından alıp ailesine haber verdi. Ailesi hastaneye gelince tabi olayı olduğu gibi anlatamadı. Sadece izinsiz eve geldiğini o da ona tokat vurduğunu ve bayıldığını anlattı.
Hastanede beklerken selim ferdayı aradı bu sefer ferda telefonunu açtı ve evet dedi bu sefer ne diyeceksin bakalım Yoksa montaj mı diyeceksin ya da film mi çeviriyordunuz. Feda oldukça kızgındı. Selimde ona hatırladıklarını anlattı. Ferdada ona sakın bana tekrar hafızam gitti eskiyi hatırlamıyorum deme eğer öyle olursa bende eski nişanlın olmuş olacağım deyip artık işi deliliğe vermeye başladı.
Selim evet dedi haklısın sana ne desem boş gözünle her şeyi gördün şimdi sen gördüklerine mi inanacaksın yoksa bana mı inanacaksın. Zaten bir kez olsun bana inansaydın bunları yaşamayacaktık. Sitem dolu sözler selimin ağzından çıkıyordu. Ferda yıllarını davalara vermiş bir avukat olarak suçlu olan insanın psikolojisini çok iyi biliyordu. Selimin konuşmasında kendinden emin olması ve suçsuz olduğu ses tonundan belliydi. Belli ki Gülçin ona kumpas kurmuştu. Ama bir türlü bunları kabullenemiyordu. Çok zor bir durumdu çünkü ona yaklaşmaması hususunda çok baskı yapmıştı birde aynı yatakta olmaları nasıl izah edilir ki. Eğer Gülçin’in ailesi bu meseleyi öğrenirse ya bu işi temizlemelerini isteyecekler tabi buda evlilikle mümkün olabilirdi. Ya da onları namus için öldürecekti. Yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal her iki durumda da ferda selimi kaybedecekti. Ferda bu sefer selimi arayıp Gülçin’in ailesinin bu olaydan haberi olup olmadığını sordu o da teferruatlı anlatmadığını söyledi. İşin bir başka yönü de ya Gülçin gözlerini açamazsa bu seferde selim katil olacaktı. Nu da ayrı bir olasılıktı ama korkulan olmamıştı. Bir müddet sonra Gülçin kendine gelmişti. Başında ailesi ve selimi görünce çok şükür yanımdasınız dedi. Ardından selime dönüp aşkım sende burada mısın dedi. Selim Gülçin’in şokta olduğunu sandı.
Ferda akşama doğru hastaneye geldi. Gülçin’in ailesinden durumunu öğrenip onunla konuşmak istediğini söyleyip izin aldı. Selimde oradaydı onunda içeri girmesini istedi. Ferda ve selim beraber içeri girdiler. Gülçin selimi görünce tekrar aşkım hoş geldin dedi. Selim dayanamayıp kes şunu Gülçin sen ne söylediğinin farkında mısın dedi. Gülçin tabi ki dedi beni sevmeseydin düşünmeseydin burada olur muydun hiç sözlerine artık daha fazla katlanamayan ferda lütfen sus ve beni dinle dedi. Bu sefer söz sırası ferdadaydı ve Gülçin’e parmağıyla işaret ederek bugüne kadar yapmış olduğun bütün rezillikler bir yana sen artık bardağı taşıran son olayı da yaptın senin niyetin nedir neden bizimle uğraşıyorsun. Neden anlamıyorsun biz nişanlandık evleneceğiz deyince Gülçin nişanlanmakla mesele halloldu mu sandın ona bakarsan bende onunla nişanlanmıştım dedi. O zaman sen ne diye aramıza girdin dedi. Bu sözler üzerine ferda bu meseleleri daha önce konuştuk işte selim burada onu senin elinden aldığım felan yok ona büyü de yapmadım senin gibi eğer onu senin elinden aldığımı düşünüyorsan ona sorabilirsin işte yüzü neden kabullenmek istemiyorsun neden geçmişe takılıp kaldın anlamıyorum. Sana yalvarıyorum ne olur bizi rahat bırak bu sözlerden sonra sıra Gülçin’e gelmişti ve kendinden emin ifadelerle kızım sen geç kaldın ben onu koynuma aldım öyle ya da böyle ben 1-0 öne geçtim artık ipler bende. Her türlü rezilliğe hazırım kaybedecek bir şeyim yok dedi. Bunun üzerine selim söze girerek yanılıyorsun Gülçin dedi sen çok şeyler kaybettin farkında değilsin dedi. Sen ilk karşıma çıktığında böyle değildin o zaman sen benim en iyi arkadaşlarımdandın ama gözünü öyle bir hırs bürümüş ki oldun. Bedenime sahip olmakla bana sahip olduğunu mu zannediyorsun şu nu bil ki içimde sana karşı hiçbir şey yok ve benim tek sevdiğim kişi ferdadır ve öyle olacak dedi. Ferda bu sefer söz aldı ve Gülçin’e dönerek bu konunun aramızda kalması gerektiğini ailene bu konuyu açmaman gerektiğini dile getirdi. Gülçin ise farklı düşünüyordu. Neden bunu saklayayım ki elimde böyle bir koz varken diye düşünüyordu. Gülçin hastaneden taburcu olmuştu olmasına ama ser verip sır vermiyordu ailesine henüz bu konuyla ilgili bir bilgi vermedi ama bunu her an koz olarak kullanabilirdi. Ferda selime Gülçin le aranızda neler geçti hatırlıyor musun dese de selim hiç hatırlamadığını yeniliyordu. Selim bunların hepsi bir oyun böyle bir delilik yapacağını sanmam dedi.
Selim ve ferda ara vermeden evlilik olayını nihayete erdirmek istiyorlardı. Çünkü Gülçin sonuna kadar onlarla mücadele edecekti. Selim düğün için yer ararken ferda ona ille de düğün şart değil nikâh yapsak ta olur dese de selimi bir türlü ikna edemedi. Selim tanıdık vasıtasıyla güzel bir düğün salonu bulmuştu hem de uygun fiyata yalnız tek sorun en erken 3 ay sonra yer vardı. Hafta içi olmaz diye düşündü. Selimin akrabalarının çoğu İstanbul ve bursa tarafındaydı. Ferdayla bu meseleyi konuşup 3 ay sonrasına düğün için kararlaştırdılar. Bu esnada bir sürpriz olmasın diye bazen ferda bazen selim Gülçin’i arayıp ne olur bir delilik yapma diye uyarıyordu. O da onlarla her fırsatta dalgasını geçiyordu. Aradıklarında ne kadarda iyi dostlarım varmış benim 2 günde bir beni arıyorlar deyip onlarla dalga geçiyordu. Selim ve ferda eli kol bağlı ondan gelebilecek bir sürprizi engellemeye çalışıyorlardı.
Selim iyi kötü demeden ferdayla karar kılıp ailesine yakın bir ev kiraladılar. Sonra beyaz eşyasıdır. Çeyizidir evi dizmeye başladılar. Bu esnada Necati de hayırlı bir kısmet bulmuş kısa zamanda nişanlanmıştı. Necati selime istersen 2 düğünü bir arada yapalım teklifinde de bulundu. Ama elinde olmayan nedenlerden ötürü bu istekleri olmadı.
Bir sürprizle daha haşır neşir olmak istemeyen selim ve ferda işi sıkı tutuyordu. Ufak ayrıntılara takılmayıp işleri en kısa yoldan nihayete erdiriyordu. Düğün günü yaklaşmıştı. Davetiyeler yazılıyordu. Ferda selime dönüp Gülçin’i davet edecek miyiz diye sordu. Selim yok artık daha neler bunu gerçekten mi soruyorsun yoksa beni mi deniyorsun Allah aşkına, Ferda hayır dedi göremediğin bir nokta var öyle ya da böyle düğün tarihimizi öğrenecektir eğer onu davet etmezsek düğüne gelip tatsızlık çıkarabilir diye korkuyorum dedi. Selimde ferdaya dönerek sen bilirsin dedi sana bırakıyorum.
Uzun süreli bekleyiş nihayete kavuşmuştu. Sonunda beklenen büyük gün gelip çatmıştı. Her şey unutulmuş düğün telaşı herkesi sarmıştı. Selimin sağdıcı Necati bir an olsun yanından ayrılmıyordu. İlk önce berbere gittiler güzelce bir damat tıraşı yaptırdıktan sonra düğün kıyafetlerini giydiler. Öte yanda ferda da kuaförde makyajla meşguldü 3-4 saatlik bir süre sonra makyaj birmiş sıra gelinliği giymeye gelmişti. Gelinliği de giyip birkaç prova yaptıktan sonra doğruca düğün salonuna gitti. Kuliste selimle buluştu ve uzun uzadıya hayranlıkla birbirlerine bakakaldılar. Ne muhteşem bir andı birbirlerine methiyeler düzüyorlardı.
Mutluluktan uçmak bu olsa gerek ayakları yere basmıyordu. O gün onlarındı o gün onlar özeldi. En azından onlar için bu böyleydi. Nihayet diyorlardı mutlu sona yaklaştık diye sevinçten gülümsüyorlardı. Davetliler bir bir geliyordu. Gelin ve damat adayı fazla zaman kaybetmeden gelen davetlileri hoş beş etmekle meşguldü. Orkestra gelmiş akort ayarları yapıp en nihayetinde başlangıç müziğiyle düğün açılışını yapmaya başladılar o sırada düğün salonunun sunucusu da gelen davetlilere kısaca düğün programından bahsediyordu.
İlk önce maytaplar patlayacaktı sonra nikâh kıyılacaktı. Damat ile gelin ayak basma oyununda hünerlerini gösterecekti. Evlilik cüzdanı geline verilecekti. Sonrasında damat gelinin duvağını açıp onu alından öpecekti. Derken pasta kesilip birbirlerine ikram edeceklerdi. Şerbetler içilecekti ve hemen akabinde romantik bir müzik eşliğinde dans edilecekti. Derken takı merasimi, yemek ikramı Düğünlerde olan standart uygulamaları bizzat yakinen tadacaklardı. Görkemli bir Şenlik içinde maytaplar bir yandan patlıyor bir yandan müzik son oktavında yüksek seslerle kulaklarda çınlıyor davetliler pür dikkat gelinle damadın sahneye gelmesini bekliyordu.
Gelin ve damat salona doğru ilerlerken tüm davetliler ayağa kalkıp alkışlamaya başladılar ve direk nikâh masasına doğru yol alıp oturdular. Sunucu mikrofonu alıp ilk önce bir sessizlik istedi ve nikâhı kıymak için nikâh memurunu ve şahitleri davet etti. Selim ve Ferdanın heyecanı gözlerinden anlaşılıyordu. Selimin kalbi heyecandan hızlı hızlı atıyordu. Ferdanın kalbi de bir kuş gibi uçtu uçacaktı.
Nikâh memuru ilk önce klasik konuşmasını yapmaya başladı. Kısaca evlenmek için bize başvuran damat ve gelin adayının evlenmesinde her hangi bir engel olmadığı görülmüş ve bize müracaat etmişlerdir bende belediyenin bana verdiği yetki üzerine bu mutlu günde bu hayırlı işe tanıklık yapmak için görevli bulunuyorum gibi sözler söyledi. Sonrasında gelinin adını soyadını sordu ferda cevap verdi. Sıra Selime geldi damadın adını soyadını sordu o da cevap verdi. Nikâh memuru bu sefer Nikâh merasimine başladı. İlk önce ferdaya dönüp Ahmet Yıldız kızı ferda Yıldız hiçbir etki ve baskı altında kalmadan İrfan Demir Oğlu, Selim Demiri kocalığa kabul ediyor musun diye sordu.
Ferda heyecanlandı tir tir titremeye başladı. Biraz toparlandıktan sonra meraklı gözler eşliğinde sesi birazda çatallaşarak evet dedi. Nikâh memuru bu sefer Selime dönerek sen İrfan Demir oğlu Selim Demir hiç bir baskı altında kalmadan Ahmet Yıldız Kızı Ferda Yıldızı Karın olarak kabul ediyor musun diye sordu. Selim heyecanını atmış daha soğukkanlı görünüyordu ve kendinden emin bir ses tonu ile evet diyeceği esnada, evet itiraz var diye bir ses yükseldi. Davetliler bunu ilk önce bir şaka sandılar gözler birden sesin geldiği yöne çevrildi. Gülçin’den bir başkası değildi bu, Ferda ve selim göz göze geldiler sanki birbirlerine bakarak işte mutluluğumuzu bozmak için yine geldi der gibiydiler.
Ortam birden gerildi davetliler bu da kim oluyor der gibi sorular sormaya başladılar. Selim hiddetli bir ses tonuyla Gülçin’e dönerek yine yaptın yapacağını beni bir kez olsun bile şaşırtmadın hep mutluluğuma mani olmaya çalıştın. Şimdi ne hakla buraya gelmiş evliliğimize itiraz ediyorsun. Bu sözler üzerine Gülçin selime dönerek asıl sen ne hakla bir kadını hamile bırakıp ta başka bir kadınla evlenme cüretini gösteriyorsun asıl hesap vermesi gereken sensin dedi. Nikâh memuru şaşkın bir ifadeyle selime dönüp bu kadın ne diyor söyledikleri doğrumu bana cevap ver. Hayır, hepsi düzmece demek bize mani olmak için bu sefer böyle bir yönteme başvurdun demek bu kadar alçalabildin.
Senin kadınlık gururun onurun yok mu?. Hiç mi Allahtan korkmazsın sen, sen nasıl bir mahlûksun bu sözler üzerine Gülçin çocuğunu taşıyan bir anneye böyle sözler söylemeye hakkın yok. Eğer ortada evlilik dışı bir hadise olmuşsa bunu tek başıma yapmadım. Tek suçlu ben değilim sende bu işin bir parçasısın unutma deyince selim bu sefer ne malum çocuğun benden olduğu deyince salonda bir kargaşa ve uğultu oluştu herkes şok olmuş neler neler duyuyorlardı.
Gülçin kızarak sen beni ne sandın ben hayat kadını değilim sözlerine dikkat et. Benim elime senden başka bir el değmedi asıl sen aşağılık sözler söyleyip bana iftira atamazsın. Gülçin çantasından çıkarttığı gebelik raporunu havaya kaldırıp merak eden varsa baksın işte rapor burada. Eğer şüphesi varsa buyursun DNA testi yaptırsın her şey ortaya çıksın diye söyledi. Bu esnada Gülçin ile laf dalaşı yapan selim Ferdanın halini geç te olsa fark etti. Ferda bitmiş tükenmiş bir şekilde Nikâh masasına kapaklanmış için için ağlıyordu. Birden bire fenalaşıp önce doğruldu sonra bayılıp yere düştü. Meraklı kalabalık üstüne hücum etti kalabalıktan birisi durun dedi ben hekimim onun başından çekilin hava almasını sağlayın ben müdahale edeceğim diye kalabalığı savuşturdu. Bileklerine masaj yaptı. Nabzını Kontrol etti. Kolonya ve su ile onu kendine getirmeyi başardı. Gülçin’in bu sözleri Ahmet Beyi oldukça kızdırmıştı ve bir anda selimi karşına alarak sana yazıklar olsun seni adam sanmıştım bizi âleme rezil ettin sözleri selimi beyninden vurmuşa çevirmişti. Onu orda dövseydi daha iyiydi ona bu kadar koymazdı.
Neriman Hanım selimi iteleyip defol git kızımın başından hala burada mı duruyorsun deyince çaresiz oradan yavaş adımlarla uzaklaştı. Gülçin peşinden gitti. Selim bırak peşimi diyerek onu azarladı. Necati selimin ardından takip edip kolundan tuttu ve gel eve gidelim seninle konuşacaklarım var dedi.
Eve geldiklerinde selim hala hüzünlü ve şoktaydı. Necati fazla sabredemeden söyle selim Gülçin’in söyledikleri doğrumu cevap ver dedi. Selim doğruda olabilir bizi ayırmak için de olabilir dedi. Necati nasıl yani hiçbir şey anlamadım bana tane tane anlat dedi.
Selim Necati’ye dönüp senin amcan ölüp sen cenazeye gittiğin gün Gülçin eve geldi kapıyı çaldı bende açtım bir şey demeden içeri girdi. Ben ona engel olamadım sanki o an bana büyü yapılmış gibiydi. O karşımda soyundu ben ise ona karşı koyamadım bir anda nasıl oldu bilmiyorum sağ omuzuma baktım küçük bir iğne vardı. Acısından onu çıkartmaya çalışırken birden bire beni uyuttu. Sonrasında gözümü açtığımda Gülçin ile ben çırılçıplak aynı yataktaydık ama ileri gittik mi ilmiyorum. Ben ona hiç dokunmadım bile ama o bu halimden faydalanmış olabilir onun ne çirkef olduğunu zaten biliyorsun. Bizi ayırmak için ne yollara başvurduğunu da, Hülasa uyandığımda bir de ferdayı gördüm ağlamaklı bir halle bize bakıyordu. Ben daha kendime gelmemiştim uyuşmuş gibiydim. Bize bağırarak Allah belanızı versin deyip gitti. Sonrasında olup biten her şeyi ona anlattım. Biraz zaman sonra o da bana hak verdi. Çünkü Gülçin’in ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu. Bizde baktık ki bu artık her şeyi yapmaya başladı her şeye bir son verip tez elden evlenip işi nihayete erdirelim desek te sonunda yapacağını yaptı.
Necati bu sefer söz aldı ve peki bu sefer Ferda seni affedebilecek mi? Selim sanmıyorum dostum eğer Gülçin’in söylediği şeyler doğruysa imkânsız artık.
Necat tekrar söz alıp Gülçin bence doğruyu söylüyordur. O her şeyi göze almış ve senden faydalanmış demek ve sonuçta bu kaçınılmaz son geldi. Başka birinden hamile olacağını sanmam çünkü gözü senden başkasını görmüyordu. Hem zaten seni bir şekilde tufaya getirip yatağa atmış neden başkasıyla bu işi yapıp senin üstüne atsın ki o kadar aptal mı? Er geç ortaya çıkar öyle olsa. Selim haklısın dostum galiba bu çocuk benden kabul etmesi zor ama acı gerçek bu, artık bununla yüzleşmeliyim. Ama ben Gülçin’in burnundan bunu fitil fitil getirmesini bilirim.
Bu sırada Ferda evine gelmiş Gelinliğini çıkartıp çöpe atmış kapısını dış dünyaya kapatmıştı. Ertesi güne kadar Anne ve babası onu görmek isteseler bile o odasından dışarı hiç çıkmıyordu. Annesi koltuğu kapıya çekmiş arada bir kulağını kapıya dayayıp onun ağlamaklı sesini duyuyordu. Bir müddet sonra ses tamamen kesilmişti. Neriman hanımın içine kurt düşmüştü. Kapıya vurup kızım ses ver nasılsın iyi misin? diye söylese de içeriden bir yanıt gelmeyince Ahmet Bey bu sefer devreye girdi ve kapıya vur gücüyle vurup bağırsa da ses gelmeyince iyice telaşlandılar. Ahmet Bey geri çekilip var gücüyle kapıya omuz atıp kırmak istese de buna muvaffak olamadı. Hemen koşup baltayı aldığı gibi kapıyı parçalayıp geç e olsa içeri girdiler. Ferda sessiz bir şekilde yatağa uzanmıştı bir anda sol kolundan aşağıya kanlar akıyordu. Neriman Hanım avazı çıkıp bağırdı. Ahmet Bey sen ne yaptın kızım deyip onu kucakladığı gibi hastaneye yetiştirdi.
Acile girdiler ve onun halini gören doktor hemen ona müdahale yapmak için ameliyathaneye aldılar. Şimdi ise sabırsız bir bekleyiş hâkimdi operasyon başlamıştı. Neriman Hanım feryat figan Allah’ım ne olur benim canımı al ona ver diye serzenişte bulundu. Hastane ekibi müdahale edip Neriman hanıma sakinleştirici iğne yaptılar.
Ahmet Bey yıkılmış bir halde idi. Bu esnada Selim bütün cesaretini toplayıp Ferdayla konuşmak üzere yola koyuldu. Tam evlerinin önüne geldiklerinde komşusu selime ferdanın acilen hastaneye kaldırıldığını söyleyince zaman kaybetmeden doğruca hastanenin yolunu tuttu. Acile gelip hastanın durumunu öğrendi. Ferdanın intihara teşebbüs ettiğini ve ameliyatta olduğunu biliyordu artık. Onun içinde gergin bir bekleyiş başlamıştı ameliyat haneye yakın bir yerde köşeden bakıp Ahmet Bey ve Neriman Hanımı görünce cesaret edip gidemedi gizlice onları izliyordu. Derken aklına Necati geldi onu aradı ve hastaneye gelmesini istedi. Necati kısa bir süre sonra Hastane ye geldi. Selim ona olanları anlattı ve ameliyat biter bitmez durumunu öğrenmesini istedi. Necati direk beklemekte olan Neriman Hanım ve Ahmet Beyin yanına gelerek geçmiş olsun dileklerinde bulundu. O esnada doktor ameliyattan çıkınca meraklı gözlerle ona bakakaldılar. Doktor hemen söze başladı. Sakin olun korkulacak bir şey yok hastayı kurtardık. Allahtan zamanında müdahale ettiniz de fazla kan kaybı olmadan onu kurtardık. Bu sevinçli haber karşısında bu sefer sevinçten ağlamaya başladılar. Selim uzaktan onların halini gördüğünde bir anlam veremiyordu. Neden ağladıklarını çözememişti. Acaba kötü de düşünmek istemiyordu. Necati uzaktan her şey yolunda anlamına gelen hareketi yapınca korkulacak bir şey olmadığını anlayıp içi ferahladı.
Onun bu hareketini Ahmet Bey sezmiş ve kime var orada yoksa selim mi? Diye sorunca Necati sessiz kaldı. Tamam, gelsin dedi. Necati de selime işaret ederek gel diye onu çağırdı. Selim yavaş ve temkinli adımlarla onlara yaklaştı. Her an tetikteydi. Ahmet Bey onu görünce dua et de şu an kızım yaşıyor eğer o ölseydi büyük konuşmayayım ama seni öldürürdüm hem de gözünün yaşına bakmadan. Ben seni ihtar etmemiş miydim?
O benim can parem diye onun kılına zarar gelirse kendini ölmüş bil diye selimi tehdit ediyordu. Tabi Ahmet Bey yumuşak huylu edepli birisiydi asla öyle gaddar ve acımasız değildi. Söylediği sözler tamamen kızının içinde bulunduğu bu kaos ortamından dolayı böyle acı sözler söylüyordu. Yoksa ömründe karıncayı bile incitmekten imtina ederdi. Ahmet Bey tekrar doktora dönüp onun yanına gide bilir miyiz diye izin istedi. Doktor bir yarım saat sonra tek tek 10 dakikadan fazla olmamak şartıyla gidebilirsiniz diye izin verdi. Yarım saat geçince Neriman Hanım gidip ferdasını kucakladı öptü kokladı. Rabbim sana şükürler olsun kızımı bana bağışladın diye dua etti. Ferdaya dönüp kızım neden böyle bir şey yaptın sen ölseydin biz bu acıyla yaşayabilecek miyiz sandın. Ferda bunalıma girdiğini yaşananları kaldıramadığını sağlıklı düşünemediğini ve bir çıkış yolu bulamadığı için böyle bir deliliğe başvurduğunu söyledi. Annesi ondan bir daha böyle bir intihara kalkışmaması için ondan yemin istedi. Sonrasında babası gelip onu öpüp kokladı. Avukat Ayhan olayı duymuştu Ahmet Beyi aramıştı Ahmet Beyde ondan Şükrü’yü okuldan alabilir misin diye ricada bulunmuştu. O da Şükrü’yü okuldan alıp hastaneye götürdü. Hastaneye gelene kadar şükrü ne olduğunu bilmiyordu. Sadece ona ablasının hastalandığı için orada olduğunu söyledi onu telaşlandırmamak için.
Hastaneye gelen Avukat Ayhan Selimi görünce utanmaz arlanmaz sen ne hakla buraya geliyorsun dedi. Avukat Ayhan da düğünde davetliler arasındaydı ve her şeyi biliyordu. Selime dönüp ferda seni seçtiği için seninle evlendi. Sen onu hak etmiyorsun onu ben hak ediyorum dedi. Selim ona karşı sus pus olmuş başını öne eğmişti. Neriman Hanım ferdanın yanından çıkınca Avukat Ayhan onunla görüşebilir miyim diye ricada bulundu. Ferda onu kabul etti ve girdi. Bir müddet sonra Necati girip geçmiş olsun dileklerini ona iletti. Necati kızmazsan eğer sana bir şey söyleyeceğim dedi. Ferda tabi dedi söyle deyince Necati Selimi hatırlatarak o saatlerdir seni merak edip bekliyor o da gelip seni görebilir mi? Deyince Ferda doğrulup Necati sen iyi birisin senin kalbini kırmak istemem geldiğin için çok teşekkür ederim. Ama bana bir daha selimden bahsetme lütfen onun yüzünü görmek istemiyorum, sesini duymak istemiyorum dedi ve bu söz üzerine Necati Peki deyip dışarı çıktı. Onun yolunu gözleyen selim ona bakarak anlamaya çalıştı Necati kafasını sallayıp seni görmek istemiyor, istersen burada karışıklık çıkmadan buradan gidelim dedi. Sanki olacaklar içine doğmuş gibiydi. Selim ne karışıklığı der demez Avukat Ayhan devreye girecek ve selime bağırarak sağır mısın sen duymadın mı? Seni istemiyor artık. Onun hayatından çık git amacın ne onu öldürmek mi onu da başarıyordun nerdeyse artık sana onun dünyasında yer yok defol git deyip üzerine yürüdü. Necati araya girip selimi dışarı çıkaracaktı ki selim birden Avukatın üzerine çullandı onu itip kafasıyla ona var gücüyle vurunca Avukat yere serildi. Ayağa kalktı tekrar selim ona peş peşe yumruklarla müdahale edince tekrar yere yığıldı.
Avukat Ayhan darmadağın olmuştu. Yüzü gözü şişmiş kanlar akıyordu. Necati güç bela onu tutup oradan uzaklaştırdı.
Ferda ertesi gün ailesi ve Avukat Ayhan la birlikte evine gitti. Halini soran Ferdaya da boş ver dedi. Sen nasılsın onu söyle deyince, bu sefer ferda sağ ol teşekkür ederim ben gayet iyiyim senin işin gücün vardır. Bu söz üzerine Avukat iş güç senden önemli değil ya deyip tekrar Ferdanın gözüne giriyordu.
Aradan birkaç gün daha geçince ferda tekrar iş başı yaptı ve bir gün öğle yemeğinde Avukat Ayhan la birlikte kafeteryada iken ferda ona dönüp doğru söyle Ayhan bu yüzündeki morlukların sebebi selim ile kavga ettiğin için mi deyince o da mecburen evet dedi. Ayhan bu sefer yaranı deşmek istemem ama sana yanlış seçim yaptığını söylemiştim ama sen hep kulak arkası yaptın o adam sana göre değil neden anlamak istemiyorsun. Davul bile dengi dengine değil mi? Ama zararın neresinden dönersen kardır diye bir atasözü var bundan sonra doğru seçimler yapmalısın bu söz üzerine ferda ona dönerek ya demek öyle benim için doğru olan seçenek neymiş söyle de bilelim dedi.
Avukat Ayhan işte çözüm tam karşında duruyorken sen illa çözümü uzaklarda arıyorsun biliyorum şu an acın taze sana baskı yapmayacağım ve seni bekleyeceğim. Sana karşı olan hislerimi zaten biliyorsun Hazır olduğunda bana açılabilirsin. Seni bekliyor olacağım dedi.
Öte yanda Gülçin’in içinde bulunduğu durum mahallede herkesin dilinde sakız olmuştu ama bu durumdan anne ve babasının haberi yoktu. Duyulduğundan beri mahallede artık huzur kalmamıştı. Gülçin’in babası Rauf Bey bir gün işini bitirmiş kahveye gidip bir soluk alayım bir çay içeyim deyip kahveye girer ve selamını verir. Hiç kimse oralı olmaz her halde beni duymadılar diye ya da çok dalgınlar diye düşünüp bir masaya oturdu. Ama ne içesin diye soran kahveci yok kendisi bir çay alabilir miyim diye seslendi. Kahveci çay falan yok dedi. Şaşkın bir halde burası kıraathane değil mi? Nasıl çay olmaz. Çay var olmasına var ama senin gibi şeref yoksunu olanlara yok git çayını başka yerde iç benim sana verecek çayım yok deyince delilenip ayağa kalktı. Hiddetli bir şekilde bana bakın diye haykırdı. Bana karşı bu tavrınız nedir ben kendimi bildim bileli onur ve şerefimle yaşadım kimse bana hakaret edemez sen kahveci ya benden özür dile ya da başına geleceklerden dolayı ben suçlu değilim diye tehdit etti. Kahveci seni bilmem ama kızın namussuzluğunu dünya âlem biliyor yoksa senin haberin yok mu? Bu sözler karşısında daha da hiddetlenen Rauf Bey sen kim oluyorsun da benim kızımdan bahsediyorsun ne olmuş kızıma ağzınızdaki baklayı çıkartın adamsanız. Kahveci senin kız şu selim midir nedir ondan hamile yoksa haberin yok mu?
Bu söz üzerine olduğu yerden fırlayıp eve doğru yol aldı. Burnundan soluyordu. Yanlışlıkla birisi ona hesap sorsa oracıkta onun hakkından gelecek kıvama ulaşmıştı. Karısı kapıyı açar açmaz Rauf Bey içeri daldı ve doğruca sandığın yanına gidip onu açtı ve içerisinden bir kumaşa sarılı olan tabancasını alıp beline taktı. Onun bu hiddetli halini gören eşi korkudan ağzını açıp bir şeyler söyleyemiyordu. Cesaretini toplayıp bey ne oldu nereye gidiyorsun dese de geldiği hızla gelsin geriye doğru fırlayıp evden çıktı. Soluğu hastanede aldı girişteki danışmaya Gülçin’i sordu. Danışmadaki kız da onu acil servise yönlendirdi. Acil servise inip tekrar orada Gülçin’i sordu. En nihayetinde Gülin’i görüp ona doğru yol aldı. Gülçin o esnada hastanın tansiyonunu ölçüyordu. Birden bire karşısında babasını görünce çok şaşırdı. Rauf Bey Gülçin’in kolundan tutarak bana bak söylenenler doğru mu? Cevap ver dediğinde Gülçin onu tasdik edip başını salladı. Belinden çıkarttığı silahı Gülçin’e uzatarak sen namusumu beş paralık ettin kaltak, insanlar benimle dalga geçer oldu. Onun bu halini gören hastanenin güvenlik personeli onu sakinleştirmeye çalışsa da başarılı olamadı. Ortada bir silah vardı. Tehlikeli bir durum vardı ortada kimse ona müdahale etmeye cesaret edemiyordu. Ama eninde sonunda müdahale edilmeliydi. Hastane kalabalıktı ve bir ateşleme sonucu bir hayata mal olabilirdi. Onun boş bir anını bulan güvenlik görevlisi onun elini hızlıca tutup yukarı doğru kaldırdı. O esnada parmağı tetikte olan Rauf Beyin tabancasından bir kurşun tavana vurup sekti. Bir an bir sessizlik yaşandı herkes sus pus oldu. Kurşun nereye gitti diye sağa sola bakındılar. Birden bire Rauf Beyin çaprazında duran bir bayan personel elini başının üzerine getirdi ve oracıkta yere yığıldı. Gülçin şok olmuştu konuşamıyordu. Güvenlik personeli 4 kişiyle Rauf Beye müdahale edip onu etkisiz hale getirdiler ve elinden tabancayı aldılar. Ama kaçınılmaz bir sondu ve kurşun maalesef suçu günahı olmayan hasta kabul bölümünde yeni işe başlayan bir personelin ölümüne neden oldu. Polis arandı ve kısa sürede oraya gelip Rauf Beyin ellerine kelepçeleri takıp direk karakola gönderdiler.
Rauf Bey götürülürken Gülçin’e dönüp namusunu temizle diye bağırıyordu. Eğer sen temizlemezsen ben hem seni hem de selimi kendi ellerimle öldüreceğim diye giderayak tehdit etti. Akşam saatlerinde Rauf Beyin Hanımı, Gülçin ve olaya tanık olanlar oradaydı. Olay direk kaydedilip mahkemeye sevk edildi. O zamana kadar Rauf Bey tutuklu olarak yargılanacaktı.
Gülçin Babasını hiç böyle hiddetli görmemişti o halinden çok etkilenmişti. Bir çare bulup bu işi temizlemeliydi. Zaten Gülçin’in istediği de bu değil miydi? Selimle evlenmek artık rüya değil zorunluluk haline gelmişti.
Gündüz selimin çalıştığı lokantaya gelip seninle konuşmamız lazım dışarı gel konuşalım dedi. Selim sen ne yaptığını sanıyorsun benim seninle işim olmaz deyip onu başından savmaya çalışıyordu. Gülçin kararlı bir şekilde ne o benden mi korkuyorsun sana bir şe yaparım diye mi korkuyorsun gel söyleyeceklerim çok önemli hayat memat meselesi anladın mı diye sözlerine ekledi. Selim çaresiz Necati bela geldi yine bakalım ne yumurtlayacak sen kasaya bir göz kulak oluver deyip dışarı çıktı. Selim Gülçin’e burada konuşmamız hoş olmaz biraz ileride park var orada konuşalım deyip oraya gittiler.
Parka geldiklerinde selim Gülçin’e dönüp ellerini sallayarak hadi ne söyleyeceksen söyle işim gücüm var benim seninle uğraşamam dedi. Gülçin söze başladı. Biliyorum bana çok kızgınsın benden nefret ediyorsun da kendince beni suçluyorsundur ama ortada bir sorun var ve bu sorunu tek başıma yüklenemiyorum bu yalnızca benim yüküm değil aynı zamanda senin anlasana o senin de çocuğun
Selim evet dedi benim haberim olmadan beni uyutup cinse istismar sonucunda benden zorla elde ettiğin çocuk deyiverdi. Bu sefer Gülçin ağlamaklı bir ses tonuyla evet belki öyle oldu ama bu sonucu değiştirmiyor ne yani ona sadece ben mi bakacağım ya sen, sen bana yardım etmeyecek misin diye ekledi. Selim bu sefer tamam dedi. Şöyle yapalım tüm masrafları neyse bana söyle yarısını ben karşılayayım yapabileceğim bu diye ekledi. Gülçin bu sefer daha şiddetli bir ağlamakla beni anlamıyorsun selim ben senden buraya dilenmeye gelmedim. Ben buraya çocuğuna baba olmanı istedim. Çocuğumun babasız büyümesine izin verecek kadar kalpsiz olamazsın herhalde deyince selim anladım sen bu çocuk bahanesiyle benimle evlenmeye çalışıyorsun çok zekice bir plan seni kutlarım. Gülçin salya sümük ağlarken belki başta öyleydi ama çok pişmanım o andaki hırsım bana pahalıya mal oldu. Bende her kadın gibi evlenip çocuk sahibi olmak isterdim. Beni severek benimle yaşamanı isterdim. Zorunluluktan dolayı değil ve sen sanıyor musun ki bu hal benim hoşuma gidiyor. Keşke sana tekrar rastlamasaydım keşke seni öldü bilseydim.
Hatalarımın farkındayım eğer düzeltme şansım olsaydı hiç düşünmeden en başa dönmek isterdim ama ne yazık ki iş işten geçti. Selim bu sefer anladığım kadarıyla seninle evlenmemi istiyorsun yanılıyor muyum sözü üzerine evet maalesef öyle deyince selim peki benim bu işte ne kazancım olacak sen kendi kendine benim haberim olmadan ilişkiye girip benden bir çocuk peydahlıyorsun ve şimdi gelip seninle evlenmemi çocuğuna baba olmamı istiyorsun.
Gülçin aynen öyle senin anladığın eğer buysa ama peydahlamak sözcüğü ne kadar çirkin böyle alçaltıcı sözleri bana kullanmak hoşuna mı gidiyor. Kadın olarak benim hiç gururum yok mu sanıyorsun selim bu sefer var mı sence?
Gülçin evet var, bana hayat kadını gibi muamele etme hakkına sahip değilsin o benim olduğu kadar senin de çocuğun hoşuna gitsin ya da gitmesin
Selim peki diyelim ki ben bunları kabul etmedim ve seninle evlenmeye yanaşmadım ne olacak o zaman kendini düşürdüğün duruma bir bak
Gülçin ne olacağını merak mı ediyorsun o zaman dinle ben sana söyleyeyim. Babam şu an hapiste yargılanmak için mahkemeyi bekliyor. Babam neden hapiste biliyor musun? Beni namusu için öldürecekti yanlışlıkla başkasını öldürdüğü için hapiste. Oradan çıktığında ne mi olacak onu da söyleyeyim ilk işi beni sonra gelip seni öldürmek olacak seçim senin ben sana şantaj falan da yapmıyorum gerçekleri söylüyorum.
Selim gülerek Gülçin bu kaçıncı oldu. Beni yine kandırmaya çalışıyorsun. Sen ne zaman uslanacaksın benim hayatımı mahvettiğin yetmemiş gibi o kızın ferdanın hayatını da mahvettin o kız intihar etti ölümden son anda döndü. Bunlardan haberin var mı? Sen sadece kendini düşünen şımarık ve ukala birisisin. Artık bıktım beni bunlarla korkutamazsın ben zaten şu an yaşayan ölü gibiyim ölmek benim için bir kurtuluştur. Ferda olmadıktan sonra yaşamışım ölmüşüm ne anlamı var.
Gülçin ferda için gerçekten üzüldüm o kızın hiçbir suçu yoktu. Gerçekten de seni sevmiş demek ki canına bile kastettiyse seni gerçekten sevmiş ona saygı duyuyorum. Ama gel gelelim bu tarafa sana soruyorum doğacak olan çocuğa babasız ve ağza bile alınmayan kötü sözler söyleseler hoşuna mı gider. Ve şuna emin ol ki bu olay hem seni hem beni aştı. Herkesin bu olaydan haberi var. Şu anki aklım olsaydı. Bu çocuğu doğurmaz hemen aldırırdım. Ama çok geç ve sonuç olarak bunu temizlemek işi sana düşüyor.
Selim evet Gülçin bir noktada haklısın öyle ya da böyle o çocuğun babası benim o zaman tek bir sonuç kalıyor. O da istemesem de seninle formalite icabı evlenmek olacak. Tebrik ederim Gülçin azmettin ve sonunda zaferi kazandın arkanda bir sürü kırılan kalpler bırakarak ve hiçbir zaman sahip olamayacağın ruhum ve bedenime sadece kâğıt parçasından ibaret olacak bir evlilikle taçlandıracaksın. Mutlu musun peki şimdi emeline kavuştun kendini kutlayabilirsin
Gülçin beklenmedik bir çıkış yaparak hayır dedi bu şekilde bir evliliğe razı değilim ben böyle hayal etmemiştim
Selim gülerek ya ne hayal ediyordun söyler misin? Sen hayatı pembe dizimi sanıyordun.
Bu sözler ona çok dokunmuştu.
9.BÖLÜM
Zor Karar
Selim sakin bir kafayla eve gidip olanları biçip tartıp iyicene düşündü. Olaya sadece tek açıdan değil de birçok açıdan baktı ama bir türlü çıkış yolu bulamıyordu. Kendi açısından baktığında gidip ferdadan özür dilese kendini affettirse bu sefer Gülçin’i yarı yolda bırakmış olurdu bu da insanlık onuruna ve gururuna yakışmazdı. Gidip Gülçin ile evlense bu seferde Ferdayı kaybedecekti.
Bu sefer kendini Ferdanın yerine koydu sonra Gülçin’in yerine koydu. Çok stratejik bir karar vermek zorundaydı. Öyle bir karar almalıydı ki hem Rauf Beyin Gazabından korunmalı hem Gülçin’i çocuğuyla beraber ortada bırakmamalı hem de Ferdayı kaybetmemeliydi.
Uzun uzadıya iyice düşündükten sonra karar vermişti artık. Ve her düşündüğünde verdiği kararın doğruluğunu tetkik ediyordu. Fazla zaman kaybetmeden doğruca Ferdanın bulunduğu mahkeme salonuna gidip davanın bitmesini dışarıda bekledi. Dava bitip Ferda dışarı çıkınca arkasından yaklaşıp kısık bir ses tonu ile
- Ferda seninle özel olarak konuşabilir miyim? Diye sordu.
Hemen arkasından avukat Ayhan gelmiş
- Ferda seni yine rahatsız mı? Ediyor diye sorunca
Ferda hayır dedi beni rahatsız etmiyor bana diyecekleri varmış.
- Peki, selim efendi konuşalım
- İstersen ileride bir park var orada oturup konuşalım
Selim biraz şaşkındı. Ondan böyle sakin bir tepki beklemiyordu. Hatta Ferda ona neden böyle tuhaf duruyorsun sorusuna şey dedi böyle sakin olacağını tahmin etmemiştim yine bağırıp çağıracağını düşünmüştüm şaşkınlığım ondan diye söyledi. Ferda bu söz üzerine sonuçta bizler medeni insanlarız sorunları konuşarak halletmeliyiz en başlarda birbirimizi yeterince tanımadığımızdan farklı reaksiyonlar göstermiş olabiliriz. Eskiye bir çizgi çizelim deyip parka gelmişlerdi ferda selime dönerek evet dedi seni dinliyorum anlat bakalım ne diyeceksin
Selim ferdanın böyle resmi konuşmasına biraz bozulmuştu. Ona sanki bir yabancı gibi davranıyordu.
Selim söze başlamıştı.
- Sözü fazla eveleyip gevelemeyeceğim. Zaten her şeyden haberin var. Hülasa ben seni aldatarak bir çocuk sahibi olmadım senin de bildiğin gibi beni uyutarak o çocuğa sahip oldu. Şimdi kaçınılmaz bir sonuç var ortada bu olayı ailesi dâhil tüm mahalle duydu. Uzun uzadıya düşündükten sonra o çocuğu sahiplenmem gerektiği kanaatine vardım.
Bu sefer ferda yani beni senin ile Gülçin’in düğününe mi davet ediyorsun ben onu anladım.
Selim
- Ferda sen akıllı birisin nasıl bir durumda olduğumu biliyorsun demek istediğim şu ben Gülçin’le formalite icabı yani kâğıt üstünde bir evlilik yapacağım. Düğün falan değil böyle yaparsam senin açından bir mahsuru var mı? Diye sana sormaya geldim.
Ferda
- Selim sen anladığım kadar söylemek istediğin Gülçin’le formalite icabı evleneceksin sonra gelip benimle beraber mi yaşayacaksın.
- Selim aynı anda iki kişiye resmi nikâh kıyamayacağını biliyordun değil mi? Bu şu demek eğer sen Gülçin’le resmi nikâh kıyarsan ben kuma gibi olurum ve bunu kabul etmeyeceğimi de biliyor olmalısın
- Ama işin diğer yönü de şu ki onu bırakıp ta benimle evlenmene gönlüm razı olmaz onu yüzüstü bırakamazsın doğacak çocuğu sahiplenmen için onunla evlenmelisin
Selim
- Ne kadar zor durumda olduğumu görüyorsun değil mi elim kolum bağlı
- Ama bu evliği bir süre sonra bitireceğim. Onunla boşanacağım sonuçta o da evlenip boşanırsa sorun yaşamaz. Demek istediğim beni bekler misin?
Ferda bu soruyu yanıtsız bıraktı selime dönüp
- Artık kimseye kızmıyorum ben ki ölümden döndüm artık hayatı o kadar takmıyorum ve hiç kimsenin sende dâhil beni üzmesine artık müsaade etmeyeceğim.
Bu sözler selime ağır gelmişti ve ferdaya dönüp
- Sen sanıyor musun ki seni üzmek hoşuma gidiyor.
- Seni üzmektense ölürüm daha iyi
Bu sözlerden sonra ferda selime dönerek
- Yolun açık olsun selim hayatta sana başarılar diliyorum artık bana soru sorma her şeyi zamana bırakalım hoşça kal
Bu sözler sanki veda konuşması gibiydi. Ama bir yanda da bu meseleyi ona açarak kendini bir nebze olsun rahatlatmıştı. Üzerindeki yükü atmış ondan onayı almıştı.
Olayın hemen akabinde selim Gülçin’i arayarak nikâh için neler lazımsa ayarla kısa sürede bu işi bitirelim diye haber verdi. Gülçin haberi alır almaz cezaevinde tutuklu bulunan babası Rauf Beye gidip artık bizi öldürmen için bir neden yok biz selimle yakında evleniyoruz dedi. Rauf Beyin içi rahatlamıştı rahatlamasına ama hiç yere kaza eseri bir cana kıymıştı.
Bir hafta içinde bir nikâh salonunda selim ile Gülçin evleniyordu. Nikâh olmasına rağmen katılım oldukça yüksekti. Necati yanında hiç ayrılmıyordu. Tabi moraller biraz bozuk bir şekilde nikâh gerçekleşiyordu. Hiç kimse şen şakrak değildi buna Gülçin de dâhildi. Hâlbuki ki emeline kavuşmuştu ama anneliğin ona verdiği sorumluluktan mıdır yoksa yaptığı yanlışların vicdan azabından mıdır nedir gayet olgun ve oturaklıydı. Nikâhtan sonra Gülçin Selimin elini tutup sıktıktan sonra gözlerinin içine bakarak
- Çok teşekkür ederim bana dünyaları vermişsin gibi hissediyorum. Ve sana çektirdiğim tüm acılar içinde kalpten özür diliyorum. Sen bunların hiç birini hak etmedin. Geçte olsa Şunu anladım ki ben seni hak etmiyorum.
Diye söyleyince selimde kayıtsız kalamayıp ağzından şu sözcükler döküldü.
- Boş ver üzülme artık bu dünya böyle.
- Bu dünyada hiç kimse hak ettiği yerde değil, zaten öyle olsaydı ahiret olmazdı.
Hayat ne garip daha 2 hafta öncesinde selim ferda ile evleniyordu. Ama olmadı futbol maçındaki uzatma anında atılan bir son saniye golü gibi Gülçin geldi ve skoru değiştirdi.
Demek ki bazı şeyleri çok istesek bile olmuyor. Kader denilen bir gerçek var bunu kimse inkâr edemez bizim kontrolümüz dışında olan biz bir sürü plan yaparız ama yaptığımız planların bir anlamı yok. Çünkü hiç kimse bir sonraki güne çıkacağına garanti veremez hal böyleyken bazı yaşanan tatsız ve olumsuz olaylar karşısında yıkılıp kalmak hayattan ve yaşamaktan vazgeçmek çok yersizdir.
Dünyalar kadar zengin olsanız bile paranın alamayacağı o kadar çok şey vardır ki örnek verirsek mesela parayla birini kendinize âşık edebilir misiniz? Parayla geçen o güzelim yılları geri getirebilir misiniz? Veya kaybettiğiniz sağlığınızı geri getirebilir misiniz? Ya da ömrünüzü uzatabilir misiniz? Tabi ki cevap hep hayır olacaktır.
Öte yanda Avukat Ayhan Mahkemede sürekli Ferdayla karşılaştığında sürekli olarak ona kur yapıyor ve ona evlenme teklif ediyordu. Ferda baş edemeyeceğini anlayınca ona dönüp
- Bana artık evlenme teklifi yapma nicedir fırsat kolladığını biliyorum ama eğer uygun görecek olursam ben sana gelip evlenme teklifi yapacağım ne dersin?
Bu soru karşısında olur neden olmazsın ki deyip son noktayı koymuş oldu.
Rauf Bey mahkemeye çıktı ama işler düşündüğü gibi rast gitmedi 12 yıl hapis cezası yedi. Gülçin ve annesi bu olay üzerine yıkıldı. Evin erkeği 12 yıla mahkûm olmuştu ve ailenin bütün yükü artık Gülçin’in üzerindeydi. Selim Gülçin’in bu haline üzülüp ona yardım etmek için hafta da bir de olsa marketten erzak alıp eve getiriyordu.
Gülçin hastanede hemşireliğe devam ediyordu etmesine ama 1-2 aya kalmaz hamileliğinden ötürü ara vermek zorunda kalacaktı. Neyse ki emekli maaşları vardı. Evde kendilerine aitti. Ama hayat şartları zordu.
2 ay su gibi gelip geçmişti. Gülçin hastaneden çıkmış artık kendini anneliğe hazırlıyordu. Selim bu sefer haftada 2-3 defa gelmeye başladı. Yine birinde Gülçin her şey için ona teşekkür edip böyle davranmak zorunda olmadığını söyledi. Çok giderimiz yok emekli maaşı var geçinip gideriz dese de eminin gönlü buna razı olmamıştı. Hatta emin bir akşam Necati’yle konuşup Gülçin’e yakın bir yerde ev tutacağım yani sana veda edeceğim sende zaten yakın zamanda evleneceksin diye söyleyince Necati
- Başka bir eve neden taşınacaksın ki? Gülçin senin nikâhlı karın git orada kalsana hem başlarında bir erkeğe ihtiyaçları var hem de sen haftada 2-3 defa oraya gidip gelmek zorunda kalmazsın
Evet, bir açıdan bakılırsa gönül evliliği olmasa da Gülçin onun karısıydı. Belli ki evlilik yaftasını hala kendine konduramadı.
Biraz düşündükten sonrada Necati’nin sözleri ona mantıklı gelmişti. Ne diye yeni bir daireye taşınsın ki bu yeni bir masraf demekti.
Ertesi gün işten çıkınca doğruca Gülçin’in evine gidip durumu anlatır. Gülçin selimden hiç böyle bir şey beklemiyordu. Aklının ucundan bile geçmezdi. Şimdi onunla aynı çatı altında kalacak ve çocuklarını normal anne baba gibi birlikte büyüteceklerdi.
O gece Gülçin sabaha kadar uyumadı. Uyumamasının nedeni de yaşadığı bu sevinçti. Sabahlara kadar sevinç gözyaşları döküp rabbine el açıp ona teşekkür etti.
Bir gün sonra Selim eşyalarını bir minibüsle getirip eve taşındı. Gülçin minnettardı selime büyük bir saygı ve sevgiyle bakıyordu. İkide birçok teşekkür ederim diye selime söylüyordu. Öyle ki selim belli bir zaman sonra artık bundan sıkılmaya başlamıştı. Çünkü Gülçin’in kendini böyle ezik duruma düşürmesi ona dokunuyordu.
Bir fırsatını bulup Gülçin’e yaklaştı ve
- Gülçin sürekli bana teşekkür edip durma artık
Bu söz karşısında Gülçin tekrar alttan alarak
- Seni bunalttıysam eğer sıktıysam özür dilerim inan ki isteyerek yapmadım beni affet ne olur.
Gülçin çok değişmişti hissedilir bir biçimde hani nerde o gururlu dik duruşu olan Gülçin gitmiş başka bir insan gelmiş. Her hareketinde bir eziklik pişmanlık ve selime karşı minnettarlık okunuyordu.
Selim
- Gülçin lütfen rica ediyorum. Benden artık özür dileme benim karşımda ezilip büzülme, ben buraya kendi isteğimle geldim silah zoruyla gelmedim bana karşı minnet besleme ben bir yabancı değilim. Sen resmi eşimsin ve yakında çocuğumuz olacak sonuçta ben size bakmakla mükellefim bu benim görevim eğer bunu yapmazsam benim adamlığım nerde kalır.
Gülçin
- Sen üstüne düşeni fazlasıyla yapıyorsun. Senin bu yaptığını herkes yapmaz hele bizim durumumuzda hiç acımaz bile onun için rabbim ne hayırlı muradın varsa versin.
Bu sefer sohbetin konusu değişir ve Gülçin ferdadan bir haber var mı onunla görüşüyor musun? Aranız nasıl, gibi sorular sormaya başladı. Selimde onunla yaptığı son konuşmasından bahsetti. Gülçin bu sefer eğer evlenme gibi bir durumunuz olacaksa ben boşanmaya razıyım. Bu sözler selimin kalbine bir ok gibi saplandı.
Selim
- Öyle şey olumu hiç sana bunu yapamam
Gülçin
- Sana bu kadar kötülük yapan birine de mi?
Selim
- Gülçin sen aslında özünde çok iyi birisin ama geçmişten gelen hırsın kurbanı oldun. Gözlerini hırs bürüdüğü için doğruları göremiyordun. Eğer ferdayı tanımamış olsaydım inan ki seninle severek evlenirdim.
Bu seferde bu sözler Gülçin’i can evinden vurmuştu. Bir rüyada gibiydi.
Zaman bir hayli geç olmuştu. Gülçin selime kalacağı odayı gösterdi odaları yan yanaydı. 2 odanın ortak balkonu vardı.
Selim uykuya dalacaktı ki yan odadan hıçkırıklı ve ağlamaklı, iniltili sesler geliyordu merak edip bakmak istedi çünkü orası Gülçin’in odasıydı. Balkona çıkıp içeriye baktı Gülçin yatağa uzanmış gözlerinden sel gibi yaşlar akıyordu. Sesi çıkmasın diye çarşafı ağzına tıkamıştı. Ellerini açıp teşekkür ederim Allah’ım sana binlerce şükürler olsun benim yavrum babasız büyümeyecek bundan daha büyük mutluluk olur mu? Gibi söylenip duruyordu. Onun bu içler acısı halini gören selim dayanamayıp içeri girdi. Gülçin onu görünce hemen toparlandı ve gözlerindeki yaşları silip saklamaya kalkıştı. Selim ona yaklaşıp onu kucakladı. Gülçin şaşırmıştı ellerini bir müddet sakladıktan sonra o da ona sarılmaya başladı. Selim Gülçin’e bir taraftan sımsıkı sarılıyordu bir taraftan da ne oluşun artık ağlama kendini üzme. Ben ağlayan bir kadına dayanamam hele bu birde hamileyse deyince Gülçin tamam söz artık ağlamayacağım diye söz verdi. Gülçin kendine geldikten sonra selim Gülçin’e iyi geceler deyip odasına gidiyordu ki Gülçin aldığı cesaretle onu yanaklarından öpüp sana da iyi geceler dedi. Selim bu hareket karşısında tebessüm ederek karşılık verdi.
Ertesi gün akşam yemeğinde selim işten çıkacağını ve yeni bir iş aradığını söyledi. Gülçin istersen hastanede güvenlik için eleman arıyorlardı eğer yaparım dersen, selim düşünmeden olur olur dedi. Gülçin telefonla başhemşireye ulaşarak durumu anlattı ve böylelikle selimin yeni işi hastanede güvenlik personeli olmuştu.
İlerleyen günlerde selim yaşar ustayla konuşup bu işi bırakacağını söyledi. Yaşar ustada merak edip sordu. Nerede çalışacaksın diye selimde Gülçin’in çalıştığı hastanede güvenlik personeli olacağım deyince yaşar usta ve Necati hayırlısı olsun dileklerini sıraladılar.
Necati
- Vay be demek buraya kadarmış ha her şey bir gün bitermiş
Selimde onu doğrulayarak
- Aynen öyle dostum, ama merak etme dostluğumuz ebedi kalacaktır.
Necati
- Madem gidiyorsun o halde benim düğün davetiyesini de vereyim
Derken aradan aylar geçmişti. Ne selim ferdayı arama cesareti bulabiliyordu nede ferda onu arayabiliyordu. Dünyanın meşgalesine kapılmışlardı. Ferda davalardan kafasını kaşıyıp ta kendine zaman bulamıyordu. Selimde hakeza yeni iş yeni sorumluluk bir yandan da doğacak çocuğu için hazırlık vardı.
Bebeğin cinsiyetini öğrenmek istemediler sebebi de sürpriz olsun istediler onun için kıyafetleri hem kız hem de erkek bebeğe gidecek ortak renkler aldılar.
Doğum gerçekleşmişti ve nur topu gibi bir erkek dünyaya gelmişti. Selim Gülçin’in yanına girip bu sevince ortak olmuştu. Gülçin selime dönerek adını emin koyalım mı ne dersin diye sorunca önce bir gülümsedi sonra neden olmasın dedi.
Selim her gün hastaneden çıkmayı dört gözle bekler olmuştu. Onun bütün dünyası oğlu olmuştu. Eve gider gitmez onu kucaklar öper öper sarılırdı.
Bir gün hastaneye ferda geldi ve selime
- Hayırlı olsun hem oğlun olmuş hem de yeni işe başlamışsın
Selim
- Teşekkür ederim hayat işte
Ferda
- Beni gördüğüne hiç mutlu olmadın galiba yada gözden ırak olan gönülden de ırak mı oluyor.
Selim
- Hayır, alakası yok aksine günler geçtikçe hasretin içimde volkan gibi kaynıyor.
Ferda
- O halde neden bana uzaksın neden bir tepki veremiyorsun. Yoksa bana olan aşkın bitti mi?
Selim
- Alıştım sadece insan her şeye alışıyor zamanla nasıl ki en sevdiklerini gömüp birkaç gün sonra hayat normal seyrine dönüyorsa bende senin sevgini kalbime gömdüm hepsi bu.
Ferda
- Benim buraya gelme amacım şu en son konuşmamızı hatırlıyor olmalısın. Gülçin’den boşanıp çocuğun vekâletini üstüne alacaktın ve önümüzdeki engel kalkacaktı yani evlenebilecektik bu teklifin hala geçerlimi?
Selim
- Belki haberin yoktur diye söylüyorum ben Gülçin’le beraber kalıyorum
Ferda
- Evet, bundan haberim var Necati bahsetmişti bu meseleden ama odalarınız ayrıymış değil mi? Aranızda duygusal bir şey yok herhalde
Selim
- Nasıl söylesem bilmiyorum Gülçin o eski Gülçin değil çok değişmiş
Ferda
- Farklı bir Gülçin demek seni tava getirdi. Anlamıyor musun sana rol yapıyor ve başarıyor da sana inanamıyorum. Bize yaptığı onca şeyi nasıl unuttun ona nasıl acırsın aklım almıyor. Sen üstüne düşeni fazlasıyla yaptın çocuğa sahip çıktın ona sahip çıktın tamam. Bundan sonra herkes kendi hayatını yaşasın istersen ona maddi olarak yardım etmeye devam edersin öyle değil mi?
Selim
- Bilmiyorum ferda kafam çok karışık boşanma fikri bana doğru gelmiyor.
Ferda
- Sen ne söylediğinin farkında mısın selim bana bunları sen anlattın beni böyle teselli ettin ve şimdi neler söylüyorsun sen neyin kafasını yaşıyorsun anlamadım. Yoksa söyle o kadın sana yine büyümü yaptı. Sakın bana onu sevdiğini falan söyleme yoksa beni sevdiğinden şüphelenirim.
Selim
- Artık bilmiyorum başta söylediğim gibi insan zamanla nelere göğüs gerip alışıyor belki de ona alıştım ona saygı duyuyorum belki de ona acıyorum evet büyük ihtimalle bu olmalı
Ferda
- Selim ne dememi istiyorsun. Madem niyetinde boşanmak yok neden beni oyalıyorsun. Peki, ben anlayacağımı anladım sana güle güle
Ferda yine sert ve haşin tavrıyla hızlı adımlarla sanki biri onu kovalıyormuş gibi oradan uzaklaştı.
Selim akşam eve gelip oğluyla biraz zaman geçirmiş akabinde yemek yediler. Yemekten sonra Gülçin çocuğu uyuttu ve annesi de uyumaya gitti. Selim televizyona bakıyordu. Gülçin ona yaklaşıp
- Bugün birisi yanına gelmiş ferda mıydı o ?
Selim
- Evet, ama nerden biliyorsun
Gülçin
- Hastanedeki hemşire arkadaşlarımdan biri gördü beni aradı. Yanlış anlama sana hesap soracak değilim. Sadece aranızda ne geçti onu merak ettim.
Selim
- Aksine hesap sorma hakkına sahipsin. Sen nasıl ki benim soyadımı taşıyor ve onun sorumluluklarını yerine getiriyorsan benimde sana karşı yapmama gereken sorumluluklarım var.
- Ferdaya gelince o bana en son konuşmamızdaki kararımda olup olmadığımı söyledi.
- Senden boşanıp onunla evlenecektim. Ama bunun doğru olmayacağını ona söyledim ve oda gitti hepsi bu
Gülçin
- Şu an çok şaşırdım neden böyle bir şey yaptın ki.
- Sonuçta evliliğimiz bir formalite sana kızacakta değilim bu benim için kaçınılmaz bir sondu. Sırf benim için kendi hayatından neden vazgeçtin ben bunu pekâlâ olgunlukla karşılarım.
Gülçin selimi şaşırmaya devam ediyordu. Selim ertesi gün bitip akşam olunca her zaman olduğu gibi ilk işi oğlunu sarmalayıp kucakladı. Sonrasında yemek derken geç saat Gülçin’in annesi gidip yattı.
Selim kumandayı eline almış o kanal senin bu kanal benim zapping yapıp duruyordu. Gülçin selime bakıp birden bire
- Selim eğer ben yaşamıyor olsaydım sen şu an ferda ile birlikte olacaktın kim bilir belki de evlenecektin değil mi?
Bu soru karşısında afallayan selim ne diyeceğini bilmez halde önce biraz durup düşündükten sonra
- Boş ver şimdi bunları böyle şeyleri düşünme artık
Gülçin
- Sen belki düşünmüyorsun ama ben düşünüyorum. Neden beni boşayıp ferda ile evlenmiyorsun bak sana kendi rızamla izin veriyorum. Neden kendine böyle eziyet ediyorsun?
Selim
- Gülçin bunları daha önce konuşmuştuk şimdi tekrar aynı konuları açmanın ne âlemi var.
- Hem benim mutsuz olduğumu da nerden çıkarttın
Gülçin
- Bunu yapma selim her gün onu düşündüğün belli elinde televizyon kumandası bir kanalda 5 dakika durduğun yok sürekli farkında olmadan bir şeyler düşünüp kendinde olmayarak kanalları değiştiriyorsun. Fark etmiyor muyum sanıyorsun mutsuz olduğun her halinden belli.
- Eğer sen bir şey yapmayacaksan ben halledebilirim. Gider boşanmak için başvurabilirim eğer bu sana zor geliyorsa
Selim
- Fikrimi söylemiştim değişen bir şey yok
Gülçin
- Peki, gidip ferdayla konuşmamı ister misin? Sende biliyorsun ki benimle evliyken onunla resmi olarak bir araya gelemezsin. O da sanırsam başka türlü bir beraberliğe razı olmayacaktır diye düşünüyorum
- Birde senden bir şey öğrenmek istiyorum eğer ben ölürsem çocuğa bakar mısın?
Selim
- Nerden çıktı şimdi bu ağzını hayrı aç kimsenin öldüğü falan yok Lütfen sen artık böyle düşüncelere kapılma
Gülçin
- Düşünme diyorsun ama olmuyor. Biz bir aile değiliz olmayız da anlasana yürümüyor sevgi tek taraflı olunca
Bu sözler üzerine selim ben yatıyorum deyip odasına çekildi.
Ertesi gün sabah işe gitmek için kalktığında çocuğun ağlama sesini duyar Gülçin uyanır diye müdahale etmez ilkin sonra annesi de uyanınca bu çocuk ağlıyor Gülçin ona neden bakmıyor lavaboda mı yoksa deyip doğruca Gülçin’in odasına gider. Bebek Gülçin’in kucağında ama Gülçin’den ses seda yok derken odadan bir çığlık sesi gelir annesi feryat figan bağırıyordu
- Yetiş selim yetiş Gülçin intihar etti
Selim
- Aman Allah’ım sen ne yaptın öyle
Hemen apar topar Gülçin’i kucağına alıp çalıştığı hastanenin acil servisine götürür. Orada müdahale yapılır ve midesi temizlendikten sonra kendine gelir.
Selim sinirli bir halde Gülçin’e çıkışır sen ne yaptığının farkında mısın bunlara neden olan ne
Gülçin
- Ben ferdayla senin aranda bir engelim onu ortadan kaldırmak istedim neden beni buraya götürdünüz neden ölmeme izin vermediniz ben yaşamayı hak etmiyorum.
Selim
Sana inanamıyorum böyle bir sebep olabilir mi? Ya bebeğimiz ne olacak nasıl ondan ayrılabileceksin nasıl bir yüreğin var senin anlamıyorum
Gülçin
- Sen intihar etmenin kolay olduğunu mu sanıyorsun. Şu ana kadar yaşıyorsam hep onun içindi. Doğsun biraz büyüsün, sütten kesilsin diye bekledim. Ben bunu uzun zamandı planlıyordum.
Selim
- Artık böyle saçma sapan planları bırak ne olursun sana söz veriyorum seni asla bırakmayacağım sen de bana söz ver bir daha böyle bir şey yapmayacağına dair.
Gülçin
- Söz bir daha yapmam
Bu sözlerden sonra selim Gülçin’e sarılıp bağrına bastı ve ona sen bebeğimin annesisin onu öksüz bırakamazsın diye öğütledi.
İntihar olayının üzerinden hayli zaman geçmişti. Selim Gülçin’e farklı bir gözle bakıyordu Allah onun içine bir sevgi bahşetmişti. Onun üstüne titriyor ve onunla olduğundan çok daha fazla ilgileniyordu. Hatta bir keresinde Gülçin ona
- Ben tekrar intihar etmeyeyim diye benimle bu kadar ilgilenmene gerek yok. Artık akıllandım yavrumu bırakıp tövbe bir daha böyle bir aptallık yapmam
Selim
- Seninle böyle ilgilenmemin nedeni intihar etmenden korkmam değil.
- Sana alıştım senin yanında kendimi güvende hissediyorum sen sanki eksik olan yönlerimi tamamlıyorsun
Selim böyle konuşurken Gülçin şaşkın bir şekilde ona bakıp dinliyordu. Selim yine sözlerine devam etti.
- Yalan söyleyecek değilim ilk zamanlar sana acıyordum, bebeğimize acıyordum ama bu his acıma veya merhamet hissi değil bu farklı bir şey
- Nasıl oldu bilmiyorum ama galiba SENİ SEVİYORUM.
Bu söz selimin ağzından çıktığında Gülçin’in kalbi hızlı hızlı atmaya başladı nabzı yükseldi. Yanakları kıpkırmızı oldu ve sıkıca selimin ellerini avuçlarının içine aldı. İlk defa o an bir aile ortamı olmuştu. Akşam yatmadan önce selim Gülçin’e bir sürpriz daha yaptı. Gülçin yatıp tam uyuyacağı vakit Selim yastığını alıp gelmiş ve bundan sonra yanında yatmama izin verir misin? Diye sordu. Gülçin heyecanla tabi ki sen benim kocamsın deyip birbirlerine sarılarak uyudular. Günler artık daha neşeli ve güzel geçiyordu.
Hafta sonları muhakkak aile efradını alıp pikniğe çıkıyordu. Yine pikniğe çıktıkları bir gün ağaçlık bir ormanda çadır kurmuş kahvaltılarını yapmışlardı. Kayınvalide çadırın içinde uykuya dalmıştı. Bir müddet sonra bebekte uyudu. Baş başa kalmışlardı.
Gülçin selimin kucağına uzanmış selimde onun saçlarını okşuyordu. Arada bir yüzüne öpücük konduruyordu. Birden bire arkalarından bir ses geldi.
- O Allah muhabbetinizi artırsın. Görünene göre işi pişirmiş siniz.
Selim dönüp baktığında ferdayla karşılaşmasın mı öylece kalakaldı. Sözcükler onun lügatinde bitmişti. Gülçin’de kucağından kalkıp kendine çekidüzen verdi.
Ferda
- Yok, rahatsız olmayın. Nede olsa siz karı kocasınız ben sizin aranıza girmeyeyim. Sizin adınıza sevindim gerçekten. Yoksa bir ömür sevgisizlik içinde ömür geçer mi?
- Bu patavatsızlığım için sizden özür dilerim. Size mutluluklar dilerim
Deyip gitmişti. Selim herhangi bir şey söylemeden sessizliği tercih etmişti.
Gülçin
- İstersen gidip onunla konuşabilirsin
Selim
- Ne münasebet öyle şey olur mu?
Gülçin
- Beni yanlış anladın. Bir arkadaş olarak demek istedim.
Selim
- Ben ateşten korkarım. Onun içinde ateş beni belki yakmaz deyip gidip denemem uzak dururum.
- Ben seçimimi yaptım çoktan artık geri dönüş yok.
Evet, o an için onu söylemesi icap ediyordu. Başka ne diyebilirdi ki? Gülçin’i bırakıp ferdaya mı koşacaktı. Onu görünce içi cız ediyordu ama elden bir şey gelmiyordu. Nasıl bir şey hala ferdaya olan aşkı devam ediyordu. O ateş hiç sönmemişti. Diğer tarafta önce nefret ettiği, görmek bile istemediği Gülçin’e karşı olan sevgisi bir türlü anlam veremiyordu. Sevgi ve nefret aynı yerde olabilir mi? Bir gönülde iki sevgi olur mu acaba bu doğaya aykırımı yoksa biri aşk biri sevgimi? Peki, hangisi daha kıymetli aşk mı? Sevgimi? Ve hangisine aşk besliyordu hangisine sevgi besliyordu bunu bir türlü çözememişti.
O olaydan sonra Necati selimi düğününe davet eder. Necati yanında Gülçin’i samimi bir şekilde görünce şaşırır. Selime dönüp siz tam bir aile olmuşsunuz sözü üzerine evet öyle oldu diye cevap verdi. Necati’de sonunda evliler kervanına katılmıştı. Tanıdığı dost ve arkadaşları bir bir yuva kuruyordu.
10.BÖLÜM
Düğün
Ahmet Bey ferdayı karşısına alıp selimle aralarında olan ilişkiyi sordu. Ferda da onun Gülçin’le evlendiğini ve mutlu olduğunu söyledi. Bu sözler üzerine Ahmet Bey sinirli bir ses tonuyla artık bundan sonra selim adını duymak istemiyorum diye söyleyince ferda söze girip
- Baba onun bir suçu yok. Gülçin ile kendi rızası dışında evlenmek zorunda kaldı. O bir kadının onuru ve iffeti için kendi hayatını yok etti. Onun için onu suçlayamam hala beni sevdiğini hissediyorum. Ama tabi ondan her hangi bir hamlede bekleyemem artık kendi başımın çaresine bakmalıyım.
Bu sözler üzenine babası da onu destekler mahiyette sözler söyledi. Ertesi gün ferda duruşmasından çıkıp kantine bir şeyler yemeğe gidince orada Avukat Ayhan’ı görür gidip masasına oturur.
Avukat Ayhan
- Bu ne hoş bir sürpriz Hoş geldin şeref verdin Ferda Hanım size ne ısmarlayayım ne yersiniz.
Ferda
- Resmiyeti bırakalım Ayhan. Sen şunu söyle bana daha önce ettiğin evlilik teklifin hala geçerli mi?
Avukat Ayhan
- Evet, hala geçerli
Ferda
- O zaman bende teklifini kabul ediyorum
Avukat Ayhan
- Bu gerçek mi şaka mı?
Ferda
- Sen benim hiç şaka yaptığımı gördün mü?
Avukat Ayhan
- Şu an çok şaşırdım. Beni çok mutlu ettin hala inanamıyorum.
Ferda
- Gelip beni istetebilirsin?
Avukat Ayhan
- Yarın akşam nasıl müsait misin?
Ferda
- Müsait olurum
Ferda kararını vermişti. Selim için bir çıkış yolu almamıştı. Artık olayları daha iyi analiz edebiliyordu. Çünkü o da sonuçta kendini onun yerine koyduğunda selimin doğru olanı yaptığını düşünüyordu. Kimi insan aklıyla kimi insan duygularıyla hareket edermiş. Herkesin doğrusu kendinedir. Duygularıyla hareket eden insan mantık aramaz o kalbinin götürdüğü yere doğru gider onun için önemli olan kendi iç mutluluğu ve huzurudur. Mantığıyla hareket eden insan ise her şeye olması gerektiği gibi yaklaşan bazı zorunluluklar karşısında ise boynunu büküp kabullenendir.
Ertesi akşama doğru Ahmet Beyinin evinde bir curcuna vardır. Ferdayı istemeye geleceklerdi. Ahmet Bey, Neriman Hanım, Şükrü bir yandan hazırlanadursun Ferda o kadar bir özveriye kapılmadan kendine bir kıyafet uyduruvermişti.
Ferda
- Sizi anlayamıyorum. Sanki beni değil de sizi isteyecekler.
- Bu kadar karmaşaya ve telaşa ne lüzum var
Neriman Hanım
- Öyle deme kızım Avukat Ayhan’a ve ailesine karşı pasaklımı olalım.
- Ayhan Bey hem görgülü hem efendi hem tahsilli biri selim gibi mi?
Ferda
- Yapma anne öyle söyleme zamanında siz de onu çok severdiniz şimdi en kötüsü omu oldu?
Neriman Hanım
- Az bile söyledim o nankör için bize yapmadığını bırakmadı bir de tutmuş onu bana karşı savunuyorsun onun savunulacak bir yanı mı var Allah aşkına
Ferda
- Anne istersen bu konuları konuşmayalım şimdi ne yeri ne de zamanı
O sırada zil çalar ve bir telaşa tutulurlar
Neriman Hanım
- Ferda misafirler 8 de gelecek dememiş miydin saat 6 daha hazırlanamadık
Ferda
- Dur ben bir bakayım kapıya onlar gelecek olsa Ayhan arayıp söylerdi. Başkası olmalı bir bakayım kapıya
Ferda gidip kapıyı açınca karşısında birden selimi görünce şaşkınlık içinde
- Sen hayırdır ne işin var burada
Selim
- Kötü bir zamanda geldim herhalde o zaman ben gideyim
Ferda
- Pardon yanlış anladın seni hiç beklemiyordum.
Selim
- Her halinden belli
Ferda
- Buyur içeri girsene
Selim
- Rahatsız etmiyorum değil mi?
Ferda
- Ne münasebet ne rahatsızlığı içeri buyur.
Selim içeri doğru geçer Ferdayı her gördüğünde kalbi hızlı hızlı atardı bu akşamda istisna olmadı yine heyecanlandı. Sadece o değil ferda da çok şaşırmıştı.
Ahmet Bey ve Neriman Hanım selimi gördüklerinde afiyeti kaçtı.
Ahmet Bey
- Sen neden geldin şimdi ne yapmaya çalışıyorsun sen kızımın mutluluğuna mani olamazsın
Ferda
- Baba sakin ol o buraya bizi görmeye gelmiş başka bir amacı yok
Neriman Hanım
- Tam da zamanını bulmuş bundan iyi bir vakit olamazdı. Zaten selim beyin bu yerli yersiz çıkışları hep olmuştur.
Selim
- Efendim bana kızgın olduğunuzu biliyorum. Bana ne kadar kızsanız da haklısınız. Ama sizin bilmediğiniz ve size anlatmaktan esefle çekindiğim bazı mevzular var. Tabi onları anlatmak için gelmedim. Ferda her şeyi zaten en ince ayrıntısına kadar biliyor.
Neriman Hanım
- Ne biliyorsa artık sana toz kondurmuyor.
Selim
- Amacım sizi görmek hal hatır sormak başka bir amacım yok. Benim üstümde çok emeğiniz var bunu hiçbir zaman inkâr etmedim edemem de. Benim sizin üzerinizde bir hakkım yok varsa da benden yana helali hoş olsun. Siz de bana hakkınızı helal edin
Ahmet Bey
- Hayrola bir yere mi gidiyorsun?
Selim
- Hayır, bir yere gitmiyorum ama dünyanın bin bir türlü hali var
Ahmet Bey
- Evlat görüyorum ki ferda sana karşı olumlu yaklaşıyor. Demek ki dediğin gibi bazı şeyleri zorunluluktan dolayı yapmışsın ne diyeyim benden yana da helal olsun.
Neriman Hanım
- Tamam, benden yana da helal olsun
Şükrü
- Helal olsun selim abi
Selimin gözleri doluverdi. Gözyaşlarını onlardan sakladı.
- Her halde hayırlı bir iş için hazırlanmışsınız gibi
Ferda
- Evet, selim tanırsın Avukat Ayhan beni istemeye gelecek
Selim
- Ya demek öyle, senin adına sevindim hayırlısı olsun ne diyeyim.
- Müsaadenizle ben izninizi istiyorum. Hayırlı akşamlar
Selim tebrik etti etmesine ama içi gidiyordu. Boğazına sanki bir yumruk gibi bir şey sıkışmıştı. Sesi zor çıkıyordu. Her halinden belliydi üzüldüğü. Ferda ona kapıya kadar eşlik etti ve oda ona mutluluklar dileyip çıktı.
Bir iki gün sonra selimin doğum günü gelmişti. Kendisinin bile bundan haberi yoktu. Ama Gülçin’in haberi vardı. Ona sürpriz yapacaktı. Gündüz evdeki hazırlıkları yaptı. Salonu olduğu gibi süsledi her taraf rengârenkti. Mahalledeki tüm tanıdıkları akşamki doğum gününe davet etti. Evde işi bitince bebeği annesine emanet edip güzel bir doğum günü pastası almak için pastaneye gitti. Selim hastanede görevini yapıyordu. O sırada ambulans sireni duydu ve acile gidiyordu. Selim için olağan şeylerdi bunlar. Günde hiç yoksa böyle vakalar 2-3 defa olurdu. Ama ne bilsin ki bu seferki farklı. Hemşirelerden biri selimin yakasına yapışıp
- Koş selim koş Gülçin kaza geçirmiş şimdi acile aldılar
Selim
- Sen ne söylüyorsun emin misin?
Selim şaşkın bir halde koşarak acile gitti. Acil karışıktı bir curcuna yaşanıyordu. Selim olayı anlamak için soruyordu. Gülçin’e hemen acil müdahale uyguluyorlardı. Onu alıp ameliyathaneye götürdüler. Selime sakin olmasını söylediler bir gelişme olursa bilgi vereceğiz dediler.
Selim yıkılmış perişandı. Allah’ım ne olursun onu bana bağışla diye dua ediyordu. Gülçin’in hemşire arkadaşı gelip selime olayı bir bir anlatıyordu.
- Söylediklerine göre pastaneden çıkarken ona araba çarpmış elinde büyük bir pasta varmış. Bütün bildikleri bu
Sabırsız bir bekleyiş devam ediyordu aradan bir 45 dakika geçmişti. Ameliyathanenin kapısı açılmış sessizlik hüküm sürüyordu. Doktor selimin yanına kadar gelip
- Metin olun maalesef onu kaybettik. Tüm çabalarımıza rağmen onu kurtaramadık. Takdiri ilahi elimizden geleni yaptık. Başınız sağ olsun
Bu söz balyoz gibi selime vurmuştu şok olmuştu üzüntüden tir tir titremeye başlamıştı. Yere düşüp tepiniyordu. Sinir krizi geçirmişti. Hemen onu alıp gerekli müdahaleyi yaptılar kendine gelmesi için bir müddet onunla uğraştılar. Kendine geldiğinde doktor ona dönüp sen erkek adamsın senin sağlam durman lazım geride kalanlara bunu sen anlatacaksın.
Evet, söylemesi kolaydı bir doktor için çünkü ateş düştüğü yeri yakıyordu. Selim tarif edilemez bir hayal kırıklığı yaşıyordu. Gülçin daha öncede ölümden dönmüştü ama bu sefer başaramadı.
Hastaneden selime Gülçin’in çantasını ve eşyalarını verdiler. Selim çantayı açıp içindekilere bakarken orada bir hediye kutusu görür onu açıp baktığında içinden bir saat çıkar ve not olarak doğum günün kutlu olsun saate her baktığında aklına geleyim onu alıp koluna taktı ve gözyaşları tekrar akmaya başladı perişan bir halde hastaneden ayrılıp evin zilini çaldı. Kapı açıldı salona girdiğinde bir kalabalık hepsi bir ağızdan mutlu yıllar sana, mutlu yıllar sana, mutlu yıllar mutlu yıllar mutlu yıllar sana diye bir şenlikle karşılandı. Misafirler onun bu perişan halini gördüklerinde mahalle arkadaşlarından Orhan
- Hayrola bu halin ne? Hem Gülçin nerede ev sahibi yok
Selim
- Evet, benim bu doğum günümde ne yazık ki en acı haberi size vermek durumundayım. Gülçin kaza geçirdi ve öldü.
Gülçin’in annesi bu haber karşısında oracıkta bayıldı. Misafirler duruma müdahale etti. Herkes bir şaşkın içindeydi. Selim onlara dönüp hepinize teşekkür ederim ama bu acı günümde doğum günü kutlayamayacağım için sizden özür dilerim dedi.
Orhan
- Saçmalama ne özürü.
Misafirler selimin yanına gelip hepsi başsağlığı dileklerinde bulundu ve merak etme biz senin yanındayız. Acına ortak olacağız diye onu teselli ettiler.
Her şey birden tersine dönmüştü selimin hayatı allak bullak olmuştu. Tam bir aile olmuşken eşini kaybetmiş bebeği öksüz kalmıştı. O bebek ona Gülçin’den bir tatlı hatıraydı. Onun gözlerine baktığında sanki onu görür gibiydi.
Cenaze zamanı hava oldukça sıcaktı. Gözyaşlarıyla terler birbirine karışmıştı. Çok olmasa da hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Dualar eşliğinde Gülçin ebedi istirahatgahına defnedildi. Herkes görevini yerine getirmiş ve cenazeden ayrılmıştı. Selim kendini tutamayıp mezarın yanına uzandı ve toprağı eşeleyip yüzüne gözüne bulaştırdı. Gülçin’in annesi onun bu halini görünce
- Yalvarırım selim yapma benim yüreğimi parçalama bende ana yüreği var dayanamam.
Eve gittiler ve ev sessizdi. Arada bir bebek uyanıp ses çıkartıyor büyük annesi onun hizmetini görüyordu.
Bir gün toplanıp cezaevine Rauf Beyin yanına gittiler.
Rauf Bey
- Hayırdır çok üzgün gördüm sizi bir de Gülçin neden gelmedi.
Selim
- Efendim istese de Gülçin artık gelemez çünkü o bizi terk edip hakkın yanına gitti.
Bu sözlerden sonra Rauf Bey kriz geçirir ve demirlere vurmaya başlar
- Beni öldürün yaşamak istemiyorum diye haykırıyordu.
Zaman sadece biraz zaman bütün acıları, kederleri dindiriyordu. Şu an sadece zamana ihtiyaç vardı. Ne garip insan en sevdiklerini kaybediyor ve sonra zamanla her şeye alışıyordu. Öylede olmak zorunda bu çark böyle dönüyordu. Ölenle ölünmüyordu. Hayat devam ediyordu. Herkesin bir tesellisi vardı. Bu dünyada artık olmasa bile öte tarafta görme hayali vardı. Belki de bu bile gerçekleşmeyecekti ama ümit öyle bir şey ki insanı ayakta tutan sihirli bir güçtü.
Aradan birkaç gün geçmişti ki selim küçük Emini’ de kucaklayarak doğruca ferdanın yanına gitti. Neriman Hanım kapıyı açar açmaz selim ve kucağında çocuğu görünce şaşırır
- Hayrola selim bir şey mi oldu buyur içeri gir
Diyerek selimi içeri aldı selimin durumunu sanki anlamış gibiydi bir aksilik olduğu apaçık belliydi. Selim oturduktan sonra ferdayı sordu. Neriman Hanım ferdaya seslendi ve ferda odasından çıkıp selimi görünce şaşırdı kaldı.
- Hoş geldin selim
- Hoş bulduk ferda
- Nasılsın
- İyiyim
- Ya sen
Bu soru cevapsız kalmıştı. Tahminine göre avukatla evlenecek olmasından dolayıdır diye düşündü sonra selimin kucağındaki bebeği işaret edip
- Demek selimin oğlu sensin ha baya da yakışıklıymışsın baban gibi, peki adın nedir senin deyip kucağına aldı
Selim adının emin olduğunu söyleyince ferda ona sarılarak
- Biliyor musun? Emin ben seni çok sevdim hem de ölesiye her şeye senin için katlandım senin için yaşadım ama beraber olmamız nasip olmadı diyerek gözyaşlarına boğuldu aslında söylediği sözler bebeğe değil de selimin ta kendisine idi. Selimde durumu anladı tabi Neriman hanım da ama elden bir şey gelmiyordu. Bu sefer ferda selime dönerek
- Gülçin neden gelmedi hasta falan mı?
Bu sözden sonra selim gözyaşlarına boğuldu hıçkırarak ağlamaya başladı. Ferda şaşkın bir şekilde ne oldu anlatır mısın yoksa boşandınız mı?
- Hayır, o beni terk edip gitti
- Nereye gitti?
- Dönüşü olmayan çok uzak bir yere
- Bilmece gibi konuşmasana selim anlat
- Gülçin bir kaza sonucu öldü artık aramızda yok
- Ne zaman oldu bu
- 3 gün oldu
- Sana inanamıyorum selim bu şimdi mi söylenir
- Biliyorum özür dilerim dertlerimle seni üzmek istemezdim hem de tam düğüne sayılı günler kala
- Saçmalama selim ben onu kastetmedim
- Onun ölüm haberini vermiş olsaydın senin yanında olurdum sana destek çıkardım hem ben de Gülçin’e karşı eskisi gibi nefret beslemiyorum bilakis ona saygı duyuyorum bir müddet çok yanlışları oldu ama o gitti başka biri gelmişti buna ben tanık oldum senin adına gerçekten üzüldüm. Ama keşke bu haberi bana zamanında verseydin
Bu sefer selim konuşmaya başlar
- Benim buraya gelme sebebim sana Gülçin’in ölüm haberini duyurmak için değil sana mutluluklar dilemek içindi
Selim bu sözleri söyleyince ferda daha fazla dayanamayıp kucağındaki bebeği koltuğa koyup selime sıkıca sarıldı ve tekrar gözyaşları içinde ağlamaya başladı
- Selim çok üzgünüm başın sağ olsun söyleyecek söz bulamıyorum tamda bir aile olmuştunuz her şey çok iyi gidiyordu çok üzgünüm inan
- Gülçin’e de hakkımı helal ediyorum yüreğin ferah olsun
- Bana mutluluklar dilemeye geldin, sen bu haldeyken ben mutlu olabilecek miyim dersin
Selim
- Haklısın çok zamansız bir şekilde gelip senin moralini bozdum en azından düğünü beklemeliydim
Ferda
- Şapşal senin ağzın ne söylüyor ne ertelemesi ben neden geç haber verdin diye sana kızıyorum senin söylediğin söze bak. Hala anlamadın mı sana olan hislerimi seni öyle sevdim ki sırf sen mutlu ol diye vicdanın rahat olsun diye seni Gülçin den ayırmadım hem de Gülçin’in onayı varken
- Ben bu kadar fedakârlık yaptım yine de yaparım seven ne yapmaz ki
Bu sözler üzerine daha fazla dayanamayan Neriman Hanım ferdayı tutup
- Kızım senin dilin ne söylüyor sen avukatla evleniyorsun unuttun galiba beni konuşturma şimdi
- Selim sen de başka söyleyeceğin söz yoksa gidebilirsin
Bu söz selimi epey bozmuştu ama haksız da ayılmazdı kendini bir an onun yerine koydu ve kim olsa bunu yapardı diye düşünüp Neriman Hanıma hak verdi ve
- Efendim sizi sözlerimle üzdüğüm için çok özür dilerim ben müsaadenizi isteyip gidiyorum
Ferda
- Selim düğünüme geleceksin değil mi?
Selim
- Senin için bir düğün ama benim için bir cenaze olacak gelmesem daha doğru olur ama sen istiyorsan senin için gelirim
Ferda
- Seni düğünümde görmek istiyorum
Selim
- Seni beyaz gelinlik içinde görmek hep hayalimdi bu hayalim gerçek olacak ama sana ben değil de başkası sahip olacak
Deyip hızlıca oradan uzaklaştı.
Günler günleri haftalar haftaları kovaladı derken düğün günü gelip çattı. Hazırlıklar yapılmıştı avukat Ayhan şık bir damatlıkla gelen davetlileri tek tek ağırlayıp yer gösteriyordu. Düğün salonu yavaş yavaş dolmaya başlarken bir taraftan da program başladı hafif bir müzik eşliğinde spiker gelen davetlilere sunum yapıyordu.
Ferda gelinlik içinde makyajı bitmiş heyecanlı bir bekleyişle odasında duruyordu ama morali oldukça bozuktu annesi bir taraftan onu teselli edip gözyaşlarını siliyordu. Yapma kızım etme kızım diye onu sık sık tembihliyordu. Tüm hazırlıklar yapılmıştı.
Zaman gelmişti ve davetlilerin huzuruna çıkıyordu oldukça kalabalık vardı avukat Ayhan Ferdanın elinden tutarak onu nikâh masasına oturttu. Ferda sağa sola bakıyordu belli ki gözleri birini arıyordu. Duvağının altından etraflıca bir daha baktığında en nihayetinde bir sütuna yaslanmış elleri koynunda bağlanmış ayakta duran selimi fark etti. Her halinden belliydi acı çektiği dokunsan ağlayacak gibiydi.
Nikâh memuru mikrofonu alıp nikâh merasimini başlatmıştı bile şahitler huzurunda klasik konuşmaları yaptıktan sonra ferdaya dönüp
- Hiç kimsenin etkisi ve tesiri altında kalmadan İbrahim oğlu Ayhan aslanı kocalığa kabul ediyor musun? Diye sordu.
Bir an bir sessizlik oldu ferda uzaklara dalıp gitti mazi bir bir gözlerinin önünden geçti neye niyet neye kısmet misali tek arzusu selimle beraber mutlu bir yuva kurmaktı ama hesapta olmayan öyle şeyler gelişti ki selimle evlenmenin arifesine kadar gelmişti son dakikada Gülçin’in çıkışıyla her şey ters yüz olmuştu. Demek ki nasip olmayınca olmuyor ne kadar beraber olmaya çalıştılarsa olmadı demek ki beraber olmaları imkânsızdı diye düşünerek her şeyi oluruna bıraktılar sonra ferda yavaş yavaş kendine gelmeye başladı.
Nikâh memuru tekrardan sorunca ferda davetlilerin heyecanlı bakışları altında bir yandan selim de birden tedirginlik başladı ferda ile göz göze geldi sanki ondan onay bekliyormuş gibi selim başını onay verir gibi eğdi ve ferda titrek bir sesle evet dedi.
O an avukat Ayhan başından kaynar su dökülür gibi oldu bir an her şeyin ters gideceği korkusuna kapılmıştı aynı soru ona gelince o da evet dedi ve şahitler huzurunda nikâh kıyılmıştı. Avukat Ayhan bozuntuya vermese de olayı anlamıştı ve hala selimle ferda arasında bir şeyler olduğunu fark etmişti. Nikâhta keramet vardır zamanla onu unutur diye düşündü.
Ama ne ferda ne de selim bu durumdan hoşnut değildi bu nasıl bir düğündü cenazeden farksızdı. İlk önce nikâh memuru evlilik cüzdanını ferdaya verdi iyi dileklerde bulundu ve akabinde avukat Ayhan Ferdanın duvağını kaldırıp onu alnından öptü o an sanki selime bir bıçak saplanmıştı. Selim her saniye ıstırap çekiyordu bir taraftan pasta geldi birbirlerine ikram ettiler şerbetler içildi derken takı merasimine gelmeden selim Ferdanın yanına gidip mutluluklar dilerim bana müsaade dedi ve onunla el sıkıştı. Göz göze gelmemeye çalışıyorlardı ve istemeden bakıştılar gözden yaşlar oluk oluk akıyordu hemen olaya müdahale edilmeliydi ve Avukat Ayhan da hemen yanı başında ona üstten üstten baktıktan sonra onunla da el sıkıştı ve avukat Ayhan artık dostuz değil mi? Dedi.
Selim evet der gibi başını öne eğip büyük bir hicranla kapıya doğru yönlendi her adım da zangır zangır titriyor yürümekte zorluk çekiyordu merdivenleri bir çırpıda bitirdikten sonra kendini en nihayet dışarı atmıştı birden bire yere oturdu hava zifiri karanlık ve hafif yel esiyordu.
İçeride durumlar biraz karışıktı Neriman Hanım eline aldığı selpaklarla ferdanın yüzünde ve gözündeki yaşları silmekle meşguldü davetliler bu duruma bir anlam veremediler kimisi durumu anlamış kimi mutluluğundan ağlıyor diye düşündüler ferda biraz sonra kendine gelmeye başlamıştı her şeyi kafasında kuruyordu. Belli ki evleneceği eşi durumu fark etmişti ama buna rağmen sesini çıkartmaması onu her haliyle kabul edeceği anlamına geliyordu. Ama ferda bununla böyle bir ömür boyu yaşayabilecek miydi? Kalbi başkası için atıyorken kendi başka birinin kollarında bir hayat olabilir miydi uzun uzun düşünüp durdu.
Birden bire avukat Ayhan’a dönüp
- Ayhan beni affet üzgünüm bunu sana yapmaya hakkım yok hayatını zehir etmeye hakkım yok sen çok iyi birisin ama ben seni hak etmiyorum deyiverdi.
Avukat Ayhan oldukça şaşkın bir halde
- Anlamadım ne için üzgünsün ne demek istiyorsun diye söyledi
Aslında böyle söylese de her şeyin farkındaydı.
Ferda birden bire beyaz gelinlikler içinde hızlıca dışarı doğru kaçmaya başladı. Herkes bir anda şok oldu. Neler olup bittiğini anlamaya çalışan bir sürü meraklı gözler vardı. Babası Ahmet Bey ve kardeşi Şükrü arkasından takibe başladı ardından damat ta onların peşine takıldı. Ferda düğün salonunun dışında selimi yerde oturur vaziyette görünce bir an göz göze geldiler selim ayağa kalktı ve birden ferda ona sıkıca sarıldı öylece bir an zaman durmuştu. Dışarı çıkıp bu olaya tanık olanlar şoke olmuştu Avukat Ayhan sinirlenip
- Burada neler oluyor ne bu kepazelik yeter artık
Nidalarıyla tüm sessizliği bozmuştu. Ferda kollarını yavaş yavaş selimden ayırırken tüm kalabalığı rağmen onlar yokmuş gibi uzunca bir şekilde öylece selimin gözlerinin içine bakıp bakıp durduktan sonra
- Seni bu kadar çok seviyorken senden başka bir şey düşünemiyorken başka biriyle evlenmek benim için ölümden farksız lütfen beni affet belki bu dünyada olmasa da muhakkak öbür âlemde beraber olacağız buna kalpten inanıyorum
Deyip sanki son veda konuşmasını yapmıştı. Ferda ayakkabılarını çıkarıp attı üzerindeki duvağı da sonra tıpkı bir ceylan gibi bembeyaz bir gelinlik içinde karanlığa doğru hızlıca koşmaya başladı tüm karanlıklar onunla aydınlanıyor gibiydi. Avukat ayhan onu kolundan tutsa da onunla bir arbede yaşadı ve
- Bırak beni benden sana yar olmaz
deyip tekrar koşmaya başladı. Bir yanda şükrü abla abla diye bağıra dursun bir yanda Neriman Hanım kızı dur diye bağıradursun bir yanda Ahmet Bey bir yandan ona yetişmeye çalışıyorlar bir yanda ona sesleniyorlardı tüm bağırışlara rağmen ferda karanlığa karışmış son hızla koşuyordu. Selim biraz toparlandıktan sonra o da Ferdanın peşinden son sürat koşuyordu. Herkes nefes nefese kalmıştı Ahmet Bey yere kapaklanmış Neriman Hanım soluk soluğa her adımda daha yavaşlayıp durma noktasına geldi. Bir zaman sonra Avukat Ayhan da koşmanın gereksiz olduğunu anlayıp vaz geçti ve boynu bükük bir şekilde geriye döndü düğün salonunun kapısında merakla bekleyen davetlilerin sorularını cevapsız bırakıyordu. Bir maraton gibi sanki kırlarda koşan sevgililer gibi önde ferda arkasında selim öylece hiç yorulmadan usanmadan koşuyorlardı. Etraf oldukça kararmış düğün salonu çok geride kalmıştı asfalt selimin ayakkabı sesi vardı ferda biraz önündeydi bir serap gibi bir hayal gibiydi ferda bir yandan koşarken dönüp ona baktı göz göze geldiler ferda selime bir tebessüm yaptı. Selimin yüreğindeki yaşlar erimişti sanki bütün sıkıntılarını unutmuş gibiydi derken selim kolunu ona doğru uzattı ve tam tutacakken Ferda birden bire karanlığa karışıp sanki buharlaşmış gibi ortadan kayboldu selim
- Ferda dur artık koşma başka kimse yok
Diye seslense de onu gözden kaybetmişti. Birden bire asfalt yol bitmiş sokak lambaları bitmiş kendini koca bir tarlanın içinde buldu uçsuz bucaksız otların hışırtısıyla artık koşmuyor yürüyordu takati azalmıştı. Birden bir gök gürültüsü eşliğinde baştan aşağı bir ıslaklık derken sanki birileri onu takip ediyor hissine kapıldı geri döndüğünde bomboş bir ortam vardı artık ay ışığı ona ışık oluyordu birden bire sanki bunları yaşamış gibiydi bir dejavu söz konusuydu. Kendini tekrardan toparlayıp sığınacak bir yer aradı ama nafile zaten gerekte kalmamıştı yağmur durmuş hafif rüzgârın esintisi yüzünü yalıyordu. Biraz dinlendikten sonra tekrar koşmaya başladı ortalık karanlık içinde aydınlığa bürünmüştü ay ışığı önünde parlıyor sanki ona yol gösteriyordu. Birden bire tarladan çıkmıştı artık topraklı bir yoldaydı ve her adımda daha da yükselen bir sese şahit oluyordu. Evet, bir su sesi gibi biraz daha koşunca dalgaların sesi daha net gelmeye başlamıştı ayın ışığı hemen biraz ilerisinde denize vuruyordu birden bire beyazlar içinde ferda belirginleşmeye başladı o da yorulmuştu eğilip dizlerinin üstüne kapandıktan belli bir müddet sonra tekrardan koşmaya başladı. Selim ferda ferda diye bağırıp çağırıyordu ferda bir an geri döndü ve aynı yüz ifadesiyle ve tebessümle ona gülümsedi ve birden bire ortadan kayboldu. Selim uçurumun kenarına kadar geldi ve aşağıya doğru baktı ama ferdadan eser yoktu buhar olup uçmuştu uçurumdan da aşağı düşmüş olabilirdi çünkü tam önündeydi birden derin bir acıyla son sesiyle FERDAAAAAAAA diye karanlıkları inletmişti ve olduğu yerde bayılıp düştü.
Sesler geliyordu kulağına gaipten mi yoksa gerçek mi ne olduğunu kestiremiyordu çok yorgun ve bitikti gözlerini açmaya alışıyordu birisi sürekli selim selim diye ona sesleniyordu son bir gayretle gözlerini aralamıştı ve buğulu ve net olmasa da bembeyaz bir gelinlik içinde birisi onu dizlerinin üstüne almış onun ismini sayıklıyordu. Selim oldukça şaşkındı ferdam diye seslendi ilk önce sonra gözlerini iyice açtıktan sonra işte beyazlar karşısında o yüzü net olarak görebiliyordu ama bu evet bu ferda değildi beyazlar içinde olan GÜLÇİN den bir başkası değildi. Aklı iyice karışmıştı - -
- Gülçin sen dedi Gülçin de evet ben ne bekliyordun peki ferda nerde deyince bir an sessizlik oldu selim tekrar biri bana olup biteni anlatabilir mi ben ferdanın düğünündeydim sonra o koştu ve ben de onu takip etmiştim. Sonra gözden kayboldu
Gülçin
- Selim anlatayım o zaman iyice dinle sen yıllar önce
- Ferdayla evlenmiştin mutlu bir yuvan vardı ama ferda ailesiyle birlikte bir düğüne gittiler sen o düğüne gitmemiştin sonra düğünden dönerken ferdayı bir araba kazasında kaybettin ferda ve ailesinden kurtulan olmadı ve sen büyük bir şok yaşadın ve bir beyin travması atlattın sonra benimle tanıştın ve işte bu kısaca her şeyi özetliyor. Bu akşamda bizim düğünümüz vardı sen birden bire koşmaya başladın ve bizde seni buraya kadar takip ettik ve seni baygın bir şekilde bulduk hepsi bu
Diye söyleyince selimin aklı iyiden iyiye karışmıştı bu şokla birlikte kendine bir türlü gelememişti bir türlü kabul edemiyordu sonra Gülçin’e dönüp bizim bir çocuğumuz var mı? diye sordu. Gülçin
- Hayır, benden yok ama ferdadan bir çocuğun var unuttun mu küçük emini
Bir şok daha yaşıyordu artık daha fazla dayanamıyordu herkesin bakışları altında kendini kaybetti ve bayıldı tekrar büyük bir sessizliğe büründü uyanmak istemiyordu. Artık neyin gerçek neyin sahte olduğunu bir türlü kestiremiyordu. Yüzüne bir sıcak esinti vuruyor kulaklarında dalgaların o güzel sesine şahit oluyordu güneş vücudunu ısıtıyordu ama o uyanmak istemiyordu çünkü kafası çok karışıktı ta ki o muhteşem sesi duyuncaya kadar ortalık sus pus olmuş ne rüzgârın sesi ne de dalgaların sesi vardı. İşte o ses en çok sevdiği birine aitti evet ferdanın sesiydi bir melodi gibi kulağında yankılanıyordu ama o ses selim değil de emin, emin diye sürekli sayıklıyordu. Hiç uyanmak istemiyordu çünkü eğer uyanırsa bütün her şeyin sihri bozulacaktı o ses tamamen kaybolacaktı onun için hiç gözlerini açmak istemiyordu. Sonra yanaklarında bir ıslaklık hissetti sanki ferda yanağına bir öpücük kondurmuştu ve o esnada onun o müthiş kokusunu hissetti ve içine çekti o kadar gerçekçiydi ki böyle bir rüyadan hiç uyanmamalıydı bu anı doya doya yaşamalıydı. Sonra tekrardan sesler yükselmeye başladı
- Emin beni duyuyor musun lütfen gözlerini aç ne olur
Elbet her şeyin bir sonu vardır sonsuza kadar sürecek değildi gerçeklerle yüzleşme vakti gelmişti her başlangıcın bir sonu olduğu gibi önce doğruldu ve sonra yavaş yavaş gözlerini açmaya başladı ilk önce yere doğru bakıyordu. Başında bekleyen insanların gölgesini görüyordu bu gölgelerden biri ona oldukça tanıdık geliyordu yavaşça başını kaldırırken güneşin ışıkları yüzüne vurmaya başladığı için yüzleri net göremiyordu. Sonra bir elini güneş ışıklarını kesmek için kaldırdı ve ilk önce
- Ahmet Bey siz sonra yanındakine baktı Neriman Hanım siz sonra diğerine baktı şükrü sen hepsi de ona şaşkın bir şekilde bakıyordu
Ahmet Bey
- Bana Ahmet Bey değil de baba demeni tercih ederdim. Çünkü ben senin öz ve öz babanım
Neriman Hanım
- Evet, bana da Neriman Hanım yerine anne demeni tercih ederim ben senin öz annenim yavrum
Şükrü
- Evet, abi bana da kardeşim demeni eğlerdim ben senin öz ve öz kardeşinim
Çok şaşırmıştı
- Demek siz ferdanın değil benim ailemsiniz öyle mi? Peki
- Ferda diye biri var mı? Varsa o benim neyim oluyor?
Vücudunda bir sıcaklık duydu biri ona arkadan sıkıca sarılıyordu ilk önce onun o kokusunu nefesinde hissetti başını kaldırdığında işte o an karşısında bir tablo gibi dünyanın en güzel kadını duruyordu evet o FERDA ta kendisiydi. Şaşkınlığını gizleyemiyordu
Ferda
- Bizi çok korkuttun buna hakkın yok
Selim
- Bu bir rüyamı yoksa gerçek mi neye inanacağımı şaşırdım kaldım. Lütfen bana biri her şeyi anlatabilir mi? Artık yoruldum beynim bana sürekli oyunlar oynayıp duruyor artık acıda olsa her şeyi bilmek istiyorum. Ben kimim?
- Evli miyim? Gülçin yaşıyor mu? Bir çocuğum var mı?
- Yalvarıyorum bana her şeyi anlat ferda neyin gerçek neyin hayal olduğunu anlamak istiyorum
Ferda
- O zaman dinle sana her şeyi baştan anlatayım gerçek şu ki ben bir avukattım sende bir avukattın bizi bir dava bir araya getirmişti senin müvekkilin ismi Gülçin benim müvekkilimin ismi Ayhan’dı. Ayhan ailesini bir trafik kazasında kaybetmişti sonra Ayhan’ı bir uçurumun kenarında buldular o hafızasını yitirmişti. Gülçin’in babası onu bulup eve getirdi ve ona sahip çıktılar sonrasında Gülçin ile Ayhan arasında bir aşk başladı ve sonra evlendiler. Nur topu gibi bir çocukları oldu ve 2 yıl sonra Yakup diye biri çıktı ve Gülçin ile beraberliği olduğunu çocuğun ondan olduğunu söyledi. Dna testinden sonra Yakup’un yalan söylediği ortaya çıktı. Meğerse Gülçin’i seviyormuş ama Gülçin ona karşılık vermedi ona kızdığı için türlü oyunlar yaptı hülasa Ayhan ile Gülçin’i şansızlıklar bırakmadı ve en son ayrılmaya karar verdiler. Onların hikâyesi seni etkilemiş olacak ki sen avukatlığı bırakıp yazarlığa başladın. İlk heyecan ve ilk romanındı kendini öyle bir kaptırıyordun ki bazen gerçek hayatta onların isimlerini telaffuz ediyordun işte bütün gerçek bu
Selim (Emin)
- Şu an çok şaşkınım neyin doğru neyin yanlış olduğunu artık kestiremiyorum benim adım selim mi emin mi daha bunu bile bilemiyorum
Ferda
- Yazar sensin hangisini tercih edersin.
YORUMLAR
hocam çoooooook çok güzeldi emeğinize sağlık..severek ve merakla okudum müthiş..slm lar
SADIK YILMAZ
saygılarımla
emeğinize yüreğinize sağlık uzun olmasına rağmen baştan sona okudum ..kurgusu gayet güzeldi. kutluyorum yürekten saygılarımla.
SADIK YILMAZ
SAYIN YAZARIM, 170 SAYFALIK BİR KİTABI, BİR SEFERDE PAYLAŞMIŞSINIZ. ÖYKÜ NE KADAR GÜZEL YAZILMIŞ OLURSA OLSUN, BİR SEFERDE HEPSİNİ OKUMAMIZ BEKLENMEMELİ... Ben de 1. Bölüm başına kadar okuyup bıraktım. ilerde pey der pey okumaya çalışacağım. Keşke tefrika halinde bölüm bölüm paylaşsaydınız... Saygıyla