Sonbahar
Hiç Sonbaharda aşık olmadım
bilmem neden,
sonbahar bana bir şeyde anlatmaz. Sanki kurumuş bir yaprağın ne ifade ettiği kimin umurunda. Kurumuş işte artık, ne oksijen verir mutluluğuma, ne alır götürür mutluluğumu karbondioksit olup. Yaşanılası sevdalar hep sonbaharda başlarmış. Yalan! Tövbeler tövbesi yalan. Yavaş, yavaş geliyor kışlık hazırlıklar. Ve ben çıkarıyorum kışlıklarımı.
İlk önce kazağımı, geçen kış bana sarıldığında, kokun sinmiş üstüne, bütün bedeninin baskısı hala üstümde. Sana sarıldığımda saçını koklamıştım.Misler gibi kokuyordu.. Hatta bir ara Allah a bile dua etmiştim. “Ne güzel varlıklar bu kadınlar. Allah ım sana şükrediyorum. Bunlar doğaüstü varlıklar.” Demiştim. Kokluyorum kazağımı şimdi her kış geleceği vakit. Özlemi mi bir nebzede olsa azaltıyorum sana ve sana olan sevgime..
Eldivenlerim en şanssız olandı, Ne zaman el ele tutuşsak hep çıkarmak zorunda kalıyordum. Küçük ama bir o kadar narin olan parmaklarına dokunabilmek, sıcaklığını hissetmek uğruna. Allah kahretsin her seferinde üşürdüm ve her seferinde sen yanımdan ayrıldıktan sonra ellerimi karla ovardım ki donmuşluğu gitsin. Meğer soğuğu sıcak hissedermişim sen ellerimi tutarken. Aşkın sıcaklığımı ne? Seni hat otobüslerine bindirdiğimde üşümemiş gibi yapar iki elimi iki yana açardım. Aslında çok üşüyordum. O zaman ellerimi kabanımın cebine, senin elin üşüdüğünde koyduğun cebime koyardım . Ve derdim ki acaba, acaba bir not bırakmış mıdır bu gecede.. Hep bir not çıkardı elimi umutla cebime attığımda, açar okurdum. “Seni seviyorum” diyen yazıyı gördüğümde hep gülerdim.
Bazen ayaklarım üşürdü. Onu da üşümekten saymazdım seninle karların üstünde yürürken. Bilmem beklide kol kola el ele gezerken hani bedeninin bana dokunmasından olabilir. Ellerinden bıkmamam olabilir beni sevmen.
Eller bu kadar kıymetli iken bile, her buluşmamızda deliler gibi sarılır öpüşürdük sokak ortasında herkese inat. Dudakların var ki; olmazsa olmaz.
Her öptüğümde dünyanın türlü merkezlerine giderdim. “Cehennem olmuş ne fark eder; Ben yanıyorum zaten arkadaş.” Hele gülüşün. O dudakların arasından görünen dişlerine, güldüğünde görünen diline. Her şeyine vurulmuştum senin.. Soğuktan etkilenmiş dudakların ve titreyen.. Şöyle sarıldın mı bana ısınmak için; ısıtırdın da sen bilmezdin..Şimdi kışlıklarımı çıkardım. Yemin olsun sana, kazağımı yıkatmadım. Hala kokun üstünde. Ve bedeninin vücudumda ki sarılmışlık izleri. İşte sana vurulsam mı? uğruna kurumuş yaprak mı olsam o sonbahardaki ayrılıklar üstüne. Tekrar yaşanabilme ihtimali üstüne sen gelirsin aklıma. Birde sonbaharlık elbisemin cebine sıkıştırdığın o lanet olası kağıt. “Ben gidiyorum Akın.” Hep sen gittikten sonra açardım kağıdı. Hiç gözlerine bakarak okumamıştım o kağıdı. Belki seni biraz daha fazla yanımda hissedeyim diyedir.
Şimdi bir sonbahar var seni benden götüren, yere düşen haline acınası yaprakları ile beraber..
Birde kış var; bütün kötülüklerin üstüne beyaz bir sayfa açan..
Ben sonbaharları hiç sevmedim. Hayatım döküldü dalından..
Ve kırılan kalbimin parçaları..
Hepsi bir sonbahar yaprağı sanki..
Her biri ayrı yerde..
Her biri…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.