- 958 Okunma
- 4 Yorum
- 2 Beğeni
Misyonerler ve Diyarbakır
İlâhî Dinlerin bir arada uzun yıllar komşu olarak yaşadığı Diyarbakır ilimiz son yıllarda Hıristiyan Misyonerlerin merkezi haline gelmiştir.
Doksanlı yılların ortalarına doğru, Diyarbakır Ali paşa Protestan kilisesinin bünyesinde çalışmalarına başlayan Misyonerler yerli halktan: İslâmî bilmeyen sol fikriyata meyilli Kürt asıllı vatandaşlarımızın bir kaçını, maddî desteklerle kendi cemaatlerine katmayı da başardılar.
Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçen bu ilk gurup içinde benimde tanıdığım Şaban adında biri vardı. Şaban babası vefat ettikten sonra dayılarının perdeci dükkânında çırak olarak çalışmaya başlar.Dayıları oldukça dindar bir aile olmakla beraber yetim olan, Şaban ve kardeşine karşı pekte merhametli değillermiş. (Şaban’ın kardeşinin bana anlatması)
Şaban: dayılarım hem Müslümansız deyip hem de böylesi zalim iseler, bende bu dinde kalmam diye tepki olarak Hıristiyan dinine geçmiş, kocası Şaban’ın din değiştirdiğini öğrenen eşi de Şaban’dan ayrılmıştır.
Şaban on yaşında olan oğlu Yusuf ile Diyarbakır’ı terk edip İstanbul’a yerleşmesiyle Şaban ismi de zaman içinde hafızalarımızdan silinmişti. Yıllar sonra Şaban Protestan kilisesinin mahiyetinde eğitimlerini tamamladıktan sonra: İspanyol bir bayan misyonerle evlenerek Diyarbakır’a döner. Daha sonra da Ali Paşa Kilisesi’ne papaz olur.
Sanırım iki bin yedi yılı idi. Ortağımla beraber iş yerimizde iken eski dostluğumuzu da hesaba katarak: hem bir çayımızı içmek, hem de geçmişi yâd etmek için, papaz Şaban ve yanında bir Amerikalı papazla birlikte bizi ziyarete gelir. Papaz Şaban benim ortağımın aynı zamanda uzaktan da akrabası olduğundan dolayı, bu vesile ile de bir süre misafirimiz olurlar.
Selâmlaşmanın ardından oturan misafirlerimize bir yandan iş yerindeki ocaktan çay ikram ederken, bir yandan da hal hatır mevzularına geçmiştik. Sohbet din konusuna gelince bozuk Türkçesi ile Amerikalı papaz da Hıristiyanlık öğretilerinden söz ederek Papaz Şaban’a destek veriyordu.
Bir zamanların cahil Müslüman Şaban’ı gitmiş, İslâm düşmanı Papaz Şaban gelmiş ve bizim mekânımız da edindiği misyonerlik vazifesini eda ediyordu. Sohbet devam ederken Amerikalı papaza dönerek “Gerçekten hakkın rızasına ulaşmak için on bin kilometre uzaktan geldiysen ALLAH sana samimiyetin ölçüsünde bir hidayet kapısı açar.”dedim ve Şaban’a dönerek “sana yok” dedim.
Bu sözüme bozulan Papaz Şaban bana dönerek“Hayret bir iş bu tıpkı tarikatçılar gibi konuşuyorsun.” deyince; Şaban’ın yüzüne bir süre baktım ve “Şaban efendi sen gittin din değiştirip Hıristiyan oldun biz hayret etmedik. Papaz oldun geldin yine hayret etmedik. Mekânımızda bize Misyonerlik yapıyorsun hayret etmiyoruz: anadan babadan evlâdı Müslümanız, dinimizi savunurken mi bize hayret ediyorsun.” diyerek cevap verdim.Velhâsıl sohbetin tonu sertleşince kalkmaları icap etti. Kalkarken de bizi kiliselerine davet etmeyi de ihmal etmediler.
Papaz Şaban ve onun gibiler hala Diyarbakır sokaklarında aklı karışık dini bilmeyen İnsanları kendi cemaatlerine çekmek için çalışmalarını sürdürüyorlar.
Suriye’den şehrimize göç eden Suriyeli Araplara ve Kürtlere gıda ve insanî yardım yapan vakıflara çalışmalarında yardımcı olmuştum. İhtiyaç olduğunda hala yardımcı olmaya devam ediyorum. Bu vesile ile Suriyeli birçok ailenin ev adresleri bende mevcut. Bu misyonerler nerden öğrendiler bilemiyorum iş yerime geldiler.
Biri bayan biri erkek iki Güney Koreli Misyoner benden Diyarbakır’a göç eden Suriyeli Kürtlerin ev adreslerini istediler. Sebebini sorunca onlara gıda yardımı yapacaklarını söylediler. Bende Arapların adreslerini neden istemiyorsunuz diye sorunca; soruma cevap vermeyip, sadece Suriye Kürtlerin adreslerini istediler. Adresler yanımda olmasına rağmen vermedim.
Protestan kilisesinin bu Koreli misyonerlerine ”siz gidin kendi insanlarınızı kurtarın. Ülkenizi pasta gibi ikiye bölmüşler halkınızı parçalamışlar. Halkınız dini Budizm onları Hıristiyan edin. Buralarda ne işiniz var” dedim. Pek hoşlarına gitmedi bu sözlerim benden adresleri alamayacaklarını anlayınca kalkıp gittiler.
Özellikle Müslüman Kürtler üzerinde çok duruyorlar. Maddî anlamda önerilerle gidiyorlar İnsanlara. Son duyumlarıma göre Diyarbakır’da beş bin kişinin Hıristiyan olduğu yönünde.
Kuzey ıraktaki Kürtler üzerinde de faaliyetleri oldukça fazla olan Misyonerler, oradaki Kürt çocuklarına palyaço kılığında hediyeler veriyorlar. Verilen hediyelerin içinden çıkan küçük notlarda, Hıristiyanlık Dinin iyilikleri anlatılıyor. Kız çocuğuna uzatılan sakızda yazan şöyle bir cümle görmüştüm .‘İsa çocukları severdi’
Diyarbakır Kozmopolit bir kent olduğundan bölgenin; din, sosyal ve siyasal merkezidir. Bu etkenler göz önünde tutularak Misyonerler tüm faaliyetlerinin merkezi olarak Diyarbakır’ı seçiyorlar.
Diyarbakır nezdinde hedef kitle Müslüman Kürtlerdir. Yıllardan beridir bölgemizde süre gelen çatışma ortamının halk üzerindeki yorgunluğunu fırsat bilen Misyonerler paranın gücünü de kullanarak belirledikleri hedeflere ulaşmak için gece gündüz çalışıyorlar.
Selçuk korkmaz 23/06/2016
YORUMLAR
Yüreğine, kalemine sağlık can dost.
İslami inancımızı daha iyi yatatabilmek, insanımızı dini inancımıza yönetmek için devletin balına gelenlerin sayesinde misyonerlik çalışmaları bin misli arttı ülkemizde.
Şahsen benim devleri yönetenlerin bunu bilinçli olarak körüklemekte, açılan gizli veya açık kiliselere, eskilerini ihya etmeye soyunmuş olan hükümet yıllardır desteği var bunlar üzerinde. Akdamar kilisesini, Trabzon'daki manastırı özellikle ilgilenerek ayinler açması bana şüphelerimde yanıltmıyor. Restorasyon bahane!
Ev olarak açılan on binlerce misyoner kilisesi var. Yahovacıların başını tv'ldern indirmediler reklamını yapsın diye.
Bu konuda halkımızında duyarsızlığı olunca da, adamlar meydanı boş buluyorlar. Dediğiniz gibi genelde komünist, inançsız fikirlerin peşinden gitmiş olanları daha kolay avlıyorlar. para da olunca iş kolaylaşıyor.
Bunlarla baş etmenin pratik yolları var, var da; devleti yönetenler buna müsade etmez, kendimizi içeride buluruz.
Ve ben devleti yıllardır idare edenlerin müslümanlıklarına inanmıyorum. İslamı Anadolu topraklarından çıkarmak istediklerine kanaat getirdim. İslami koruma derdi yok, islamı insanlardan uzaklaştırmak amacında olduklarını sapkın din adamları türetmelerinden belli islama gizli düşmanlıkları. Yazınıda konusu geçen gencin amcalarının baskısı ve zalimlikleri karşısında karşılarına çıkan, gence sevgi ve şevkat (!) sunan misyonerlerin kucağına itilmiş. İşte bizi yönetenlerin uyguladıkları politikada tam bu!
Yaşacaklarımız çok da ama biz kendi kendimize çalıp oynuyoruz işte! Yetkisi olacak özel guruplar kurulmalı ve islam dinimiz islam dışı sahtekarların oyunlarından kurtarılmalıdır.
Yüreğiniz var olsun. Tebrik ederim hocam...
Saygı ile..
Selçuk bey o söylediğiniz misyonerler batı ilerinde bile çok etkililer örneğin; İstanbul’un Beyoğlu ilçesinin istiklal caddesinde alenen İncil dağıtıp Hristiyanlık propagandası yapıyorlar. Şimdi işin garibi şu, adamlar % 98 Müslüman olan İslamla şereflenmiş ve Kuran'ın aydınlıkçı öğretilerinden beslenmiş insanların olduğu bir ülkede İncil dağıtıp Hristiyanlık propagandası yapmasını ‘’kaldı ki insanlar tarafından deforme edilmiş ve Rabbimiz tarafından yürürlükten kaldırılmış tenekeden bir dinin propagandasını özgürlük kapsamında gören zavallı insanlar bırakın Kur’an-ı Kerim dağıtılmasını İslami değerlere sahip çıkalım diyen bir Müslümana bile hemen yobaz olmakla suçluyorlar. Gerçek yobazın kendileri olduğunun farkında olmadan ya da unutarak.
İşin asıl garip tarafı da eğer şu Hristiyanlık doğru düzgün bir din olsa adamlar kendi ülkelerindeki sosyal çöküşün önüne geçmek için asıl orada Hristiyanlığın propagandasını yapmaları gerekmez mi? Ama amaç başka asıl niyet kafa karıştırmak Müslümanları İslamdan uzaklaştırmak böylece sosyal ve kültürel anlamda toplumu çökertmek ve müşteri pozisyonuna getirmektir çünkü o misyonerlerin arkasındaki sponsor güç Hristiyanlıkla da alakası olmayan uyuşturucu baronları ve seks ticareti yapan uluslararası güçlerdir.
Bir yurt dışı seyahatimde tamamına yakını Hristiyan olan ülkede trafiğe kapalı alış veriş mağazalarının olduğu caddeye dağılmış beş altı rahibe gelen geçen o ülkenin insanlarına el ilanları dağıtıp sözlü olarak ta ‘’günah işlemeyin kiliseye gelin İsa'nın evine gelin diye adete yalvarıyorlardı.Buna rağmen kimsenin de umursadığı yoktu o el ilanlarını zoraki alanlarda birkaç adım sonra ellerinde ki küçük ilanları okumadan çöp kutusuna atıyorlardı.
O esnada bir arada olduğumuz mesai arkadaşlarımdan bir bana şöyle bir söz söylemişti; Abi, adamlarda biliyorlar dinlerinin bir geçerliliği olmadığını onun için kimsenin taktığı yok.
Evet Selçuk bey, asıl acı olanı arkadaşımın da dediği gibi adamlarda aslın da dinlerinin bir geçerliliğinin olmadığını gayet iyi biliyor da bizdeki kendi kültüründen utanan yozlaşmış kompleksli insanlarımız bunu bilmeyip Maalesef o misyonerlerin peşinden gidip onları ciddiye alıyorlar.
Son bir anekdotla bitireceğim yorumumu bir gün kendi kültüründen utanan bir tanıdığım bazı Avrupa ülkelerindeki hani beli bir alanda uyuşturucu satılmasını ve kullanılmasının serbest bırakılmasını modernlik olarak görmesi üzerine gerçek olan şu sözü söylemiştim.’’ne modernliği dostum adamlar o uygulamayı sosyal anlamda çürümüş toplumlarının hiç olmasa bir kısmın korumak için aldıkları bir tür önlem. Adamlar ne yapsın batan batmış bari yeni nesillerimizi koruyabildiğimiz kadar koruyalım mantığındalar demiştim. Ve gerçekten de öyle onun için hepimiz kültürümüzü korumak adına çaba sarf edip çok dikkatli olmalıyız.
Harika bir yazı kaleme almışsınız keyifle okudum.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Konusu çok güzel ve çok da önemli nefis yazı okudum kaleminden.İlginç olan da dış misyonerler ve kendi içimizde yaşana bizden olan misyonerler o kadar çok ki.Konu önemli ve daha fazla gündeme gelmeli, daha çok yazılar yazılmalı diye düşünüyorum ve kendi adıma teşekkür ederim konuyu bu platforma taşıdığın için .Kalemine sağlık saygılarımla..