Cin Kazanı - 8. Bölüm
Sinan Handeye bütün olan biteni anlattıktan sonra Muharrem Hocanın adresini istedi. Hande tedirgin bir şekilde adresi not kağıdına yazarak Sinan’a uzattı. Gözleri uzaklara dalar gibiydi. Sinan’a sarıldığında sanki başına gelebilecekleri tahmin eder gibiydi. Gözleri doldu. Sıkıca ellerini Sinan’ın ensesinde birleştirip gözlerine baktı. "Gitmesen olmaz mı? Çok korkuyorum. Ben bu gün evde tek başıma durmak istemiyorum. Beni de götür." Sinan yavaşça Hande’nin ellerini ensesinden ayırıp kendini geri çekti. "Hiç bir şey olmayacak Hande. Korkma!" dedikten sonra not kağıdını aldı, cebine koyup evden çıktı...
***
"Selamunaleyküm hocam. Telefonda konuşmuştuk. Kapıyı açarsanız. Geldim ben." deyip telefonu kapattı.
Muharrem hoca bir kaç saniye sonra kapıyı açıp Sinan’ı buyur etti. İçeri girdiklerinde yerde sağ köşesi kıvrılmış seccade vardı. Seccadenin hemen önünde içi su dolu tepsi vardı. Muharrem hoca seccadesini düzeltip dizlerinin üzerine oturdu. Sinan’a da oturması için işaret etti. Bir süre bir şeyler mırıldandı. Sinan tam lafa gireceği sırada Muharrem hoca söze başlayıp Sinan’ın bütün başından geçenleri anlattı. Sinan artık şaşıramıyordu. Hoca yanında duran sehpayı kendisine doğru çekti. Sehpanın üzerinde duran Kur’an-ı Kerim’i alıp üç kere dudaklarına ve alnına değdirdi. Başını öne eğip gözlerini kapadı. Bir müddet sonra konuşmaya başladı, "Günlerden salıymış. Duygu doğmuş. Sana kan bağı olan biri ziyaret etmiş. Nazar alır diye muska koyulmuş yastığına. Sonralarda Duygu bir yaşına girince burnu kanamaya başlamış. Aynı kişi gelip Duygu’nun kanı bulaşmış mendili alıp gizlemiş. Sonra bu Mevt büyüsü yapılmış.” Muharrem hoca gözerini açıp Sinan’a keskin bir bakış attı. Soğuk ses tonuyla, “Yusuf diye birini tanıyor musun evladım?”
Sinan’ın gözleri büyüdü. “Yusuf mu?! Geçenlerde işlenen bir cinayetin şüphelisi. Ben yapmadım diyor. Ama orada cesedin yanında ondan başkası yoktu. O yapmış olmalı. Şuan bi hastanede yatıyor hocam. Neden sormuştun?”
Muharrem hoca yerinden doğrulup ayağa kalktı. Pencereye doğru yürüdü. Sinan’a sırtı dönük bir şekilde konuşmaya başladı. “Kızına yapılan büyü tek değil Sinan evladım. Öncesi de var. Öncesi Yusuf ile sana yapılmış büyü. Köyünüzde siz daha çok küçükken… Babalarınız sizi senet göstermiş ifritlere. İkiniz de aynı anadansınız. Ama babalarınız farklı… Kendi eşleri dururken köyün gariban kadınından medet ummuşlar… Önce Yusuf doğmuş. Sonra babası alıp gitmiş onu. Sonra sen doğmuşsun. Baban seni de alıp gitmiş. Anneniz tek kalmış. Sonra baş edemeyip ölmüş. Babalarınız sizi daha doğduğunuzda kurban etmişler.” Sinan büyük bir şok içindeydi. “Hocam ne dediğini duyuyor musun sen! Haydi hepsi oldu diyelim bizden ne istesinler. Bizi neden kurban etsinler cinlere.” Muharrem hoca Sinan’a dönüp yavaşça yanına yürüdü. “Zaten onlar kendi belalarını kendileri bulmuşlar. Kendilerinden çıkmış acısı hepsinin. Bedenleri ifritlere yuva olmuş evladım. Hepsi dünyalık için olmuş bunların. Arsalar, topraklar, hayvanlar için… Zengin olmak için yani. İş orada kalsa yine iyi. Ama kalmamış… O babalarınızın aldattıkları eşleri var ya… Çok eziyet görmüşler babalarınızdan. Babanların eli üç beş toprak görünce eşlerini de kendi hallerine bırakıp köyden kaçmışlar. O kadınlar da işte…”
Sinan dehşete düştü. “Nasıl olur hocam. Böyle bi’ şey mümkün değil.” Muharrem hoca nefesini toplayıp konuşmasına devam etti. “O babalarınızın eşleri var ya oğlum. İşte bu büyüyü o zamanlar onlar yaptırmış. Geleceğiniz olmasın diye. Onlar çekti, siz de çekin diye yaptırmışlar. En azgın cinlerle, ifritlerle yapılmış büyü. İşin ehli yapmış. Bu ifritler babalarınızı öldürmüş. Ama sizle devam edecekler. Nesliniz kuruyana kadar devam edecekler.” Sinan’ın dudakları titredi. Gözleri bir süre odanın içerisinde dolaştı. “Ehli yapmış büyüyü dedim ya ama bizim de Allah’ımız var Sinan. Korkma sen. Ama vaktimiz çok az. Hemen Yusuf’u bul ki bir an evvel başlayalım!”
Sinan evden çıkıp Yusuf’un yattığı hastaneye geldi. Gelene kadar düşündüğü şeyler aklını allak bullak etmişti. Danışmadaki kadına kimliğini gösterip Yusuf’un yattığı odayı sordu. Öğrenip merdivenlerden yukarı çıkacağı sırada telefonu çaldı. Merdivenin demirlerine yaslanıp telefonu açtı. “Alo.”
“Komiserim ben Hasan. Bir cinayet için sizi bilgilendirmek istiyorum.” Hızlı konuşuyordu.
Sinan of çekerek, “Ben müsait değilim diğer masayı ara.”
“Komiserim sakin olun ama maktul Zafer.” Sessizlik oldu.
Sinan yaslandığı merdivenden bir adım öne attı. “Za,,,Zafer mi dedin!” Soğukkanlı davranmaya çalışıyordu. “Katil kimmiş?”
“Henüz bilmiyoruz komiserim araştırmaya devam ediyorlar.”
“Katilin kim olduğunu öğrenince hemen bana haber ver. Unutma!” Telefonu kapattı.
Zaferin ölümünü şuan düşünmek istemiyordu. Eğer bu işi çözmezse sonunun da Zafer gibi olacağını biliyordu. Ölüm… Yusuf’un odasının önüne gelince hızla içeri girdi. Yusuf başını yavaşça kapıya doğru çevirip Sinan’a baktı. Sinan yatağın yanındaki sandalyeye oturup Yusuf’un bileğini tuttu. “ Sana inanıyorum Yusuf. Derhal burdan gitmemiz lazım. Sana yolda her şeyi anlatırım." Yusuf cevap vermeden yerinden doğruldu. Dolaptan Yusuf’un eşyalarını atıp yatağa bıraktı Sinan. Yusuf giyindikten sonra Sinan eliyle acele etmesini işaret etti. Hastaneden çıkıp arabanın yanına geldiler. Sinan binmek için kapıyı açtığı sırada Yusuf, “Komiserim. Her şeyi biliyorum. Kardeşim olduğunuzu da. Dün gece bana her şeyi anlattılar…” Sinan tam “Kim anlattı.” Diyecekken vazgeçti. Cinleri düşünerek, “Başka kim anlatmış olacak ki…” diye mırıldandı. Arabaya binip yola çıktılar. Beş dakika sonra Muharrem hocayı aradı. “Hocam Yusuf’u buldum size doğru geliyorum… Hocam… Hocam orda mısınız?” ses gelmiyordu. Birkaç saniye sonra hat düştü. Yusuf lafa girip, “Eve gitmemiz lazım abi.” Sinan Yusuf’a bakıp yutkundu. Garip hissetti. Tam o sırada telefon çaldı. Muharrem hoca arıyordu. “Sinan telefon çekmedi herhalde evladım. Yusuf’un evine geçin. Ben de oraya geleceğim.” Sinan, “Tamam.” Demekle yetindi.
***
Eve geldiklerinde Yusuf önden gitti. Kapıdaki mühür sökülmemişti. Sapasağlam duruyordu. Sinan’ın da artık umurunda değildi. İçeri girip salonun ortasında durdular. Sinan’ın gözü daha önce girdiği merdiven altındaki kiler kapısına ilişti. Kapı kapalıydı. “Nasıl olur ya!” diye düşündü. Yusuf başını sağa sola çevirip etrafa bakıyordu. Duvar köşelerini dikkatlice süzüyordu. Gündüz olmasına rağmen evin içi oldukça karanlıktı. Sinan buna da anlam veremedi. Yusuf’a yaklaşıp gözleriyle Yusuf’u baştan aşağı süzdü. “Ne kadar garip değil mi Yusuf. Bütün bu olaylar bizi birleştirdi. Yıllar geçti ve kardeş olduğumuzu öğreniyoruz. Ne var ki bu iş bittiğinde seni hapse tıkmak için vakit kollayacam. Şuan sadece ihtiyacım olduğu için buradasın. Bunu unutma.” Deyip arkasını döndü. Yusuf elini Sinan’ın omzuna koydu. “Olsun.” Yusuf Sinandan uzaklaşarak arkasındaki masaya yaklaştı. Sinan’ın telefonu çaldı. “Ne var Hasan?”
“Komiserim… Kom…” Nefes nefeseydi. “Katilin kim olduğunu öğrendik komiserim. Katil Yusuf!”
Sinan’ın ağzı açık kaldı. Şaşkınlık içinde Yusuf’a dönerken birden başında şiddetli bir acı hissetti. Kafasında parçalanan kalın cam vazonun parçaları etrafa saçılmıştı. Yusuf elinde kalan vazonun parçasını Sinan’ın üzerine fırlatıp gülümsedi. “ Burdan sağ çıkacak olursan beni hapse tıkabilirsin komiser abi…”
Sinan gözlerini kırpıp düzelmelerini bekliyordu. Midesinde bulantı hissetmişti. Gözleri buğulanmıştı sanki. Görüşü çok azdı. Dizlerinin üzerine çöküp eliyle destek aldı. Yusuf Sinan’ın etrafında dönüyordu yavaş adımlarla. Ardından bir süre olduğu yerde durup gözlerini bir noktaya dikti. Sonra merdivenin altındaki kilere gidip kapıyı açtı. Sinan’ın gözleri git gide görüşünü kaybediyordu. Göz kapakları ağırlaştıkça ağırlaştı. Güçlükle kapanan gözlerini açmaya çalışıyordu. O sırada kapıdan biri girdi. Sinan sadece girenin dışarıdan gelen ışıkla parlayan ayakkabılarını görebildi. Sonrasında gözleri tamamen kapandı ve Sinan derin, karanlık bir boşluğun içine sürüklendi…
(Devam edecek...)
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
önceki bölümlere göre bana biraz vasat geldi,ama yine de iyiydi .yeni bölüm final olabilir düşüncesindeyim merakla bekliyorum
devamını heyecanla bekliyoruz