- 1009 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
KIRILMA NOKTASI-2
“Yapayalnızdım kendi kalabalığım içinde,
Tarih kadar yalnız.
Aşka aşina, acıya unutkandım…”
Murathan MUNGAN
Uzun zamandır aynı karmaşık rüyalarla uyanıyordu güne Gülce,kabullenemediği gerçeklerin rüya olmasını dileyerek.”Belki de öyledir” diye düşündü bir an.Bazen, gerçekle rüyayı ayıran çizgiyi merak ediyordu.Çünkü, dünyayı algıladığı ve gerçekliğe kanıt olarak gördüğü beş duyusu, rüyalarında da tastamam mevcuttu.Dünya hayatının bir rüya olduğunu söylüyordu evrenin sırlarına vakıf birçok bilge.Bunun hem zahiri, hem de batıni anlamı olmalıydı .”Beş duyuna güvenme” derken, duyusal algıların gerçekliği açıklamada yetersiz kaldığını vurguluyordu koca Mevlana.
Gerçeklerden ne farkı vardı, rüyalarda algıladığı kokuların, seslerin… Eline batan dikenin,düştüğü dipsiz uçurumun yarattığı acının…
Yağmurun cama vurup usulca süzülüşünü izledi bir süre, bu ona iyi geldi.Üzerinde dumanı tüten çayını yudumlarken ,içeri dolan yağmur seslerinin açtığı boşlukta dinlendi.
Dışı bu kadar ıssızken, içinin böylesine kalabalık olmasına şaşıyordu.Sürekli aynı şeyleri düşünüyordu kısır döngü halinde.Zihninde bir imaj vardı aralıksız dönüp duran:
Uçurumdan düşmüş iki kişilerdi; biri önceden hazırladığı gül bahçesine düşen, diğeri ise gafilce itildiği boşlukta seyr-ü sefer eden…
Hayatı kadar dağılmış odayı toparlarken geldi “eski” demeye dili varmadığı kocası.Eşyalarını almaya geldiğini, fazla kalmayacağını söyledi.
Kendisi savrulurken, onun duygusal ritmini merak etti Gülce.O ise, gardıroptan gömleklerini aceleyle çıkarırken sadece bir an baktı Gülce’ye.Bakışları da dudakları gibi suskundu.Son görüşmelerin, ne kadar eskise azalmayan uzak ve yakıcı havası…
-Umut etmek için çok mu geç?
Yalnızlığın yarattığı korkuya gurursuzluk da eklenmişti şimdi.
-Lütfen daha da zorlaştırma durumu.Tek celsede bitsin istiyorum.Maddi sıkıntı yaşamayacaksın korkma.Çocuğa da uygun bir dille açıklarsın.Hafta sonları alırım onu.
Katı, ruhsuz, kısa ifadeler…
Gülce, o zaman bıraktı masaya parmağından çıkardığı yüzükle beraber son umudunu.
O, herşeye rağmen hayatın normal akışı içinde rutinini sürdürebiliyorken, kendi savruluşunu anlamlandırmaya çalışıyordu.
Bu hengamede, Ozan’ın dostluğu uçurumdan uzanan yeşil yapraklı bahar dalıydı tutunmaya korktuğu.Alternatifi olmayan bir dal.Ve keder her şeye perdeydi…
Hayata baktığı sabit bir noktası olmalı insanın diye düşündü, bütün sarsıntıları, kaymaları,savrulmaları önleyen…Ve o noktaya geçici hiçbir şey yerleşmemeliydi.
Çünkü, bir insanı hayatının merkezi yaptığında, onun geçici varlığıyla birlikte hayatın anlamı da çekip gidiyordu.Hiçbir şey ya da hiçkimse herşeyin olmamalıydı.
Sahip olduğunu sandığı ne varsa kumarda kaybetmiş gibiydi.
Bu buhrandan çıkışın yolu, o sabit noktayı keşfetmekten geçiyordu.Zaten orada olan,üzeri dünyanın tozuyla kaplanmış aydınlık güneşini görmek istiyordu.
Sadece “Hoşçakal” dedi eski koca,elini kaldırıp,suçluluk ve acıma içeren kaçamak bakışlarını Gülce’ye yöneltirken.
Gülce’nin duygularını anlatacak sözcüklerse hiçbir lisanda yoktu.Sessizliğin sağaltıcı diliyle konuştu bu yüzden.Ağlamadı, suçlamadı, beklentisi yoktu.Her gün kapıda uğurlarken yaptığı gibi, o caddeye çıkana kadar ardından baktı, o kadar.
Beklentiyi, yargılamayı ve fedakarlık sandıklarının oluşturduğu fay hattını kırılmadan önce fark edemiyordu insan.
Yusuf okuldan eve döndüğünde, babası çoktan gitmişti vedasız.Girdikleri yol ayrımını izah etmek, olanca ağırlığıyla Gülce’ye kalmıştı.
Çocukların taşıdığı o yoğun sezgi gücü, Gülce’nin yükünü hafifletiyordu.Yusuf,
erken büyümek zorunda kalanların gösterdiği şaşırtıcı olgunlukla annesini dinliyordu.
Yusuf’un acı çeken ellerine ilişti Gülce’nin gözleri;konuşmanın başından beri,tutunmaya çalıştığı bir yardım eli gibi, kapşonunun ipiyle oynuyordu.
Gülce, o minik elleri tuttu, kendisinin bile inanmadığı buruk sözler söylerken:
– Beni anlıyorsun, değil mi bebeğim?Babanı yine göreceksin.Önceden de çok fazla göremiyorduk ki.Alışmadık mı zaten yokluğuna?
Yusuf, öne eğdiği başını ilk kez kaldırıp annesine baktı;
“Göz göze geldiler, gözleri cümle lisanların bittiği yerden bakıyordu..."
YORUMLAR
kadınların hep kaybettiği tek nokta kendilerinden vazgeçip eşi için çoluk çocuk için yaşamak. . . .kendilerine zaman ayırmamak saçını süpürge etmek yani kısacası işte bu da kırılma noktası....Çünkü biz kadınlar o zamanlarda kendimizi unutuyoruz ,,başkaları için başkalarının istediği kalıba girince aynaya bile bakma gereksinimi duymuyoruz çoğu zaman baktığımız da da iş işten geçmiş oluyor belki de...Hayat hep kendine bencil insanlarla dolu bence,, En basiti gece gündüz başında beklediğin evladın bile bir gün offf ya dese gerçek çarpıyor insanın yüzüne..demem o ki şairem herkes kendine kul köle olacak kadın arar da o kul köle olurken afedersin özgür adam daldan dala uçar. . . . .tebrikler...
Deniz🌿
Girdiğimiz yol ayrımlarını açıklamak hep biz annelere kalır nedense:((
Bende 2002 de boşandım .Bitmez sorular bunca zaman geçmesine
rağmen hala beynimin içinde dolaşır durur .
Kendimden çok şey buldum Deniz hanım tebrik ederim güçlü kaleminizi ....
Deniz🌿
Kırılma noktası...her iki bölümünü de okudum.Ne çok şey buluyor insan yazdığın öyküde.Anlatım akıcı ve harika bir dil.Şaşırmadım, şiirlerde böylesine güçlü bir kalemin düz yazıda da başarılı olacağını biliyordum.Öyküye gelince aralarda öyle vurucu ve doğru cümleler ifadeler var ki insan ben de böyle duyguların çıkmazlarında kalmıştım yada dışım bu kadar sessizken içim ne kadar kalabalık idi diye düşünmeden edemiyor.
Kadın erkekten daha mı fazla seviyor? yada sevdiğimizi alıp neden dünyamızın merkezi yapıyoruz? Neden kendimiz olmaya değil de onun istediği kalıba girmeye çalışıyor ve sonunda kendimize bile yabancılaşıyoruz? sorular...sorular
Öykünü okurken eminim bir çok kadın sorgulayacaktır kendini.Çok başarılı buldum.Devamını ise sabırsızlıkla bekliyorum.Tebrik ederim bu güçlü kalemi tüm kalbimle
Sevgilerimle...