- 900 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR RAMAZAN GÜNÜ
BİR RAMAZAN GÜNÜ
Allah kabul etsin orucumuzu tutuyoruz. Oruç tutanların kimisine açlık, kimisine, sususluk, kimisine de sigarasızlık vuruyor. Benim problemim hiç biri değil. Sıkıntım iftar topu. Nedense iftar saatini evde beklemek çok zor geliyor bana. Ben de iftar vakti yaklaştığı saatlerde atıyorum kendimi sokaklara.
Yine böylesi bir gündü. Topun atmasına iki saat var. Yalnız da yaşıyorum ya. Yine attım kendimi sokaklara. Bu sefer meyve bahçelerinin yoğunlaştığı uzunca bir sokakta yürüyorum boylu boyunca. Bazı evlerin bahçesi rengarenk güllerin özenle yetiştirildiği gülizarlar gibi. Renk renk, mis kokulu güller bırakmış kendini ılgıt ılgıt esen rüzgara. İstiyorlar ki rüzgarla yayılsın kokuları. Sanki güzelliğine güvenen fettan kadın her bir gül. Kaş altından süzüyorlar yoldan geçenleri. Bu güzel güllerin büyüleyici kokusunu keyifle içime çektiğim anlarda ne gördüm dersiniz? Harika kiraz ağaçları. Ahşap bir evin duvarından dışarıya sarkmış dallardaki kirazlar "ne duruyorsun hadi gel " dercesine göz kırpıyor insana. Şeytan giriverdi o an aklıma. Dedi ki; " Davut şurdan biraz kiraz topla , iftarda yersin". Bu işin günahını düşünürken uyacaktım şeytana. Duvara doğru yönelmeyi düşünürken, yetmiş yaşlarında bir nine evin kapısı önünde belirdi. Ben bir şey demeye kalmadan, ninenin dudaklarından şu sözler dökülüverdi. "Yavrum oruç değilsen kirazlardan al da ye. Eğer oruçluysan koy cebine evde yersin." Nineye oruçlu olduğumu söyledim. Bunun üzerine nine "yavrum. Cebine koyarsan ezilir. Dur sana poşet bulayım" diyerek içeri girdi. Bir süre sonra elinde getirdiği poşeti bana uzatarak " gir bahçeye. Erik de var. Ekşi ekşi yersin" dedi. Nineye teşekkür ederek girdim bahçeye. Erik ve kirazlar muhteşem görünüyordu. Bir kaç erik ve birazda kiraz toplamıştım. Nine elimdeki poşete bakarak" yavrum buncacıkla ne olacak. Doldur poşetini" dedi. "Sağol ninem, yeter bu kadar" demem üzerine, "olur mu yavrum. Helaldir, helal" dedi. Biraz daha topladım. Bu arada beş on dakika da sohbet etme imkanım oldu ninemle. Beni iftara kalmam için de epey zorlamıştı bu arada da ninem.Elini öpüp yola koyuldum. Garip duygular içindeydim dönüş yolunda. Gurur, utanç, saygı, sevgi... karmakarışık duygular içinde koyulmuştum dönüş yoluna.
Düşünüyordum ve aklıma takılan sorunun cevabı yoktur mutlaka diyordum. Dünyanın başka bir memleketinde böylesi bir misafirlikperverlik, böylesi bir paylaşma arzusu varmıydı acaba? Hoşgörü ve insana gösterilen saygı da işin cabasıydı. Sevgili ninenin koskoca bir adama "oruç değilsen meyvelerden ye" demesi hoşgörü ve saygının en yücesi değilmiydi? O anda gurur duydum insanlarımızla. işte Anadolu insanın gönül zenginliği. Binlerce yıl bir arada kardeşçe yaşamanın şifresiydi yaşadıklarım o gün. Anadolu insanının genlerinde var olan asalet nasıl da göstermişti kendini. Ve bir de ne düşündüm biliyormusunuz dostlar? Bu yüce gönüllü insanların genleriyle oynamayın insafsızca. Bırakın bu insanları kendi haline. Onlar birlikde yaşamanın yolunu her zaman bulurlar. Yeter ki çirkin eller çekilsin üzerlerinden.
Davut Tunçbilek/Keskin
YORUMLAR
yurdum insanının güzelliği işte, gönlü, yüreği bol
saygılar sayın yazar