10 EKİM 2015
10 Ekim 2015 saat 10:04 halayların çekildiği barışın şiarlarının son sesle haykırıldığı büyüklü küçüklü barış hasretlilerinin bulunduğu alan birden bire peş peşe gelen 2 bomba ile kan gölüne döndü. Tam iş ekmek özgürlük sloganını attıracaktım ki az ötede bir sarı toz bulutu yükseldi ardından korkunç bir ses o birkaç saniye içinde polisler saldırdı ses bombası attılar sandım. Ta ki ilk patlamanın basıncı beni yere yıkana kadar bizimle arası en az 45 metreydi onu hissettiğimde anladım artık çok geçti kıyıyorlardı bize ki zaten ardından ikinci patlama 5 6 metre ötemde gözümü açtığımda sağ kolumun üzerinde yatıyorum ve gözümün önünde bir el parçası kulağım da yoğun bir çınlama ve kalabalığın sesi vücuduma bakamadım korktum. Sonra Alican Emre diye bağırdı kolun dedi. O an koptuğunu düşündüm ve korkarak baktım damarım patlamış kanlar fışkırıyordu. O an nasıl yaptım bilmiyorum ama kolumu düzelttim elimi kanayan yere bastırdım etrafı izlemeye başladım kanamam hafifleyince biraz doğruldum kırık bacağımı düzelttim sırtımda ki çantamı başımın altına koydum. Hala şoktaydım rüyadayım sanıyordum ta ki Beniz başıma gelip Emre diye elimi tutuncaya kadar sonra geri gitti Gökhan’ın başına çıldırmış gibiydi. “ Gökhan kapama gözlerini burda kal gitme” diye bağırıyordu. Sonra acı bir haykırış sesi bir metre ötemde “Gökhan” diye bağırdı. “Beniz Gökhan nasıl iyi mi?” diye sesleniyorum. Ama Beniz öyle bir bakıyor ki anlıyorum öldüğünü sonra yanıma gelip “Gökhan iyi yaşıyor sen nasılsın?” diyordu. Hiçbir yerim ağrımıyor yüreğimden başka ve Ender’i soruyorum ayağımın ucunda bağırıyordu. Baş ucumda Mesut yoldaşım deyip elimi tuttu gözlerimiz yaşlı birbirimize destek olmaya çalışıyoruz. O an kameraları görüyorum “çekmeyin annem beni böyle görmesin” diye haykırıyorum. Sonra bir haykırış daha duydum bu kez Alican “Dilan” diye haykırıyordu. O tarafa dönüp baktığımda Dilan öyle güzel gülüyordu ki birden ağzından kan boşaldı ve kapadı gözlerini hatırlamıyorum ama küfürler etmeye başlamışım sonra ve yarım kalan sloganımı var gücümle haykırmışım “İŞ EKMEK ÖZLÜRLÜK” diye. Sonra başıma Şerife abla gelmiş. Yaklaşık 40 45 dakika orda öylece yattım sonrasını pek hatırlamıyorum. Parça parça canlanıyor hafızamda Beniz bir pankart getirdi beni onun içine aldılar işte o an canım çok yandı. Ambulansa gittik bindirdiler ve doğru hastaneye geldim. Ama ambulans öylesine sallandı ki ağrıdan ölecektim nerdeyse hemşire şoföre yavaş gitmesini çok fazla kırığımın olduğunu söylemiş ve şoförde bana ne gibi laflar etmiş ben duymadım ama Beniz anlattı bunları bana o ön tarafta oturuyormuş o an sonra hastaneye geldim. Yoğun bir kalabalık ana baba günü hastane acaba diğerleri nasıl diye düşünüyorum o an ağlıyorum ağlıyordum ta ki kolumu koparırcasına düzeltmeye çalışan hemşirenin yarattığı acıya kadar çok canım yandı işte o an ölmeyi istedim. Kolumu bacağımı sardılar defalarca sedyeyle film çekmeye tomografiye röntgene götürdüler. Bunlar yapılırken acım git gide artıyordu. Sonra beni ameliyathaneye götürdüler orada bir abla cebimdekileri almak istedi önce izin vermedim kimseyi tanımıyorum ama abla bende sizdenim merak etme bana emanetler deyince güvendim. Sonrası yok doktor iyi uykular dedi ve 8 saatlik bir uykuya daldım gözlerimi açtığımda Adnan yanımda yatıyordu. Nasılsın dedim iyiyim dedi ama iyi değildi iyi değildik. Tanımadığım bir çok insan vardı başımda sonra kapıdan tanıdık bir yüz girdi Uşaklı Yasin hoca ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Sarıldı öptü beni sonra telefonumu verdiler tam açacaktım ki içeriye hastane görevlileri girdi gidiyoruz dedi. Beni alıp tek kişilik yoğun bakım ünitesine götürdüler. Boynumdan serum bağlamışlar sol kolum alçıda iki bacağım alçıda sağ bacağımda aynı zamanda geçici demir takılı kemiği sağlam tutsun diye kendimden korkmuştum o an ve aklım birden arkadaşlarıma gitti. Onlar nasıl biri ne olur bana bilgi versin diyorum. Ama kimse bir şey diyemiyor. Sonra kapının önünde hemşirelerin konuşmasını duydum. “ Çok fazla ölü ve yaralı var ve hepsi gencecik insanlar çocuklar” diye konuşuyorlardı. Ne yapmıştık biz topla tüfekle tankla değil barış isteyen yüreklerimizle gülen yüzlerimizle gelmiştik oysa Ankara’ya neden öldürmek istemişlerdi bizi neden böyle ölümü hak etmiştik. İki gün kendime zor geldim. Sonra Hür abi ve Ferhat abiyle tanıştım yanıma geldiler. Bünyamin amcamın geldiğini söylediler. Ama Ferhat abi söylememesi gereken bir şeyi söyledi. Arkadaşın Gökhan öldü dedi. Ağlayamadım neden bilmiyorum ama akmadı göz yaşım ama içim öylesine kin ve nefretle dolmuştu ki volkan gibiydim. Genç bir kadınla tanıştım hastanede stajyer adı Mavi yanıma her geldiğinde dışarıdan haberler getiriyordu bana ama ölenleri söylemiyordu. Kitaplar getiriyor gelip bana destek olmaya çalışıyordu. Sonra annemler öğrenmişler benim Ankara da yaralandığımı gelmek istiyorlarmış ama amcam ben yoğun bakımdan çıkmadan gelmesin diye yok gelme iyiler diyormuş ama ana yüreği işte nasıl inansın hele ki ölüm haberim televizyonlarda çıkınca iyice çıldırmış. Sonra Fatih abim geldi gizlice videomu çekti annemlere gönderdi. Biraz da olsa içi rahat etmiş kadıncağızın. Sonra 6 gün boyunca yoğun bakım stresi yaşadım. Son gece zorla uyuya kalmıştım ki resmen ölüyordum rüya görüyordum ama doktorların deyişine göre kalbim durmak üzere nefesim kesilmiş ve son dakika da kendime gelmişim. Uykularımızda bile bizi öldürmeye çalışıyorlardı resmen ama güçlüydüm direndim ölüme ve öldürmek isteyenlere karşı arkadaşlarım için sabah erkenden servise aldılar beni bir ordu hemşire ve doktor doktorlardan biri şefmiş yanıma geldi yaş dolu gözleri ile tebrikler kardeşim sizler bu ülkenin kanayan yaraları olarak çok güçlüsünüz çok seviyoruz sizleri dedi. O an acı bir gurur sardı içimi hemen telefonumu istedim öğrenmem lazımdı tüm gerçekleri ve elime alır almaz aldığım en korkunç haber ile yıkıldım. Korkmaz abim ve Gökhan’ımın resmi aynı karede ve “Gökhanlar Korkmazlar” yazıyordu. Hayır dedim hayır Ender sakın dedim çünkü o paylaşmıştı. Ama haykırışlarım boşunaydı. İki güzel insan el ele tutuşup bırakıp gitmişlerdi beni bizleri ve ardı arkası kesilmedi kara haberlerin herkesi öğrenmiştim. Bu nasıl bir acıydı içimi paramparça ediyordu ama yıkılmıyordum. Anlam veremediğim bir güç vardı. Bir sürü insan gelip gitti yanıma akşama kadar annemle kardeşlerimle konuştum. Telefonumda 600 küsür cevapsız arama 400 küsür mesaj hemen facebookta paylaşım yaptım insanlara iyi olduğumu güçlü olduğumu söyleyip biraz da olsa güç katmak istedim. İşte o an anladım ki çok sevenim varmış. Ama sonra keşke bunlar olmasaydı da kimse beni sevmeseydi dedim ama olan olmuştu. Türkiye kurulduğu günden itibaren en büyük katliama tanık olmuştu. Akşama doğru annem geldi. Hüngür hüngür ağlıyor sarıldı bana oğlum dedi hıçkırıkları izin vermedi daha fazla konuşmasına sustu sustuk susturdular maalesef sadece sarıldık. Ama asıl işkence bundan sonra başlayacaktı. Ölmediğimize pişman edip bizi şükürcülüğe iteceklerdi bilmiyorduk. Her gün insanlar akın akın geliyorlardı ziyaretime bürokratlar siyasi partiler sendikacılar dernekler ve daha fazla insanlar her gelen gülümsüyor olmamı büyük bir şaşkınlıkla izliyorlardı. Hatta bir gün Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan ne güzel gülüyorsun sen Adnan ve Uğur gülüşleriniz bize can veriyor demişti. Evet gülüyordum ama nasıl dostlarımdan ziyade düşmanlarımda geliyordu yardım bahanesi adı altında onlar ağlayıp sızladığımı görüpte yıkıldığımı sanmasınlar diye gülüyordum. Yoksa geceleri uyku haram göz yaşı farzdı bana kolay değil 102 can göz göre göre kan gölünde kaybolup gittiler. Uykular rüyalar yüzünden haramdı çünkü ikinci kez ağır bir rüyaya dalıp ölümle yüz yüze gelmiştim. Kulağımda sürekli kulaklık duyduğum sesleri bastırması için herkes o kadar iyiydi ki bana karşı hele stajyer öğrenciler fır dönüyorlardı etrafımda benimle sohbet etmek için sürekli kendi aralarında yarışıyorlardı. Her sabah Gül ablam Hür abim Emrah yoldaşım Ferhat abim yanıma uğramadan işlerine başlamazlardı. Zaten Emrah yoldaş gazetecimdi benim muhakkak gelir iki çift laf eder giderdi. Gün içerisinde de sık sık uğrarlardı. Geceleri emek gençliğinin korkmaz cengaverleri yanımda refakatçı olarak kalır beni mutlu etmek güldürmek için ellerinden geleni yaparlardı. Kubilay yoldaşta benim gibi öldü diye televizyon ve gazetelerde adı yazılmış bir arkadaş birbirimize yaşar diyorduk. Yaşar ne yaşar ne yaşamaz filminden dolayı aynı öyle olmuştuk. Sonra Mamak gençliği Kız Kardeşim Dayanışma Derneği üyeleri Feride ablam ve canım Nurhayat ablam hep benim ve annemin yanında oldular. Hele bir Canan vardı o geldiğinde gülmemek elde değildi çünkü çok zayıftı ve annem her gelmesinde kilo alsın diye ha bire bir şeyler yedirirdi. Evet büyük bir acı yaşıyorduk ama güçlü duruşumuz asla eksilmedi çünkü inanmıştık ölenlerin gülerek öldüğüne ve hesabının sorulacağına öylesine inanmıştık ki 6 ayda anca aya kalkarsın diyen doktorların tüm tezlerini yıkıp erkenden ayağa kalktık bir çoğumuz. Aslında bana en çok güç veren bunlardan ziyade Günay yoldaşımdı. Onun hayatı o kadar zorlaşmıştı ki buna rağmen tam bir devrimci kadın duruşu sergileyip bana bilmeden de olsa çok büyük bir destek veriyordu. Uzun bir süre yattım ve ikinci ameliyatımı olmak için tekrar girdim o buz gibi olan ameliyathaneye 5:30 6 saat sürmüş bu ameliyatımda çıktığımda çok üşüyordum titriyordum. Gözlerimi açtığımda yine Hür abi Emrah Gül abla yanımdalardı. Kendime gelmem için benimle her zaman ki gibi uğraşıyorlardı. Ama narkozun etkisinde olduğum için bağırıp çağırıp kovmuşum onları odadan kendime geldiğimde ise annem yanımda yoktu. Korkmuş ben geç çıkınca ameliyattan şekeri yükselmiş acile götürmüşler bu seferde ben korkmaya başladım anneme bir şey olur diye biliyordum üzülünce ne kadar kötü olduğunu ama korktuğum olmamıştı annem iyiydi yanıma gelmiş ağlıyordu yine baş ucumda elini öptüm göz yaşlarını silip şimdi değil anne sonra hep beraber ağlarız dedim. Bu kez hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Evet oğlu yaşıyordu belki ama gencecik insanların acısı da ayrı bir acı katıyordu yüreğine annemin yüreği olan vicdanı olan hangi insan dayanabilirdi ki bu acılara dayanılmaz. Sağ bacağıma platin atmışlar kaval kemiğimin içine sol bacağımdan 18 tane bilye çekirdeği çıkarmışlar. Doktora sorduğumda 34 tane bilye olduğunu altısı hariç hepsini çıkardıklarını söylemişti. 34 bilye çekirdeği paslı ve ölen yaralanan yoldaşlarımın vücutlarından çıkıp bana saplanmışlardı. Belki de ben arkamda iki kişiyi kurtarmıştım. İşte biz bunlara sevinen insanlarız yoldaşı için vücudunu siper ettiğine sevinen insanlarız nasıl kıydınız bize ülkenin sahibi olmayı isteyenlerin gözlerinde ki o para hırsı maalesef bu acıları bizlere yaşattı. Biliyorlardı bizler barışı isteyenler asla pes etmeyecek Türkiye’yi karanlığa hapsetmeyecektik. En büyük engel bizdik böyle yaparak ortadan kaldırmak sindirmek korkutmak istedi ama küçük bir detayı unuttu bizler kayıplarda dağılmaz çoğalırız. Çünkü bizler Korkmazız. Tam 29 gün yattım hastanede bir gün apar topar taburcu oldum. Ambulansa bindireceklerdi. Durun dedim 29 gündür gökyüzünü güneşi görmüyordum görmek istedim. Aslında kötü bir şey dememiştim ama herkes ağladı. Uzun uzun bakıp derin bir nefes alıp içimden tekrar geleceğim Ankara bu kez ben değil sen ağlayacaksın dedim. Ambulansa bindirdiler herkesle vedalaştım. Ayrılık zor geldi çünkü çok alışmıştım hepsine son fotoğraflar çekildi ve yolculuk başlamıştı. 4:30 saatte Ceyhan’a girmiştik. Zorla da olsa beni evime yatağıma çıkardılar ve misafir akını başlamıştı. Önce kardeşlerim gözleri yaşlı yaşlı öyle bir sarıldılar ki o an düşündüm ya cansız bedenim gelseydi. Babamın ölümünden sonra ne yaparlardı diye ama sonra tekrar hüzün havasını yıkıp güler yüzümü çıkardım ortaya evet yine sahte gülüşümle neşe olmaya çalıştım insanlara aslında tam tersi olması gerekirdi ki uygun olanı bu ama ben güldürüyordum herkesi çünkü güçlüydüm ve söz vermiştim Şebnem’e Ali Denize Gökhan’a Korkmaz’a Dilan’a Gökhan’a Canberk’e Elif’e Adil’e Gökmen’e Emine’ye ve tüm Ekim şehitlerine o yüzden düşmek yoktu. Uzun bir süre gelen giden bitmedi bazen sıkıldığım için yalnız kalmak istediğim için uyuyormuş numarası yaparak odayı boşalttım. Sonra tek tek hepsinin resimlerine bakıp anılarım olanlarla anılarımı tekrar tekrar yaşadım. Gökhan AKMAN uzun süre rüyamdan hiç gitmedi zaten “ben senden ayrılmak istemedim senide yanıma almak istedim ama Beniz ve Ender buna izin vermedi o zaman sen onları al bana gel” diyordu. Bunun sayesinde erkenden kalktım ayağa kalkıp ona gitmek için gittim ama mezarına gitmeye cesaret edemedim korktum yıkılmaktan düşüp kalkamamaktan hala bekliyorum acısı hiç dinmeyecek ama ben daha da çok güçleneceğim işte o zaman gideceğim. Bugün günlerden Pazar tarih 19.06.2016 saat 19:49 evet bugün düne göre çok daha güçlüyüm. Gücüm gün geçtikçe artıyor. Ufak tefek rahatsızlıklarım devam ediyor bir ameliyat daha olacağım engelim oluştu ama evet güçlüyüm ve ayaktayım. Düşmanlarımıza da ölmeyerek ne kadar güçlendiğimizi göstermek için davamı sürdüreceğim. Selam olsun direnen yoldaşlarıma selam olsun devrim şehitlerine selam olsun kavgama...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.