- 836 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KIRILMA NOKTASI-1
“Bir eşiğe gelindiğinde, insanlar birdenbire hayatlarını bir yabancı gibi yaşamış olduklarını hisseserler.Bunu böyle söylemeseler de içlerinin bir yanı bilir.Böyle zamanların kelimeleri herkes için aynı değildir elbet.Zaten dünyadaki duygular ve görüntüler kelimelerden daha çoktur.Bu yüzden, renkler ve sessizlikler daha çok şey anlatır.”
(Cenk Hikayeleri )
Sahildeki masalardan birinde, gözleri elindeki çay bardağına sabitlenmiş ağlarken buldu Ozan Gülce’yi.Olağan bir yıllar sonra ziyareti için olağan sayılamayacak bir durumdu.Bilinen girizgah cümlelerine sinen tanıdık hüzün kokusu…Yüzü solgun, sesi yorgun, sözcükleri sisli pusluydu Gülce’nin:
-Seni böyle karşılamak istemezdim.Aslında gelmeyecektim kabalık olmasa.Yine de…
Cümleyi tamamlayamadı.Ona sormadan akan gözyaşlarını silerken baktı Ozan’a ilk kez:
-Kusura bakma, kötü bir gün geçiriyorum. Sen nasılsın, geçici bir iş için mi geldin?
Cevabının dinlenmediği zamanlardaki gibi kısa cümleler kurdu Ozan.
-Daha önce çalıştığım firmaya ait bir proje.İnşaat tamamlanıncaya kadar burdayım.Bunları boşver de, nedir bu halin onu anlat artık.
Gülce, başkasının hayatını anlatır gibi alaycı bir ifadeyle:
-Ailesine paspas olmuş, eskiyince de üstüne basmaya bile layık görülmeyip kenara atılmış kadının klasik ve hazin öyküsü işte…
Ağlamaktan şişmiş gözlerini günün son ışıklarıyla eğleşen denize dikti.Bir türlü tamamlayamadığı eksik cümleler kendiliğinden dökülüyordu ağzından.
-Yani, tek başına ayrılık bile yeterli bir travmayken,üstüne eklenen sadakatsizlik, ihanet…Bu noktaya nasıl geldiğimizi…
Böyle durumların en muhtemel reaksiyonu, diğer kadına yönelen öfke patlamalarıydı.Tepkileri önceden tahmin edilebilir sıradanlıktaydı, refleksleriyle yaşayan birçok insan gibi.Ozan,Güülce’nin artık rakibi bile olamayacağı kadına yapıştıracağı etiketi tahmin etmeye çalıştı.Birazdan püskürecekti onu boşluğa nasılsa.Gülce’nin en düzeylisini seçeceğini düşündü,öyle tanımıştı onu.
-Kadını görsen, Beş para etmez bir süprüntü.
Yeniden ağlamaya başladı Gülce.Ardından birkaç öfke sıfatı daha.Bu kadar naif bir insanı bile kabalaştıran acıyı ve yalnızlığı gördü Gülce’nin gözlerinde.En bayağı sıfatları kadınlar birbiri için kullanıyor diye düşündü.
Yeni bakış açısının getireceği yüzleşmenin zahmetindense klişe tavırların rahatlığına kaçmayı tercih ediyordu Gülce:
-Bunca yıllık emek…İşimden, kariyerimden,yaşam tarzımdan, düşlerimden vazgeçtim onun için.Keyif aldığım ne varsa bıraktım,içimi daraltan ne varsa hayatıma doluştu.Ev işleri, çocuk,eş ve ailesinin kaprisleri arasında tekrarlardan ibaret bir hayat.O kadar değiştim ki artık kendimi tanıyamıyorum.Onun beğeneceği biri olabilmek için evrim geçirdim resmen.Ama beyefendi eserini beğenmedi sonunda.
Ozan, çocukluk travmalarından ürettikleri kadın kimliğine sorgusuz sualsiz yerleşen otomat düşünceli kadınları bir türlü anlayamıyordu.
– Ya sen? Geldiğin noktada kendini beğeniyor musun?
Küskün bir çocuk gibi konuştu Gülce:
-Hayır tabi ki…
-O niye beğensin ki? Sen kendinden vazgeçmişsin, onun senden geçmesine neden şaşırıyorsun?
Gülce,şaşkın ve umarsız dinliyordu sadece.
Ozan devam etti:
Hiçbir sonucun tek nedeni yoktur.Beraberce oluşturulmuş çatlak ve boşluklardan sızar içeri ayrılık gerekçeleri…
Gülce sayıklar gibi kısık bir sesle:
-Hayır,ayrılık için önemli hiçbir nedenimiz yoktu.
-Belki de sen öyle sanıyordun.Son hep birdenbire gelir, ama nedenler yavaş yavaş oluşuyor zaman içinde fark ettirmeden.
Ozanın tuttuğu aynadan kendine yansıyan imajını beğenmedi Gülce:
-Beni hak etmiyor, tam birbirlerine layıklar aslında.Her şeyin nedeni o kadın.Masum maskesi altında kandıramayacağı kimse yok.En tutucusundan en profesyoneline çok geniş bir karakter skalası var bunların! Ama hepsinde aynı düzeysizlik ve günahkarlık…
Ozan, başkalarına süpürge edilmiş saçlarını arkadan toplamış kadının perişan haline acıdı.Biliyordu ki o da kendine acıyordu.Bu duygu ondan yansıyordu çünkü.Birbirinden yansıyıp sonsuz görüntüler oluşturan iki ayna gibi.
Yaşadıklarını anlamlandırabilmek, acıya adres bulabilmek için her taşın altına bakıyordu Gülce.Her şeyin merkezine, kendi içine bakmak yerine…
Ne tuhaf diye düşündü Ozan.Sanki bütün oyuncuların aynı replikleri tekrarladığı bir sahneydi dünya.Sadece oyuncular değişiyordu.
Bazen de oyuncular birbiriyle rol değiştiriyordu, hepsi bu.
-İtiraf etti mi peki?
-Evet.O kadın ayrılık nedeni değil, yürümeyen ilişkimizin sonucuymuş.Ama gerçeklere nasıl bu kadar kör olabiliyor anlamıyorum.
Ağlamaya başladı yeniden:
-Bir türlü göremiyor gerçeği…
Son okuduğu kitaptan bir cümle geldi Ozan’ın aklına:
” Herkesin, gerçeğin kendine yetecek kadarıyla ilgilendiği bir dünyada, gerçek ne işe yarardı ki…”
YORUMLAR
Yaşadıklarını anlamlandırabilmek, acıya adres bulabilmek için her taşın altına bakıyordu Gülce.Her şeyin merkezine, kendi içine bakmak yerine
çok doğru bir tespit hayal gücün gerçekten harika
yaz yaz bizde okuyalım
en çok da son cümle harikaydı bi silkelenmek lazım mı dersin !
Deniz🌿
Deniz Hanım merhaba, yüreğinize kaleminize sağlık çok güzel bir Edebiyat Öyküsü okudum. Lütfen hayal gücünüzü daha çok zorlayın ve yazın. Selamlar