Yazar Olsaydım,Bunu Yazardım !
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
‘’Ben seni
Sevmek için değil,
Sevmenin ne demek
Olduğunu bil diye sevdim!’’
Sesi dindirmek için buradayız; daha evvel söyleyemedim, yanındaki -ben- ve şu anda zaman soluktur. Zen ayinleriyle ilgili değil, karıştırma. Disiplinden kurtulan gölgedir, hemen solunda. Nereden konuştuğumu bilemezsin. Ah hayır; konuşmamaya geldiğimizi biliyorum. Kendi bedenimle sesim arasındayım; öyle bakma aşk bir suçu gerektirirdi, feyz alınan dinginlikten uzakta. Saniyeleri unutman gerekirdi.
Ben bu macerayla ilgili onu meczup kılacak bir çölde bir takas yaptım. Kumlarda kasılan güneş; çatlayan "hiç" Yarıldım ortadan ve geçmişi geçmişte bıraktım. Renkleri konuşmayı sevmem fakat; turquaz. Bir küpü dolduracak kadar zehirli bir hayal arkamda, çölde. Omzumun üzerinden döndüm ve "ben kimseyi bu kadar sevmedim" dedim. Kurtuluştan hiç söz etmedim; ondaki hezeyana sahip olamadık çağlar boyunca. İnler basıldı ve kavruldu, sular dondu ve çözüldü; çölde ıslak, ne yapsak kurumadık.
Yapayalnız ve alerjik. Toparlan bir an önce buradan da gideceğiz; şiir işini görecek, sonra gideceğiz. Zümrüt gibi saçılarak...Sana daha önce hazinelerden söz etmemiştim. Tam da yeri. Suçtaki cinnet nasıl parlarsa, onun asimetrisinde bu parlar. Sabır ve şiir. Aşk parlar. Dilsizliğin ruhunda değil, ruhun dilsizliğinde çok önceden yapılmış bir seçim vardır. O dil ile "konuşma" arasında duramıyorum, bir hayalet olabilirdim, daha fazlası veya azı da.
Omzuma dayan ve ağla. Her yer seremoninin tehditti altında olabilir, burası değil. Aç kalbini, gölgeler ısırmaz burada.
Bir kafatası bulundu. Gecenin karın boşluğunda; bekletilen yer, en sert kabukta ilk saydamlık. Ceza; tükürüğünü yuttuğunda; çiğ ve pembe. Hatırladın mı beni? Konuma çekiliyoruz her zaman. Ses; bir suikastçı, içini dök, tarihe mal edilenlerin cırtlak beyannamesi. Yakın tut; çok yakında ölüyorum, çok uzakta yaşayamıyorum.
Fenerler damlıyor, avcunu aç, fenerler damlıyor, elinde ve gecende biriktir. Kafatası bunun için. Çekip gitmekten kasıt; onu biz de alabilirdik elimize aynı fotoğrafta. Işıkta ne parlar ışıkta? Maktul son perdede son sözü söyler; iris suc bilimince konuşur. Avcundaki fenerleri geceye savur şimdi; gece yarısını geçtik. Konuşturma beni, dediğimi yap şimdi! Yakalanacağız, yazmanın sınırlarını geçtik, konuşmayı açık bırakmışsın, az evvel kapayıp attık.
Kendi şiirinle geldin; bana düşen onu yalnız kılmak ve bana düşen beni imkânsız kılmak.
Kumarda sevmek yoktur, öncelik ilksel yanılgıdan kurtulmamız gerekiyor. Şans, kucağına bir piç veriyor, kıymetini bil-miyorsun …
Fenerleri kovalamaktı aslında...Diren Nerval !
BerşaH
YORUMLAR
Merhaba Berşah Hanım, çok güzel olmuş eskilerdeki Gazel tadında bir yazı okudum anlamlı ve dindirici idi. Lütfen devam edin. Selamlar
''Yazar Olsaydım,Bunu yazardım !''
Uğultulu Tepeler'deki Highcliff gibi kendi kötücüllüğümün doruğuna vardım; kimseyi öldürmedim, çünkü kötülüğün yaşaması gerekiyordu. Çarmıhtayım, kuşkusuz burada kimsenin Maria Magdelena olması gerekmiyor.
Tüm evreni söz konusu ederek söylüyorum ki telafisi olmayan bir yola girdim, O'na doğru, ona doğru. O, O'nda bulunuyordu. Telafisi olmayan bir yol, iadesi ve geçmişi yok! Byron'ı anladım, yaşadığı hiçbir şeyi ikinci kez yaşamadığı gibi gördüğü hiçbir şeyi de ikinci kez görmedi. Zaman kanayan bir şifadır. Yüzümü yıkadım yıkadım gittim. Aynı yüzle, serin ve siyahımtrak; eller gözler gibi kendi yazgısında kıvrılmış. Her şeyi aşmanın çıplaklık sarkacında; biçildiğim gibi ikinci kez biçilmedim ve yıktığım gibi ikinci kez yıkmadım.
Büyük bağış! Affedilmek sonsuzluktan geriye doğru sayıyor. Beni yakalarsa ona aşkı vereceğim.
"Kendi kendimin celladıyım ben/ kaybeden büyüklerden biri/ sonsuz gülmeye hükümlü/ artık gülümsemeyenlerden biri."
Kayboluyor zaman, zaman kaybediyor ben'i...Tükene duygularım vebal...Al işte kıyıya vuran ağaç dalları gibi, yıka beni yıka beni ey sevgi !
s.e.v.g.i.l.e.r...