- 938 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
IF YOU GO AVAY ON THİS SUMMER DAY…İF YOU GO TO DİRMİL…
‘’Bu gün yine Kadıköy’e indim’’ Diye başlayınca anlatmaya, ‘’Ahan da macera başlıyor’’ Demişsinizdir mutlaka. Çünkü benim Kadıköy’e inmem demek macera demektir. Hani Rafet el Roman diyor ya ‘’Macera dolu Amerika’’ Diye, gelsin de macerayı Kadıköy’de görsün.
Efendim işe aslında bindiğim belediye otobüsü ile başlamam lazım ama belediye otobüsündeki macerayı büyük ölçüde kaçırdım dersem yalan olmaz. Neyse yine de oradan başlayalım.
Taşındığım yeni ev sebebiyle genelde artık Kadıköy’e belediye otobüsü ile gidiyorum. Otobüsün kalktığı ilk duraktan bindiğim için de genelde boş oluyor otobüs.
Otobüse binerken birden dikkatimi otobüsün burnundaki bir yazı çekti: ‘’ Bu otobüste Wi fi vardır. Serbestçe internete girebilirsiniz’’
Otobüse bindim, baktım akbilimizi, yani elektronik biletimizi gösterdiğimiz zamazingo değişmiş. Daha fiyakalı bir şeye gösteriyoruz artık. Neyse, gösterdim. Yerime oturdum. Sağa sola bakıyorum salak salak. Allah Allah. Otobüs boş. Merakla sordum şoföre:
-Afedersiniz şoför bey. Bir şey sorabilir miyim?
-Şoförle konuşulmaz aslında ama buyurun yine de.
-Şeyyy…Bay Wi fi ileriki duraklardan birinde mi binecek?
Zavallı şoför öyle bir sert fren koydu ki takma dişlerim fırladı ağzımdan.
-Neeee?
-Bay Wi fi diyorum. İleriki duraklardan birinde mi binecek? Otobüsün önünde ‘’ Wi fi ile internete bağlanabilirsiniz’’ Diye yazıyor da. Otobüste sizle benden başkası olmadığına göre o nerede binecek.?
Efendim, şoför bey izah etti wi fi nin bir şahıs olmadığını. Meğer internete bağlanabilmemizi sağlayan bir şeymiş. Böylece ben de uzun zamandan beri hep internetten ve bilgisayar işlerinden oldukça fazla anlayan hani şu Bill Gates gibi biri sandığım wi fi nin bir insan olmadığını öğrenmiş oldum.
İleriki duraklarda otobüs dolmaya başladı. Ben en önde oturduğum halde millet nedense boş olan benim yanıma oturmuyor. Özellikle de kadınlar…Sanki yiyeceğiz mübarekleri. Şöyle bir tepeden tırnağa süzdükten sonra ‘’ Tehlikeli adam, neme lazım ‘’ Bakışı atarak arkaya doğru ilerliyorlar.
Beşinci ya da altıncı durakta otobüs tıklım tıklım oldu. Benim yanım hâla boş.
Yedinci durakta ben yaşlarda ama okka olarak beni ikiye katlayacak bir beni adem kan ter içinde oflaya puflaya otobüse bindi ve o da şeyini gösterdikten sonra ( Yani akbil kartını ) gelip yanıma oturdu.
Adamın yanıma oturmasıyla birlikte ben resmen otobüsün camına yapıştım. Adama ‘’ Kardeşim az şöyle kıpırda da bir nefes alayım’’ Denmez elbette hemen yekten. Ne de olsa oldukça kibar bir insanımdır. Önce şöyle muhabbeti koyulaştırmalı, ondan sonra ‘’ Rica etsem şu makat-ı kebirinizi az yan tarafa kaykıltabilir misiniz?’’Diye rica etmeli değil mi?
- Selamünaleyküm hemşerim yolculuk ne tarafa?
Adam da baya sevimliymiş yahuuu.
- Sögütlüçeşmeya cidirem. Sen nere cidirsen?
Eyvah eyvahh. Kadıköy’e iki durak kalana kadar bu çam yarması ile mi yolculuk yapacağım şimdi? Hapı yuttuk. Desenize.
-Ben Gadıköye cidirem…Pardon, ben Kadıköy’e gidiyorum.
-Eyi, Heyirli yolculuhlar.
Dedi ve başı öne düştü önce. Daha sonra bacakları iyice ayrıldı. Akabinde Kürdilihicazkardan bir ‘’Hooorrr’’ çekip Nihaventten ‘’Fiuuuu’’ yaparaktan nefesini salarak fasıla başladı.
Şöyle bir kıpırdayabilsem ‘’ Hemşerim biraz da Şederaban geç’’ Diyeceğim ama ne mümkün. Adamın kafa geriye doğru iyice yaslandı, ağzı çizgi film kahramanı timsah Testerellanın ağzı gibi açıldı ve onca Şederaban isteğime rağmen Hüzzama geçti.
Oldum olası arabada uyuyanlara, hele de horlayanlara gıcık olurum. Bu yaşıma gelmişimdir ille velakin benim arabada uyuduğuma bir Allah’ın kulu şahit olmamıştır. Birden fazla Allah’ın kulu şahit olmuştur çünkü:
Evet…’’Belediye otobüsündeki macerayı büyük ölçüde kaçırdım’’ Demiştim.
Cici mi cici, tatlı mı tatlı bir hanım kızın hafifçe dürtmesi ile gözlerimi açtım.
-Ne oluyor? Niçin dürtüyorsunuz beni?
-Amcacığım ! O kadar tatlı horluyordunuz ki, uyandırmaya kıyamadım önce ama yolun sonuna geldik. Kadıköy’deyiz.
Sağıma soluma baktım gerçekten de Kadıköy’deydik. ‘’ Ben asla horlamam’’ Diyerek otobüsten inerken yolcular da bir şeylere gülüyorlardı ama neye güldüklerini anlayamadım. O kısmı da kaçırmıştım anlaşılan.
Arabadan iner inmez baktım Osman Ağa camiinin müeezzini başladı ‘’Allahu ekber ‘’ Diye çağırmaya.
Hemen alel acele abdest alıp daldım camiye. Diğer mümin kardeşlerimle birlikte saf tutup ellerimi kulak memelerime götürüp ‘’Allahu ekber’’ Demiştim ki tatlı bir müzik geldi kulağıma : ‘’ İf you go avay, on this summer day ‘’
Çok çok sevdiğim bir parça ama burası yeri değil.
Hemen yanıbaşımdakı atkuyruğu saçlarını bir iple bağlamış olan yakışıklı bey tedirgin oldu. Ses onun cep telefonundan geliyordu.
‘’ Then you might as well take the sun away; ‘’
Hay Allah’ım ya Rabbim. Neredeyse ‘’Semi Allahu Limen Hamideh’’ Diyeceğime ‘’ All the birds that flew in the summer sky, ‘’ Diye devam edecektim.
At kuyruğu saçlı mümin kardeşim bir eli göbeğinin üstünde, diğer eliyle telefonu susturmaya çalışıyor. İlle velakin telefonu artık nereye koyduysa bir türlü ne telefonu ne de tabii ki kapat düğmesini bulamıyor. İşin kötü tarafı her kim arıyorsa o kadar ısrarcı ki ‘’ Yahu adam belki de namazdadır’’ Diye düşünmeden habire aramaya devam ediyor.
Yok şarkı güzel ille velakin sinirlerim ayağa kalktı. Mübarek bir makamda ‘’ İf you go avay’’ Olur mu? Şu millet ne zaman öğrenecek camiye girince cep telefonunu kapatmayı? Oysa hemen caminin girişinde kapıda koca koca levhalar var ‘’ Cep telefonlarınızı kapatın’’ Diye…Neyse, aldırış etmeden devam etmeliyim.
Ettehiyyatü lillahi- When our love was new and our hearts were high; ---- Fesübhanallah…Namaz bozulacak yahu. Sus artık mübarek telefon.
Of yaaaa. Şarkının en hüzünlü yerine geldi. But if you stay, I’ll make you a day /Like no day has been, or will be again; We’ll sail the sun, we’ll ride on the rain,
Gözümden inen iki damla yaşla birlikte ‘’ Rabbena, atina, fiddünya, haseneten, ve fil ahirati hasaneten ve gına azeben nar(Allah’ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette
de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru.) ’’ Diyerek ilk iki rekatı tamamladım.
Sübhaneke, Allahümme--- We’ll talk to the trees and worship the wind. / Then if you go, I’ll understand,
( Şarkının tamamını ve Türkçesini yazının sonunda yazacağım.)
Yav tamam bee.. Yeter ama. Bak öteki cemaat da kızdı. Millet yüksek sesle okumaya başladı sureleri. Hele diğer tarafımdaki şalvarlı cübbeli temelli tozuttu. Adamın bir ‘’ Maliki yevmiddin’’ Deyişi var ki sessiz okunması gerekirken neredeyse cami dışından duyuldu. Sustur artık şu telefonu.
Yok arkadaş. Boşuna ‘’ Eğitim şart’’ Denmiyor…Al işte. Telefon açık kaldı, bir sürü cemaat rahatsız oldu.
Neyse..Zar zor sünneti tamamladık.
Farza başlamadan önce İmam uyardı ‘’ Muhterem cemaat. Lütfen cep telefonlarını kapatalım.’’
At kuyruklu vatandaşı dürttüm. ‘’ İmam haklı diyor. Camiye girerken cep telefonu kapatılır.’’
At Kuyruğu saçlı vatandaş da usulca fısıldadı ‘’ Çok özür dilerim’’
Derken imamın ‘’Allahu ekber’’ Komutuyla farza başladık.
Aman Allah’ım bu sefer de caminin içini kıvrak bir Burdur türküsü doldurdu ‘’ Şu Dirmil’in çalgısı a canım. / Dağlara vurdu yankısı…
Neredeyse namazı bırakıp döktürmeye başlayacağım. ‘’ Ulan kim bu densiz’’ Dememe kalmadı baktım benim baldır titriyor. Yani ses benim cep telefonundan geliyor.
‘’ Şu gelenler içinde a canım / Benim yarim hangisi.’’
Laaannn. Ben demedim mi lan ‘’Beni namaz saatlerinde aramayın’’ diye.
Evet…Yaklaşık herkese ‘’ Beni namaz saatlerinde aramayın’’ Demiştim. O bakımdan da benim cep telefonum namaz vakitlerinde asla çalmazdı. Kendimden o kadar emin olduğum için de cep telefonumu kapatmadan girerdim camiye. Kimdi bu kendini bilmez ki beni bu saatte arıyordu? Aradığı yetmiyormuş gibi cevap vermediğim halde ısrarla çaldırmaya devam ediyordu.
Hay Allah ya imam da öfkelendi galiba. Munis bir şekilde ‘’Allahu ekber’’ Diyerek namaza başlayan imam şimdi aslan kükrüyormuş gibi ‘’ Allahu ekber’’ Diyordu ille velakin benim cep telefonu çoktan türkünün ikinci kıtasına geçmişti bile ‘’ Altın yüksüğüm var benim./Parmağıma da dar benim/Şu gidenler içinde a canım/Orta da boylu da yar benim.
Babamdan kalma avcı yeleğinin kim bilir hangi cebine koymuştum cep telefonunu. Namussuzu bir bulabilsem yere atıp üzerinde tepineceğim ama yok…Ben onu ararken o inadına üçüncü kıtaya geçmişti: ‘’ Çekirgenin uçkunu/Gelinlerin de coşkunu/Coşkun olan gelinler a canım/Kendisi sallar da peşkiri..
Ya o değilde cemaatten bazılarının omuzları mı oynuyor yoksa bana mı öyle geliyordu. Hay Allah’ım ya. Şu hale bak hele.
Yanımdaki at kuyruğu saçlı vatandaş kıs kıs gülüyor, molla ise bir kaşık suda boğacak beni.
İmam ‘’Esselamu aleykum ve rahmetullah, esselamu aleykum ve rahmetullah’’ Der demez daha müsezzinin ‘’ Allahumme entesselamu ve minkessselam, tebarekte ya zelcelali vel ikram’’ Demesini beklemeden camiden nasıl fırlamışım anlatmak mümkün değil. İmamın fırçası neyse de molla derimi yüzerdi valla.
Camiden çıkıp meydana indiğimde bir sokak çalgıcısı yine çok güzel bir parça çalıyordu akerdeonla ‘’ I found my love in Portofino...(Aşkımı Portofino’da buldum)
Zavallı, benim ‘’ Portofino’yu boş ver. Dirmil’e gel de aşk nasıl olurmuş gör’’ Sözlerimden bir şey anlamasa da gerçekten de eğer aşkı arıyorsanız kendi vatanınızda arayın. Mesela Dirmil ( Şimdiki adıyla Altınyayla) Neden olmasın?
**************************
IF YOU GO AVAY
If you go away on this summer day,
Then you might as well take the sun away;
All the birds that flew in the summer sky,
When our love was new and our hearts were high;
When the day was young and the night was long,
And the moon stood still for the night bird’s song.
If you go away, if you go away, if you go away.
If you go away...
Bu yaz gününde gidersen eger
Beraberinde güneside götürmelisin
Yazin gökyüzünde ucan kuslar
Askimiz taze ve kalplerimiz mutlulukla doluyken
Gün yeni ve gece uzunken
Ve ay gece kuslarinin sarkilarinin esliginde öylece dururken.
Gidersen eger, gidersen eger, gidersen eger.
Gidersen eger...
But if you stay, I’ll make you a day
Like no day has been, or will be again;
We’ll sail the sun, we’ll ride on the rain,
We’ll talk to the trees and worship the wind.
Then if you go, I’ll understand,
Leave me just enough love to fill up my hand,
If you go away, if you go away, if you go away.
If you go away...
Ama kalirsan eger, öyle bir gün yasatirimki sana
Daha önce hic yasamadigin, yada birdaha yasamayacagin
Günese aciliriz beraber, yagmurla yol aliriz,
Agaclarla konusur, rüzgari ilahlastiriz.
Ondan sonra gidersen anlarim.
Giderken ellerimi dolduracak kadar sevgi birak bana.
Gidersen eger, gidersen eger, gidersen eger.
Gidersen eger...
If you go away, as I know you must,
There’ll be nothing left in the world to trust,
Just an empty room, full of empty space,
Like the empty look I see on your face.
I’d have been the shadow of your dog
If I thought it might have kept me by your side.
If you go away, if you go away, if you go away.
Please don’t go away...
Gidersen eger, ki biliyorum mecbursun
Dünyada güvenebilecegim kimse kalmayacak
Sadece boslukla dolu ici bos bir oda
Tipki yüzüne baktigimde gördügüm anlamsiz bakislarin gibi
Köpeginin gölgesi olurdum
Eger senin yaninda kalmami saglayacagini bilseydim
Gidersen eger, gidersen eger, gidersen eger.
Lütfen gitme..
RESİMLER
1-‘’ İf you go avay’’ Deyince akla gelen ilk isim: Frank Sinatra
2- ‘’Şu Dirmil’in Çalgısı’’ deyince akla gelen ilk isim Hale Gür.
3- ‘’ I found my love in Portofino’’ Deyince akla ilk gelen isim: Dalida
4- Fethiye ve Burdurluarın bir türlü paylaşamadıkları ama aslında Burdur’a bağlı güzel bir belde olan Dirmil.
5- Portofino.( İtalya’da bir yerleşim yeri.)
YORUMLAR
Sami hocam yorumlara baktim herkes güldüğunü söylüyor ben ise başka şey yaptım yapmasınada hazır abdest vardı ikindiyi de çıkaracaktım oldu mu bu yaptığın şimdi.
Ya bence sen şu evi karşıya taşı da ne sen Kadikoy'e in nasa biz burda zelil olmayalım
Hep söylemişimdir camide teli çalan kişinin namaza verdiği değerle orantılıdır.
Kalemine ve Kadıköyune sağlık.
Saygılar.
sami biberoğulları
Huylu huyundan vazgeçmez. Evi karşıya taşısam bu sefer de Kdıköy'ün yerini Bakırköy alacak ki o daha beter. )
Selam ve sevgilerimle.
Hocam, Allah da sizi güldürsün. Kaleminizle yine harikalar yaratmışsınız bir yandan da düşünmeye sevk eden.
Büyük keyif aldım. Yüreğinize sağlık hocam.
Selam ve saygılarımla hocam...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Gūldūren, düşūndüren güldürürken düsündůren bir yazı. cok güzel bir anlatım ve akıcılįk kutlarım
saygılarımla...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Allah u Teala ibadetlerini kabul etsin. Şimdi bu olayı dün yaşadın ya Oruçtan hiç söz etmedin de aklıma geldi ağabey! Hani şimdi cep telefonları akıllı ya interneti de var, wi fi bayı da var(Ben google amca bilirdim) sayende bay wi fi da oldu! Oldu ya camii de vakit namazı edaya beklerken mesaj dıngırtısı ötse, hani bir de alışkanlık oldu bizde o dıngırtılara hemen bakıyoruz ki kimseden geri kalmayalım! Gayri ihtiyari telefonu açsak, kimden ne mesaj geldi diye, baksak ki bir reklam kısa filmi ve şuh bir hatun sana, şu ürün daha kaliteli onu al diyor! Ammaaa kadın da çok seksi ve dekolte!!! Acaba orucum ve camiye girerken aldığım abdestim zarar görür mü?
Yahu bak yanlış anladım ben siz Tarih Hocasısınız, bende Hoca deyince hep aklıma İmam, Müezzin geliyor.
Nıç nıç nıç Tarih sorsana Sami Ağabeye!!! Kusura bakma Öğretmenim.
Yine sabahleyin gülümsettin bizi.
Ağabey bak sen artık Kadıköy'e filan inmesen de, Ne güzel Tarih dersleri veriyordun bize! Maceraların bize hayat dersi veriyor! Kısaca Camii de '''Halk ile irtibatı kes, Hâk ile irtibata geç''' diyorsunuz.
Zevk ile okudum ve ben alacağımı aldım.
Yüreğinize sağlık.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben tarihi yazı yazsam da - eğer birilerine cevap mahiyetinde ya da direkt bilgi vermek amaçlı değilse- yine komedi yapıyorum biliyorsun.
Tabii ki bunun nedeni var. Şimdi bu yazıyı okuyan bir daha cep telefonunu kapatmadan camiye girebilir mi? Sanmam.
Selam ve sevgilerimle.
Sami bey keyifli bir yazıydı inanın gülerek okudum... :))))
Çok içten bir gün kesitiydi.... Kaleminiz hiç tükenmesin.. sevgi ve selamlar
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Maceranız bol, ibadetleriniz kabul olsun arkadaşım. Tiyatroya, sinemaya gidenler yerlerine oturmadan evvel telefonlarını kapatıyorlar ama camiye gidenlerde bu duyarlılık yok maalesef.
Frank Sinatra'nın fotoğrafını görünce biraz gerildim. Fransız asıllı bu Ermeni yaşadığı müddetçe Türk düşmanlığı yapmıştır. Unutulacak gibi değil.
İlhan Kemal
Frank Sinatra Amerikalı'dır. Ailesi İtalyan asıllıdır: annesi Sicilyalı, babası Cenova'lı. Fransızlarla, Ermenilerle ya da Türklerle bir ilgisi yoktur.
Charles Aznavour ise Fransa'da, Ermeni bir aileden doğmuştur. Annesi İzmir'li ve babası Ahıskalı'dır (Şehrinden; etnik olarak Ermendir).
Saygılarımla.
Mücella Pakdemir
Google'a Frank Sinatra Ermeni yazın, size bir sürü döküman gelir.
Saygılar benden.
İlhan Kemal
Sadece bir tane var. Onun dışındakiler tüm çıkanlar ya Aznavour'un Frank Sinatra'yla düet yapması (Beraber şarkı söylemek insanı Ermeni veya Türk yapmaz), ya da Aznavour'un "Fransa'nın Sinatra'sı" diye anılmasıyla ilgili.
Frank Sinatra'yı Ermenilere bağlayan tek "kaynak" da Uludağ Sözlük'deki bir başlık: "Frank Sinatra'nın Ermeni Kürdü Olması". Başlığı açanın notunu buraya almak isterim: "başlığı bonzai ile açtım. bilginiz olsun."
Bu noktada sizden ricam bahsettiğiniz kaynaklarla ilgili link'i bana göndermeniz çünkü google beni onlara götürmüyor. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Bu yazının amacı zaten oydu: Yani '' Nasıl ki tiyatroda, sinemada cep telefonlarınızı kapatıyorsanız camiye girdiğinizde de kapatın'' Mesajını vermek. Bunu Sami'ce bir uslupla böyle anlatabilirdim ancak.
Frank Sinatra konusuna gelince: Türk dostu olduğunu hiç sanmıyorum ama Ermeni dostu olduğunu da sanmıyorum. En azından Charles Azvanaur gibi açık bir Ermeni ya da Ermeni sever olduğunua dair benim kesin bir bilgim yok.
Selam ve sevgilerimle.