UÇUYORUM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Günlerdir dışarı çıkmıyorum. Apartmandan aşağı bile inmiyorum. Sadece odanın içinde dolanıyorum. Köşeleri sayıyorum. Kaç köşesi var duvarların, her köşede ayrı bir iz var. Örümcekler gezinmiş, karıncalar. Karıncalar gezinmiş duvarda. Köşelerde, tavan aralarında örümcekler, altlarda karıncalar. İş bölümü var sanki. Bir şeyler alıp götürüyorlar bu odadan. Mutfaktan, yatak odasından her yerden karınca çıkıyor. Karıncaları sevmiyorum. Çalışkan diyorlar; bana mı çalışıyorlar, benden mi götürüyorlar belli değil. Bazı insanlara benzetiyorum onları. Alıp götürüyorlar, geri getirmiyorlar. Fareleri seviyorum. Kedileri de seviyorum. İnsanları, insanlar? Hayır hayır, şüpheliyim. İnsanları pek sevemedim. Kedileri sevdim. Fareleri, lağım farelerini bile sevdim. Hamam böceklerini sevdim. Cırcır böceklerini sevdim, ağustosböceklerini. Bir mevsimlik böcekleri. Bir haftalık yaşayan kara sinekleri bile sevdim. Yemeğimin içerisine düşüp intihar etmemek şartıyla.
Evet, konuşmayı unutmuştum. Haftalardır dışarıya çıkmasam her şeyimi unutacağım. Bazı şeyleri depoluyorum; yemek, içecek evet, teneke kutularının içerisinde her şey uzun süre kalıyor. Bazen canım taze bir şeyler istiyor. Taze salatalık, üzüm, domates…manava iniyorum. Burada her şey taneyle satılıyor. Çok pahalı. Dünyanın en yaşanılacak şehrinde yaşıyorum ben. Her şey güzel. Yollar güzel, trafik güzel. Tertemiz. Yollar; onca yağmurdan sonra gölleşmiyor, yollar taşmıyor. Her şey güzel belki. Manavlar da güzel. Çiçekçiler var köşebaşlarında. Her köşenin öbür tarafında da publar var yani birahaneler. Cadde baştanbaşa kahvehane, küçük lokanta dolu. Take away food zinciri var ilerideki köşede, gitmiyorum. Manava gidiyorum. Mandalina alıyorum, portakal, limon. Yeşil elmayı çok seviyorum. Yeşil elma. Cebimi kurcalıyorum, birkaç kelime söylemek istiyorum; gırtlağım kilitlenmiş. Günlerdir konuşmuyorum. Konuşmuyorum, konuşmak istemiyorum. O benim seçeneğim.
Telefon çalıyor. Telefonda bir ses. Evet, umut veriyor. Telefon kapanıyor. Umut bitiyor. Manav kadına teşekkür etmek için deniyorum, sesim çıkmıyor. Cebimi kurcalıyorum. Sesimi unuttum. Ben sesini unutmuşlardanım. Çoğu insan sesini unutmuş. Koca binalar da unutuyor. Aylar hatta seneler sonra çürümüş iskeletleri bulunuyor; kocakarıların, koca heriflerin. Apartmanlar, apartmanlar devlet evleri. Issız sokaklar… devletin şehri bu şehir; temiz, güzel yollar her şey güzel. ! Müzeleri, anıtları, heykelleri ve yüksek duvarları..bayraklı caddeleri, tramvayları, atlı arabaları..kayıkları..vapurları..Konser salonları..ve spor sahaları..bisiklet yoları.. Modern dilencileri..açları, sefilleri, eroinmanları..Sokağın çocukları yok..ne de sokağın kedileri..Ağaçları, meşe ağaçları, kavak ağaçları yok mu, boylu boyunca caddenin iki tarafında her şey güzel. Mis gibi kahve kokuyor, istasyon karşısındaki kahveci dükkânı. İnsanları arıyorum, yok! Gözlerine bakıyorum iki kelime konuşmak için, “nasılsın” diyebilmek için, “bugün hava güzel,” diyebilmek için, hepsi o kadar. “Bugün hava güzel, nasılsın?”
Puba gitmiyorum, biradan hoşlanmıyorum. Gitsem belki orada arkadaş bulabilirim, belki bilardo oynarım. Başka? Başkası ne? Kafayı çekip, eve gelirim. Evde uyurum, kalkarım, giderim. Televizyonum yok. Küçük bir radyom, bir müzik çalarım var. Kitaplar evet, orada sağda solda saçılmış her şey. Bu evi seviyorum. Kışın ısıtıyor beni. Koruyor beni. Düşmana karşı. Herkes mi düşman, yo! Karıncalar, karıncalar gerçek düşmanım benim. Her şeyimi alıp götürdüler. Karıncanın girdiği yerleri düşün. Düşünün bir karınca; beşinci, altıncı, onuncu, on beşinci kata çıkıyor. Buluyor senin kırıntılarını. Kırıntılarını götürse neyse “kırıntılarımı götürdü,” dersin ama karınca, yemeğin içine giriyor. Dışarıya yemek bırakamıyorum, ekmek bırakamıyorum. Küçük bir buzdolabım var. Sadece üç beş şeye yetiyor.
Bugün hava çok güzel olacak, dediler ama hala yağmurlu. Yarın da yağmurlu geçecek, diyorlar. Duvarların köşelerine bakıyorum; örümcekler yuva yapmış ama örümcekler yok. Örümcekler terk etmiş bu odayı. Öbür oda da yok. Hiçbir odada örümcek yok. Neden örümcek yok, çünkü sinek yok. Neden sinek yok, bilmiyorum. Sinekler de terk etmiş bu binayı. Sinek yok bu binada. Sivrisinek de yok. Çok can sıkıcı bir bina. Çok can sıkıcı bir oda. Dört duvar hayır, dört duvar değil; beş, altı, yedi, sekiz, on duvar, on iki duvar var. Her duvarın köşesinde izi var örümceklerin. İpek şal gibi örtmüş köşeleri. Temizlemiyorum tavan köşelerinş.. Boş kalsın diyorum öyle. Örümcek tutsun, örümcek ağları. Seviyorum örümcekleri. Zeki hayvanlar. Avlarını nasıl dantel gibi ördüklerini gördüm kaç kez. Sinekleri yakaladıkları zaman etrafında aniden dönüyorlar, hızla dönüyorlar. Hiçbir hareket edecek zaman bırakmıyorlar. Öyle bekletiyorlar. Ertesi gün tekrar aynı yere gelip, ölüp ölmediğine bakıyorlar avlarının. Sonra işlerini bitiriyorlar ve bir müddet sonra yukarıdan aşağıya tozlar halinde sineğin kanatları, bacakları düşüyor.
Örümcekleri seviyorum. Zeki avcılar. Ama, ben ne bu nede diğer ülkelerin politikacılarını hiç beğenmedim.Her biri acemi örümceğe benziyor. Çok acemiler. Ağlarını örüyorlar ama sonuçta kendileri de o ağlardan bir parça haline geliyor. Garip, değil mi?
Bugün yağmur yağmayacak dedi, radyodaki adam. Yarın belki. Yarından sonra? Evet, bahar geldi Güney’e. Güney baharlandı ve bir şarkı düğümlendi dudağıma: “Bir bahar akşamı rastladım size, sevinçli bir telaş içindeydiniz. Derinden bakınca gözlerinize, neden başınızı öne eğdiniz.” Evet, Doktor Yesâri Asım Ersoy.
Çok geç oldu belki. Bir sonbaharında dolanan insanın, bahardaki insanı tanıması.
Mevsimler çok değişik. Kuzey, sonbahardan kışa dönüşüyor. Bir bahar akşamı rastladıklarımız, yavaş yavaş kayboluyor.
Bir ses kalıyor sadece havada. O sese tutunuyorum ben.
Bir ses dolduruyor odamı, o sese tutundum:
Uçuyorum, bir bahar akşamı, güneyin ta güneyinde uçuyorum belirsizliklere..
Kanatlarına yapıştım, kafesine tutsak kuşların..
Onlar nereye uçuyorsa, o yere..!
Volkan Kemal
15 Eylül 2013
YORUMLAR
kafeslensek de çoğu kez özgürlüktür aynı zamanda kafes... yaşarız istediğimiz gibi ve konuşuruz sesli sessiz bir karşılık veren olmasa da sevdiklerimizle ve sevmediklerimizle...
çok güzel, sevgiler Volkan...
Volkan70
dostlukla hep
Volkan70
Belki doganin dengesi deyeceksiniz, ama yakindan izlediginizde karincalarin oylesine masum olmadigini gorebilirsiniz..Bilhassa Birezilya- Amazonlar - yagmur ormanlarindaki dev karincalar kendi agirliklarinin yuz misli yaprak-depolayarak- tuketmekteler..Ayriba olumcul bakterilerin tasiyiciligini da..ustlenmekteler..
"sevgi" goreceli..cogu degerler gibi..
dostlukla
Gülşah Dağlı
Onlar her helukarda insanlardan daha Masumlar. Onu kastettim
yazılarınızda da şiirlerinizde de takip ve fark edebildiğim kadarıyla hep eski tarihli, yani işte bundan 2-3 yıl öncesi falan.. ve sizin adınıza sevindim. çünkü en sevdiğim tarz olan bu seri akış, kısa cümleler, şizofrenik ruh halleri hissedilmeden yazılacak bir tarz değil. bunu bana kimse inandıramaz. hani kurgu yaparsınız, öykü yazarsınız ya da ne bileyim güncel konulara değinen denemeler vesaire. o kadar içinize dokunmaz onlar kolay kolay. ama bu tarz vurur, neden? çünkü o anlarda insan o kadar sesini içine akıtır ki, yazıdaki gibi konuşmayı unutur, kendi sesine ve hatta kendi içine yabancılaşır. ta ki, bunları yazıya dökene dek. gerçekten yazmak ilahi bir ilaç. şükür ki var.
okudukça bir şeyler birikiyor insanın içinde. ama karıncalara olan haksız ve zalim tavrı, deli derecesinde bir karıncasever olarak anlayabilmem mümkün değil. hele ki onların hamamböceği veya fareyle mukayesesi (yazarken bile içim bir tuhaf oldu)... şu örümcekler hakikaten acaip varlıklar. bir keresinde bir böceği ağına düşürüşünü ve abartmıyorum yarım saat çırpınmasına rağmen, hiç acımadan onu usta bir cerrah misali ördüğünü hiç unutmam. o zamandan beri gaddar gelir hatta bana onlar. hem belki de bu gaddarlıktan sebep, evlerinin en dayanıksız ev olması. kim bilir...
neyse, gevezeliğimizden de anlaşılacağı üzere çok sevdim yazıyı.öyle işte.
Volkan70
Karincalari yakindan takip ettiginizde; koloniler icersindeki siniflari ve isbolumlerini incelediginizde insanin yapisina benzerlikler; somuru, vahset ve duyarsizliklari gorebilirsiniz..Arilarda da bu yapilanma bariz; insan balindan yararlandigi icin gormemezlikten gelebiliyor..Sonucda doga yasam dairseini olusturmus; insan kadar tuketici olmayan tum hayvanlari seviyorum..:-)
Yorumunuz icin tesekkurler
dostlukla..
küsss
Volkan70
Karinca ve arilari biyolojik robotlar olarak tanimlarsam yanlis yapmis olmam sanirim..
dostca
Video:https://www.youtube.com/watch?v=lFg21x2sj-M
Underground bir duygu akışı.. ve kafes kişinin kendi özgürlüğüdür..
çok güzel bir anlatım..
Volkan70
tesekkurler
dostlukla
Dışarı çıkıp biraz hava mı alsanız diyorum; belkide iyi gelcek size .! .tabi bu işin espirisi çoğumuz kendi sesimizden çok daha farklı sesler duymak isteriz. örümcek ağlarına takılmayız ozaman. ..hayatı akışına bırakmak gerek bazen.
Begeni ve Sevgiyle dost..
Volkan70
disarisi icerisinin yansimasi oluyor; insan yuzleri gibi; evlerin..
tesekkurler
dostlukla
okudukça, okuduklarımı yaşadım birebir sanki
akıcı ve güzel anlatım
kutlarım
saygılarımla
Volkan70
tesekkurler
dostlukla
İç sesleri, duyulmak istenilmeyen tüm sesleri hatta kendi sesimizi anımsatıp, hüzün ve umutla harmanlanmış kanat kanat bin yürek duyurdu öykünüz.. Naçizane kutlarım.
Volkan70
yorumunuz icin tesekkurler..
dostlukla hep