- 1167 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
EŞEĞİN AKLINA KARPUZ KABUĞU GETİRMEKTEN DE ÖTE.
Her ne kadar ’Öykü’ dediysek de aslında öykü değildir.
**************
Rus temsilcisi Mareşal Petro Rumyantsev, daha masaya bile oturulmadan yapılacak olan müzakerenin ( görüşmenin) Bir mütareke ( Ateşkes ) antlaşması değil, doğrudan doğruya sulh antlaşması olacağını bildirince Osmanlı Devletini temsil eden Sadaret Kethüdası Ahmet Resmi Efendi şaşırıp kalmıştı.
Serdar-ı Ekrem ( Başkomutan ) Sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşa , bir ateşkes antlaşması için gelinmişken, bir barış antlaşması imzalanırsa ne derdi. ? ‘’ Ah Paşa ahh. Hastalanacak zamanı buldun. Ayıkla şimdi pirincin taşını. Rus Ayısı ille de sulh antlaşması diyor. ‘’ Diye kara kara düşündükten sonra ‘’ Hele bir görelim bakalım şartları. İlle de kabul etmek zorunda değiliz ya.’’ Dedi kendi kendine.
Rumyantsev, Ahmet Resmi Efendinin tava geldiğini görünce nihayet masaya oturdu. Masanın karşı tarafında Ahmet Resmi Efendinin yanı sıra Reisül Küttab İbrahim Münib Efendi de vardı. Kendi kendine ‘’ Asıl Muhsinzade olmalıydı ki olayın keyfi çıksın. Neyse..Yine de Ruscuk, Silistre, Yanya’nın intikamını fena aldım bunlardan. Şimdi ne istersem kabul edecekler’’ Diye düşünerek sevgilisi Katherina’nın daha önce dikte ettirdiği maddeleri masaya koydu.
1706 dan beri pek çok erkek Rus’un yapamadığını şimdi Rus Çariçesi olan Alman asıllı bir kadın başarmış ve anlı şanlı Osmanlı’ya diz çöktürmüştü. Bunda kendisinin rolü elbette tartışılmazdı ama baştakinin de baş olması lazımdı. Farz-ı muhal Muhsinzade Mehmet Paşa fena bir paşa mıydı? Tam tersine askerlik sanatını çok iyi bilen, ömrü savaş meydanlarında kahramanlıklarla geçmiş bir paşaydı. Lakin Osmanlı’nın başındakiler artık baş değildi. Ne Üçüncü Mustafa ne de daha yeni tahta çıkmış olan I. Abdülhamit bu Katherina orospusuyla kesinlikle başa çıkabilecek kudrete sahip değillerdi. Bu, birincisi gibi Osmanlı’nın Baltacı Paşası’nın koynuna girerek memleket kurtarmaya çalışmıyor tam tersine Osmanlı düşünüyordu kara kara, bu kevaşenin elinden imparatorluğu nasıl kurtaracağını. Hoş Katherinaların birincisinin de Baltacı Paşa’nın baltasının sapıyla hiç bir ilgisi olmamıştı ya aptal Türkler bayılırdı böyle fantezi dolu masallara.
Kendi kendine ‘’ Ulan koskoca Rus milletinin , koskoca çariçesini beceriyorum. Helal olsun bana. Şimdi de şu hindi kılıklı Osmanlı’yı becereyim de tam olsun bari’’ Dedi. Sonra da ‘’ Ulan karıyı becermeyen mi kaldı? Neredeyse tüm ordu üzerinden geçecek azgın fahişenin ‘’ Dedi kıs kıs gülerek.
Sadaret kethüdası Ahmet Resmi Efendi de Reisül Küttap İbrahim Münib Efendi de önlerine konan maddelere baktıklarında beyinlerinden vurulmuşa döndüler. Bu şartları kabul etmek demek Osmanlı Devleti’nin resmen Rusya’nın kucağına oturması demekti. İyi de kabul edilmediği takdirde savaşmak lazımdı ille velakin ordu perişan olduğu gibi bu kefereler Baltık Denizini, Atlas Okyanusunu, tüm Akdenizi boydan boya geçerek Çeşme’ye gelip 1770 de donanmamızı da yakmışlardı. Evet…Adamlar adeta dünya turu atarken Osmanlı Donanması olduğu yerde çakılmış kalmış ve kendini göz göre göre yaktırmıştı. Şimdi neyle ‘’savaşa devam’’ Diyebilirdi?
Rumyantsev içinden keh keh kehhh gülerken Osmanlı Heyeti boncuk boncuk ter döküyordu. Çünkü maddeler yenilir yutulur cinsten değildi. Aynen şöyle.
1- Kırım Hanlığı’yla Kuban ve Bucak Tatarları siyâsî bakımdan müstakil olup, ancak dînî işlerinde Hilafet makamına tâbi olacaklardır.
2-Kılburun, Kerç, Yenikale ve Azak Kalesi’yle Dinyeper (Özi) ve Buğ (Aksu) nehirleri arasındaki arazi, Rusya’ya terk edilmiş ve Aksu hudut kabul edilmiştir.
3-Ruslar tarafından işgal edilen Besarabya, Eflak, Boğdan ve Gürcistan ülkeleriyle Akdeniz adaları Osmanlılara iade olunacaktır.
4-Rus ordusu, Bulgaristan’da Tuna’nın sağ sahilinden, bir ay içinde sol sahiline çekilecektir.
5- Rusya, Osmanlı topraklarındaki Ortodoksları daimî surette himaye edebilecektir.
6- Rus sefirlerinin, Eflâk ve Boğdan vaziyetleri hakkındaki müracaatları dikkate alınacaktır.
7- Rus ticaret gemileri, Karadeniz’le Akdeniz’de hareket serbestisine sahip olacak ve istedikleri zaman boğazlardan geçebilecekler ve Osmanlı limanlarında kalabileceklerdi.
8- Ruslar, İstanbul’da daimi elçilik bulundurabilecek ve Balkanlar’da istedikleri yerde konsolosluk açabileceklerdi.
9- İngiltere ile Fransa’ya verilen kapitülasyonlar, Rusya’ya da aynen tanınacaktır.
10- Orta-Kuzey Kafkasya’da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında tarafsız bir bölge olan Kabartay ya da Kabardiya, Rusya’ya verilecek.
Osmanlı Devleti ilk defa toprak kaybetmeyecekti bu antlaşma ile. Aynı zamanda sahip olduğu topraklara bakıldığında kayıplar devede kulak bile sayılmazdı ama mesele zaten kaybedilecek topraklardan daha fazla diğer maddelerdeydi.
Kırım elden çıkıyordu çıkmasına ama daha vahimi Ruslar artık Karadeniz’e ve Akdeniz’e inebilecekler, Kapitülasyonlardan onlar da faydalanacaklar ve en felaketi Rusya Ortodoksların hakları bahanesiyle Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahale etme hakkı elde edecekti.
Bu maddeleri kabul etmek mümkün değildi. Kabul etmemek de mümkün değildi.
Ahmet Resmi Efendi şartları Sadrazam Paşa ile görüşmek için izin istedi Rus generalinden… Rus Generali pençelerinin altındaki bu zaferi bir an önce kursağına göndermek istiyordu. Beklemeye tahammülü yoktu. ‘’ Tamam, görüşün madem. Ama yarın bu işi karara bağlayacağız. Aksi takdirde savaş devam eder’’ Dedi.
Yaşlı ve yaralı koca kurt Muhsinzade Mehmet Paşa önüne konan barış şartlarını görünce beyninden vurulmuşa döndü. Beyninden vurulmuşa döndü ama yapılabilecek bir şey yoktu. 1711 de Prut’ta Rusların imdadına yetişen mucize bu sefer Rusların karşısında Osmanlı’nın yardımına gelmiyordu.
Gözleri nemli bir şekilde Ahmet Resmi Efendi’den kendisine ulaştırılan antlaşma şartlarını bir kez daha okuduktan sonra gelen adama bir mektup yazarak verdi. Mektubunda Ahmet Resmi Efendiye ‘’ Mümkün olduğu kadar şartları yumuşatmaya bak. Özellikle Kırım’ı vermemeye çalış. Ortodoksların hamisi durumuna gelmesin bu namussuzlar. Yoksa yanarız alimallah. Öteki şartlar kabul edilebilir olmasa da kabul edilebilir. ’’ Diyordu.
Ertesi gün yani 1774 yılının Temmuz ayının 14. Günü Barış çadırında müthiş bir pazarlık başlamıştı Osmanlı ve Türk tarafı arasında… İlle velakin Ahmet Resmi Efendi bir türlü göz kapaklarına hakim olamıyordu. İki de bir kapanıyordu gözleri. Başı öne eğilip duruyordu. Masada konuşulanların hiç biri hakkında en ufak bir fikri yoktu çünkü bir iki madde görüşüldükten sonra resmen kafasını masaya dayamış, uyumaya başlamıştı.
Atı alan Üsküdarı geçmişti ama Ahmet Resmi Efendi hâla uyumaktaydı. Bir ara uyandı. Aslında görüşülecek tüm konular görüşülmüş ve Osmanlı tarafı Rusların ileri sürdüğü tüm maddeleri kabul etmişti.
Gözlerini ovuşturarak kendine gelmeye çalışan Ahmet Resmi Efendi kendisini bir şeyler söylemek zorunda hissetti.
Etrafına bakındıktan sonra boğazını temizledi ve konuşmaya başladı.
-Eveeetttt. Her şeyi konuştuk, karara bağladık. Şimdi gelelim savaş tazminatı meselesine.
Rumyantsev ‘in gözleri parladı. ‘’ Ulan hakikaten de..Savaş tazminatı konusunu nasıl unuttum. Hay benim eşek kafam. Neyse ki bu salak hatırlattı’’ Dedi içinden ve sertçe emretti antlaşma metnini yazan katiplere:
-Yazın : ‘’ Osmanlı Devleti, savaş tazminatı olarak, üç senede ve üç taksitte, Rusya’ya on beş bin kese akçe verecektir.’’
Bu şart da antlaşma metnine girdi. Böylece Osmanlı Devleti tarihinde ilk kez bir devlete savaş tazminatı ödemiş oluyordu.
Yani kısacası Osmanlı Devleti temsilcisi eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmişti.
İyi de tarihimizde yaşadığımız bu ve benzeri pek çok ‘’Eşeğin aklına karpuz kabuğu getirme’’ Türünden durumlardan ders aldık mı? Maalesef kesinlikle hayır.
**********
Mit Tırları meselesini hepimiz biliyoruz.
Bu tırlarla silah taşındığı artık Bursadaki sağır Sultan’ın bile bildiği bir gerçek. Ancak silahların kime gittiği konusunda da yine hepimizin bildiği gibi hükümet kanadı ‘’ Türkmenlere gitti’’ Derken muhalif kanat ( CHP,MHP; HDP.) Bu silahların İşid denen terör örgütüne gittiğini iddia etti.
Pardon…Öyle olmamıştı. En başta ‘’tırların içinde tıbbi yardım vardı’’ demişti hükümet kanadı. Buna karşılık Cumhuriyet gazetesinin acar gazetecisi Can Dündar yemedi içmedi tırlarla silah taşındığını ispat etti ve yedi cihana yaydı bu haberi.
Daha sonra hükümet ‘’Evet silahtı ama Türkmenlere gidiyordu dedi.
Şimdi merak ettiğim için soruyorum. O silahlar diyelim ki İşid’e gitti. Bunu yedi aleme yayarak zaten ‘’ Türkiye İşid denen terör örgütüne yardım ve yataklık ediyor’’ Şeklinde bir tezi olan Avrupa Devletlerinin ve ABD nin savlarını haklı çıkarmak Türkiye’ye ne kazandırdı?
Daha önceki yıllarda da devletin pkk terörüne karşı Hizbullah örgütünü desteklediği iddia edilirdi. Devlet Hizbullah’ı destekler miydi bilmem ama Hizbullah- Pkk arasında amansız bir savaş vardı. Bu gün Türkiye’de Hizbullah’ın kökü kazındı neredeyse. Buna mukabil pkk palazlandıkça palazlandı ve devlet içinde devlet oldu. Devletin Hizbullah’ı desteklediğini yine devletin ve Avrupa Devletlerinin, ABD nin gözünün içine sokmak kime yaradı?
Şimdi denebilir ki ‘’ Devlet, bir terör örgütüne karşı bir başka terör örgütünü desteklemez’’
Valla bana değil PYD yi, Pkk yı, açık açık destekleyen ABD ye, Almanya’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya sormak lazım ‘’öyle midir?’’ diye. Ayrıca yok etmeye çalıştıkları (!) İşid’e niçin silah sattıklarını, bir günde Irak’ı çökerten ABD nin nasıl olup da Iraktan arta kalanlardan ibaret olan İşid’i bunca zamandır çökertemediğini…
Neyse bunlar derin mevzular ama kesin bir gerçek var ki bizde eşeğin aklına karpuz kabuğu getirenler hiç tükenmeyecek galiba.
Son örneği Kemal Kılıçdaroğlu olmuş. Hazret’in , partisinin grup toplantısında dile getirdiği tırlarla silah taşındığı iddiaları Hollanda Parlamentosu’nda da yankı bulmuş.
Hollanda Parlamentosu’ndaki yedi muhalefet partisi, Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki cihatçı gruplara silah yardımı konusundaki iddialara ilişkin uluslararası bağımsız bir soruşturma açılmasını istiyormuş.
Bildiğim kadarıyla Atatürk hiç bir zaman ülkesinde ters giden şeyleri başka devletlere şikayet etmemişti. O halde onun kurduğu partinin başında bulunan insan böyle bir şeyi nasıl yapar?
Şimdi bir gün Avrupa parlamentosu da ‘’ Yaz..Türkiye Cumhuriyeti, tereörist bir gruba yardım ettiğinden, bu yardımı da bizzat Türk parlaementerleri ve Türk gazetecileri tarafından ortaya çıkarılmış olup kesin olduğundan….Euro tazminat ödemeye,kesinlikle Avrupa Birliğine alınmamaya, Türkiye’ye ekonomik ve siyasi ambargo uygulanmasına mahkum edilmiştir.’’ Diye bir karar alır mı dersiniz? Daha fazlasını yapmazsa şaşarım.
Hani aslında şaşmamam da gerekiyor ama yine de hep şaşırıyorum.
Gezi eylemlerinde ‘’Haydi arkadaşlar biraz daha dayanırsak nato müdahalesi geliyor, bu hükümet düşecek’’ Diyebilecek kadar sapıtmış olan insanları alınlarından öpenlerden daha farklı bir davranış beklememem lazım aslında ama yine de ne bileyim. ‘’Atatürk’ün kurduğu parti ve onun içindeki insanlar’’ Diye bir ümit bekliyorum. Beklemesine bekliyorum ya bunların eşeğin aklına karpuz kabuğu getirme alışkanlıklarından vazgeçeceği yok.
Aslında verdiğim her iki örnek de eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmekten de öte… Buna dünyanın her yerinde ne ad verileceğini yazmaya sanırım gerek yok.
-----------------------------------------------------------------------------------------------------
NOT: Yazının Küçük Kaynarca Antlaşmasını anlattığım bölümünde kurgusal unsurlar hayli fazladır. Salt gerçek sanılmasın.
İşin doğrusu bir barış antlaşmasında bir Türk temsilcisi aynen böyle bir olay yaşamıştır. Yani masa başında uyumuş ve uyanınca ‘’ gelelim tazminat konusuna’’ diyerek karşı tarafın aklında olmayan bir konuyu akıllarına getirmiştir. Ancak yıllar yıllar önce değerli Hocam Prof. Dr. Mehmet Cemalettin Şehabettin Tekindağ’ın anlattığı bu olayın kahramanlarını ve hangi antlaşmada cereyan ettiğini unuttum. Diğer taraftan Fakülte notları çoktan kayboldu.
İlk kez savaş tazminatı verdiğimiz bir antlaşmada yaşanmış olduğunu düşünerek Küçük Kaynarca Antlaşmasında yaşanmış gibi kurguladım. ( Çok büyük bir ihtimalle de Küçük Kaynarca Antlaşmasında yaşanmıştı bu olay.)
RESİMLER:
1- Küçük Kaynarca Antlaşmasının orijinal metni.
2- Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla hakimiyeti Osmanlı Devleti’nin elinden çıkan topraklar.
3- Osmanlı Devletini dize getiren Çariçe II. Katherina
4- Meşhur Mit Tırları olayı
5- Kemal Kılıçdaroğlu’nun son çıkışı Oda Tv yi bile rahatsız etmiş gibi görünüyor.
YORUMLAR
Gerçeklerin neler olduğunu, kimlerin bulunduğu çağda neye ,nasıl imza attığını de geçiyorum. Geçmiş, savaşların ve barışların doğduğu toprakları kanla yıkamış bu açık. Hele ki her tarih ''Dönülmez akşamın ufkundayken'' çok fazla söylenecek söz yok.
Ama bizler biliyoruz kocaman geçmişin ardından yeşeren nesiller,geçmişin tarihi üz<erinden kendine yol bulurken ; alacağı dersleri iyi seçmeli.Hayat kısa ve her canlının yaşamasına müsaade edecek bir dünya bütün insanlığa.
sevgiler
sami biberoğulları
Bu günlerin mesela elli sene sonra nasıl anlatılacağını çok merak ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Oya gedik
güzel sabahlar diliyorum kıymetli yazarımıza...
Yine güzel bir konu ama maalesef ben bazı yerlerine katılmayacağım!
Katılmayacağım yer sadece silahların meydana çıkma olayı.Hala açık açık çıkıp hükumetten birisi işin doğrusunu anlatmıyor.Türkmenlere gittiği söyleniyor ama Türkmenlerde bize Türkiyeden hiç bir zaman silah gelmedi diyor.
Bir de Hocam Mesela Halit Ağabey o konuyu yanlış biliyor. Yorumunda Katherina seven bir Millet olduğumuzu söylemiş.Bence siz bu konuya bir el atında işin doğrusunu bulalım. Ben Baltacı Paşanın o şerefsiz çariçeyle yatmadığını okumuştum.
Yine mizahi bir uslup ile ele aldığınız konular çok güzel ve bir o kadar da anlamlı.
Yüreğinize sağlık Ağabey.
Hayırlı Ramazanlar.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Sen eski bir polissin. Bunları daha iyi bilmen lazım. Mesela size biri gelip yakaladığınız bir kişinin ne suç işlediğini sorduğunda hemen o kişiye ötmezsiniz yakaladığınız kişinin ne suç işlediğini değil mi? Yani bazı şeyleri herkesin bilmesi gerekmez.
Öte taraftan silahların Türkmenlere gittiğini söyleyen hiç bir Allah'ın kulu yok demişsin. Oysa var. Aşağıda linklerini göndereceğim videolara bir göz at.
https://www.youtube.com/watch?v=Y_p5EM8SaLg
https://www.youtube.com/watch?v=Bt9BH-LMTeI
https://www.youtube.com/watch?v=lCnWeASuuCU
Bir diğer husus da ortada işlenmiş bir suç varsa bunu dünyanın gözünün içine sokarak Türkiye'yi zor duruma sokmak bir Türk'ün vazifesi olmamalı diye düşünüyorum.
Şimdi şu anda bütün dünyanın gözünde Türkiye İşid'e silah yardımı yapan bir ülke konumunda değil mi? Peki bu durum Türkiye'de bir iktidar değişikliğine yol açtı mı? Hayır, Türkiyenin ekonomik , kültürel, siyasi hayatına bir faydası oldu mu? Hayır. Neye yaradı peki bu bilgiyi öğrenmemiz? Hiç..Bir hiç için zaten zor durumda olan Türkiye'yi daha da zor duruma sokmanın sebebi ne peki?
Selam ve sevgilerimle.
Çok yüzeysel görüşler, hamaset kokan ve hesap vermekten korkan bir görüş İrangate Skandalı gibi bir durum Mit tırları olayı sonuçta milli güvenliğimizi tehlikeye düşüren bir durum,İşid'in son bombalamaları yüzlerce insanımızı öldürmesi,Kilis'e atılaN roketler ölen vatandaşlar,üs bölgemize saldırıp öldürdüğü askerler,EE bu yabancıların işine geliyor,bizi uluslar arası arenada zor duruma düşürüyor görmüyelim,duymuyalım,konuşmayalım,bilipte konuşmayan dilsiz şeytandır,şehit olan vatandaşların kanı üzerinde olur,bence buişte parmağı olan herkes yargılanmalı ve üzerimize düşen bu kara leke silinmeli,uluslararası arena beklenmemeli,selamla
sami biberoğulları
Yukarıda Sezai arkadaşa da anlattığım gibi bazı şeyleri bilmektense bilmemek daha faydalıdır. Farzedelim Türkiye'nin elinde nükleer silahlar var. Bunların nerede saklandığını araştırıp bütün dünyanın gözü önüne sermek bir yerde ABD ye ''Irak'a girdiğin gibi Türkiye'ye de gir'' Demek olmaz mı?
Öte taraftan tırlardaki şilahların İşid'e değil, Türkmenlere gittiği yolunda da oldukça fazla görüntü var elimizde. Ya doğrusu Türkmenlere gittiği ise?
Öte taraftan İşid'in Türkiye'den gelen silahlara ihtiyacı yok ki. İsrail başta olmak üzere her ülkeden silah yağıyor onlara. Yazımda da sordum. Bir günde Irak'ın işini bitiren ABD , El Kaideyi dut yemiş bülbül gibi susturan ABD bir kaç saat içinde İşid'in işini bitiremez mi istese?
Kısaca bir leke var ama ak mı kara mı işte onu hâla anlamış değilim kendi hesabıma.
Selam ve sevgilerimle.
Ancak yıllar yıllar önce değerli Hocam Prof. Dr. Mehmet Cemalettin Şehabettin Tekindağ’ın anlattığı bu olayın kahramanlarını ve hangi antlaşmada cereyan ettiğini unuttum. Diğer taraftan Fakülte notları çoktan kayboldu.
Böyle bir olayın varlığından haberdar değilim ama eğer olmuşsa büyük olasılıkla 19. yüzyılda cereyan etmiştir. Sebebi ise Tanzimat sonrası diplomatların doğrudan diplomatik dil olan Fransızcayı kullanmaları, böylece uyanan kişinin doğrudan tartışmaya katılabilme şansı olmasıdır. Küçük Kaynarca ortamında uyanan kişinin Türkçe konuşacağını, bu yüzden de dragomanların duruma müdahale etme şansları olduğunu düşünüyorum. Benimki de tamamen spekülasyon tabii. Saygılarımla.
sami biberoğulları
19. Yüzyıldan önceki asırlarda da Osmanlı bürokratları oldukça fazla yabancı dil biliyorlardı. Hatta akıncıların yedi dil bildiği söylenir. ( Tabii ki onlar bürokrat sınıfı değildi.) Dolayısıyla birdenbire uyanan Osmanlı temsilcisinin direkt olarak olaya müdahil olması ihtimali oldukça muhtemeldir bence. >
Selam ve sevgilerimle.
Sayenizde pek çok kararsız kaldığım konuda bilgim oldu .
Her kelimenize sonuna kadar katılıyorum .Altına imzamı atarım.
Tebrik ederim değerli dost ve usta kalem ...
sami biberoğulları
Mutlaka okumuşsunuzdur ama bir kir kez da okumanızı tavsiye ederim Reşat Nuri Güntekin'in İstiklal adlı piyesini...Görev yaptığım tüm okullarda mutlaka sahneye koymuşumdur bu piyesi.
Selam ve sevgilerimle.
Emeğine sağlık hocam supersin ne güzel işlenmiş tarihi gerçekler.
Osmanlı yı dize getirip Rusya'nın yeniden doğmasına sebep olan Baltacı Mehmet Paşanın
başını o baltayla kesmek kazınmış diyeceğimde, güzel kadına tutkusu olan bir milletin paşasıydı.
İbretle okudum teşekkürler Sami hocam.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Hemen belirteyim: Baltacı ile I. Katerina arasında hiç bir şey olmadı. Kadıncağız bazı Rus temsilcileriyle birlikte barış görüşmeleri için paşanın çadırına geldi, konuştular ve gitti.
Osmanlı Devleti o sıralarda Avusturya ile de savaşa hazırlanıyordu. Rusya ile barış yapıp Avusturya ile teke tek savaşabilmek için Rusya'ı saldı.
Ha daha fazlasını alabilirdi dersen haklısın. Lakin o da Osmanlı tarafının ileriyi görememesinden kaynaklanan bir hata.
Zaten bu hata Baltacının kellesine mal oldu daha sonra.
Selam ve sevgilerimle.