- 785 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
YIKILAN HAYALLER (3. Bölüm)
Oktay Bey masasına doğru yönelirken, Yeşim’e de oturmasını söyledi. Yeşim’in eli yüzü ter içinde kalmıştı, cebinden mendilini çıkardı boncuk boncuk terleyen yüzünü sildi.Biraz önce yaşadıklarını düşündü, oturduğu yumuşacık deri koltukta bile rahat edememişti. Oktay Bey farkına varmış olacak ki, ‘’ Lütfen rahat ol, biraz önce yaşananlardan dolayı ben de en az senin kadar üzgünüm.’’ dedi. Yeşim sürekli yere bakıyor, ufalmış, yerin dibine geçmiş, kendisini çok yorgun hissediyordu. Kabus dolu bir rüyadan az önce uyanmış da, bu yaşananların gerçek mi düş mü olduğunu bilememenin düşüncesi içindeydi. Öyle ya, utanacak birileri varsa, ona bunları yaşatanlar, alaycı ve küçümseyici bir gözle, ön yargıyla hareket eden sekreter hanım ve Oktay Bey olmalıydı. Bu dakikadan itibaren daha neler olacaktı, daha ne sözler duyacaktı, yoksa hiç geriye dönmemeli, bu odaya girmemeli miydi? Oktay Bey’in, ‘’ Kusurumuzu bağışla, az önce yaşananları hiç olmamış farz et. Sana ne ikram edeyim? ‘’ cümlesi biraz olsun kendisine getirdi Yeşim’i. Cevap vermedi bu soruya, başını kaldırıp, gözlerini odadaki eşyalar üzerinde gezdirdi. Böyle bir odayı filmlerde görmüştü. Çok pahalı olmalıydı odada bulunan eşyalar. Gösterişli misafir koltukları, mobilyalar, duvarlarda asılı birbirinden güzel tablolar dikkatini çekti. Oturduğu koltuğa adeta gömülmüş, hareketsiz kalmıştı. İnsan bu koltuktan kalktığında yorulurdu. Uyuması da ne güzel olurdu. Bıraksalar akşama kadar uyurdu burada. ‘’ Sana söylüyorum, neden cevap vermiyorsun? Rasim Bey’in kızıyım demişsin, neydi ismin?’’ sorusuna dahi cevap vermedi. Oktay Bey, kurulmuş bir saatin dakikalarca çalması gibi, ara vermeden konuşmasını sürdürdü. ‘’ Ah hafızam! Görmeyeli yıllar oldu, sen de büyümüş, güzelleşmiş, genç kız olmuşsun. Beni tanıdın mı cici, güzel, tatlı kız… Ben Oktay… Oktay ağabeyin…’’ dedi. Yeşim, neden sonra yüzüne baktı ve adını söyledi. ‘’ Yeşim… Adım Yeşim Oktay Bey. Annemin çok selamı var. Ben buraya sizinle bir konu hakkında konuşmaya gelmiştim.’’ dedi. Oktay Bey, bozulur gibi oldu, Yeşim’in gözlerinin içine bakarak :’’ Şimdiden anlaşalım, küserim bak, sen bana Oktay Bey diye hitap etme. Ağabeyinim senin. Tabii ki bana geleceksin, bu güne kadar gelmediğin hata. Neler yapıyorsun? Nasılsın? Sekreterin kusuruna da bakma, günde kaç dilenci geliyor kapıya. Biz de usandık. Seni onlardan birisi sandı. Onun adına senden özür dilerim.’’ dedi.Yeşim böyle bir durumda, diyemezdi ‘’ Nereden de cicin, güzelin, tatlın oluyorum şımarık, küstah şey!’’ diye. Susmayı tercih etti.
Oktay Bey de fark etmişti, üç yıl önceki Yeşim’le şimdiki arasında dağlar kadar fark vardı. Serpilmiş, güzellleşmiş, bir gonca gül gibi hoş kokusu odanın içine yayılmış bir genç kız vardı karşısında. Samimi olmaya devam ederek sözünü sürdürdü : ‘’Yahu sana dikkatlice bakınca anladım ki, sen çok güzelleşmişsin. Seni alacak adam yaşadı vallahi’’ diyerek uzun uzun kahkaha attı.’’Eeee, neler yapıyorsun şimdi? Ne işle meşgulsün? Okulun bitti mi yoksa? Yeşim, kısa ve net yanıtlar verdi. Babasının durumundan, eve gelen icradan bahsetti. Oktay Bey yüzünü buruşturarak duymamış gibi ‘’ Kolay, kolay… Şimdi o sorunlara hiç girmeyelim, bunlar kolay şeyler, hallederiz. Ama sen de Oktay ağabeyini ihmal etme, ziyaretime her zaman gel. Baban çok namuslu bir adam. Hepimiz severiz, severiz de o bizi seviyor mu hala, bilemem. O ayrıldıktan sonra düşündüm ki hata yapmışız. Günahını aldık bir de.Gelsin, hemen yarın gelsin başlasın işe. Ahhh, bilmiyordum, ben bu durumlarda olduğunuzu bilsem hiç size uğramaz mıydım? Annen nasıl? Çok iyi bir kadın Kerime Teyze. Eee boşuna dememişler, anasına bak kızını al diye.. Sakın yanlış anlama küçük tatlı hanım. Bizde yanlış olmaz. Sen benim kardeşimsin. Yoksa bu kadar samimi, bu kadar içten konuşur muydum seninle? Maharetlidir Kerime Teyze. Az mı zeytinyağlı yaprak sarmasını, kuru fasulyesini yedim. Sen de pek güzelsin. Okulun bitsin, tatlı, güzel, cici bir doktor olursun, yarın da Oktay ağabeyini beğenmezsin ya, neyse.. ’’ diyerek Yeşim’e maskaralık yapıyor, bu haliyle pek de gülünç oluyordu. Yeşim art arda bir makineli tüfek gibi konuşan bu adamın hangi sorusuna nasıl cevap verecekti. Dinlemede kaldı.‘’ Karnın da acıkmıştır senin. Çıkalım dışarda bir şeyler yiyelim mi? Çekinme kız… İstersen buraya getirteyim.’’ derken Yeşim’in takınacağı tavrı da ölçmüş oluyordu. Yeşim hayır anlamında başını salladı.’’ Aç değilim, eve gitmeliyim, annem merak eder.’’ dedi.Oktay Bey duymazdan geldi, sekreterini iç hattan arayıp onunla şifreli bir şeyler konuştu. Biraz sonra da elinde bir tomar parayla içeri giren sekreter, elindekileri masaya bırakırken göz ucuyla da Yeşim’i süzdü. Sonra da patronuna ‘’ Her şey yolunda demek ‘’ anlamında göz kırptı. ‘’ Çıkabilirsin ‘’ dedi Oktay Bey, sekretere hitap ederek. Sekreter duruma bozulsa da belli etmedi, sessizce dışarı çıktı. Oktay Bey sirk maymunları gibi ağzı kulaklarında ’ Bu, benden küçük bir jest. Buradaki parayla, değil altı aylık ev kirasını, bir yıllığını peşin bile ödersiniz. Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık, tatlı dil, güler yüz canım.’’ diyerek Yeşim’e paraları verdi. Verirken de Yeşim’in ellerine okşar gibi yaparak dokundu. Yeşim, ellerini geri çekti. Oktay Bey içinden, ‘’ Yabani bir kısrak gibi, evcilleştirmesi zaman alacak.’’ diye düşünüyordu. Bir taraftan da maskeli yüzüyle güya bir ağabey, bir baba şefkatiyle sıkı sıkı tembihlemeyi de unutmadı : ‘’ Tatlı, cici, bir tane kardeşim benim. Oktay ağabeyini ihmal etme, sık sık buraya gel.’’ dedi. Yeşim bir kez daha utanmış ve mahcup olmuştu. ‘’ Çok teşekkür ederim Oktay Bey. Çok mutlu ettiniz beni. Babam inşallah kabul eder de yeniden işe başlar burada. Borcumuzu da taksit taksit size öderiz.’’ dedi. Oktay Bey, Yeşim’in ağzından çıkan ‘’ Bey ‘’ sözüne takılarak ‘’ Aaaa, olmadı ama, Bey demek yoktu, ağabeyinim senin. Bir daha Bey dersen bana, külahları değişiriz. Hem dert etme şimdi bunları, borç olarak da düşünme ‘’ dedikten sonra avını yakalamış bir örümcek gibi, elleriyle Yeşim’in omuzlarından tutarak, iki yanağına da öpücük kondurdu. Her şey birkaç saniyede olmuş ne omuzlarına uzanan elleri çekebilmiş, ne de yanağından öpmesini engelleyebilmişti. Saf saf, içinde hiçbir kötülük olmaksızın, ‘’ Kemal ağabeyim de yanağımdan öperdi, severdi beni, insan kardeşini sevmez mi? Oktay Bey de benim bir ağabeyim. ‘’ diye geçirdi içinden ve müsaade isteyip şirketten dışarı çıktı.
Eve dönüş yolunda önce kasaba uğradı. Elindeki paranın bir miktarıyla kasaba olan birikmiş borçlarını ödedi. Önce ödedi ki, kasaba yüzü olsun. Kasabın hayreti ve şaşkınlığı gözünden kaçmamıştı. ‘’Babam tekrar işe başlayacak da, avans almıştı iş yerinden. Kasap amca, yağsız tarafından bir kilo, yok yok iki kilo olsun, kıyma istiyorum. Bir kilo da kuşbaşı et lütfen…’’ dedikten sonra aldıklarının da parasını ödedi, mutlu, neşeli bir şekilde manava da uğradı. Aynı sözleri orada da ifade etti. Aynı şekilde manav da şaşırdı duruma. Birikmiş borcu ödedikten sonra eli kolu dolu bir şekilde, bakkala da uğradı. Biraz zeytin, beyaz peynir, yoğurt, salam, tereyağı aldı. Biriken bakkal borcunu da ödedi. Bakkal çok şaşırmadı, ‘’ Rasim Bey at yarışından kazanmıştır. Kedi kedi olalı bir fare yakalamış demek ki. Yoksa ayın sonu daha. Para ne gezer onda.’’ diye düşünmüştü. Yeşim açıklama gereği duymadan yüzünde güller açarak eve doğru yol aldı. Uzun uzun zile bastı. ‘’ Geldim, geldim, kimdir o?’’ diye endişe ve merak içinde annesi kapıyı açtı. İçeri girer girmez bir solukta o gün neler yaşadıklarını anlattı.Kadın önce mutlu olduysa da, yüzü güldüyse de sonradan bir hüzün çöktü gözlerine. Kızına söyleyemedi. ‘’Belki de ben yanılıyorum. Yapmaz, Oktay yapmaz, düşünmez yanlış şeyler. Çocuğun günahını almayayım. Kardeşi değil mi sonuçta. Rasim’i de tanıyor Oktay. Tabi, anladılar kocamın kıymetini. Bir nevi özür bu. ‘’ diye düşündü durdu. Tavada tereyağlı kıymalı yumurtanın mis gibi kokusuyla doydu Yeşim. Ana kız sofradan bu kez huzurluca ve karınları doyarak mutlu bir şekilde kalktılar. ‘’ Ahhh, Kemal’im de olsaydı şimdi. Ne yer, ne içer oğlum.’’ dedi. Yeşim elindeki paraların tamamını annesine verdi. İçinden sadece yarınki simit parasını aldı. ‘’ Anne ‘’ dedi, paraları verirken. ‘’ Anne, şey diyecektim, ayakkabım yırtıldı da, arkadaşlar da her gördüklerinde bana bakıp bakıp gülüyorlar. Diyecektim ki, şöyle ucuzundan kendime bir ayakkabı alsam? Kerime Hanım, ‘’ Al tabi kızım. Ben de düşünüyordum kaç zamandır. Kör olasıca herif, para mı bırakıyor eve. Zıkkımlanıp duruyor her gün. Burnundan gelesice. İçkiyi, kumarı bıraksa da hepimiz rahat etsek. Çürüdüm ben, çürüdüm genç yaşımda. Kocadım artık. Yaşıtlarım bana alaycı alaycı bakıyor. Ne olmuşsun sen böyle diyorlar. Ağzımda diş kalmadı. Oku sen kızım. Tek oku. Hayatını kurtar. Annen gibi çile çekme. ‘’ dedi. Kerime hanım, kocasının eve gelmesini bile beklemeden, koşar adımlarla üst kata çıktı, ev sahipleri Şeref Bey’in hanımı kapıyı yine yüzüne çarpıyordu ki, ‘’ Durun’’ dedi, ‘’ durun! Kiranın tamamını vermeye geldim. İşte bakın elimde. Tamam mı? İcra micra gelmeyecek değil mi bize?’’ derken bir taraftan seviniyor, bir taraftan da kuşkuyla etrafına bakıyordu. Şeref Bey sesler üzerine dışarı çıktı. Bankadan emekli olduğu için resmi işleri iyi bilirdi. ‘’ Bu parayı şimdi bize verme bacım. Koy cebine! Böyle borç ödenmez. Her işin yolu yordamı var. İcra kağıdında yazıyor nereye ne şekilde ödeyeceğiniz. Yarın ödersiniz, aceleniz ne? ‘’ dedi. Kerime hanım bunun üzerine paraları cebine koydu, ‘’ Daha düne kadar paramız yoktu borcumuzu ödemek istediğimiz halde, ödeyemiyorduk. Bu gün paramız var, ödemek istiyorum, yine ödeyemiyorum. Nasıl iştir bu?’ diye söylene söylene evine girdi.
(Üçüncü bölümün sonu. Devam edecek)
Vecdi Murat SOYDAN
10/06/2016-Isparta