- 1951 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BALKAN GERÇEĞİ-7
Yarım saatlik bir yolculuktan sonra Manastır’dayız. Makedonların diliyle Bitola’da. 250-300 bin nüfusuyla ülkenin ikinci büyük kenti Manastır, bir zamanlar neredeyse tümüyle Türk şehriyken bugün 2-3 bin Türk ya var ya yok.
Manastır Osmanlı 3. Ordusunun merkezi olmuştur uzun yıllar. O nedenle her yer ecdat yadigârı görkemli binalarla dolu. Atatürk’ün askeri idadiyi okuduğu güzelim bina “Bitola Müzesi” bugün. İkinci katının yarısı devletimizin kurucusuna ayrılmış; gerçek şu ki, Türkiye’de bir Atatürk müzesinde görülmesi arzu edilen ne varsa sergilenmiş denilebilir.
Dragor nehrinin kenarında kurulan Manastır’da bizi ilk olarak, bir çok Balkan ülkesinde olduğu gibi II. Abdülhamit’in yadigârı bir saat kulesi karşılıyor ama onun da tepesine haç takılmış. Her yan minarelerle dolu ama tek açık cami,1481’de Kadı İshak beyin yaptırdığı İshakiye camii. Ona da şükür deyip cumayı kılıyoruz. Nehrin karşısındaki Yeni Cami 1553 Kadı Mahmut tarafından yapılmış ama bugün sanat galerisi. Az ilerideki Haydar Kadı Camii de depoymuş. Osmanlı Bedesteni (Çarşısı) metruk bir halde, boyaları her tarafı dökülüyor; bize küskün ve sitemli bakıyor adeta.
“Büyük sokak” dedikleri bizim Çark caddesine benzer hareketli caddeden yürüyoruz. Solda önümüze çıkan rektörlük binası da bizden kalma. Osmanlının ilk sinema filmini çeken Manaki kardeşlerin heykeli de sağımızda; bir de müze var arkasında.
Manastır’dan ayrılıp bu kez kuzeye yani Pirlepe’ye doğru yönleniyoruz.
. Burada da artık Türk de Arnavut Müslüman pek kalmamış. Öğreniyoruz ki Manastır ve Pirlepe’de 200 köy varmış; sadece 2 köy Türk-Müslüman köyüymüş: “Budaklar” ve “Kanatlar.”
Bu köylerden tercihimizi - yine Adapazarı’na gelen öğrenci grubundan olan - bizim “Kaniye ve Saniye kardeşlerin köyü Kanatlar’dan yana kullanıyoruz.
230 haneli köyde muhteşem bir karşılanışımız var; önce Türk bayraklı otobüsümüzle bize köy sokaklarında tur attırıyorlar; ardından ayranlar, börekler, kavun karpuz... Sanki Anadolu’da Konya ovasında bir Türkmen köyündeyiz. Bütün Pirlepe Kanatlar köyünde bizim gelişimizle müthiş olumlu bir atmosfer oluşmuş durumda. Sanki 40 yıldır birbirini görmeyen yakın akrabalar yeni görüşmüşçesine hasret gideriliyor, sarılıp koklaşılıyor; öylesine sıcak candan bir muhabbet. “Türk oldukları” için 200 yıldır horlanan köy ahalisi durumdan çok memnun; bizi akşama misafir etmek istiyorlar. Program gereği gitmemiz gerektiğine zor ikna ediyoruz.
Veda sırasında Kanatlar köyünün 25 yıllık öğretmeni Sabahattin Yusuf bizleri şu sözlerle uğurluyor:
“Yüzyıllardır buralarda direniyoruz. Bizlere öyle moral verdiniz ki, artık 200 yıl daha direnebiliriz inşallah.”
Makedonya ve Kosova’daki Türk evlerinin aynısı burada da mevcut; evlerinin giriş kapısı üzerinde büyük birer ay yıldız.
Köylüyle hatıra fotoğrafı çektirip gözyaşları ve “bizi unutmayın ne olur” yakarışları arasında veda edip ayrılıyoruz.
Buradan sonraki durağımız Ohri.