- 835 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİRE İLİŞKİN BİRKAÇ GÖRÜŞ
Şiir sözcüğü Arapça kökenli olup bilmek, hissetmek anlamına gelen şar kökünden geliyormuş. Dolayısıyla şiir yazan kişi anlamındaki şair sözcüğü de Arapça kökenlidir. Madem Türkiye’deyiz, Türk şairleriyiz ve Türk ulusundanız, o zaman Öz Türkçe sözcüklere öncelik vermeliyiz bence. Birkaç şiirimi Osmanlı Türkçesi ile yazdığım için edebiyat çevresinde bazıları beni eski sözcükleri savunan biri olarak görüyor. Oysa ben Öz Türkçe yanlısıyım. Osmanlı Türkçesi ile yazmamın nedeni Divan şiirine olan sevgimden, Osmanlıca’nın ahenkli, müzikal, akıcı ve şiirsel bir dil olmasındandır. Bununla birlikte pek çok şiirim yalın bir dille yazılmıştır. Türkçe’nin çok zengin bir dil olmadığı söylenir, oysa örneğin şiir ve şair sözcüklerinin Öz Türkçe karşılığı çoktur. Şiir sözcüğü yerine Öz Türkçe olan koşuk, ır, yır, kojan, takşut, deyiş sözcükleri kullanılabilir. Şair sözcüğü yerine de ozan, baksı, kam, koşukçu, yırçı v.b. sözcükleri kullanabiliriz.
Şiirin ya da koşuğun tanımı bence henüz tam anlamıyla yapılamamıştır. Gerçekten de şiirin ya da koşuğun ne olduğu o kadar tanımlanması zor bir şeydir ki… Kimilerine göre şiir bir sözcük işçiliğidir, kimilerine göre duyguların dışa vurumudur. Yahya Kemal Beyatlı şiir için “Şiir bir nağmedir. Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir musikidir.” derken, Cahit Sıtkı Tarancı’ya göre şiir “Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır.” Ahmet Hâşim şiiri “Söz ile musiki arasında olan, fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan” olarak tanımlar. Necip Fazıl Kısakürek ise şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" der. Chateaubriand “Şiir seçmek ve gizlemek sanatıdır.” derken Baudelaire “Şiir, insana hayat veren, ruha kulaktan ve gözden girmeyen mısralardır.” demiştir.Paul Valery “Şiir, çığlıkların, gözyaşlarının, okşayışların, iç çekişlerin belirsiz olarak anlatmağa uğraştıkları şeyi veya şeyleri konuşulan dilin gereçleri ile anlatmak ve bir yeni varlığı sahip kılmak çabasıdır. Gerçek şiirin, asıl sanat eserinin kendi varlığından başka bir gayesi yoktur. Kendisinde başlar, kendisinde biter. Bütün asaleti de buradan gelir.” derken TDK şiir için “Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan, hece ve durak bakımından denk ve kendi başına bir bütün olan edebî anlatım biçimi, manzume, nazım, koşuk” ve “Düş gücüne, hayale, imgeye, gönle seslenen, anı, duygu, coşku uyandıran, etkileyen şey” tanımını kullanır. Bu tanımları çoğaltmak mümkündür. Bana sorarsanız şiirin tam, eksiksiz bir tanımını yapabileceğimi sanmıyorum, ancak ben şu tanımı yapabilirim şimdilik: Şiir, kültürel altyapı ve donanım ile duygu ve düşüncelerle beslenen, içinde lirizm, imgelem, çağrışım, ahenk, müzikalite ve sözcük işçiliği barındıran, biraz kapalılığın lezzet verdiği bir edebi türdür. Bu şiir için kesin ve eksiksiz bir tanım değildir elbette, ama şimdiye kadar yazdığım şiirler, okumalarım, yaptığım araştırma ve çalışmalar sonucu bu tanımı yapabildim şimdilik.
Şiir için neler gereklidir? Bir şairde öncelikle yetenek olmalıdır. Bir insanda şiire dair yetenek olmalıdır ki biz ona bir şiirde ne olması gerektiğini açıklayabilelim. Yetenek konusu tartışmalıdır.”Acaba şair olmak için yetenek şart mıdır, yoksa yeteneği olmasa da iyi bir eğitimle bir insana şairlik ve şiir dersi verilebilir mi?” sorusu tartışılmaya muhtaçtır. Ben yine de kişide bir parça yetenek olması gerektiği kanısındayım. Öyle kişiler var ki ne anlatsanız yine anlamıyorlar. Dolayısıyla şiir yazabilmek için de kişide biraz zekâ ve Tanrı vergisi yetenek bulunmalıdır. Kimilerine göre şiir yeteneği doğuştan ve Tanrı’nın esiniyle gelir. Bu nedenle eskiler bazı şairler için “şair-i maderzad” yani “anadan doğma şair” tabirini kullanırlarmış. O kişinin doğuştan şiir yeteneğiyle donatıldığını düşünürlermiş. Bazı insanlar bazı sanat dallarına meyillidir. Kimi resme, kimi müziğe, kimi fotoğrafçılığa, kimi heykelciliğe, kimi edebiyata meyyaldir. Bu, kişinin doğasında vardır. Şiir yeteneği de böyle bir şeydir.
Şimdi şiirde olması gereken noktaları -tespit edebildiğim kadarıyla- açıklamak istiyorum:
1-Kültürel Altyapı, Donanım ve Eğitim: Bazılarına göre yeteneği olan şair hiçbir şairi okumasa da, hiçbir kitap okumasa da, eğitim almasa da o şairdir. Ben bu düşünceye pek katılamıyorum. Bence “Ben şair olacağım.” diyen kişiler öncelikle kendisini yetiştirmeli, dünya ve Türk şiirini özümsemeli; bol bol edebiyata, şiir sanatına ilişkin kitaplar, yazılar okumalı; dünya ve Türk şairlerinin şiirlerini bolca okuyarak kendilerini geliştirmelidirler. Sadece bu da yetmez; tarih, felsefe, sosyoloji gibi dallarda da bilgi sahibi olmaya çalışmalıdırlar. Çünkü şiir zor iştir, öyle kalem kâğıt alıp yazmakla olacak iş değildir, kültürel bir altyapı gerektirir. Şair adayı gerek okumayla, gerek eğitimle bu bilim dallarında kendisini donatmalıdır. Türkiye’de şair adayı olacak kişi, -yeteneği varsa- en azından İslâmiyet’ten önceki Türk şiirini, Divan şiirini, Halk şiirini, Tanzimat şiirini, Servet-i Fünun şiirini, Fecr-i Ati şiirini, Cumhuriyet Dönemi Türk şiirini, Garip akımını, İkinci Yeni akımını, modern Türk şiirini özümsemeli, gerekirse Osmanlıca ve Eski Türkçe bilmelidir.Edebi akımları, edebi sanatları, aruz, hece vezninin ve serbest veznin inceliklerini de bilmelidir.Bunun dışında en azından Fransız şiirini, Alman şiirini, İngiliz şiirini v.b dünya şiir birikimlerini incelemelidir.Şiir biraz da kitaplarla geçen uykusuz gecelerin meyvesidir. Eğitim çok önemlidir.Fuzûlî “ Bilimsiz şiir temelsiz duvara benzer.” demiştir.”Benim okumama gerek yok, ben zaten yetenekliyim, doğuştan şairim.” diyen varsa bilmeli ki okumak, incelemek kendisine bir şey kaybettirmez, aksine o kişiyi şiir sanatında olgunlaştırır ve geliştirir.Şair biraz da kendisini tekrarlamayan, sürekli kendisini yenileyen, kendisini geliştiren kişidir..
2-Üslûp, Yapı ve Sözcük İşçiliği: Şiirde yapı çok önemlidir. Şair şiir yazarken şiirinin yapısına dikkat etmeli, şiirinin kalıbını önceden hazırlamalıdır. Bence şair bir sözcük işçisidir. Nasıl bir bina tuğlalarla örülüyorsa şiir de sözcüklerle örülmektedir. Şiir bir nevi kelimelerin dansıdır. Bu yüzden şair sözcük seçerken şiirsel bir dil oluşturmaya çalışmalı, şiirde sırıtan, hoş durmayan sözcükleri şiirine sokmamalıdır. Kötü sözcüklerin şiirde hoş durmadığını büyük Fransız şairi Paul Verlaine “Şiir Sanatı” adlı şiirinde ne güzel dile getirmiş:
“Nükte belâsından kurtulmaya bak;
Acı zekâ, sulu gülüş neyine?
İşe karıştı mı bu cins sarmısak
Maviliğin yaş dolar gözlerine.”
Bu nedenle şair, şiir üslubunu oluştururken sözcük seçimine azami özen göstermelidir; çünkü şiir sözcüklerle yazılır. Resmin malzemesi fırça ve boya, heykelin malzemesi taş iken şiirin malzemesi sözcüklerdir. O nedenle ahenk sağlayan, müzikalite sağlayan, şiirsel duran sözcükler seçmek şairin ilk görevlerindendir. Parnasizm akımı şairleri şiirde sağlam yapıya ve sözcük işçiliğine büyük önem vermişlerdir. Y. Kemal ve T. Fikret de Parnasyenlerden çok etkilenmişlerdir. Bu nedenle şiir dokuları sağlamdır. Üslûba gelince şair taklitle başlasa bile zamanla kendi özgün üslûbunu oluşturmaya çalışmalı, kendisini geliştirmeye çalışmalı, sürekli şiir denen eceyi aramalıdır. Üslûp da şiirde önemli bir yer tutar.
3-Zihniyet, Lirizm ve Duygu: Şairin bir zihniyeti vardır. Şiirlerini kendi bakış açısı, duygu ve düşünceleri çerçevesinde ele alır. Şüphesiz şairin dünya görüşü de şiire yansır, ama bu demek değildir ki şair ideolojik olmalıdır. Toplumcu gerçekçi, slogancı şiirleri hep az şiirsel bulmuşumdur. Cahit Sıtkı Tarancı der ki “Şiir toplum için mi? Dâva için mi? diye düşünmeye yer yoktur. Şiir yazan adam kör ya da sağır değildir ki, çevresinde olup bitenleri görmesin, duymasın; elbette kendisine en çok dokunan şeylerden söz edecektir. Kunduracıdan ayakkabı beklediğimiz gibi şairden de şiir bekleyelim. Nasıl ki kunduracı hem iskarpin, hem terlik, hem potin, hem çizme yaparsa, şair de gününe ve koşullarına göre ıstırap şiiri, aşk şiiri, isyan şiiri, ölüm şiiri, kurtuluş şiiri yazar. Bütün sorun, sanatçının yaratma gücüne karışmamaktır.” Bu konuda Cahit Sıtkı’ya katılıyorum.Bence şiir öncelikle sanat içindir. Çünkü şiir bir sanattır, yaratıdır.Adı üstünde “sanat”, “şiir”..Bununla beraber şair kör değildir.Elbette ki çevresindeki olaylar, toplumsal sorunlar şiirine yansıyacaktır.Yani şiir aslında hem sanat için hem toplum içindir, ancak şiir öncelikle sanatsal olmalı, kuru bir slogancılığa esir edilmemelidir.İlk şiir kitabımı çıkardığım Kitaphane Yayınları sahibi şair Mehmet Esat Bey’e “Şiir sanat için midir, toplum için midir?” diye sorduğumda “Şiir insan içindir, çünkü insanların okuması için yazılıyor” demişti.”Şiir sanat için midir, toplum için midir?” sorusu başka bir yazının konusu olsun.Zihniyeti açarsak, zihniyet şiirde önemli bir yer tutar.Şair akşamcı ise şiirlerinde şarap, kadeh gibi mazmunlara yer verecektir.Karacaoğlan, Nedim gibi güzellere tutkun ise şiirlerinde güzeller gezecektir.Hayyam gibi kalenderse rindâne şiirler yazacaktır.Hazin bir hayatı varsa şiirlerinde karamsarlık yer edinecektir.Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Lirizm ve duyguya gelelim: TDK lirizmi “Kişisel duyguların ilham yolu ile coşkulu ve etkili anlatımı” şeklinde tanımlıyor. Bence bir şiirde lirizm ve duygu da olmalıdır. Bir şiirde coşku olmazsa, heyecan olmazsa, duygu olmazsa o şiirin gücü azalacaktır. Şair bazen ağlatır, bazen düşündürür, hatta bazen öğretir. Nâbi, Koca Râgıp Paşa gibi hikemi/didaktik şiir yazanlar da olmuştur. Ziyâ Paşa ve Koca Râgıp Paşa’nın bazı dizeleri adeta atasözü mahiyetini almıştır. Lirik yazan, karamsar yazan şairler de olmuştur. Şair duygularını en güzel sözcüklerle ifade etmeye çalışmalı, okuyucuya vermek istediği duyguyu verebilmelidir.
4-Ahenk ve Müzikalite: Şiirde ahenk çok önemlidir. Sözcükler şiirde dans etmelidir. Şiir, müziğe çok yakın bir sanattır. Müzik kulağa nasıl hoş geliyorsa şiir de kulağa ve gönle öyle hoş gelmelidir. Bu nedenle Yahya Kemal “Şiir bir nağmedir. Şiir, nesirden bambaşka bir kimliktedir. Musikiden başka türlü bir musikidir.” derken, Ahmet Hâşim şiiri "Söz ile musiki arasında olan, fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan" olarak tanımlamıştır. Paul Verlaine de bu yüzden “Şiir Sanatı” adlı şiirinde
“Hep musiki, biraz daha musiki;
Havalanan bir şey olmalı mısra.”
demiştir. Yani şiirde ahenk ve iç musiki çok önemlidir. Ölçü, kafiye, redif, aliterasyon gibi unsurlar şiirde ahengi ve iç musikiyi geliştiren ögelerdir. Yahya Kemal, şiirlerinde ahengi ve musikiyi sağlamak için ahenkli yapıdaki aruz veznini tercih etmiştir.
5-İmgelem: İmge, dile getirilmek istenen şeyi etkili bir şekilde anlatmak için onunla bağlantı kurulan bir nevi semboldür. Meselâ şair karanlık sözcüğünü anlatırken siyah örtü imgesini kullanabilir. Mesela Özdemir Çatalbaşı bir şiirinde sabahın geleceğini ifade etmek için “Karanlığın karnı burnunda” dizesini kullanmıştır. Bu bir imgedir. İmge şüphesiz şiirin en önemli ögelerindendir. İmgesiz bir şiir, kolsuz bir insan gibi olur. Şair mümkün olduğunca çarpıcı, özgün imgeler bulmalı, imge zenginliğine ve derinliğine önem vermelidir. Bir şeyi başka şey ile benzetmeye, kıyaslamaya, anlatmaya yarayan mecazlaraysa metafor denir.Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı’nda
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
demiş, al sancak ve hilal kelimeleriyle Türk Bayrağı’nı anlatmak istemiştir. Yani burada bir metafor vardır. Bir şeyin başka şeyleri hatırlatması anlamına gelen çağrışım da şiirde önemli bir yer tutar.
6-Biraz Kapalılık: Bu seçenek sadece benim tercihimdir, kendi şiir anlayışımın bir ögesidir.Tüm şairler kapalı yazmak zorunda değildir.İsteyen şair açık bir anlatımı tercih edebilir. Galiba kapalı bir anlatımı seçen şairler belli entellektüel bir kesime hitap ederken, sadece bazı aydın çevreler bu tür şiiri severken halk daha çok anlamca açık şairlere yönelmiştir. Nitekim Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet Ran, Necip Fazıl Kısakürek, Orhan Veli Kanık gibi şairler daha çok anlamca açık şiirler yazdıklarından da olsa gerek halk tarafından sevilmiş ve tutulmuşlardır.Bununla birlikte Turgut Uyar, Edip Cansever, Ece Ayhan, Cahit Zarifoğlu gibi şairleri sadece belli bir entellektüel kesim anlamış, halk çok anlayıp benimseyememiştir bu şairlerin şiirlerini..Kapalı şiirin meraklısı elbet vardır ve böyle şiirler onlara çok çekici gelir.Gerçekten de kapalı şiirlerin gizli ve tuhaf bir gizemi, cazibesi vardır.Aslında bazı şairler de içine attıkları, gizledikleri şeyleri sembollerle, kapalı bir şekilde, bu tür anlamca kapalı şiirlerde dile getirmiş ve bir nevi içini dökmüşlerdir.Hatta İkinci Yeni şairlerinin dönemin siyasi baskısından kaçmak için soyut bir anlatımı tercih ettikleri söylenir.Aslında kapalılık şiirde biraz da olmalıdır bence. Meselâ Fransız şair Mallarme “İyi anlatım doğrudan değil dolaylı anlatımdır. Okur şiirden anlamını azar azar sezinlediğinde haz duyar. Bir nesneyi açıkça nitelendirmek şiirden alınacak hazzın dörtte üçünü yok etmektir. Edebiyatın tek amacı nesneleri çağrıştırmaktır.”der. Yine Ahmet Hâşim şiiri “Şiir, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere vücud bulmuş” diye tanımlarken “Şiirde bazı bölümlerin tam anlaşılamaması şiir için kusur değildir, tersine güzellik için zorunludur.” der. Şiirin anlaşılması şart değildir. Önemli olan şiirde sözcüklerin dans etmesi, şiirin ahenkli olması, okurun şiirden zevk almasıdır. Hattâ şiir kapalı olunca her okur şiirden farklı bir mana çıkaracak, bu da fikri zenginliğe yol açacaktır. Şair de söyleyemediği, sıkıldığı şeyleri şiirlerinde kapalı bir tonda dile getirecektir.
Bunların dışında şairlerin şiirlerini dinlendir-melerini, onların üzerinde iyice çalışmalarını söylemem bilinmesi gereken bir durum olduğu için sanırım abes kaçar. Yahya Kemal Beyatlı’nın “Rindlerin Ölümü” şiirinde “Ve serin serviler altında kalan kabrinde” dizesindeki servi sözcüğünü siyah mı servi mi yapayım diyerek şiirini senelerce beklettiği meşhur örnektir. Cahit Zarifoğlu’nun şairlerin sözlük bulundurmaları gerektiği öğüdünü de göz ardı etmeyelim.
Son olarak bazı şairlerin şiire dair -önemli bulduğum- bazı sözlerini paylaşmak istiyorum.
1-Fikir ve biçim bir bütündür diyeceklerine fikir herşeyden önemlidir, öyleyse biçim gözardı edilebilir dediler. Sonuç şiirin yok edilmesidir. 2-Memurluk dehayı köreltir. 3-Şiirin tek amacı güzelliktir. Baudelaire
İyi anlatım doğrudan değil dolaylı anlatımdır. Okur şiirden anlamını azar azar sezinlediğinde haz duyar. Bir nesneyi açıkça nitelendirmek şiirden alınacak hazzın dörtte üçünü yok etmektir. Edebiyatın tek amacı nesneleri çağrıştırmaktır. Mallarme
İlkel çağın şiiri türkü, eski çağın şiiri destan, modern çağın şiiri dramdır. Victor Hugo
Sanat ulusaldır. Tüm evren aynı dilin aynı lehçesini konuşursa belki o zaman ulusallıktan çıkar. Apollinaire
Edebiyatın tek amacı edebiyattır. Biz edebiyattan dile, ahlaka, bilime, felsefeye bir yarar beklemiyoruz. Cenap Şahabettin
1-Şair ne bir hakikat habercisi ne de yasa koyucu-sudur. Şiir, düzyazı gibi anlaşılmak için değil, ama duyulmak üzere vücud bulmuş, sözle musiki arasında, sözden ziyade musikiye yakın bir dildir.2-Şiirde bazı bölümlerin tam anlaşılamaması şiir için kusur değildir, tersine güzellik için zorunludur. Ahmet Hâşim
Şair bir not defteri tutmalıdır. Mayakovski
Nihat KAÇOĞLU
Şehir Dergisi, Sayı: 76
Kardelen Dergisi, Sayı: 75
YORUMLAR
Ir,yır şarkı,şiir söylemek anlamındadır şiir anlamını direkt kast etmez ikinci anlam olarak geçebilir.Ezgi anlamında kullanılabilir.Yazgıcınız harikaydı çok beğendim büyük emek var ve içerik olarak derin bilgi repertuarına sahip.Daha da genişletip kitaplara yollaya bilirsiniz en azından geniş kitlelere duyurulur.