- 527 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SIRADAN ŞEYLER
Sabah erkenden dolmuş durağına doğru yürüyorum.Sıcak bastırmadan işlerimi halletmem gerek.Yaşadığınız şehrin dilini çözerseniz hayatınız daha bir kolaylaşır.Evren,işaretlerini ve simgelerini açıkça ortaya koyar. Herkes görebilsin diye bir takım izler ve simgeler gösterir.Bu izi ve simgeleri takip edenler yaşadığı andan daha fazla haz ve keyif alırlar. Altında durduğum ağacın kocaman yaprakları hışıdadıkça küçük mutluluklar da sıradan şeylerin içinde gizli .Diye düşünüyorum.
Fazla bekllemiyorum en doğru dolmuş, fazla dolaşmadan en uygun güzergahtan götürecek olan geliyor.Hemen biniyorum.Şanslıyım ya da şanslı olduğumu düşündükçe şansım artıyor...Antalya,bu saatte oldukça sakin.Sabahın ilk saatlerinde işe gidenlerin kargaşası çoktan bitmiş ve şehir sakinliğine kavuşarak kendini bu saatlerde zamanı daha fazla olanlara bırakıyor.Dolmuşta üç beş yolcu var.Arkaya yürümemek için Öndeki bayanın yanına oturuyorum.Sessiz, sakin şehrin kalbine doğru yol alırken birden arkadan gelen bir sesle irkiliyorum.
Öyle bir ses ki,komedi flimlerinde erkeklerin kadın taklidi yaptıkları gibi sadece filmlerde rastlanan cinsten.Film repliği gibi ince mi kalın mı,erkek mi kadın sesi mi olduğunu anlayamadığınız bir ses.
-Aplam beni unutmadın dimi ?
Yanımdaki kadın arkaya dönerek unuttu bile diyor. Kafasını sallayıp,bilmiş bilmiş kendini onaylayarak .
Şoför sessiz ve tepkisiz.Duymamış gibi yanıt vermiyor.Dolmuş yine sessizliğe bürünüyor.Ancak çok sürmüyor sessizlik.
-Aplam beni unutmadın dimi ?diye o ses yine cırlıyor.
Şoförde yine ses yok.Duyduğunu bile anlamadığım bir umursamazlıkla yola devam ediyor.Bir ses ver mübarek. Kadın bir ferahlasın,duyduğunu anlasın.
Yok çıt yok. Sanki devlet sırrı sormuş gibi ketum. Bekle hele sıranı der gibi umursamazca sağa sola bakınıyor.
Arkamda sadece ses olan kadın bu sefer fazla dayanamayıp sesi ve bedeniyle ön koltuğa atıyor kendini
-Aplam beni unutmadın dimi?
Şimdi onu görebiliyorum .Çaktırmadan bakıyorum o garip sesli bedene.
Çok zayıf.İnsanın içinde merhamet duygusu uyandıracak kadar zayıf.O komik ses artık beni güldürmüyor. Üzerinde bordo siyah enine çizgili, dizlerine kadar inen triko uzun kollu bir ince bir penye .Altında küçük çiçekli,pantolonla şalvar arası bir giysi ayak bileklerine kadar iniyor .Ayağında eski terlikimsi bir ayakkabı. Başına da yüzünü tam anlamıyla görmemi engelleyen siyah bir örtü sarmış.Kapının yanındaki koltukta yine şoföre sesleniyor. - Aplam beni unutmadın dimi?
Şoför hala tepkisiz.Sanki ona sorulmamış gibi başını pencereden yana dönüyor.Bu kadar insanı yok saymak beni sinirlendiriyor.Yok yok bir kez daha cevap vermezse uyaracağım. Duyarsız, kaba adam.Nezaketi artık unuttuk diye düşünüyorum.Eski zamanları böyle durumlarda daha çok özlüyorum.O eski damalı dolmuşlarda bir muavin bulunurdu.Kibarca para toplar gideceği yeri soran yolcuya kibarca yardımcı olurdu.Günün. hit parçalarını dinleyerek şehrin bir yakasından öbür yakkasına, başka semtlerine geçerdik.Mavi mavi masmavi ,senin en güzel yerin kahverengi gözlerin çalınması mecburiymiş gibi bindiğiniz her dolmuşta çalardı. Kadın telaşla sağa sola bakınıyor,sanki tanıdık bir nesne arar gibi.Çok heyecanlı belki de kaybolacağjndan, yolu bulamayacağından korkuyor.Belli ki gideceği yolu ,semti bilmiyor.Şehrin uzak bir köşesinden bilmediği yerlere gelmiş.İşe ya da yeni başlayacağı bir eve temizliğe gidiyor gibi.
Araba kırmızı ışıkta durdu.şoför nihayet dönüp kadına yolu tarif ediyor.Ve hadi çabuk atla.Diyor ardından.
Kadın he..hü.. derken yarı anlamış vaziyette kendini yola atmasıyla yeşil ışığın yanması bir oluyor..Yandaki otobüsün şoförü kadını inerken görmediği için yeşil ışıkla birlikte gaza basıyor.Görmesi imkansız.Kadın otobüsün yan tarafından aynanın kör noktasından otobüsün önüne atlıyor.Ben - Ayy aman diye yerimden fırlıyorum.Otobüs şoförünün belki de arabaya bir şey çarptığını fark etmesiyle yavaşlaması sonucunda kadın otobüsün altında kalmaktan son anda kurtuluyor. Ama o sersemlikle otobüsün üzerine yürüyüp yolun karşısına geçmeye çalışıyor.Neyse ki dal gibi incecik bedeniyle bir o yana bir bu yana savrularak karşı tarafa geçmeyi başarıyor.Dönüp bizim şoföre bakıyorum umurunda bile değil.Arabanın burnunu kavşağa çevirmiş hiç bir şey olmamış gibi devam ediyor.Cinlerim tepeme çıkmış bir halde: Kırmızı ışıkta beklerken yolcu indiremezsiniz.Sizin yüzünüzden kadıncağız az daha otobüsün altında kalacaktı diyorum.
Bana bakıp gevrek gevrek gülüyor. Olmaz bişey abla. Alışkın onlar diyor.Şöyle bir bakıyorum anlamayacağını bildiğim için ya da uğraşmak istemediğim için susuyorum. Bugün sinirlenmeyeceğim.Anlamayanlar için dilimi ve gönlümü yormak istemiyorum.
Neyse ki İneceğim durağa geldim.Aceleyle kendimi dolmuştan yola atıyorum. Ohhh İçimi bir ferahlık duygusu kaplıyor. Ne ara bu kadar duyarsız,acımasız insanlar olduk.Şehirleşme mi,teknoloji mi bizi birbirimize bu kadar yabancı kıldı. Artık bu ülkede İnsan yaşamı pamuk ipliğine bağlı nerde nasıl sona ereceği belli değil diye düşünüyorum.
Çok şükür işim çabuk bitti.Sıcak bastırmadan bittiğine memnunum.Fazla oyalanmadan dönüş için durağa yürüyorum.İyi ki arabayı almamışım.Bazen hiç bir şey yapmadan,dolmuşun penceresinden akıp giden trafiğe,şehrin dikkat etmediğim sokaklarına bakarak yol almak.İnsanları ,şehri yaşamak hoşuma gidiyor.Araba kullanırken yolu,trafiği takip etmekten pek çok güzelliği kaçırıyor insan.
Durak kalabalık, otobüsler yanaşıyor.Binmek isteyen biniyor.Ben de bekliyorum.Gelen gidiyor.Boş boş yola,gelen giden araçlara bakıyorum.İşte tam da bu sırada birden onu görüyorum.
Gözlerime inanamadan bakıyorum. Gerçek mi diye .
1970’li ,80’li yıllardaki sarı damalı büyükçe bir dolmuş önümden geçip gitmek üzere .Nereye gideceğini bile düşünmeden kendimi hemen dolmuşun önüne atıyorum. Nereye gittiğinin hiç önemi yok şu anda sadece o araca binmek istiyorum .Kapalı kapısına elimle vururken önde "Migros" yazısını gördüm..Hoş başka yöne de gitse bineceğim kararlıyım.Şoförün beni fark edip,kapıyı açmasını sağlamak için kapıya vurmaya devam ediyorum.Ve kapı açılıyor.
Hemen biniyorum. Zaman makinasına binmişim gibi şaşkınım.Üstüne üstlük beni daha da şaşırmak içinmiş gibi dolmuşta mavi mavi masmavi şarkısı çalıyor.Şaşkın bir heyecanla arka sıraya yöneliyorum.Burası yüksek ve dolmuşun içini rahatça görebilirim.
Oldukça geniş ferah,koyu mavi üzerine beyaz,gri çizgili bir kumaşla kaplı koltukları olan sevimli bir dolmuş.Çok temiz.Belli ki sahibi ekmek teknesine gereken özeni gösteriyor. Şoför de geçen yılların hakkını vermek istercesine eski günlerden fırlamış gibi.Ecevit mavisi bir gömlek giymiş.Arkaya yatırarak özenle taradığı saçları ve hafif çekik gibi duran siyah gözlükleriyle 70 li yıllardan gelmiş gibi.Arada bir aynadan arka tarafı kolaçan ederken direksiyonu maharetle çevirmeyi ihmal etmiyor. Tanrım sanki yıllar önce İzmir sokaklarındaki bir dolmuşta gibiyim.Birden dolmuşun içine yıldız Tilbe’nin boğuk genizden gelen gizemli sesi yayılıyor.Çabuk olalım aşkım.. Ben dışarıda akan trafiğe yola bakarak keyifli yolculuğumun olabildiğince uzun sürmesini istiyorum.Derken ,yumuşacık sesiyle Hüsnü Arıkan Bugün dağların dumanı aralandı, hoş geldin Ah ışıklar içinde kaldım, yandım efendim...diye devam ediyor..
Fark ediyorum ki müzikte insana iyi gelen bir şeyler var.Göğsümde pek çok kuş kanat çırpıyor. İçim içime sığmıyor. Keşke bütün araçlarda müzik olsa belki insanlar birbirine daha nazik ourlardı diye düşünürken tekrar belli ki şoförün favori parçası mavi mavi masmavi çalıyor.Ne iyi ettim de bindim şu dolmuşa. Bazen mucizelere şahit olmak için işaretleri takip etmek gerek, iç sesini dinlemek gerek.Böyle amaçsızca bütün gün dolaşabilirim. Ancak her güzelliğin de bir sonu olduğunun bilincinde ineceğim durağa geliyorum.İnerken bu güzel yolculuk için şoföre teşekkür etmek geçiyor aklımdan.Ama kimbilir belki de anlamayacak hatta aklımdan şüphe edecek.Olsun.Teşekkür ederim diyorum.Bu güzel yolculuk için kısmını fısıldayarak. Zaman makinesinden. İnip eve doğru yürüyorum .Bir bilgenin sözleri düşüyor aklıma."Herşey manasını idrak ettiğinizde daha güzeldir ve bir anlam taşır."
Nihayet sokakların curcunasından kurtulup evimin sessizliğne kavuşuyorum.Evimin kendine özgü ,sessizliğini ve huzurunu seviyorum. Her zaman kendimi en rahat hissettiğim yer evim.
İşlerimi bitirmenin huzuruyla koltuğa uzanıp Televizyonu açtığımda haber spikerinin İstanbul’da bomba patladı.11 kişi öldü otuzaltı yaralı var. diyen heyecanlı,kaygılı sesi yayılıyor salona.Kalakalıyorum...
Biraz önce İçimde kanat çırpan yüzlerce kuş düşüyor birer birer.Tarif edilmez bir boşluk doluyor içime.Güzel ülkem yıllar önce de aynı kan gölüydü,bugün de aynı .Değişen ne ?
Teknoloji bütün ruhunu almışken insanın,eşyanın ve her şeyin.Ölüm neden hep aynı kalıyor. Ve kan hiç durmuyor.Dün sağ sol,kominist faşist diye gençler birbirini öldürüyordu.Bugün terör örgütü,terörist saldırılarla aynı şey yapılıyor..Büyük beyinler kendi çıkarları için her dönem başka başka oyunlar kuruyor.Ölümler de nedense sıradan insanını payına düşüyor hep. Sıradan insanlar, sıradan bir günde işene ,okuluna giderken ölüyor..
Canan YÖNTER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.