- 1205 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
TECRÜBE ÜZERİNE...
"Sigmund Freud" diyor ki;
"İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların "Tecrübe" dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana "Tecrübeli" denir."
Çok anlamlı, fakat üzerinde düşünülmesi, irdelenmesi gereken bir konudur. Olduğu gibi doğru veya yanlış diyerek geçiştirmek yerine, "ne derece doğrudur, nasıl bu duruma gelinir, nedenleri nelerdir ve bu durum azaltılamaz mı veya kurtulmak mümkün müdür" gibi soruların kendimize yöneltilmesi ve yanıtlanması gerekir.
Bu düşün ve bakış açısına sahip bir insan olarak ben hala insanları çok seviyor, inanıyor ve güveniyorum. Bu yüzden zaman zaman çok kırıldığım da oluyor. Ama olsun; insanları, canlı ve cansız tüm varlıkları, doğayı sevmek gibisi yok! Bundan asla vazgeçemem! Bu nedenle de, tüm insanları, tüm evreni kapsayan bir coşku vardır hep içimde.. O kırılmalarım bana artı değer katmıştır daima.. Sevgiyi eksik etmem hiç içimden.. Çünkü biz severek var olmanın bilincine ve güzelliğine varıyoruz. Bir çiçek de eminim sevgiyle açıyordur. İnsanın, kuşların, böceklerin, başka çiçeklerin sevgisiyle...
’Tecrübe’ sözcüğünü yaşamımızda çokça da kullanıyoruz. Ancak tecrübe; kendimize karşı uygulandığında, yaptığımız yanlışın veya yanlış fikirlerinizin farkına varıp o konuda bir bilinç kazanma ve kendimizi geliştirme doğrultusunda kazanıma dönüşürse faydalıdır. Örneğin: ’Tecrübeli bir gazeteci’ dediğimizde, gazetecinin mesleğinde kendini geliştirmiş, bilgisi ve birikimiyle o yeterliliğe sahip olduğunu anlıyoruz. Demek ki, yanlışlarımız, kötü deneyimlerimiz kendi içimizde doğru kazanımlara dönüştürülebiliyor. Başka bir örnekle; içinde bulunduğumuz sürecin gelişmelerini takip etmeye çalışan binlerce, milyonlarca insanımız var. Hiç düşünüyor muyuz, aklımızdan geçiyor mu, bu insanlar ne derece doğru bilgiye ulaşabiliyorlar, yaşayarak ve yanılma yoluyla edindikleri tecrübelerini öğrenme odaklı akıl süzgecinden geçirip bilince dönüştürüp bunu aydınlanmaya giden doğru yolda içselleştirip bir birikim kazanabiliyorlar mı? Bu yolda kullanamadığımız çok açık görülüyor, ama birikim de önemli, o ileriye dönük bir potansiyeldir ve emekle yanan meşaleyi hiç kimsenin söndürmeye gücü yetmez. Umarım bu sessizliğin gücü içe dönük bir tecrübenin kazanım kumbarası olmuştur ve umarım içsel zenginliğimiz sevgiyle yıldızlaşıp gerçeğe ulaşmakta cesaret zincirini kırmayı başaracak, sanatsal bir özgür ruh kazanıp doğru yolu bulacaktır.
Tecrübenin dışa karşı uygulanışının ise, bizi bencil, kindar ve acımasız yaptığını gözlemliyoruz. Dış dünyamıza karşı tecrübe kazanmak; ancak çirkinlikleri, kötülükleri, yanlışları görüp doğruyu öğrenme, duyarlılık kazanma, farkındalık anlamında olursa güzel ve yararlıdır. Duygularında soğuma, eksilme, nefret başladı mı yavaş yavaş ’insanlığını kaybetme’ özellikleri görülmeye başlar. Tüketime, hazırcılığa dönük bir yaşam biçimini benimseme iç güdüsüyle başlayıp, hırs, maddiyatçılık, bencillik ve yavaş yavaş sosyal ilişkilerde bozulma, toplumsal kimliksizlik, kendi içinde kimlik çatışmaları ve sonunda ahlaki yozlaşmalara kadar giden bir süreç ve bilinç edinememenin verdiği bir kopuş ve savrulmalar, bir bulutun peşine takılıp sürüklenmeler, ne yaptığının, yanlışlarının farkında bile olamadan arayışlar, boşluktalıklar ve tabii ki acımasız çarkın onlar için örülmüş ağları!.. Kalbiyle bağlantılarının kopuşu, geri dönüşü olmayan...
Demek ki asıl sorun; günümüzde çoğunluğumuzun acı tecrübelerini, gördüğümüz hissettiğimiz duygu çöküntülerini ve yanlışlıkları, hataları kendi içimizde sorgulayıp yargılamadan, düzeni, adaleti, hakkı ve eşitliği dışarıdan, hep başkalarından bekliyor olmamız ve dahası; toplumun bir bireyi olarak geldiğimiz noktada sorumluluk payımızın olduğunu görmezlikten gelmemiz... Bir uyarı niteliğindeki bu sözler irdelenince ne büyük bir gerçeklik ortaya çıkıverdi değil mi? Aile, vatan, millet, bayrak kavramları ve dolayısıyla aidiyet duygusu bu nedenle çok önemlidir belkide... Bu şekilde yoğun bir duygusal eksiklik de; mutlaka kendi içinde, kendi kişisel yaşamında veya yakın çevresinde başka yan duygusal faktörlerin tetiklemesi veya feodal bir yaşantının şartlanmışlıklarını, etkileşimlerini üzerinden atamamanın sonucu ortaya çıkmıştır çoğunlukla.. Bunun temelinde; aile içinde küçükten yetişme şekli, eğitim en temel unsuru oluşturuyor gibi görünse de, ben kişisel gelişim sağlamanın çok önemli olduğuna inanıyorum. Burada bunları yazarken felsefe ve sosyoloji bilgisi edinmenin her birey için önemine de vurgu yapmak isterim, toplumumuzda çok fazla eksikliğini gördüğüm... Düşünmeyi ve öğrenmeyi öğrenmekle, merakla, araştırmakla başlayan bu amansız süreç her zorluğu aşan bir insanlaşma ve doğaya uyum sağlama süreci olacaktır. İyi yönetilmeyi değil, yönetilmemeyi ilke edinme ve kendi bilinç gücünü, toplumsal bilinç gücü haline dönüştürmede aydın bireyler olmanın etkisini sürekli yansıtma sorumluluğu dahil... Buna çok fazla gereksinim olduğuna inandığım bu günlerde bize güzellikler getirecek olan bu gelişim ve potansiyelin artması ve toplumumuzda hızla yayılması, geleceğimize sağlam bir temel oluşturması dileklerimle...
Öyle ya; herkes aile içinde aynı güzel, doğru eğitimi alma ve aynı güzel ortamda yaşama şansına sahip değil iken yaşamımızı başkalarının ellerine ve emellerine veya şansa, "kader" dediğimiz umursamazlık dozuna ve inancına bırakılacak kadar değersiz midir "insan yaşamı" ve "insan" kavramı ki, kendi kendinin katili olabilsin!
06.06.2015 / Kadriye PERVAN
YORUMLAR
Bir söz okumuştum "Prensip olarak insanları sevmiyorum" Bu söz beni baya düşündürmüştü. Ve galiba bende sevmiyordum insanları artık. Çünkü;Yalanı, kuşkuyla bakmayı, ihaneti ,iki yüzlülük gibi hayatımda olmamasını istediğim her çirkinliği yaşattılar ..ve her şeyden önemlisi asla ve asla hiç bir insana güven duymamayı yine insanlardan öğrendim.. Bu kadar saf ve aptalca inanıp güvenmenin sonucu olarak tüm inandığınız değerler yerle bir oluyor, Anladım ki insanı yine en iyi insanın kendisi anlıyor.. Mazlum ,masum çocuklar, yaşlılar,hayvanlar ve doğadan başka hiç bir şeyi artık sevemiyorum. Bu yüzden Freud 'a kesinlikle katılıyorum.ve kalbimle bağlantımı koparalı çok oldu.. Güzel irdelenmiş bir yazı. Kutlarım arkadaşım. Sevgilerimle..
Kadriye Pervan
Değerli Kadriye Hanım merhabalar. Çok güzel bir değerlendirme yapmışsınız, elinize dilinize ve yüreğinize sağlık. Ben de sizin bu düşüncenize ilave olarak şunu belirtmek isterim.
İnsani duygulardan tutalım, Bencillik(Egoizm) ve diğer çığırından çıkmalar, bireylerin ve toplulukların içerisinde yaşadıkları koşullara göre şekillenmektedir. Pre Kapitalist dönemlerde insanların büyük çoğunluğu daha ortakçı ve paylaşımcı idi. Modern Kapitalizm çağında ise, o bahsetmiş olduğunuz sevgi ve candanlık giderek küçülmektedir. Çünkü İnsandaki o doğal Ego, şimdi Super Ego şeklini almıştır. Bu yüzden çıkar duyguları en ufak hücrelerde bile çok şiddetli yaşanmaktadır. Kanımca tek çözüm yolu ise, Bilimsel ve Ortakçı bir eğitim anlayışıyla Super Ego!yu firenlemek mümkündür. Bunun dışındakiler teferruat gibi kalmaktadır. Selamlar.