- 1956 Okunma
- 22 Yorum
- 2 Beğeni
ANKA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Arkadaşımın halasıydı. Taziye için gittiğim evinde tanıdım onu. Taziyeye geç kalmıştım, birkaç gün geçmişti. Bu yüzden sakindi evin içi.
Odaya girdiğimde eli ile işaret edip “Gel yanıma otur” dedi. Eşini kaybetmişti.
Oturdum yanına. Koltuğun arkasındaki çekmeceye uzandı, bir yazma çıkardı. “Bunu ört başına” dedi. Kendi düşüncesizliğime kızdım o an. Kuran okunacaktı, neden başım açık girmiştim ki odaya? Utancımdan yüzüne bile bakamadım.
Kuran okunması bitti, dualar edildi. Elini öpmek için yerimden yavaşça kalktım. Gülümsedi, elini uzattı. Yüzünü daha net gördüm o an. “Böyle bir yüzü ancak filmlerde ya da internette görebilirdim” diye düşündüm. Yüzünde kırışmayan nokta kalmamıştı sanki. Elleri de öyle; kırış kırış… Bana doğru bakan gözleri masmavi, boncuk gibi; teni süt beyazdı. Sanki yıllardır tanışıyormuşçasına öyle bir sarıldı ki; ondan güç alarak ben de aynı sevgi hisseleriyle sarıldım. Oysa ilk defa görüşüyor, ilk defa tanışıyorduk. Odadakiler yavaş yavaş taziyelerini dileyip ayrılıyorlardı. Onları oturduğu yerden uğurluyor, dua ediyordu arkalarından. Bunu yaparken de, “Gitme sen” anlamında elimi sımsıkı tutuyordu. Yanımda oluşundan, el temasından garip bir enerji alıyordum.
Gelen misafirlerin hepsi dağılmış; mutfakta, aileden birkaç kişi kalmıştı. Sesleri geliyordu. Yemek hazırlığına girişmişlerdi sanırım.
Okuduğu duaları bitirince yüzünü iyice bana doğru döndü, eliyle yüzümü okşadı. Tebessüm ederek başımı eğdim. Öyle güzel bakışları vardı ki; her zaman, her yerde sürekli konuşan benim dilim tutulmuştu. Sadece büyülenmiş gibi onu yaptıklarını izliyordum.
Bir anda aklıma geldi ve sordum.
-Kaç yaşındasın teyzem?
Derin bir iç çekti…
-Doksan yaşındayım.
Sanki fısıldar gibiydi. Arka arkaya okuduğu dualar ve misafir uğurlarken yaptığı konuşmalar yormuştu onu.
-Nasıl geçti doksan yıl?
-Sen kaç yaşındasın?
-Kırk beş…
-Senin kırk beş senen nasıl geçtiyse benim doksan senem de aynı o hızla geçti.
Kırkında acı çekmezsen, seksenini göremezsin. Anlatacaklarımı iyi dinle…
Sakin ve gülen yüzüyle anlatmaya başladı.
-Kartalların, insana güç veren yaşam hikâyeleri vardır. Kartal kırk yaşına geldiğinde gagaları büyür, çok sert bir hal alır, göğsüne doğru kıvrılır. Pençeleri esnekliğini yitirmiştir artık; kavrama kabiliyetleri kalmaz. Tüyleri kirpi oku gibi olur; uçmasına izin vermez. İşte bu noktada kartalın bir karar vermesi gerekir. Ya durumunu kabullenip kendini ölüme terk edecektir ya da kendini yeni baştan yaratarak ömrünü uzatıp yaşam mücadelesine devam edecektir. Bu zorlu sürece girmeye karar veren kartal, kayalık bir yer bulup canını yaka yaka gagasını kayalara vurarak kırar. Yeni gaganın çıkmasını sabırla bekleyecektir artık. Yeni gaga çıktığında; o gaga ile pençelerini acı çekerek söker. Yeni pençeleri çıktığındaysa, o pençelerle, uçmasına engel olan tüylerini tek tek yolar. Hepsi büyük bir acıdır kartal için. Bu sürede her tarafı kan içinde kalır. Beslenemediği için de hayli zayıf düşer. Yeni tüyleri çıktığında, kartal artık yeniden doğmuş gibidir. Yüce Allah’ın ona bahşettiği uzun ömrünün geri kalanını yaşayacaktır.
-Duymuştum bunu; ama detaylarını bilmiyordum.
-Sana bunu neden mi anlattım? Bak dinle…
Can kulağıyla dinlemeye başlamıştım.
-Bir kadının başına gelebilecek en kötü şey nedir sence? Taciz ya da tecavüz mü? Hayır, değil! Bin beteri var. Otuz beş kırk arası yaşlarımda yaşadım en kötü olanını.
Yirmi yaşımda evlendim, otuzun ortalarına gelene kadar altı evlat sahibi oldum. Üç kız, üç oğlan. O dönemlerde okumak ayıptı. Zaten benim de okuryazar olmak gibi bir düşüncem yoktu. “Çocuklarım okusun yeterli” diyordum. O zamanlar liseyi bitirmeleri, çocuklarıma iş imkânı sağlıyordu. Zaman bu günkü zaman değildi yani. Altı çocuk, eşim, ben; toplam sekiz kişi mutlu yaşıyorduk. Gelirimiz iyi, kimseye bir muhtaçlığımız yoktu. En büyük oğlum, gözümün nuru Mehmet’im on dokuz yaşına gelmişti. Askerliğini yapıp gelecek, sonrasında da evlendirecektik Allah’ın izni ile.
-Ne güzel…
-O gece; o korkunç gece bana yaşattı en büyük kâbusu. Evimiz iki katlı, ahşap bir binaydı. Kış günü olduğundan, evin büyük odasında soba yakar, bütün çocukları orada yatırırdık. Ben ve eşim evin alt katındaki yatak odasında kalır, gece boyu çocukların yukardan gelen seslerini dinleyerek uyumaya çalışırdık. Bilirdik ki; yukardan tıkırtılar geldiği sürece evin içinde huzur vardır. İşte o gece, o kış gecesi, her tarafın keskin ayaza kestiği gece; vakit hayli geç olmuş, herkes yatağına yatmıştı. Onların sobasını bir kez daha kontrol edip, alt kata, odama indim. Sabaha doğru yukardan gelen seslerle zor da olsa gözümü açtım. Gözümü açtım mı açamadım mı ondan da çok emin değilim. Her taraf keskin bir duman… Eşim merdivenlerden yukarı çıkmış, benim adımı haykırıyordu. Zor da olsa kendime geldim. Yukarıya doğru çıkmaya başladım. Seslerimize mahalledeki komşular yetişmişti. Ben büyük salona, yani çocuklarımın kaldığı odaya yetişemeden bayılmışım.
-Allah’ım, ne olur kötü bir şey olmasın.
-Gözümü açtığımda evimizin bahçesindeydim. Üzerime bir battaniye örtülmüştü. Mahalledeki bütün komşularım oradaydı. Herkeste derin bir suskunluk hâkimdi. Ne olduğunu hatırlamaya çalışırken, kafamı kaldırıp evimize baktım. Üst kattaki odanın penceresinde koyu bir siyahlık vardı. O zaman yangın çıktığını anladım. Ev yerinde duruyordu. “Çok şükür” dedim; “Ev yanmadıysa çocuklarıma bir şey olmamıştır”. Az ilerde yere serili bir sürü battaniye ve başlarında eşimi gördüm. Çocuklarımı göremiyordum. Ayağa kalktım; ayaklarım beni taşımadı, yere düştüm. Komşumuz tekrar beni kaldırdı. “Sabırlı olmasın. Allah sabrını artırsın.” dedi. Yine bir şey anlamadım. Ev yanmamıştı ki… O ana kadar sessizce duran eşimden, o güne kadar duymadığım bir haykırış çıktı ki; o an parça parça oldum.
-Aman Allah’ım!
-“Öldüüü! Hepsi birden öldüüüüü!” diye haykırıyordu. Yönümü eşime çevirdim. Battaniyelerin üzerine kapanmış, ağlıyordu. O tarafa koştum. Engellediler battaniyeleri açmamı ve oturttular bir yere. Eşimin yanına varmak istiyorum, engelleniyorum; battaniyeleri açmak istiyorum, engelleniyorum; ağlamak istiyorum, sesim çıkmıyor. Donuk gözlerle etrafa bakıyorum sadece.
Yaşlı kadının anlattıklarıyla donmuştum iyice. O acıyı hissettim. Kim yaşayabilirdi ki? Devam ediyordu teyze…
-Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyorum. Evin önünde birkaç tane cip durdu, içinden jandarmalar çıktı. Komşular beni uzaklaştırdı. Ayaklarım tutmuyordu. İki kişi koluma girmişti.
-Teyzem… Nasıl dayandın bu acıya?
-Ertesi gün evime komşuların yardımı ile gittim. Yine hiç sesim çıkmıyordu. Evimin bahçesine büyük bir kazan kurulmuş, su ısıtıyorlardı. İşte o an bedenim ve sesim hareketlendi. Evlatlarımın hepsinin adını tek tek sayıyor, bağırıyor, ağlıyordum. Onların yıkandığı yeri gelişigüzel kapatmışlardı ve beni yaklaştırmıyorlardı. Çılgınlar gibi bağırıyordum. Bana göstermiyorlardı evlatlarımı. Ben de onların yıkanma suyunu içiyordum avuç avuç. Vücuduma sürüyordum “Canlarım! Yavrularım” diye. Altı evladımı birden toprağa verdik.
Ağlamaya başlamıştım ve yaşlı teyze mendiliyle gözlerimi silmeye başlamıştı. Anlatıyordu bir yandan da…
-Aradan birkaç gün geçti. Olayın gerçek halini o zaman öğrenebildim. Çocuklarımın hepsi de boğazı kesilerek, yangın öncesi öldürülmüştü. Evimize hırsız girmiş, balkondan üst kata çıkmış. Uyanıp ses çıkarmasınlar diye tek tek boğazını kesmiş evlatlarımın. Alacağını alıp evden çıkarken de yangın süsü vermek için sobayı devirmiş. En küçük oğlum Ahmet, can havliyle yanında duran masayı devirmiş. Eşim sesi duyup merdivenleri o zaman çıkmaya çalışmış. Katil hırsız, balkondan aşağı atlarken ayağını kırmış. Onu fark eden komşularımız yakalayıp jandarmaya teslim etmişler.
Artık susmuştum. Anlattıkları bir film gibi idi ve gözlerimin önünden geçiyordu. Yaşıyordum olayları.
-Haftalar sonra elimi yüzümü yıkarken aynaya baktım. Aynada gördüğüm insanı tanıyamadım. Bembeyaz olmuş saçlar, kırış kırış bir yüz. Ben sanki otuz yedi yaşında değil, seksen yaşındaydım. Ne eşimde ne bende yaşama arzusu kalmamıştı. İkimiz de bundan sonraki yaşamdan bir şey beklemiyorduk. Hayata dair her şeyim olan evlatlarım yoktu artık. İki senemiz kendimizi duvarlara vurarak, ağlayarak geçti. Delirme noktasındaydım. Eşimin de benden farkı yoktu. Aileler, dostlar hep yanımızda; ama içimiz hep eksik, boynumuz büküktü.
Artık hıçkırarak ağlıyordum. Teyze ise gözünü sabit bir noktaya dikmiş anlatıyordu.
-Sevdiğimiz insanların baskısıyla yeniden çocuk sahibi olmak istedik. Mevla’m takdir etti ve bize üç çocuk verdi. O şehirden taşındık. Eşim burada kendine bir iş kurdu. Ben ise delirme noktasına geldiğim an, çocuklarımla yeniden hayat buldum. Onların yardımı ile okumayı yazmayı öğrendim. Okudukça çocuklarım seviniyor ve her gün bana değişik kitaplar alıyorlardı. Dışarıdan bitirme sınavlarına girip mezun oldum. Hem de liseden mezun oldum.
Bu azme hayran kalmamak elde miydi? Ben dinlerken sarsılmıştım.
-Hayatta herkesin bir sınavı var. Benim sınavım da buydu. Sınavların en acısını, bence en büyüğünü yaşadım.
Anlatacakları bitmişti; ama hala elleriyle elimi tutuyordu. Başımı kaldırdım; o güzel gözlerine, kan çanağına dönmüş gözlerimle baktım. Sesim çıkmıyordu. Sarıldım, öptüm. Yavaşça yerimden kalktım. Gideceğimi anlamıştı.
-Hadi kızım… İşin gücün rast gelsin. Yüce Allah sana evlat acısı göstermesin.
Gülhun ERTİLAV
YORUMLAR
aman Allah'ım bu nasıl bir acı böyle...
tam bir anka gibi küllerinden doğmuş arkadaşınızın halası...
çok etkilendim, nefesim kesilecek gibi oldum yazıyı okurken...
Allah kimseyi evlat acısı ile sınamasın en dayanılmazı en korkuncu o
öyküdeki kahramanın sabrına, acıya direncine, hayat karşısındaki yıkılmaz dimdik tavrına
ve elbette ki sizin güçlü kaleminize hayran oldum Gülhun Hanım....
tebrik ve teşekkürler
sevgiyle...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Hicran Hanım,
vefalı yürek, can kalemdaşım
Allah kimseye evlat acısı vermesin inşallah
yaşanılan olay gerçekten çok acı
değerli yorumunuza teşekkürlerimle
sevgiler
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim Kemal Bey
saygılarımla
Nutkum tutuldu. Ne yazacağımı bilemiyorum.
Evlat acısının ne olduğunu yaşayan bir insan olduğum halde bu kadarı benim için bile fazlaydı.
Allah hiç kimseye evlat acısı vermesin.
Selam ve sevgilerimle.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Sami hocam,
dinlerken çok ağlamıştım, kaleme alırken de ağladım
Allah evlatlarımızı bizlere bağışlasın acılarını göstermesin inşallah
teşekkürler yoruma
saygılar
Hayat denen dipsiz bir kuyu, herkes kaderini bir şekilde yaşıyor. Okuduğum öykü, içler acısıydı, Rabbım evlat acısı ile bizleri sınamasın Gülhun hanımcım. Öykünüz beni derinden etkiledi, sevgilerimle sizi ve kaleminizi kutlarım..İyi geceler dilerim..
su_misali(Gülhun Ertilav)
Gülsen Hanım,
değerli vefalı kalem arkadaşım
Allah hiç birimizi evlat acısı ile sınatmasın, acıların en büyüğü o
sizin kadar değerliydi yorumunuz teşekkürler
hayırlı ramazanlar
sevgi ve selamlar
Kıymetli Gülhun Hanım, yazınız güne gelmeden önce de okumuştum ve samimi söylüyorum o an itibariyle yorum yazamayacak kadar etkilenmiştim gerçi şimdi de ne diyeceğimi bilemiyorum ama şu kadarını söyleye bilirim ki,bir insanın çekebileceği en büyük acıdır evlat acısı ve Rabbim kimseye öyle bir acı yaşatmasın.
Günün seçkisini hak eden yazınızı ve kaleminizi kutlarım.
Emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Serhat Bey
sanırım, öykülerim gerçek hayattan olduğu için etkiliyor okuru
Allah kimseye evlat acısı vermesin inşallah
değerliydi yorumunuz
teşekkürler
saygılar
İnsanı hüzne sevk eden dokunaklı bir öykü okudum nadide kaleminizden, her dem olduğu gibi
"Acı türküsünü mırıldanıyor" dizesini anımsadım bir an
Bir kez değil her an ölmek bu olmalı
Ne oldum değil ne olacağım demeli insan hep
Kötü anlarımızda, daha kötüsü daima vardır diyebilmeliyiz
Nihayet Hocam
Güne gelen yüreğe, emeğe, kaleme, kelama selam ve saygılarımla
Kutlarım içtenlikle sizi...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Levent Bey,
Allah kimselere evlat acısı vermesin inşallah
yaşamayalım bilmeyelim o büyük acıyı
değerliydi yorumunuz
teşekkürlerimle
saygılar
Bazen düğüm düğüm olur insan Yüreğiyle, diliyle . Lal ola hali en hafif tabiriyle. YAşam bu kadar kurgulanamaz. Kurgulansa bile ancak bu kadar ustalıklı ve yüreğe dokunacak şekilde olur . Yine müthişti Yine güzeldi Beren hnmın yazdığı yorum aslında olayı çok iyi özetlemiş. Bu yaşam kokulu öyküler bir an önce KİTAPLAŞTIRILMALI. Kendi adıma dört gözle bekliyorum dost. SU MİSALİ bir yazı okudum . Gururla ,
su_misali(Gülhun Ertilav)
Bahri Hocam,
öykülerimi yaşamdan seçtiğimi iyi bilenlerdensiniz
Ağlayarak dinlediğim ve kaleme aldığım bir öyküde bu oldu
Allah kimseye evlat acısı vermesin inşallah
değerli yorumunuza çok teşekkürler
saygı ve hürmetler
Dondum kaldım...
İnsan acı olayları kendisi yaşamasa da, yüreğinde hissediyor. Donarken kaynar sularda haşlanmak gibiydi öykü, çıkış yoktu, boğularak yaşamak gibiydi...okumak bile zordu, yaşamak ise ?
Yorum yapmak, düşüncelerimi yazmak çok zor..
Derin acılar sessiz olur..ağırdır evlat acısı yükü, taşıması zordur.
Her ne kadar boğazım düğüm düğüm olduysa da, emeğine sağlık.
Selam ve sevgiler...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Sare Hanımcığım,
Ben de dinlerken çok ağlamıştım
Allah kimselere evlat acısı vermesin inşallah
değerli yorumunuza teşekkürler
sevgiler
Bir solukta okudum. Çok etkilendim...
Allah evlat acısını düşmanımın başına vermesin Gülhun Hanım, çok büyük bir sınav o, herkesin atlatabileceği türden değil.
Yüreğinize, emeğinize sağlık
Tebrikler ve sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok haklısınız yorumunuzla
o sınav herkesin atlatabileceği türden değil gerçekten
Mevlam evlatlarımızla sınamasın bizleri inşallah
teşekkürler değerli yoruma
sevgiler
Bir solukta okudum ondan sonra da oturduğum yere çakılıp kaldım.Adeta dondum.
Gülhun Hanım Hikaye azim ve iradenin gücünü anlatıyor.
Sürükleyici bir üslupla dile gelen yazıda güçlü kaleminizin mahareti çok büyük.
İnsanın kendisini kolay kolay bırakmamasını öğretiyor.
Bu hüzünlü ve ve etkili paylaşım için teşekkürler.
Kaleminiz kavi gönlünüz mutlu olsun.Selam sevgiler.
Duyarlı yüreğiniz acı görmesin.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Ben de dinlerken çok ağlamıştım Ülkü Hocam
Allah kimseye evlat acısı vermesin inşallah
değerli yorumunuza teşekkürler
sevgi ve hürmetler
Yeter artık beee !!! Her seferinde sizi okuyanları ağlatmak zorunda mısınız?
Kaç anka yılı oldu? Kaç anka kaç ölüyü kafDağına taşıdı bilmiyorum. Ama alem insana sunulmuş en temiz mektup ..Okuyarak,yaşayarak,yavaş yavaş tükenerek bitiriyoruz bu acı rüyayı...
Ve ElveDa !
Elveda uğruna Kafdağı’nı ve ardında günahlarımı her gece koynuna taşıyan anka ! Elveda ... O ! Gözlerinde sonsuz bir iç. Bir feryadı boynuma, biten bir aşkı son sigarama tütün saran! Ve o son duman ! İçimde sonsuza kadar zindan.Oysa sen bana Mecnun’dan kalma.
Elveda...Cümle ! İçine sığdıramadığım aşkı ve utangaçlığım. Her söz bitişinde; duygum ! Brütüs misali...Kapıda bir kaç fedai, yavaş ve lütfen ! Usul usul...Veletin evinden kaçış saati...
Elveda buğu sese...Sesin sahibini taşıyan adımlar, aşikar.Bu son, kaçıncı kez? Ardını saymadan,ayak izlerime değmeden gelen aklım . Duygularım ! Varsın ağlasın.Gelmesin ! Bir gece, Binbir Gece masalına inansın. Ben mutsuz ve umutsuz, ya sen ? Duygu(m) veda bu ! Oysa düş, senin masalında.Gerçek ! Avuçlarını dolduran yaşlarım ve senin gözlerinde kalan çığlığım..Beni istila eden; savaş meydanlarında defalarca yenen,yine sen yine sen.Seni benden çalan sözler,herkesin eber ettiği suçlu şiirler.Bende mahrem kalanlar,sende azat(mış) !
Elveda şiir ! Meydan öyle bir an’ ki,üzerinde sadece ruhu,çırılçıplak ! Etrafını saran kafiyesiz bir yığın yılan.Üstte gök-kubbe,çıplak neyi varsa elleriyle örtüyor;yılan ısırmasın diye.Tan vakti ,şiir çıplak yıkansın ;içimden yağan yağmur, suçlu kim varsa onu kana bulasın...
Bir veda da kendime ! Bedenimi yırtıyorum yavaş yavaş ki ;ruhum kurtulsun.Kalbim ağır bir sonbaharda kalmış.Dökülen yaprakların altında,aşk son mektubunu hazırlıyormuş.Kış o kadar soğuk ve acımasız ki, ölüm uykusunu sessizce mürekkepsiz yazıyormuş.
Sevgiler
su_misali(Gülhun Ertilav)
"ölümün uykusunu mürekkepsiz yazmak, yaşadığımız hayatın gerçeği bu"
çok samimi bir yorum şekliniz var, sanki hep tanışıyormuşuz gibi, sıcak ve ilgili
çok teşekkür ederim Beren Hanım değerliydi bu güzel yorum
sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
Oya Hanım, öykülerimi gerçek olaylardan alıyorum. O Teyze anlattığı zaman çok ağlamıştım
Allah kimselere evlat acısı vermesin inşallah
değerli yorumunuza teşekkürler
sevgiler
Ölüm bir nefes derinden der bir ozanimiz
hayat derin acili bir kuyu..
Tebrikler degerli kaleme.
su_misali(Gülhun Ertilav)
ölüm her an yanı başımızda o bir gerçek ama evlat acısını kimse görmesin inşallah, en zoru bu
teşekkürler yoruma
sevgiler
Ne acılar, ne dramlar yaşanıyor şu hayatta...
İşte o hayat hikâyelerinden biri; okurken, anbean yaşadım. Bunda, etkileyici anlatımınızın payı çok.
Başarınızı gönülden kutluyorum.
Sevgiler, selamlar.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Salih hocam, kıymetli kalem
Allah kimseye evlat acısı vermesin inşallah
teşekkür ederim değerli yoruma
saygılarımla hocam
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok teşekkür ederim değerli komutanım
Allah kimselere evlat acısı vermesin inşallah
saygı ve hürmetlerimle
Ben anne olmasamda okurken bir annenin yürek acısıyla buram buram benim de yüreğim yandı . Ne acı bir şey insanın sevdiklerinin kaybı ile sınanması.Rabb'im kimseye yaşatmasın. kaleminize sağlık ..
su_misali(Gülhun Ertilav)
Allah hiç kimseye evlat acısı tattırmasın inşallah, olanlara da sabır versin
ben dinlerken gerçekten çok ağlamıştım
teşekkürler değerli yoruma
sevgiler
Doksan yaşındaki bir yaşlı hanımın yüzündeki çizgiler bu kadar derinse, o çizgiler bu denli anlam katıyorsa yüze; her derinliğin müthiş bir anlamı elbette vardır.
"Yüz hatlarındaki çizgiler işte" deyip geçeriz nedense. O çizgileri hücrelerin artık yenilenemiyor olmasına, kan dolaşımının yetersizliğine bağlarız. Yani işin hep biyolojik yönleriyle uğraşır dururuz. Genelde aklımıza bile gelmez o çizgilerdeki ruh bilimin kabul ettiği nedenler; olayın psikolojik boyutu akıllara bile gelmez.
Aldanırız ve kendimizi de aldatırız kısaca...
Her insanda vardır derinliği olan öyküler. O kişinin ruhunu az ya da çok, yüzeysel ya da derinden etkilemiştir; ama böylesi bir olayla "Allah hiçbir canlıyı sınamasın" diyorum. Hayal etmesi bile zor, rüyada görmesi bile müthiş bir kabus.
Allah'ın verdiği güçle yaşamıştır bu kadın. Başka bir şey düşünemiyorum bile.
Olayın acı yönünden, bir hayatın yüzdeki çizgilere vuran derinliklerini hayal etmekten öykünün kendisine gelemedim henüz yorumumda.
Türkçe'yi kullanma, anlatımdaki güzellik, sadelik ancak bir usta kalem işiydi ve o kalem de bunu çok güzel başarmış. Ben okurken olayı iliklerime kadar hissettim ve izledim üzüntüyle.
Öykü kalemine yakışıyor. Hiç durmadan seri üretimler olmasını diliyorum. Hem kendi kalemin açısından hem de biz okurların bu anlatımdan mahrum kalmamak gibi bir hoşluğu yaşamamız açısından.
Yürekten kutlarım.
Nicelerine...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Hocam
Allah kimseye evlat acısı vermesin, olanlara da sabır versin inşallah
Bu olayı kaleme alırken ağlamıştım
çok titiz bir yorum yapıp, beni çok iyi anlamışsınız
size ve vefalı kaleminize teşekkürlerimi sunuyorum
her dem saygı ve hürmetlerimle
Hocam, ben ne diyeceğimi unuttum an itibariyle.
Nasıl bir acı nasıl bir elem.
Ölüm hele ki bir annenin evlatlarından ebediyen ayrı düşmesi üstelik toplu halde.
Sunumunuz ile yürekleri deştiniz. Kaleminize hayran kalmamak mümkün mü hele ki böylesine mübarek bir günde ve üst üste yaşanan onca acıyı da kattık mı ben tamamen ayrı düştüm bedenimden. Hissettiğimi ifade etmek ne mümkün.
Hayat nasıl bir yolculuksa hep farklı yerlerimizden yara alıyoruz ama olan yüreğe oluyor ve deşildikçe içimiz kanıyoruz kanadıkça susuyoruz ve sustukça o derinlik daha da büyüyor içimizde.
Hayırlı ramazanlar değerli hocam.
Yüreğinize sağlık Gülhun hanım.
Sevgilerimle...
su_misali(Gülhun Ertilav)
Allah kimselere evlat acısı vermesin Gülüm Hanım
içinde bulunduğumuz şu mübarek ayda cümle kötüler ıslah olsun inşallah
değerli yorumunuza teşekkürlerimle
sevgiler
Bir yerde okumuş çok anlamlı bulmuştum;
"Devamlı akan suyun debisi düşük olur."
Yazmakta öyle. Yazmayı seviyor ve biliyorsan,
Yazdığın pişecek. demlenecek.
Tatlıyı yazıyorsan tatlın kıvamında şerbeti ayarında olacak.
Acıyı yazıyorsan erinmeyecek biberini Maraştan getireceksin.
Senin en sevdiğim huyun bu.
Arada bir yazıyor işte böyle de güzel yazıyorsun.
Konuyu, her cümleyi iyi seçiyor ayarını hep tutturuyorsun.
Her yazın damakta(pardon) beyinde bir tat bırakıyor.
Kartalın hikayesini bilmiyordum. Şimdi öğrendim.
Zaten öğreti "bunu öğreneceksin" şeklinde yapılmaz ki !
Peyniri sevmeyene açken ekmek arası yaparsan yenilir gider.
Acının insanı olgunlaştırdığını söyleyip geçersen bir anlam ifade etmez.
Böyle bir öyküyle anlatacaksın ki okuyanlar anlasınlar.
Yazınca böyle güzel yazmalı.
Yazmış olmak için yazmamalı.
Öykün acı bir tat bıraktı beynimde.
Zira acı da bir tat neticede.
Sağ ol Can Bacı...
su_misali(Gülhun Ertilav)
çok değerli komutanım
öyküm siz tarafında bu övgüye layık olmuşsa ne mutlu bana
Allah kimseleri evlat acısı ile sınatmasın inşallah
teşekkür ederim
saygılarımla
Bir kadının -bir insanın- başına gelebilecek en kötü şey; sevdiklerini kaybetmek...
Yaşar gibi okudum, çok nadirdir böyle tüylerimin ürpermesi, okurken bir yazıyı. Şimdilerde o kadar çok anne evladını; o kadar çok evlat anasını; sayılamayacak nice insan bir o kadar çok en sevgilisini kaybediyor ki...
Acı'nın artık sözü tükettiği yerlerde...
yüreğine sağlık.
sevgiyle kalın.
su_misali(Gülhun Ertilav)
Allah kimselere evlat acısı göstermesin inşallah bundan böyle
teşekkür ederim değerli yoruma
selam ve sevgilerimle
su_misali(Gülhun Ertilav)
teşekkür ederim uğur böceğim :)
hayırlı ramazanlar, sevgiler