LANETLİ EVLİLİK… (********
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İspanya ve İngiltere, henüz birer çocuk olan, İspanya Kralı II. Ferdinand ve Kraliçe İsabella’nın kızları Aragonlu Katherine ile İngiltere Kralı VII. Henry ve Kraliçe Yorklu Elizabeth’in oğulları, İngiltere Krallığının veliahtı Galler Prensi Arthur Tudor’un uygun bir yaşa ulaştıklarında evlenmeleri konusunda anlaşmışlardı.
Bu anlaşmanın gereği Aragonlu Katherine, damat on beş yaşına girince İngiltere’ye gönderildi.
Ne var ki, 1501 yılında gerçekleşen bu evlilik Arthur 1502’de hastalanarak ölünce sadece on dört ay sürebildi ve Katherine henüz on yedisine girmişken dul kaldı.
VII. Henry ile Yorklu Elizabeth’in 14 yaşındaki kızları Margaret Tudor’un İskoçya Kralı IV. James ile evlenme törenlerinde bir araya gelen İspanya Kralı II. Ferdinand ve İngiltere Kralı VII. Henry, Galler Prensi Arthur’un bu erken ölümü nedeniyle aralarındaki bağların zayıflamasını istemedikleri konusunda hemfikir oldular. Aragonlu Katherine, henüz on bir yaşında bulunan Arthur’un küçük kardeşi York Dükü İngiltere Krallığı veliahtı Henry Tudor ile evlendirilirse iki ülke arasındaki dostluk sürebilecekti.
Katolik inanışına göre, bir erkek, kardeşinin karısıyla evlendiği taktirde Tanrı tarafından lanetleniyordu ve asla bir erkek evlada sahip olamıyor, nesli kuruyordu.
Bu kaygıyla sürümcemede kalan evliliğin gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği konusunda Papaya danışıldı. Papanın yorumu kısa ve netti: “Ancak, ilk evlilik amacına ulaşmamışsa evlilik yapılabilir ve lanetin hükmü gerçekleşmez…” Aragonlu Katherine, ilk kocasıyla hiç yatmadıklarına ve evliliğin hiç tamamlanmadığına dair yeminler etti.
Henry Tudor ve annesi Yorklu Elizabeth kaygılı ve kararsızdılar.
1509’da ölüm döşeğindeki VII. Henry küçük oğlu Henry Tudor’u çağırıp, Katherine ile evlenmesinin İngiltere’nin menfaatleri için gerekli olduğunu hatırlatarak onunla evlenmesini vasiyet etti. Kısa bir zaman sonra da öldü.
Henry Tudor, VIII. Henry ünvanıyla İngiltere tahtına oturduğunda on sekiz yaşındaydı. Düğün hazırlıkları hızla yapıldı ve birkaç hafta sonra yirmi dört yaşındaki Aragonlu Katherine ile evlendi. Bu siyasi bir evlilikti ve siyaset kadar soğuk bir törenle gerçekleşip siyaset kadar soğuk duygularla yaşandı.
VIII. Henry’nin Katherine’den tek beklentisi bir erkek çocuk doğurmasıydı.
Aragonlu Katherine bir çok defa hamile kaldı. Bunlardan altısını doğurdu, diğerlerinde düşük yaptı. Yaptığı altı doğumdan beşi henüz bir yaşına girmemişken öldü. Sadece 18 Şubat 1516’da dünyaya gelen ve adını Mary koydukları kızları sağ kalabildi.
Yaşayan tek çocuğun kız olması, Tudor hanedanının son erkek temsilcisi olan VIII. Henry için büyük bir sorundu, bundan dolayı kaçan ağız tadını çiçekten çiçeğe uçup her çiçekten bir damla bal alarak düzeltmeye çalışıyordu. Bunlardan Bessie Blount ile olan ilişkisinden Henry Fitzroy doğdu. Henry altı yaşında İngiliz Kontu, Richmond ve Somerset Dükü oldu. Ne var ki, gayrimeşru olduğu için veliaht olamadı.
Soylu aileler saraya yakın olabilmek ve menfaatler elde edebilmek için kızlarını ve hatta karılarını cömertçe sunuyorlardı krala; bu soylulardan biri olan Norfolk Dükü, kralı bir av partisi için davet ettiğinde niyeti ablasının kızı Anne Bonely’in kralın metresi olmasını sağlamaktı. Buna karşın, davete gelen kral Anne Bonely’i değil ama evli kız kardeşi Mary Bonely’i beğendi. Genç kadını ve kocasını sarayda görevlendirdi. Kocası da Mary de biliyordu ki, kral genç kadınla beraber olmak istiyordu ve buna hiç bir itirazları yoktu, zira bu yolla elde edilecek menfaatler her şeye değerdi.
Aragonlu Katherine artık yaşlanmıştı ve kocasının bu kaçamaklarına göz yummak zorunda kalıyordu. Neticede kraliçe olan oydu ve kızı Mary Tudor tahtın veliahtıydı. Metreslerden doğan çocuklar erkek de olsalar, sadece birer piçti. Kaygılanmasını gerektiren bir şey yoktu.
Mary Bonely, ilk beraberliklerinden itibaren duygusal olarak da kralın etkisi altına girdi. Dış göreve tayin edilen kocası kraliyet emrinde makam ve unvan elde ettiği için çok mutluyken o da kralın kollarında çok mutluydu. Bu mutluluktan doğan ise Catherine Carey ve Henry Carey adlı iki çocuk oldu. Tabii ki, evlilik dışı bir ilişkiden doğmuş olan bu çocuklar da gayrimeşru idi ve Tudor hanedanının değil, Mary Bonely’nin sevgili kocasının mensubu olduğu Carey ailesinin soyadını taşıyorlardı.
Metresleri erkek çocuklarını doğurabiliyor, ama sevgili kraliçesi Aragonlu Katherine doğuramıyordu.
Lanet gerçekleşiyordu, bu evlilikten asla bir erkek evlada sahip olamayacaktı.
“Benim rahmetim gazabımı aşar!” diye haykırdı kral.
“Kral, Tanrı mıdır?” diye sordular şaşıranlar.
Ona biat edenlerden gelen cevaplardı riya…
“Ezeli ve ebedidir.”
“Tanrı olmanın bütün vasıfları onda mevcuttur.”
“Ona biat etmeyen cehenneme gider.”
“Doğduğu şehir kutsanmıştır, mübarek bir şehirdir.”
“Peygamber kusur işler, o işlemez.”
“Ona dokunabilmek bile başlı başına bir ibadettir.”
“O isterse kocamı boşayıp metresi olurum.”
“O varsa halk da vardır, o yoksa halk da olmaz.”
“Yolsuzluk yapar, ama yol da yapar.”
“Yolsuzluk yapar, ama bunun için ona hırsız diyenler iftira atmış olurlar, kafirdirler.”
Riyanın çok sesliliği altında sesi kısıktır realitenin:
“Din, mezhep, her şey onların yorumlarındaki gibidir. Dincidirler, tebaalarını din ile aldatıp yönetirler. Beğenmezlerse eski dinin yerine yeni bir din, eski mezhebin yerine yeni bir mezheb kurarlar. “
“Ve kralların astığı astık, kestiği kestiktir. Assınlar, kessinler diye kral yapılmışlardır.”
“Bu gün severler, yarın asarlar…”
İngiltere Kralı VIII. Henry’nin yakın çevresinde yer alanlar, istisnasız riyakar insanlardan ibaretti. Riyakarlıkla elde edilmiş mevkilerde başladı İngiltere’nin çöküşü. Atlas Okyanusunda dev dalgalara kapılmış çürük bir tekne gibiydi. Ekonomik kriz, siyasi kriz, dini çalkantılar, hepsi İngiltere’yi alabora etmeye amade birer dev dalgaydı. Ülke mezhep çatışmaları yüzünden sürekli kan kaybediyordu. Ekonomi dibe vurmuştu. Halk fakirlikle perişan haldeydi. Kralın umurunda değildi hiç biri; onun tek derdi kendisinden sonra tahta oturacak bir erkek çocuk sahibi olabilmekti. Meşru bir erkek çocuk tutkusuyla yeni aşklara doğru yelken açmaya karar vermişti.
“Kralların da aşka ihtiyaçları vardır,” diyordu riya…
“Gönül ferman dinlemez!”
*
Anne Boleyn, Kutsal Roma İmparatoru I. Maximilian’ın kızı Habsburglu Margaret’e, VIII. Henry’nin kardeşi ve Fransa Kraliçesi olan Mary Tudor’a ve daha sonra da Kraliçe Claude’e nedime olarak Fransızcasını geliştirmiş ve moda ile din felsefesinde ve Fransız kültürü hakkında kendini iyi yetiştirmişti. Fransa’daki eğitimi, babasının onu İngiltere’ye geri götürdüğü Fransa’daki deneyimleri Anne’i yeni Rönesans Hümanizmi geleneği ışığında dindar biri de yapmıştı. Hayatının bu aşamasında Anne, "tatlı ve neşeli" olarak tanımlanıyordu. Kumar oynamaktan, şarap içmekten ve dedikodudan hoşlanıyordu.
Kardeşi Mary Boleyn, William Carey ile evliydi ve kralın metresiydi Anne, kızkardeşi Mary Boleny’in ikinci kez Henry’den hamile kaldığı sırada İngiltere’ye geri döndü ve Aragonlu Katjherine’nin nedimesi oldu. Sarayda VIII. Henry ile karşılaşan Anne kısa sürede güzelliği ve zekasıyla Kralı büyüledi. 4 Mart 1522’de bir maskeli baloda, kardeşi ve saraydaki diğer önemli leydilerle beraber dansederek ilk çıkışını yaptı. Bu performansından sonra birkaç hafta içinde sarayın en şık ve mükemmel kadın olarak tanındı Birçok arkadaşı ve hayranı oldu Dönemin kadınlarının aksine kendine güvenli ve kararlı tavırları vardı. 1525 yılında Kral Henry Anne’e aşık oldu ve onunla ilgilenmeye başladı. Anne fırsatı değerlendirerek, kız kardeşi Mary Boleny kralın metresiyken kızkardeşine ihanet etmek istemediğini söyleyerek kralın metresliğini ve tanınmış kraliçe olmadan teslim olmayı reddetti. VIII. Henry, Mary’i hayatından çıkartmayı ve Kraliçe Aragonlu Katherine’i boşayarak onunla evlenmeyi kabul etti. Kralın metresliğini yapan kız kardeşi Mary böylece gözden düştü; ikinci çocuğu bir erkek olan kadını her ne kadar erkek çocuk tutkunu olsa da ondan sıkıldığını belirterek kocasının yanına yolladı.
VIII. Henry, Anne ile evlenmek için Aragonlu Katerine’den de kurtulmaya oldukça kararlıydı. Fakat işler Henry’nin beklediği kadar kolay yürümüyordu.
Katolik İngiltere’de kralların boşanmaları Roma’daki ‘Papa Hazretlerinin’ iznine tabiydi. Papalık yetkilileriyle yapılan konuşmalarda Aragonlu Katherine’nin kardeşi Arthur ile evliliklerinin tamamlanmamış olduğunu söyleyerek kendisini aldattığını, oysa o evliliğin tamamlanmış olduğunu, bu yüzden evliliklerinin lanetli bir evlilik olduğunu, soyunun kuruduğunu, kardeşinin karısını aldığı için vicdan azabı çektiğini, tövbekar olduğunu söyledi. Arthur ile Katerine’nin evliliklerinin tamamlandığı hususunda tanıklık yapacak birçok kişi buldu. Ve Katolik kilisesinin Aragonlu Katherine ile evliliklerini geçersiz saymasını istedi.
Dindarlığı ile tanınan ve halk tarafından çok sevilen Katherine ise bunların iftiradan başka bir şey olmadığı, zamanında Papa’nın evliliklerini onayladığını, soylarının kurumadığını bir kızları olduğunu söyleyerek savundu kendin Ve Henry’nin hayatında yapmak istediği bu deşikliğe, daha düne kadar protestanlığı başlatan Martin Luther’in kitaplarını yaktırdığı, ülkedeki Martin Luther taraftarı Protestanları idam ettirdiği için ona ‘Dinin Savunucusu’ ünvanı veren Katolik Papa’dan izin çıkmadı. Görüşmelerden sonra Kilise konseyi evliliğinin iptal edilmesi isteğini reddetti.
O dönemde Avrupa’da sinsice yayılan Protestanlık hareketine aşina olan Anne Boleyn, Henry’e bu mezhepten bahsetti.. Kral VIII. Henry’nin gözüne girmek isteyen Protestan rahipler, çocukluğundan itibaren Katolik öğretisiyle büyümüş ve ona bağlılık göstermiş olan VIII. Henry’yi, Protestan kilisesinin kurulmasına izin verdiği taktirde kraliçeden boşayabileceklerine dair Kral’ı ikna ettiler.
Hem politik özgürlüğünü kazanmak hem de kişisel özgürlüğünü kazanmak istiyen VIII. Henry de Katolik papanın tavrına karşı hamlesini yaptı. Madem ki Katolik papa Aragonlu Katherine’den boşanıp sevgilisi Anne Boleyn ile evlenmesine karşı çıkıyordu, o da ülkesinin dinini değiştirecekti.
Anne Boleyn’in uğruna protestanlıkla katolikliğin harmanlandığı İngiltere’nin meşhur Anglikan Kilisesi kurulmuş oldu. (Günümüzde hala İngiltere’nin resmi kilisesidir.) Eski karısı Aragonlu Katherine’den boşandı ve onu kızı Mary ile sürgüne gönderdi. Anne, Katherine’in kızı Mary’nin ilerde bir tehdit oluşturabileceğini düşünerek gayrımeşru ilan ettirip tahttan da mahrum etti.
Sevgilisiyle de bu yeni mezhebin kurallarına göre evlendi. Evlendiklerinde Henry 42, Anne 32 yaşındaydı. Anne 1 Haziran 1533 tarihinde taç giydi.
Bu durumda Katolik Papa Kral’ı ve İngiliz halkını aforoz etti. Avrupa’da İngiltere’ye karşı büyük askeri hazırlıklar planlandı. Ancak doğudaki Osmanlı tehlikesi ve devletlerin birbiri arasındaki yarış nedeniyle bu planlar gerçekleşemedi ve kaderin bir cilvesiyle İngiltere bir anda özgür bir Hristiyan ülkesi oldu.
Anne ve Henry’nin aşkları ilk ayları kusursuz ilerlemiş, Anne’in hamileleği aşkı arttırmıştı. Henry bütün İngiltere’ye kendisinin İngiliz Kilisesi’nin başrahibi, Anne Boleyn’in de onun kraliçesi olduğunu kabul ettirdi. Bu süreçte tarihin büyük hümanistlerinden, çok sevdiği hocası, ünlü ÜTOPYA eserinin yazarı Thomas More’u da karşısında buldu. More, Boleyn evliliğine karışmamış ancak Kral VIII. Henry’nin Kilise’nin başı olduğunu kabul etmeyince idam edilmişti.
Bu evlilikten sonra 7 Eylül 1533 günü bir aşk çocuğu dünyaya geldi. Adına Elizabeth denildi. Bu kız İngiltere tarihine altın çağını yaşatacak olan I. Elizabeth di, ne var ki, dünyaya gelmekle annesinin felaketini de hazırladı.
Henry, uğruna ülkesinin dinini değiştirdiği Anne Boleyn’den doğacak ve kendisinden sonra mensubu olduğu Tudor hanedanının hükümranlığını sürdürecek bir erkek çocuğun hayaliyle yaşarken Elizabeth’in doğumu büyük bir hayal kırıklığı oldu. Anne Boleyn, daha sonraki hamileliklerinde de düşük yaparak beklenen erkek çocuğu doğuramamıştı. Her zaman kadınlara düşkünlüğüyle bilinen VIII. Henry, kendisine metresler tuttu, bu da Anne Boleyn’in sinir krizleri geçirmesine neden oldu. Bu süreçte Kral, Anne Boleyn’in nedimeleri arasında yer alan Jane Seymour’a aşık oldu. Ve Anne Boleny’den kurtulmanın yollarını aramaya başladı. Evet, ondan da kurtulacak ve yeni sevgilisi Jane Seymour ile evlenecekti.
Kralın çevresini saran riya, Kral Henry’i, Anne Boleyn’in kendisini aldattığına dair ikna etti. Kral VIII. Henry aldatıldığına inanıp, Anne Boleyn ile evliliklerini geçersiz kabul etti. Ve Kraliçe’nin dairesine sık sık giriş yapan Mark Smeaton isimli bir müzisyen, Sir Henry Norris, uşak William Brereton, Kraliçe ile gençlik dönemlerine bir ilişki yaşamış şair Thomas Wyatt ve Kraliçe’nin erkek kardeşi George Boleyn tutuklandı.
Karısını zina ve ensest ilişki iftirasıyla suçlayarak evliliklerini geçersiz saydırttı ve önce Londra Kulesi’ne hapsetti, sonra da idam ettirdi.
Anne ölümünün acısız olması için Fransız bir cellat istemişti. Cellattan dikkatinin dağıldığı bir anda öldürülmesini istemişti. Öyle ki öldüğüğünde Anne’in gözleri hala açıktı ve dudakları duasını okuyordu. Fakat bu durum o zamanlar halka göre Anne’in cadı olduğunun ispatıydı. Biat eden riya Anne Bolyn hakkında söylenmeye başlamıştı.
“Kraliçenin üç tane göğsü var…”
“Üç göğüslü olması cadılığına işaret…”
“Cadı suratının ortasında kocaman bir et beni taşıyan çirkin bir ucubeydi..”
“Altı parmaklıydı…”
“Elinde kesik başıyla Londra Kulesi’nde dolaşıyor. Gözlerimle gördüm…”
Bedeni bir sandık içinde St. Peter and Vincula Şapelinde isimsiz bir mezara gömüldü. Yetmedi, o öfkeyle ondan doğan kızı Elizabeth’i de ‘gayrimeşru’ ilan ederek tahttan mahrum etti.
Evet, krallar istediklerinde ülkesinin dinini değiştirebiliyordu ve bu gün aşık olduğu bir kadını yarın kolayca idam ettirebiliyordu…
YORUMLAR
Sevgili Kemal.
Öncelikler kurdelayı tebrik ederim. Gerçekten de hakkedilmiş bir ödül.
Bu hikayenin devamı olmalı bence. Çünkü Hatırladığım kadarıyla VIII. Henri daha sonra papanın tüm karşı çıkmalarına rağmen eşini boşuyor ve hatta papa onu bu yüzden afaroz edince de papalıktan ayrılarak yeni bir kilise kuruyor, hatta böylece Anglikanizm mezhebi doğuyordu ( Böyle ya da buna benzer bir hikayesi vardı bu olayın.) Yani Devam edecek diye bir not düşseydin ve ileride bunları da yazsaydın iyi olurdu diye düşündüm.
Tekrar tebriklerimle.
Selam ve sevgiler.
Kemnur
Konu ilgi çekici. Biz de pek olmayan soylu kadınların değişken, bir oradan bir buraya hayatları için güzel bir örnek.
Yalnız anlatıyı bitirdiğimde ikilemde kaldım: Lanetli bir evlilikten bahsediyorsak neyi ön planda tutmalıyız? Evliliğin meyva vermeyişini mi, yoksa eşlerden birinin başına bu yüzden gelen felaketleri mi? Metin Aragon'lu Katherina'yı anlatımda ön plana yerleştirmiş. Bu yüzden onun taht varisi oğlan doğuramamasından sonra başına gelenler üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa şimdi ki haliyle Tanrı onlara kısmet etmemiş, onlar da erkek evlatsız yaşlanmışlar gibi bir final olmuş. Saygılarımla.
Kemnur
öncelikle gün başarınızı tebrik ederim Kemal Bey, nicelerine inşallah
sanırım devamı gelecek olan bir yazıydı, ilgi merakla bekliyorum
kutlarım
saygılarımla
Kemnur
bu yazidaki amaç ne ?
devami var gibi, ama öyle bie not da yok sagda solda..
beni amaç yada vermek istediginiz mesaj konusunda aydinlatirsaniz sevinirim..
Kemnur
Allah'ın sopası yok ki gözüne gözüne soksun arkadaşım. Daha da mı akıllanmaz insan :)
Erkek evlat niyetine tedirgin ola ola yapmış bi evliliik ee erkek evlat olmayınca ver yansın yapılmış güya kral :) vay arkadaş bir çağ saçma sapan fikirler ve saçma sapan bir insan hükmü altında yetişmiş :)
Ne diyelim yazan ellere sağlık elbet ama hikayenin özü mide bulandırıcı, sonrada erkekler uçkuruna neden sahip çıkamaz al işte sana şekil a1 adamın atası böyleyse gelecek neslin ne olacağını düşünmeyelim bile.
Tebrikler :):)
Saygılarımla..
Kemnur
Kemnur
Sözün özü; Kralın karısının erkek çocukları olmuyordu. Taht, kız çocuklarına kalmayacağına göre; kime kalacaktı?
Tabii ki bana : )
Aman ağabey; ingilizlerin derdi bizi mi gerdi.. Bana kalmadıktan sonra kime kalırsa kalsın..
Kemnur
Erkek evlat bir şekilde yapılır, zamanında yapmışlar da lakin Katherine 17sinde dul kalmasa iyiymiş, Bahtsız Katherine, Lanetli olan bence bu evlilik değil Katherine miş Tanrı onu hiç sevmemiş :)
Kemnur
Kemnur
Hep erkek evlat beklendi sirca saraylar toz duman olmasin deye, disilerin saltanati korlendi, Queen Viktoria'lar orselendii ..Doguramayan, dogurmak istemeyen kadinlar lanetlendi! Ev-lilik catisi cokmesin deye tosuncuklar dev-letlendi, vesselam..!
Kemnur
Dünyanın yürüyen ayağı din ...!!! Ya olmasaydı ? İnsanoğlu hayatını hangi duvara yaslayıp ,hak ile hakikat arasındaki o beyaz kağıda nasıl bir hayat resmi koyacaktı? Cevabı basit ...
Anlatılanlara göre din olmasaydı insanda olmayacaktı..Meselelerinde bu kadar abartılmasına da gerek kalmayacaktı. Peki Lanet ve kehanet nerede? Sanırım kehanet habercisi kahinlik kendisine verilen bu özel durumdan yararlanarak laneti tasdikleyen oldu.
Eeee ne oldu ? Uğursuz sözlerin bire bir tutması ,hatta üst üste vurulması ,sanırım istenmeyen olayında gerçekleşmesine yaradı...
Ahlaken uygun görünmeyen her'şey lanetlenmiştir... Dinen uygun görünmeyenler de....Geç kaldılar sanırım....Bir nazar boncuğu alsalardı keşke !
sevgiler...
Kemnur
Kemnur
Bir sen dostum.
Bir de Sami Hocam.
Bulur çıkarırsınız ilginçlikleri.
Bizde okur öğreniriz.
Faydadan ari değil...
Selamlarımla Dostum.