- 487 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Köleci Sistemin Uyarıcıları (Apilular)1
Totemi dönemin ortak sağlama yapan grupça eylemleri ile kişisel tüketimli karşılanma yapmalarının arasına totemi tüzelindi mana oluşun dışında ahlakçı, uyarıcı, müjdeleyici gibi töreci anlayışla olan bir boşluk devinmeleri giremezdi.
Çünkü totem dönemli sürecin içi bu tür boşluk devinmelerini kaldırır tür ahlakçı, uyarıcı kalıplarla doldurmasını destekler şartlardan yoksundu. Ha keza ön ittifaklı süreçlerin içinde de üreten emeklerin grup emekleri oluşla, gruplar arasında değişilmesi vardı.
Bu değişmeler sonrasında kişi ile değişilme yapılan ürünlerin kişisel tüketimleri arasına ilahi yasalar girerdi. Aslında yapı içinde her ikili ilişkilerdi polar bağlar arasına, bir mana anlaması olan ilahi yasalar girerdi.
Ne var ki bu ikili ilişkiler; ikili ilişki içinde ve ikili ilişkileri arasına da uyarıcılar, ahlakçılar gibi özel mülkiyetçe anlayışları almayı mana edecek söylemlerine uygun olan boşluk devinmesi değildiler. Esasen bu tip özel mülkçü ahlakı belirmeler de ortada yoktur.
Ahlakçı, uyarıcı kabilinden (türünden-çeşidinden) söylemlerin, ne totem alanda; ne ilahi dönemli alanda, hiçbir anlamı olmadığı gibi hiçbir karşılıkları da yoktular. Bu nedenle bu yapılar ağı girişmesi uyarıcı ahlakçı türü yansımalarını veremiyordu.
Ahlakçı uyarıcılar, efendi köle ilişkili dönemin ürünüdürler. Köleci mülkiyetçi ahlakçı ve uyarıcılar efendi ile köle arasında ki gerilimin üzerine modüle olmakla kendi anlamlarını ve karşılıklarını bulurlar. Uyarıcılar; efendinin mal sahipliği tamahı ile yoksulluğun nefsi olan eylemlerinin arasında tampon oluşla töreci bir işlevdirler.
Ahlakçı ya da uyarıcıların söylemleri olacak mana anlayışları; süreci öznel anlamda yorumlayan halkın kendi mantığıdırlar. Kabul edilmiş köleci düzendeki bu gerilimin giderilmesi bağlamında sorunun giderilmesine dair binlerce kafa patlatmaları vardır.
Köleci sistem, efendi ve köle arasında olan gerilimin şiddetini, gerilim kaynağı üzerinde çözmek yerine; sınıf çelişkili sorunun taraflarını töreci öğütler içinde tutmakla taraflarını töreci öğütler içinde yatıştırma propagandasını da düşündü.
Bu nedenle zıt kutuplu taraflar arası uzlaşmaz sorunların çözüme kavuşturulması konusu uyarıcıların üzerinde de, ele alındı. Her iki taraf ta bu olanağı iyice kullandılar.
Öğütçü anlatımlar içinde verilen her bir mesajların üzerinde anlamla sınıflar kendi bakış açılarını yansıtmıştılar. Sınıflar her bir sorunu kendi tuttukları yere bağlı oluşla gözettiler. Sınıfların kendi mesajlarını kendi aralarında bu yolla da uzlaşı yapmayı gözetme gayretleri içinde olucu çabaları da, her iki sınıfın kendi işine gelmiştir.
Bu konuda ve bu konu üzerinde yüz binlerce olur özne emekli enerji sarfları vardır. Bu konular ekseninde halk dağarcığı birikir. Biriken türlü çeşitten bu bilgiler zaman zaman bir bilinç oluşla derli toplu söylenirler.
Söz gelimi köleci sürecin acımasız merhametsizce olan çelişkilerinden damıtılan adalet kavramı Sümer de, Asur da, Babil de, Mısır da; Amoritler de, Aramiler içinde vs. oluşla çok çeşitli şekiller içinde özlü atasözleri oluşla ifade ediliyordu. “Sizin birine olan öfke ve kininiz adalet duygusu önüne geçmemeli” diyordu. Buna ilişkin olaylar anlatılıyordu.
Derli toplu söyleyişler içinde kişilerle, kişiler arasında ve ezenle-ezilenler arasındaki sosyal anlayış farkı olan mana; her bir sınıf mantıkları olmakla her bir sınıfa iletilirler. Bunları özlü sözler oluşuyla söyleyenler; töreci, tüzelince olanlardı. Yani ahlakçılar ve uyarıcılardı. Bunlar bu tür sözlerin kadrocu bir çevresi ile birlikte derleyicileriydiler.
Nasıl ahlakçılar kendi öncesinin ahlaki öğretisini o öğretiyi inşa edenin tanıdığı bildiği ahlakı öğreti olmaktan çıkartan düzenlemeleri varsa; Bir ahlakçı ve uyarıcıların ortaya koyduğu ve onun sandığımız disiplinler de, ahlakçısından sonraki zaman içinde kendi ahlakçısının bildiği tanıdığı düşünceler değildiler.
Bu gelişmeler yalın gelişmeler olmayıp; kendi içinde, kendi düzenletilmiş süreçler de olmakla; giderek karmaşan kendi entegrasyonlarını yapacaktı. Sistemin kendi kırınımı içinde sistem; merkezi yönetimle ve imparatorluklar eliyle, âlemi yöneten emperyal güç olacaktı. Bu gün İbrahim’in, Musa’nın, İsa’nın olandan geriye kalan pek bir şey yoktur.
Ne İbrahim, Ne Musa, Ne de İsa, kapitalizmi, liberalizmi ve bunların sonucu oluşla ortaya konan insan haklarını, dünya paylaşım savaşlarını ve İsrail’i Nazizm’in kucağına atacak düşünceleri kendi sentezleri içinde çıkarımla ortaya konacağını hiç bilmezlerdi.
Gelişme; özel süreçlerini verir, bunları genel süreçleri üzerinde yürürdü. Emperyal güç, bambaşka türden yansıma veren kendi süreçlerini bu süreçler sonrasında kendisini ortaya koyacaktı.
Uyarıcılar eliyle oluşan mana, ilk uyarıcıların da aklında olmayan yansımalarıyla, yeryüzü sahipliği olan idealler şeklinde cereyan edecektir. Söz gelimi çok değerli bir ahlakçı ilk etapta “ümmül kura” dediği şehre ve şehrin çevresi olan akraba kandaş kabilelerine sakındırıcı, uyarıcı ve öğüt verici müjdeleyen olmasını söylüyordu.
Bu tür söylemlerin sonrasında ki gelişen süreç içinde, inşacının kendisinin de bilmediği yeni yeni oluşmalar nedeniyle inşacının sistem içi misyonu da “âlemlere rahmet” oluşla söylenmeye başlayacaktı. Hiç bilmediği farklı kültür ve gelenek, görenek girişmeleri içinde olan bambaşka âlemlere rahmet olmanın düşüncelerini de taşıyacaktı.
Başlangıç noktası olan geri; ilerleyen zaman içinde birikme yapan inşa deneyimlerden (dağlardan) ötürü biriken olay ufuklu dağın gerisinde kalır. Siz ardınıza baktığınızda, ardınız; dağ gerisinde kalmakla görünmez olacaktı.
Yeni durum da kendi güncel koşulların içinde olmakla dağın berisi olan kendi sorununu kendi koşullar içinde ele alacaktı. İlk düşünceler ilk halleriyle kendi sonrasında olacak gelişme içindeki pek çok inşaca olur dinamiğin dayanaklarını taşımadığı halde, yeni yeni yel değirmenlerine karşı olur ideallerle Donkişot olmanın kavgalarını da verecekti.
Güçlü kanıtlar eşliğinde bir varsayım oluşuyla, evreni ve varoluşu; mantıklı deneysel somut durumlarıyla süreçleştirten bigbeng (büyük patlama) postulatı; tekil dediğimiz süreci açmıştı.
Bu açılımın ilk anlarındaki süreçler, bir kısım mikro dünyayı, makro dünya yaptı. Yani bigbengin açtığı bu başlangıç; başlangıcın bir kısmını büyük süreçler haline getirmişti.
Bigbeng öncesi durum, kendisini makro durumlarına geçmesine izin vermeyen bir oluşumdu. Bu nedenle bigbeng denen açılım, bir kısım enerji süreçlerini bu makro olucu düzlemler üzerinde hayat denen bencillikleri oluşmakla da düzenlime etmişti.
Bencillikti oluşumun kendisi de dıştaki sosyal oluşuma emanetti. Sosyal oluşum totem aşamalı bir evrenin sonrasına doğru oluşan kendi gelişmeler içindeki bencilikti emaneti totem meslekleri üzerinden toplum sal yapının içine bina etmişti.
Emanet oluşla bencilliği güden düşünce, toplumsal yapı üzerinde bilgi, bilim, teknoloji oldu. Bu yeni oluşumların yanı sıra bilim, bilgi ve teknoloji toplumların insan girişmeli, kurumlarını oluştular. Kurumlar entegresi olan aygıt ta uluslararası ilişkilerle vs. ile olan kendi girişmeleri içinde de insanın kendi bencilliğini toplumsal özgecilik içinde toplumsa bencillik yaptı. Toplum sal bencillik insandan bağımsız olmakla; kişilere özgü bencillik olmayan nesnellik üzerindeki toplumsal bencilliği toplumsa yapılarla iyice büyütmüştür.
Bigbeng yapıyı angströmler düzeyinde olan mikro dünya şartları içinde bırakmadı. Ve evreni makro düzeyde dünya oluşuyla da açmıştı. Bu bağlamla virüsü mikro dünya ile makro dünya arasında bir bencillik bilinci oluşu ile değerlendirebiliriz.
Toplum içinde, toplumsa nesnelerin kendi nesneldi ilişkileri nedenle kişiden bağımsız olma nedenle makro düzeyli yapılmış olan bencilliğimiz; bu makro boyutlu yapılar içinde, kendi yararlanışına yönelen öznellikleri nedenle de yine tam bir bencillikti.
Yani nesneldi yasa olan geri tepkimeli süreçleri (roket hareketlerini) bizler bugün uzay roketleri üzerinde kullanıyoruz. Bu bilgiyi kullanım insandan bağımsız olan nesneli yasadır.
Ne var ki geri tepkili bilgi sel kullanımlar, salt nesnelce ilişkilerde geri tepki vermenin yüzü gözü hürmetine; geri tepmeli oluşa duyulan saygı nedeniyle roket yapımında kullanılmıyorlardı.
İşin içinde nesnelce yasalarla roket vücuda getirip onu uzaya gönderip, geri döndüren bir bencilliğimiz vardı. Her nesnel yasayı değil de bencilliğimizle uyuşturabildiğimiz nesnel yasaları vücuda getiriyorduk.
Eğer uzayda da, kendisini arayan kendi bencilliğimiz olmasaydı, geri tepkimeli nesneli yasalar hiç umurumuzda bile değildiler. Kendini bilen bencillik, süreci buraya getirmişti.
Yani hayat dediğimiz süreç, bencillikle büyüyordu. Bencillik hayat denen özne nesnel ilişkileri büyütüyordu. Böylece bencillik olan hayat, bambaşka bir yaşantılıma bağıntısı oluyordu. Hayatın kendisi de diğer yandan kendisi bencillik olmayanlarla; gelişiyordu.
Totem dönemi kotaran kişi bencilliği olmakla; kişi ve kişiler arası bağıntılı bir bencillikti. Yani kişi ve kişiler arası bencillik, sosyal bencillikti. Kişilik sosyaldi, bencillik a sosyaldi.
Bencillik ve kişilik birlikte sosyal oluştu. Sosyal olanla a sosyal olan girişmesi kendi kırpa ekleme sentezli modülerlik üzerinden inşaca olmuştular. Dıştaki bir kişi ile başka kişinin teması, bencillik güdenle sosyal temastı. Yani sosyal temas, sosyal olanla (kişi olanla); sosyal olanın (başka kişi olanların) temasıydı. Totem alanın hareketi, sosyal kişilerden oluşuyordu.
Totem alan, düzenli sosyal temasla girişmeydi. Sosyal temasın gerekleri, totem alanın basıncı oluşla, bu basınç geri kişileri üzerine yansır. Bu yansıma sosyal temas olmanın gereğinden daha fazla yansıyordu. Bu fazlalık yansıma da, totemi mana anlamasıydı.
Kişilik, bencilliğin; vücutlar aracılığıyla yaptığı dış temasları içinde oluşan bir bağıntılar girişmesiydi. Yalın kişilik üzerine şimdi de totem alanlı öğrenmelerden oluşan yeni yeni birikmeler, eklenmişti. Totem dönemden beri kişisel sorunlar, grubun mana gücüyle çözülüyordu. Bu nedenle sosyal olan kişilik, bu totemi aşama itibarıyla daha çok totem mana gücüyle şekilleniyordu.
Ön ittifaklar içinde de kişilikti sorunlar, ön ittifakla; kült merkezli çevrenin "sentez gücü içinde" oluşuyla birlikte çözülmeye başladı. Bu ortam aynı zamanda da, totem meslekli kişiliğin yarattığı kısmen travma olmanın kendisiydi.
Kişiliğimizdeki bu gelişmeler içinde de, bencilliğin güdendi olurla katılımları vardı. Buna karşın totemi kişilik, bir kültür kişiliği iken; ön ittifaklı kişilik te ilahi mana gücü olan bir uygarlıkla birlikte bir kişilikti. Kişiliği uygarlığa getiren, sosyo toplumsa mana gücüdür.
Bencilliğin güdendi katılımlarını, dıştan ortaklaşan bedenler; sosyal oluşlarıyla ortaya konan uygulamalardı. Sosyal oluşlar; totemi karar, ilahi karar olmanın etkisiyle sosyo toplumsa ortamın "yaptıran" meşruiyetleri olmakla, “mana anlaması” oluyordular.
Bencilliğimiz bizde (kişide), bilen bendi. Böyle olunca bilen ben olan bencillik (eylemli özneler yönelimi), sosyal yapı içinde yaptıran meşruiyetleriyle tüzelini yansıyan, güçtü.
Tüzelin olan güç te dıştaki kişisel bencillikti her bir eğilimlerin sentezinden ortaya çıkan sosyo toplumsa bilinçti. Tüzelindi güç (bilinç), totem alan içinde ortaklaşan bencilliklerle olmak zorundaydı. Ortaklaşan bencillik te, kişisi bencillik olmak zorundaydı.
Bencillik yani bilinç, kendisini bilen ben; eylemli varlık; öznemiz; sonunda kişisel olucu kendi yararını gözetmesi neden ile tüze ve tüzelin olmuştu. Tüzelin olan da bu nedenle önce ortaklaşan tüzeldi totem bencillikti. Tüzeldi totem bencillik daha sonra da kişi sel bencillikti. Bu nedenle kişiler tüzel olanda kendilerini yansıtabiliyorlardı.
Bencillik tüzelindi güçte yansımakla; üst akıl ya da üst bilinçten parça olan yansımaydı. Bencillik korunan yasa olmakla kendisini geleceğe aktaran kutsallıktı. Korunan yasa (bencillik) şimdi de kişiliğin katkılarıyla korunuyordu. Bu nedenle bencillik, kişiliğini de korumak zorundaydı. Totemi, ilahi, Mamon’du ve sosyo toplumsa tüzelindi bencillikler kutsal olacaklarsa, kişisi bencillik olan temel kutsallığa bir değinim; bu temel kutsallığa bir atıf yapmak zorundadır.
Totem’in, İlah’ın, Mamon’un ve giderek bambaşka nedenleriyle de Yüce Tanrı’ olan mana anlamalarımızın alt tepkileri içinde; bu bencildi noktaya atıflarının olmaları nedeniyle, dokunulmaz olan bir kutsallıkları vardır.
Kişiliğimiz totemi kazanımla, ön ittifakı girişimle, köleci girişimli vs. arkaikti arızaların travmaları olan kalıtlarını belli belirsiz de olsa taşıyorlardı. 21 yüz yılda hala 3000’li, 2000’li yıllarının mana anlamalı travmalarını iç içe yaşamaktaydık.
Bu yüzden bencilliğin güdendi olmadığı hiç bir sosyo toplumsa süreçleri sizler hiçbir güçle başlatamazdınız. Bu nedenle kişilerdi sosyo toplumsa inşanın temeli bencildir. Bilimsel keşifler yapılana dek ve hala; bencilliğin güdeni olan duygularımız tek ölçüydü.
Havanın sıcaklığı-soğukluğu; iyi veya kötü olan şeyler de yine size göre olan şeylerin büyüklük, küçüklük ölçüsü hep bencildi algılarımız olmakla ilkin size göre; sizin bencildi bilen ölçünüze göre bencildi algılar değer yargısı oldular.
YORUMLAR
Marks'in Felsefenin Sefaleti ile M. Proudhon'un Sefaletin Felsefesi'ne verdigi yaniti animsatti bana..Sonra Stirner'in Biricigini ansidim..
Koleci sisteminin sacayagi "kutsallik"din tum ihtisami ile ayakta durdurdukca, dev-letin modern koleleri ile olan iliskisi musalla tasinadek surecektir. Bir benin yokedilip toplumsal potada eritilmesi icin baska baski arac larina da geresinip duyar muktedir..
Değerli Nazende Bey kardeşim, çok önemli bir konuyu ele alıp yazıyorsunuz. Ancak bu düşüncelerinizin toplum tarafından kolayca anlaşılması için felsefi cümle şeklini ve vurgu duygularınızı sadeleştirmeniz gerekir. Bu tarz ifadelerle çoğu insanın bir anlam çıkarmadığını düşünüyorum. Ben felsefeyle ilgilenen birisi olarak konunun toparlanmasını kafamda zorla yapıyorum. Sade bir Türkçe ile de rahatlıkla ifade edileceğine inanıyorum.
Selamlar.