- 856 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MİSAFİR
Hüseyin ile Osman amca arasında harika bir sohbet vardı. Eskilerden, oradan buradan konuşuyorlar. Ahbaplıklarına neden olan hadiseleri anıyorlardı. Uzun zamandan beri birlikte olmamışlar, hasret gideriyorlar, dostluklarını tazeliyorlardı. Hüseyin 35 yaşını geçmiş kırkına merdiven dayamıştı. Osman amca ise 65 yaşı geçmiş yetmişe doğru yol almıştı. İki insan arasındaki dostluk, ta Hüseyin’in on yaşından itibaren sürüyordu. Osman amca Hüseyin’in baba dostuydu. Her zaman Hüseyin’e babasından daha çok babalık yapmıştı. Sanki aralarındaki ilişkiler baba oğul ilişkisinden daha ötedeydi. Osman amca, Hüseyin’e hem babalık, hem arkadaşlık, hem babalık yapmıştı. Yaş olarak kırka doğru yaklaşan Hüseyin bir ara daldı. Osman amca sordu…
- Hayrola neyin var?
- Hiç hocam, bu aralar hayat hakkında sorgularım arttı.
- Nasıl yani?
- Yaşadığımız hayatı anlamaya çalışıyorum
- Neden?
- Hocam kafamda bir sürü soru var. Etrafımda dinlediğim birçok fikir var. Okuduğum birçok kitap var. İnan hepsi benim kafamı karıştırıyor.
- Anladım. Gençlik çağını aşıyorsun. Artık olgunluk çağına yani, kişiliğinin oturma çağına yaklaşıyorsun.
- Yok, hocam tar tersine sanki her şey karmakarışık, hayatımın her tarafında depremler var.
- Öyledir. Yakında geçer. Düzelir. Fikirlerin yerine oturur. Kişiliğin ortaya çıkar.
- Kendi kendine mi hocam?
- Yok, her şeyin özünü kavrayarak…
- Bu nasıl olacak hocam? Mesela sen yaşını başını almış bir insansın. Hayat tecrüben benden fazla… Bana hayatın özünü anlatabilir misin? Sana göre hayatın özü ne? Sen bu konuda kendi dengeni nasıl buldun?
Osman amca gülümsedi. Derin derin uzaklara baktı.
- Ah evladım. Kolay mı oldu zannediyorsun? Ben de senin geçtiğin yollardan geçtim. Ben de senin gibi fikir depremleri geçirdim.
- Peki, nasıl dinginliğe uğraştın hocam?
- Karabasanlarımı sabaha ulaştırdım.
- Nasıl?
- Dinle… Sana bir hikâye anlatacağım. Temsillerde hikâyelerde benzetmeler asıl değildir. Ama bir özün anlatımında bize ışık olur. Onun için ona göre dinle…
- Tamam hocam
- Başka bir şehirde yaşayan, senden uzakta olan en sevdiğin kişi kim?
- Sensin hocam
- Yahu benden başka yaşıtın olarak en sevdiğin kim?
- Mustafa
- Hah. Bak, bir gün Mustafa’yı ziyaret etmek istedin. Amacın birkaç gün Mustafa’ya misafir olmak… Hediyelerini de alıp yola çıktın. Mustafa’nın ailesi, çocukları var mı?
- Var hocam. Dünya tatlısı bir kardeşimle evli, üç tanede afacan mı afacan iki oğlan bir kız yeğenlerim var.
- Tamam… Şimdi sen Mustafa kardeşinin evine gittin. Diyelim ki birinci gün misafir olarak, gösterdikleri yere oturdun. Gösterdikleri yerde yattın. Sofrada önüne konanın yedin içtin. Misafirim deyip hiçbir şey demedin. Önüne konan yemeklerden sevmediğin şeyler olsa bile, yengenin kalbini kırmamak için beğendiğini söyledin. Yaptıkları her hizmet için teşekkür ettin. Yeğenlerinle bolca oynadın. İkinci gün geldi. İkinci gün, sana gösterilen yere değil, rahat ediyorum diye başka bir koltuğa oturdun. Sabah kahvaltısında hazırlanan sofradaki bazı şeyleri yemedin. Ama seslenmedin. Yengen Hüseyin beğenmedin mi bunları? Senin için yaptım dediğinde. Yok, hayır yenge, eline sağlık ama bana bunlar dokunuyor dedin. Bu ara arkadaşın Mustafa büyük oğlu yaramazlık edince ona bir şeyler demeye başladı. Mustafa’ya akıl vermeye başladın. Çocuk öyle yetiştirilmez böyle yetiştirilir diye… Ama herhangi bir tartışma çıkmadı. Onlar senin misafirliğini düşünerek gülerek geçti. Sen de misafir olduğunu unutmayarak üstelemedin. Üçüncü gün geldi. Sabahleyin sanki yattığın yerden memnun değilmişsin gibi hava estirdin. Mustafa, Hüseyin herhalde odanı, yatağını pek yadırgadın deyince, gülümseyerek hayır ama gerçekten oda beni daralttı dedin. Yengen hemen evi gezdirdi. Hangi odayı istersen orada sana yatak yapayım dedi. Velhasıl sen sabahtan başladın. Evin misafiriydin ama evin düzenini keyfine göre değiştirmeye... Üçüncü gün, Mustafa işe gitti. Sen yengeni ve çocukları aldın şehirde gezintiler yaptınız. Yengene birçok akıl verdin. Çocuklara şöyle yapın, böyle yapın diye talimatlar yağdırdın. Akşam Mustafa işten gelince, bugün ne yaptınız diye sordu? Ona anlattınız. Anlatırken çocukların terbiyesinin yanlış verildiğinden söz ettin Mustafa’ya… Karı koca arasına girdin, karısına iyi davranmadığından, karısının şikâyet ettiğinden söz ettin. O gün akşam Mustafa’nın akıl hocası oldun. Dördüncü gün…
- Tamam hocam anlatma gerisini, anladım ben…
- Ne anladın köftehor, daha sözüm bitmedi…
- Anladım hocam anladım. Ben misafirliğimi unuttum, evin yönetimini ele geçirmeye kalktım.
- E…
- Hocam dünyada da misafiriz. Alt tabanı altmış yetmiş yıllık bir ömrümüz var. Dünya hayatımız misafirlik gibi… Bugün varız yarın yoğuz. Dünyada Allah’ın koyduğu düzeni kendi keyfimize göre değiştirmeye çalışıyor. Dünyanın, dünya hayatının hâkimi olmaya çalışıyoruz. Hâlbuki her şeyin sahibi Allah’tır. Allah’ın düzeninde adalet vardır. Biz bu adaletten saparak, kendimize göre adalet yaratmaya çalışarak kendimize zulüm yapıyoruz.
- Allah Allah ben sana bunları anlatmadım ki…
- Evet, hocam sen anlatmadın.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.