AT-KUYRUĞU
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hele bir konuşmaya başla; devamı gelecek, merak etme. Konuşmaya başla, konuşmaya başla. Seni kaydediyorum, seni kaydediyorum. Seni yalnız ben dinliyorum, biliyorsun. Sonra, belki başkaları da dinleyecek, umurunda mı? Hadi konuşmaya başla.
Evet, konuşayım. Ne konuşayım? Bugün, bugün her şeyden güzel bir şey var. Ne var? Ah, nasıl söylesem: Bir güneş var, kızıl. Unuttuğum bir güneş karesi var. O güneşin karesi ta uzaklardan tekrar bana göründü, ufkumda güneşin karesi belirdi. Kare kare gökyüzü, kara kara gökyüzü. Karelere bölündü, kıpkızıl şimdi. Aborjinlerin bayrağı gibi, kızıl bir bayrak gibi. Siyah, sarı, kırmızı. Karşıda bir adam oturuyor. Gözlüklü. Güneş, gözlüğünden bana yansıyor. Gözlüklerinin rengi, biraz mor hayır, eflatuni o da değil, koyu, koyu mavi. Göremiyorsun nereye baktığını. Top sakallı bir adam. Göbekli. Boynunda bir çantası var. Elinde, elinde kamerası var. Evet, yanında bir kadın oturuyor, pelerinli. Kahverengi bir pelerin. Evet, boynu baştanbaşa devetüyünden yapılmış bir pelerin. Kısa saçlı bir kadın. Başına bir şapka geçirmiş Fransız modeli. Dudaklarına koyu, kırmızı bir ruj sürmüş. Tebessüm ediyor. Dişleri var inci gibi. Adama sokulmuş. Adam sanki oralı değil. Adam karşıya bakıyor, devamlı bir şeyler izliyor, konuşuyor sanki. Evet, evet duyuyorum. “Hadi, künefe yiyelim,” diyor. “Hadi, künefe yemeye,” diyor. Kadın itiraz ediyor: “Yeter, yeter! Her gün künefe yenir mi, şu göbeğine bak,” diyor. “Hayır, hayır. Künefe yemek istiyor canım,” diyor adam. Kadın itiraz ediyor: “Biraz daha, güneş batacak, biraz sonra, güneş batacak, biraz sonra,” diyor. Güneşin batmasını istiyor sanki kadın. Karanlık istiyor. Karanlıkta kaybolmak istiyor, adamla birlikte.
Güneş, palmiye ağaçlarının kenarından yavaş yavaş süzülüyor. Gölgeler uzamaya başlıyor. Palmiye ağaçlarının tam ortasında büyükçe bir heykel var. Atlı bir heykel, atın üzerinde bir adam. Önce şapkası parlıyor adamın. Güneş yansıyor şapkasından. Sonra bir el, elin üzerinde bir parmak, parmağın ucu bir yere işaret ediyor. Sanki komut veriyor o el. İşgal edilecek denizleri gösteriyor: “Karşı deniz, şimdi o denizi aldık, bu denizi aldık, şu denizi aldık, üç tarafımız deniz; hepsi bizim,” diyor sanki. İşgal edilecek denizleri gösteriyor o adam. İşgal kuvvetleri komutanı gibi, işgal etmiş sanki bu şehri.
Aniden orta yerde karartılar beliriyor. Birkaç kişi, elinde eski bir hoparlör ve bir mikrofonla beliriyor birisi. Sonra orta yaşlı bir adam, yok biraz daha geçmiş, kır saçlı bir adam, elinde bir kâğıt, mikrofonu tutmaya çalışıyor. Eli titriyor, kâğıda bakarken eli titriyor. Gırtlağını temizliyor önce. Etrafında önce iki, üç, beş, sekiz, dokuz, on bir, on üç evet evet, toplam on beş kişi oldular. On beş kişi oldular. Adam bir şeyler konuşacak. Etrafına bakıyorsun; bir, iki, üç, dört, beş, altı, on beş, yirmi, yirmi iki, yirmi dört; a, otuz oldu. Otuz kişi çevirmiş. Kravatlı insanlar, elbiseleri ütülü, ayakkabıları boyalı. Karşıda kabak kafalı bir adam, ikide bir yanına gelip, bir şeyler soruyorlar. Adam komut veriyor, adam komut veriyor. On beş kişiyi çeviriyorlar. Her kişiye iki adam düşüyor. Ortada on beş kişi, etrafta otuz kişi. Daha ileride büyük bir otobüs duruyor, polis arabası. Polisler aşağıya iniyor. Mevzi alıyorlar. Toplum polisleri bunlar. Çevik kuvvet belki, bilmiyorum. Gölgeyi tanımıyorum ki ben.
Neden buradayım, bunun farkında bile değilim.
Evet, çevik kuvvet yerini alıyor. Her şey yerli yerince, ortada on beş kişi, en önde ak saçlı bir adam. 68 kuşağından sanki. Kuşak kuşak on beş kişi. Onun arkasında 78 kuşağı, 88 kuşağı, 98 kuşağında kırk bir kişi. Sadece genç bir kız bağırıyor, slogan atıyor “devrim” diyor, “yarın” diyor, “er geç,” diyor. Çınlıyor sesi, incecik sesi çınlıyor kızın. Belki en öndeki ihtiyar, hayır orta yaşlı, orta yaşlı adamın torunu olabilir. Evet, o adamın torunu gibi, ona benziyor sanki. En çok bağıran o. Uzun boylu gençler de bağırıyor, sakallı. Kimilerinin sakalı uzamış. Üç tane kadın var içinde, bir de genç kız. Hepsi erek. Mikrofon çalışmıyor. Ak saçlı adam, sinirleniyor, kravatını çözüyor. Parmağı çalışıyor, eli titriyor, kâğıda bakarken eli titriyor. Gözlüklerini, aşağıya doğru kaydırıyor. Güneş, güneş yansıyor. İlerideki kel kafalı adamın kafasına yansıyor güneş şimdi. Adam komut yağdırıyor. Etrafa hep komut yağdırıyor.
Evet, on beş kişi slogan atıyor. Yandaki bakkal dükkânları, yandaki mobil telefon dükkânları, künefeciler var. Kimsenin umurumda değil, künefe yiyor herkes. Akşamüzeri, güneş batmak üzere. Belki on dakika sonra batacak. Güneş batacak. Güneş batacak, hava kararacak. Evet, on beş kişi bağırıyor. Adam, “hapisteki yoldaşlar,” diyor, alkışlıyorlar. On dört kişi alkışlıyor adamı. Adam, “hukuk devleti” diyor, alkışlıyorlar. Adam “demokrasi” diyor, alkışlıyorlar. On dört kişi alkışlıyor. Adam, “hak verilmez, alınır” diyor, yine alkışlıyorlar. On dört kişi alkışlıyor. Adam, “devrim şehitlerimiz” diyor, yine herkes alkışlıyor ama bu sefer daha coşkulu bir şekilde alkışlıyor. Devrim şehitlerini anıyorlar sanki. Ben öyle sandım. Evet, devrim şehitlerini anıyorlar. İsimlerden bahsediyor. Her isim geçtiğinde alkış. Evet, on dört kişi devamlı alkışlıyor.
Ak saçlı adam, konuşmayı sürdürüyor. Elindeki mikrofonu, yanındakine teslim ediyor. Zaten mikrofon çalışmıyor, hoparlör çalışmıyor. Biliyor, çok eski bir model. Adamın eli titriyor, kâğıda bakmaya devam ediyor. Kâğıdın arka yüzünü çeviriyor. “Ya istiklal, ya ölüm!” diyor, yine alkışlıyorlar. “Ya istiklal, ya ölüm! Bu ikinci kurtuluş savaşımız” diyor, hayret! İkinci kurtuluş savaşımız da olacakmış.
Evet, adam “ikinci kurtuluş savaşımız” diyor, on beş kişi “ikinci kurtuluş savaşımız” diyor. On beş kişi ortada, otuz sivil giyimli adam, etrafında. Parlak elbiseli, kel kafalı adam, emir yağdırıyor. Çember biraz daha daralıyor. Çevik kuvvet denilen kuvvet, biraz daha yaklaşıyor, yarım ay şeklinde. On beşlerin arkasında bir camii var, caminin tepesinde bir minare. Minarede kimse yok ama hoparlör var. Evet, akşam namazı, akşam namazı kılınacak. Birazdan ezan okunacak. Birazdan ezan okunacak. Konuşmacı, aksakallı adam, az saçlı adam, gene devam ediyor. Çabuk kestirmek istiyor sanki. Saatine bakıyor. Ezanı hesaplıyor. Biraz sonra ezanla, onun sesi karışabilir. On beş kişi nasıl yeden biter gibi ortaya çıktıysa konuşmacının geriye dönüp bir bakışıyla on beş kişi tekrar yerin altına girer gibi kayboluyor. Ortada otuz sivil giyimli adam kalıyor.
Köşede göbekli, top sakallı, gözlüklü bir adam, yanında bir kadın, adama: “Gördün mü, çektin, bütün resimlerini çektin. Şimdi al başına belayı.”
“Hayır, “diyor, “ben resim çekemdim ki,”
“hayır, çektin, kızın etrafında dans ettin, on beş kişinin etrafında dans ettiğinin farkında değil misin, beni unuttuğunun farkında değil misin? On beş kişinin etrafında dans ettin sen, kare kare onların resimlerini çektin. Bırak onları, hadi on beş kişiyi çektin, ya etraftaki çemberin dışındaki otuz sivil giyimli insanın resimlerini nasıl çekersin? Başına bela mı almak istiyorsun, mahkemelerde mi sürüneceksin be adam!” Adam şaşırıyor: “Ben mi çektim?”
“Evet, sen çektin,” diyor.
“Ben, ben neredeyim?” diyor adam.
“Hadi gidelim” diyor, kadın ısrar ediyor: “Nereye?”
“On beş kişinin peşinden gidelim.” “Güneş batmak üzere,” diyor, “onlar yerle bir oldular, yerin altına girdiler,” diyor.
“Ben de girmek istiyorum, bırak beni. On beş kişiyle birlikte ben de gitmek istiyorum.”
“Hadi sen de” diyor, “bu yaşta, bu kılıkla kaç gün dayanırsın sanki? İfade vermeye bile gidemezsin. İfadeni aldıkları zaman görürsün. Ya ilaçların, ilaçların? İlaçların evde. Ben nasıl getiririm? Hangi karakola götürecekler seni, nasıl ifadeni alacaklar? Biliyor musun sen başından geçecekleri? Sen kendini nerede sanıyorsun be adam! Hadi gel, hadi gel, çok ısrar ettin yeter, kabul ediyorum, künefe yiyelim. Hadi gel. Bak karşıdaki künefeci, buranın en eski künefecilerinden. Arasına az koydururuz, çok şişmanladın. Hadi künefe yemeye, hadi. İstersen dondurma koyduralım üzerine.”
Adam şaşkın, güneşe bakıyor. Güneş, en son karşıdaki atlı heykelin atının kuyruğuna yansıyor. Kuyruğu alevleniyor sanki. At sanki uçuyor, küheylana dönüyor at. Evet, at uçuyor. Üzerindeki süvari, süvari düşüyor. Süvari düşüyor. At, at canlanıyor ve uçuyor güneşe doğru. Adam şaşkın bakıyor ata. Adam koşuyor, koşuyor şaşkın. Delicesine koşuyor.
Güneş batmak üzere, at koşuyor.
At uçuyor, atın kuyruğundan yakalıyor, küheylanla birlikte kayboluyor.
Volkan Kemal
18 Ekim 2013
YORUMLAR
Jean de La Fontaine'ne oykunmeyi bize biraktilar hep..elleri mikrafonlu, kara gozluklu, badem biyikli, sultan-i yegah'lar.."Boyle buyurmus Zerdust" dediler, emir yagdirdilar, gunesi karartmakta kararliydilar, zindani yar etmeye yeminliydiler..Yepyeni bir dunya yaratmayi engelleyebileceklerini; duslerimizi zincirleyeceklerini sandilar; samandilar, egrik otlari gibi, ayiklanmaya mahkumdular vesselam..
yorumunuz icin tesekkurler
Hic bir guc duslerimizi tutsak etme yetkisine sahil olamayacak..Cennet onlarinsa, cehennem bizim..!
Öncesi dedim ya… !!!
Bir erkek ve bir kadınla başlar kıyamet…Yok ,pardon ! ‘’Bir ayıp öpücükle başlar kıyamet… Tabi karanlığın içinde gizlenen bedenler üzerinden…
Sonra…!!! Göbeği üzerinde dünyayı taşıyan adam ve dünyaya ‘’ at kuyruğu’’ saçıyla bağlı olan kadından bahsediyor… İşgal ! Kadın bilmiyor ama dünyayı işgal eden adam ve adamı duygularıyla işgal eden kadın konuşuyor…Ama hep konuşuyor… Yine konuşuyor …Bu kez ve çok kez …
Yine sonra insan deliriyor, delirtiyor beyaz gömleklerle kalabalıklaşıyor.. Dünya öyle ki tımarhaneye dönüyor…Deliler meydanlarda ‘’at kuyruğu’’ kravatlarıyla dolaşıyor.
Sonra hikayelerimiz düştü toprağa, başladık sayıklamaya ‘’ Üç kıtadan topladım geldim günahları, hani üç kıtaya yayacaktık ya bütün sevapları. Kimilerine bahşedildi o kirli hayatları, kimilerine işe vuruldu zindan kapıları. Hâlbuki her dönemde yoldaş sandıklarımızı, ya dinsiz diye vurduk boyunlarını, güya sürdük, dövdük bozduk oyunlarını’’
‘’Ya şimdi’’
Bu hikayeleri uyduranlar içeride, şimdi bu hikayeleri yaşatanlar dışarıda…Oldu mu? Olmadı, olmadı… Yeniden bir hayal gücü lazım… Yeniden ,yepyeni…Nasıl ?
‘’İnsanlığı İlk An’a Götürecek Rüyayı Görmeye Geldim’’ Pardon ! O rüyayı kurmaya geldim .
Tebrikler Tebrikler Tebrikler …
sevgiler