- 570 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
-BİR EFSANENİN ARDINDAN-
Olimpiyat oyunlarının en önemli anlarından biri açılış seremonisi esnasında olimpiyat ateşinin yakılması olmalıdır. Her dört yılda bir yerkürede milyarlar coşku ve heyecanla izler bu özel anı. 1996 Atlanta Oyunlarında bu kutlu görev bir devrin gözde sporcularından birine, tüm zamanların en büyük boksörü olarak gösterilen bir isme düşer. Yoksa, günah mı çıkartır sistem? Öyle ki, 1960 Roma Olimpiyatlarında kazandığı ve siyahlara bir lokantada servis yapılmadığını öğrenmesi üzerine bir nehre fırlattığı altın madalya da yıllar sonra yine Atlanta’da kendisine iade edilecektir.
Meşale kendisine sunulduğunda bazı izleyicilerin zihnindeki soru şu olmalı: yakabilecek mi acaba? Öyle ya bu ünlü şöhret yıllar var ki, Parkinson hastalığıyla mücadele etmektedir. Gerçekten de kendisine uzatılan meşaleyi alırken titremektedir elleri, kolları. Sarsılmaktadır vücudu kimi. Ateşi yakmak üzere uzanır ve nihayet dev meşale tutuşur.
& & & ***& & &
Bir şahsın ya da ünlü birinin adından ibaret değildir. Bir neslin, yeryüzünde yaşayan milyonlarca insanın, toplulukların adı, ezilenlerin soluk alıp verişi, duyguları, değerleri, umutları vardır o isimde.
Sporcu kimliğini ideolojik-politik bir duruşla taçlandıran, bir gayeye hizmet eden, emperyal majestelerini zarifçe geri çeviren bir kişilik. Mağlubiyeti zafere dönüştürebilen bir irade. Bir irade ki çelik korse giydirilmiş. Vietnam savaşı’na gönderilmek istendiğinde "Onlar bana ve siyahlara hiçbir kötülük yapmadı, bu benim savaşım değil" sözleri o gün bugündür bir efsanedir. Diğer yandan Dünya Ticaret Merkezine yönelik saldırının ardından bir gazetecinin; "teröristlerle aynı dini paylaşmak nasıl bir duygu uyandırıyor sizde" şeklindeki sorusuna da şu tarihi cevabı verecektir. "Hitler ile aynı dini paylaşmak sizde nasıl bir duygu uyandırıyorsa aynısı!"
Bir soru hep sorulur. Boks spor mudur? Çok tartışma götürür. Karaciğeri yoklamak hem bir sporun teknik tabiri, hem de onun spor olmayabileceğini insana düşündürmeyip, hissettiren, sezdiren paradoksal bir argümandır. Ne ki, boks eğer bir sporsa bu önemli ölçüde bir kişiden kaynağını alır. Ölümcül bir dövüşe dansı ekleyen, estetik bir duruş adeta haysiyet kazandıran neredeyse evet neredeyse tek bir kişidir.
Yıllarca boksu ayakçılıktan kurtaran fakat günün birinde tartışmalı bir sporun kurbanı olan bir sporcudur o. Otuz yedi yaşında boksu bırakmışken ertesi yıl neden döner ringlere? Sen aslansın, kaplansın, daha neler yaparsın gazına mı kapılır, yoksa zenci boks mafyası tarafından mı cebren ve hile ile döndürülür hep merak etmişimdir bunu. Sözüme mim koyun lütfen! Büyük paraların döndüğü bir alemden söz ediyoruz. Şüphesiz yaşam karşısında genel duruşunun bir parçası da olabilir.
Ve 1980 yılının bir sonbahar günü, bir tan vakti. Güneş doğmayacaktır o gün. Yaşanan, bir yıkımdır. Görünen o ki, gelmiş geçmiş en büyük boksör olmakta bir yere kadardır. Gerçekte dökülen güz yapraklarıdır.
Derler ki, Parkinson hastalığı boksör hastalığıdır. İşit de inanma! Hemen hiçbir boksörün parkinson hastalığından mustarip olduğunu görmedim, duymadım desem yeri. Bir kişi, evet bir kişi hariç. Kim bilir, yirmi yıl boyunca almadığı yumruğu tek bir maçta alır, belki de. Üstte de arz ettiğim unvan maçıdır bu. Parkinson önemli ölçüde o maçın yadigârı belki. Ve simgeyle özdeşleşir.
Allah gani gani rahmet eylesin...
L.T.
YORUMLAR
Superman, sinemasal düzlemde ilgiyle izlesek de sine masal bir karakterdir gerçekte. Kollektif bir yapılanmanın, kapitalizmin, özelde de Amerikanizmin bedenlendiği kurgusal bir karakter. Bir şehir efsanesi.
Diğer yandan o sisteme her türlü meydan okumuş, üstelik bunu tam da sistemin hoşlandığı biçimde mizahi bir dille de sergilemiş gerçek bir efsane.
Evet, altı yıl önce dün aramızdan ayrılan gelmiş geçmiş en büyük *oksör Muhammed Aliyi saygı ve rahmetle anıyorum.
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Mekanı cennet olsun inşallah
çok sevilen birisiydi
duyarlı yüreğinize bin selam olsun
saygılar
levent taner
Kıymetli varlığınızla sayfamı taçlandırdığınızı görüyorum
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Evet !!
Allah rahmet etsin.
O yıllarda siyah beyaz televizyonumuz da yoktu.
Komşuya giderdik sabaha karşı.
Asılmış suratların altında işi arsızlığa vurur seyrederdik rahmetliyi.
Yattığı yer nur olsun.
Güzel bir vefa örneğiydi yazın.
Teşekkürler Dostum.
Selamlarımla.
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
American Academy of Neurology'nin 2006 daki bir makalesi konuya ışık tutabilir. Link'e rağmen bir bölümünü buraya taşımak isterim:
“There are not too many cases of pugilistic parkinsonism. Very few cases have come to our attention, and not in any other high-profile boxers that I'm aware of.”
Indeed, most victims of chronic traumatic brain injury suffer what looks more like Alzheimer's disease than Parkinson's.
Saygılarımla.
levent taner
Kafaya alınan yoğun darbelerin beyin hücrelerine zarar vereceği kuşkusuzdur
Ben bu noktada Muhammed Ali'nin Larry Holmes ile 1980'de yaptığı unvan maçında -ki on on iki raundluk bir maçtır bu- aktivite gösteremediğini ve önemli ölçüde yumruk aldığını anımsıyorum
Artık eski gücünden uzaklaştığı ve bıraktıktan sonra *oksa geri döndüğü bir evredir bu
Elbette tüm hayatı boyunca beyne kaç yumruk aldı bunların hangisinin şiddeti neydi bağlamında bir istatistik değil bahsettiğim
Ancak Holmes ile yaptığı maçın bir ağırlığı olmalı
Nice yerli yabancı *oksörde parkinson hastalığından bahsedildiğine de rastlamadım açıkçası
Olası münferit örnekler içinde "Hemen hiçbir *oksörün" deme gereği duyduğumu da belirtmek isterim
Birde hocam
Çok *oksörün kask taktığı hususu da bir öge olarak akla gelebilir
Mesela, farklı bir örnek olacak ama
Hatırlarsınız 1990'lar da genç müzisyen Uzay Heparı motosiklet kazası geçirmiş ve yoğun bakımdan çıkamamıştı da o gün kaskını takmadığı konu edilmişti
Kaskında değeri bağlamında söylüyorum hani
Nihayet
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duyduğumu ise söylemem bile anlamsız
Saygı ve selamlarımla...
İlhan Kemal
Bjorn Borg tenise geri dönmek istediği zaman bir tenis dergisinde durum şöyle yorumlanmıştı: Geri döndü çünkü ölümden sonra hayat olmadığını farketti. Emeklilik şampiyonun ölümüdür. Görebildiğim kadarıyla bir çoğu da, eğer kendilerini sahalarda rezil etmeden emekli olmuşlarsa, bu işi erken yaptıklarını düşünürler. 2015 te Antalya'ya geldiğinde çoğuna göre Eto'o çoktan emekli olmalıydı. Evet, Barcelona'da 145 maçta 108 gol attığı günlerde değildi ama ikinci (ya da üçüncü) sınıf bir ligde 31 maçta 20 gol atan birine emekli olması gerektiğini anlatmak kolay değil. Drogba Galatasaray'a geldiğinde posasının gönderildiği düşünüyordu. Ama öyle olmadığını gösterdi.
Özetle yıldız sporcular kolay kolay emekli olmak istemiyorlar ve bazıları da Ben de hala iş var'ı kanıtlayabiliyor. Bu da diğerlerini daha bir havaya sokuyor, gaza getiriyor. Ben 'En büyüğün' de bu psikolojiye yenik düşmüş olabileceğine inanmak istiyorum.