Cin Kazanı - 7. Bölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
...Elindeki hap dolu tepsiyi kenara bırakıp Yusuf’un tek elini çözdü. Bardağa suyu doldurup tepsinin yanına bıraktı. Kapıdan çıkarken Yusuf’a bakıp; "Eeee Yusuf efendi. Yarın pastanı kesiyoruz. Buraya gelişinin üçüncü yılı. Daha nice yıllara demek garip mi olur bilmem ama olsun."
Yusuf’un içinden öğürmek geldi. İnanılmazdı bu. "Hayır! Ne üç yılı ya!" Şaşkına dönmüştü. Az evvelki gelen gölge bu kadar şaşırtmamış, korkutmamıştı. Üç yılda nelerin değişebileceğini düşündü. Boşa geçen üç yıl. Koskoca ve hiç yere giden üç yıl... Ellerini bağlı olduğu kemerden kurtarmak istedi. Başaramadı. Bileklerinde ince bir sızı hissetti. Tam o sırada biraz önce girip konuşan hasta bakıcı aynı şekilde içeri girip, "Eeee Yusuf efendi..." Yusuf’un gözleri büyüdü. Cümlenin devamını şiddetle merak ediyordu. "Buraya gelişinin beşinci yılı. Daha nice yıllara demek garip mi olur bilmem ama olsun."
Yusuf’un kaburgalarını parçalayıp dışarı çıkmak için sızlanan bir canavarın varlığını içinde hissettiği bir andı. Var gücüyle bağırıp, çığlık attı. Hasta bakıcının yüzünde şeytani bir gülümseme belirdi. "Diğer durağın mezarın olacak..."
Yusuf dişlerini sıkıp gözlerini kapadı. "Hayır..." diye fısıldayarak ağlamaya başladı. "Allah’ım yardım et!"
***
Bir Gün Önce
"Zafer nerdesin?"
"Eve geçiyordum Sinan komiserim. Bir durum mu var?"
"Var var... Eve geçme. Bizim kokoreççinin önüne gel. Konuşmamız lazım."
"Tamam komiserim on dakikaya ordayım."
"Bekliyorum."
Zafer belirledikleri yere geldiğinde Sinan ortalıkta yoktu. Kokoreççiye selam verdi. "Usta bi yarım atıver bana. Acısı bol olsun." deyip dükkanın önündeki tabureye oturdu. Saatine bakıp telefonu çıkardığı sırada gelen aramayla irkildi. Sinan arıyordu. "Buyurun komiserim. Geldim ben. Kokoreç söyledim size de söyleyeyim mi?" Sinan aceleci bir tavırla, "Bırak şimdi kokoreci. Karşı sokaktaki eski otopark var ya oraya gel. Acele et!"
Zafer telefonu kapatıp ustaya işaret edip geri geleceğini belirtti. Hızla sokağa girip otoparka girdi. Etrafa bakındı. Sinan’ı göremedi. Telefonu çıkartıp Sinan’ı arayacakken aniden belinde acı hissetti. Telefon yere düştü. Ağzı açık kalmıştı. Acı yerini saniye süren serinliğe bıraktı. Ardından geri geldi. Elini beline attığında kanı parmaklarına bulaştı. Arkasını dönmek istedi fakat güçlü bir kol boynundan yakalamıştı. Sadece siyah bir giysi görebildi. Geriye doğru dirseğiyle vurmaya çalıştı. Başarısız oldu. Ardından ikinci sızıyı karnının ortasında hissetti. Boğazına dolanan kol o kadar güçlüydü ki başını öne eyemedi. Nefes alması gittikçe zorlaşıyordu. Sonraki bıçak darbesi tam kalbine geldi. Garip bir ses çıkartıp son bir hamleyle güçsüz yumruğuyla boğazına dolanan kola vurmaya çalıştı. Boynu serbest kaldığında zor bir şekilde arkasını dönüp dizleri üzerine çöktü. Ayakları bedenini taşıyamıyordu. Başını kaldırıp karşısında gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. "Ama sen... Sen..." Diyebildi. O an söylemek isteyeceği çok şey vardı fakat boynu yavaşça bıçakla kesilmişti. Sadece nefes verebildi... Bir daha geri alamadı... Kanları çakıllı zemini koyu kırmızıya boyadı. Ardından yüzüstü yere kapaklandı. Bedeni aralıklarla titriyordu. Zafer’in can çekişmesini izleyen siyah kapüşonlu adam bıçağını pantolonunda temizleyip karanlık içinde kayboldu...
***
"Lan neden açmıyo bu telefonu Zafer! Lazım olur açmaz. Elli kere aradık be!"
Sinan sinirlenip direksiyona vurdu. Eve gitmeye karar verdi. Bütün bu olanlardan sonra nasıl bir uyku çekebileceğini az çok hayal edebiliyordu. Cinli köy, Yusuf’un evi, ihtiyar... Arabasını eve doğru sürdü.
Sinan’ın arabasını camdan gören Hande hiç bir şeyden haberi olmadan Sinan’ı kapıda bekledi. Sinan kapıya geldiğinde Hande üzerine çullanıp sımsıkı sarıldı. "Seni çok özledim!" Sinan oralı olamadı. Yalandan bir sarılmayla Handeyi başından savar gibi hemen odaya geçti. Kafasında bu günü tekrar tekrar yaşarken anca "Günün nasıl geçti?" diyebildi. Hande Sinan’ın bu tuhaf tavrına pek anlam veremeden Sinan için önemsiz bir kaç şey anlattı. Sinan’ın gözleri sürekli dalıp gidiyordu. Handeyi dinlerken bir taraftan da üzerini değiştirdi. "Yarın konuşalım mı?" Hande biraz duraksayıp, "Peki. İyi geceler." dedi. Sinan yatağın ucuna oturup kendini geriye bıraktı. Ardından yorganı üzerine çöküp yanı üzerine döndü. Bakışları tek bir noktaya sabitlenmişti. Uyumak hiç bu kadar zor olmamıştı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapamasıyla açması bir oldu. "Napcam ben a*** s*** yerinde ya!" diye mırıldandı. Hande yüzünü Sinan’ın sırtına dönüp, "Anlatmak ister misin?"
"Annenin gittiği bi hoca vardı. Neydi adı. Muharrem miydi?"
Hande pek sorgulamadan, "Muharrem hoca." dedi.
"Benim ona gitmem lazım. Neden diye sorma. Sabah adresini ver de bana. Bi gideyim." Hande, "Tamam." demekle yetindi. Arkasını döndü.
Sinan’ın gözleri kan çanağına dönmüştü. Yatakta doğrulup dizleri üzerine dikildi. Bir süre Handeye baktı. Yastığı alıp iki eliyle sıkıca kavradı. Solukları derinleşmişti. Garip bir ses çıkartıyordu. Dudaklarının yanından çenesine kanlar süzülmeye başlamıştı. Sesini biraz daha yükseltti. Köpek gibi hırlamaya başlamıştı. Ani bir hamleyle yastığı Handenin yüzüne bastırdı. Hande gözlerini açtığında yüzünde ağır bir yük hissetti. Nefes alamadı. Çırpınmaya başladı. Yüzündeki basınç gittikçe artıyordu. Elleriyle Sinan’ın kollarını tutmaya çalıştıysa da başaramadı. Her çırpınışında tırnaklarının arasında kalan deri parçacıklarını hissedebiliyordu. Yüzü şişmeye başlayıp rengi morarıyordu. Kulakları toplanan kanla kıpkırmızı olmuştu. Artık son anlarını yaşadığının farkına varıp kendini bıraktı. Handenin bedeni bir kaç kere kasıldıktan sonra artık hareketsizce yatakta duruyordu. Sinan yastığı yüzünden çekip kenarı fırlattı. O sırada odanın kapısı açılıp Hande içeri girdi. Yatakta cansız yatan kendisini gördüğünde şoka uğradı. Yataktaki cesedinin gözleri ve ağzı olabildiğince açıktı. Yüzü şekil değiştirmiş, bir hayvan suratını andırıyor gibiydi. Sinan yataktan atlayıp Hande’nin yanına gelip cesedi işaret etti. "İşte sonun böyle olacak güzel karım!"
Hande çığlık atarak gözlerini açtığında sırılsıklam olmuştu. Korkudan kekeleyerek, "İm... İm..." Soluklandı. "İmdaaaat!" Sinan sıçrayıp Handeye döndü. Hande’nin korkmuş halini görünce hemen sarılıp alnını öptü. "şşşş... Sakin ool. Tamam geçti. Ben burdayım... Sakin ol." Saçlarını okşayarak rahatlatmaya çalıştı. Hande nefesini toparlayıp biraz kendine gelince hızlıca, korkmuş vaziyette kabusunu anlatmaya başladı. Sona geldiğinde Sinan Hande’nin gözlerinin içine bakıp titrek bir ses tonuyla, "Sana anlatmam gereken şeyler var..."
Devam Edecek...
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
merakla 8. bölümü bekliyorum,ama son bölümden bu yana 10 gün olmuş sanırım devamı gelmeyecek.
halil aydoğdu tarafından 6/14/2016 8:56:53 AM zamanında düzenlenmiştir.
seng
Sanki elimde bir kitap var bir türlü bırakamıyorum.. İnsan keşke devam etse diyor.Hadi fazla bekletmeyin lütfen.
seng
kaç zamanlı oldu bu böyle yelpazeyi çok mu aştın sahne çok mu genişledim birbirine ekleyemedim, bu insanlar zamanda kaybolmuş gibiler
seng
çok başarılıydı bu bölüm finali
çıta gittikçe yükseliyo işiniz zor :)
şu rüya sahnesi gerçekten muhteşemdi
önce noluyoz lan dedim Sinan mıymış yani bütün bunları yapan diyordum ki Hande uyanıverdi :)
harika
takipteyiz ...