8
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1911
Okunma

Samet Fehmi Küç emekli olduktan sonraki bir özel akşam lisesinde tekrar öğretmenliğe başladığım dönemde tanıdığım yüzlerce öğrenciden birisiydi.
Bingöllü bir ailenin çocuğuydu. Babası Türk Telekomda çalışıyor, evlere telefon ve internet bağlama gibi işleri yapıyordu.
Akşam liselerinde okumayı tercih eden neredeyse tüm öğrencilerim gibi Samet de gündüzlü bir liseyi sevememişti. Gerçi akşam lisesini tercih eden bazı öğrencilerim orta okulu bitirdikten sonra hemen hayata atılmak zorunda kaldıkları ya da okumayı pek kaale almadıkları ama sonradan pişman oldukları için bu okula geliyorlardı ama yine bu okula gelen öğrencilerin büyük bir bölümünde böyle bir pişmanlık da yoktu.Yani Samet ‘’ Liseyi okuyamadığı için pişman olmuş da o yüzden akşam lisesine gelmiş değildi.
Akşam lisesine gelen öğrencilerin çoğu sadece ve sadece bir lise bitirmek, akabinde kpss ye girip bir yerlerde iş bulmak amacındaydı. İçlerinde pek az bir kısmı ise liseyi bitirdikten sonra yüksek öğrenime devam etmeyi düşünüyordu. Samet ise elbette liseyi bitirmek istiyordu ama ondan sonrası için pek de öyle kpss imiş, bir devlet kuruluşunda 657 ye tabi olarak çalışmakmış gibi hayalleri yoktu.
Ben akşam lisesindeki öğrencilerime her ne kadar ‘’ Çocuklar’’ Diye hitap etsem de içlerinde 18 yaşından küçük olan yoktu. Dolayısıyla Samet de onunla tanıştığımda 18 yaşın altında değildi.
Samet okula devamlı gelen öğrencilerimden biriydi. Devamlı gelen diyorum çünkü akşam lisesi öğrencilerinin yaklaşık yüzde doksanı okula pek gelip gitmezler, sadece sınavlar döneminde gelirlerdi.
Samet’in okula sürekli gelen devamlı bir öğrenci olması dışında diğer öğrencilerden bir farkı da anne ve babasının oldukça ilgili kişiler olup sık sık okula gelerek onun hakkında bilgi almalarıydı. Baba Yalçın Bey de annesi de öyle çok büyük beklentiler içinde değillerdi ve Türkiye’nin genel düşünce yapısına uygun olarak onlar da evlatlarının sırtını devlete dayaması, sigortası, asgari geçim indirimi vesairesi olan bir işe girmesini yeterli görüyorlardı. Bunun için de liseyi bitirmesi şarttı tabii ki. Çünkü artık en az lise mezunu olmayana iş yoktu.
Yaklaşık tüm öğrenciler gibi tanjantlar, kotenjantlar, mayoz ve mitoz bölünme, dalından düşerek bizlere yer çekimi kanunu diye bir şeyin olduğunu kanıtlayan elma onun da ilgisini çekmezdi. Ama yine de Samet diğer pek çok öğrenci gibi derslerde cep telefonu ile kız arkadaşına mesaj yollamaz, içinden belki de ‘’ Bana ne yahu fe nin em ce kareye eşit olmasından’’ Diye düşünse de dersi dinler, en azından dinler görünürdü.
Sessiz, sakın, barış ve sevgi dolu bir kişiliğe sahipti. Oldukça da meraklıydı bu arada. Meraklı olmasına meraklıydı, hatta çok soru sorardı ama sorduğu sorular zaman zaman ahret sorularından da zordu.
En çok benimle konuşur hatta özeli diyebileceğimiz pek çok şeyi benimle paylaşırdı.
Evet sorular demiştim. Mesela ‘’ Hocam ! Paralel evren ne demektir?’’ Diye sorardı. ‘’Evrende başka canlılar da var mı?’’ Diye sorardı? Hatta firavunların niçin adam gibi doğru dürüst kabirler değil de koca koca piramitler yaptırdığını, o zamanın teknolojisi ile bu piramitlerin nasıl yapıldığını dahi sorardı.
Dünyada manita dışında da bazı şeylerin olduğunun farkında olan ve bunlara kafa yoran nadir öğrencilerimden biriydi kısacası...Yanlış anlaşılmasın onun da bir manitası vardı elbette ama okuldan içeri girdiği anda manita kapı dışında kalırdı. Her ne kadar Karlofça Antlaşmasının sonuçları onun için pek de önem arzetmese bile en azından kafasındaki tek şey manita değildi.
Dediğim gibi anne ve babasının Samet’ten beklentisi çok fazla değildi. Liseyi bitirsin yeterdi onlar için. Liseyi bitirmeden iş yoktu artık memlekette. Şöyle bir devlet memuru filan olsa yeter de artardı bile.
Peki Samet’in hedefi bu muydu? İşin doğrusu bilmiyordum. Çünkü gelecekle ilgili planları sürekli değişiyordu:
Bir müddet bizim okulda eğitim öğretimine devam eden Samet daha sonra okula gidip gelme sorunu sebebiyle bir başka akşam lisesine aldırdı naklini.Yani evine daha yakın bir okula yaptırdı naklini. Ancak sık sık bizim okula da uğramaya devam etti.
Bizim okuldan ayrıldıktan sonra bir gün yanıma geldi.
-Hocam ! Bir konuda yardım isteyebilir miyim sizden?
-Elbette Samet. Her konuda. Konu nedir?
-Hocam bir münazara yarışmasında sözcü oldum. Hazırlayacağım savunma ile ilgili olarak sizden yardım istiyorum.
-Peki rakibin de birilerinden yardım alacak mı?
-Evet hocam. Münazarayı veren hoca ‘’ İstediğiniz kaynağa ya da kişilerin yardımına başvurabilirsiniz.’’Dedi.
-Tamam o zaman. Münazaranın konusu ne?
-‘’ Para her kapıyı açar mı açmaz mı’’
-Sen hangisini savunacaksın?
-‘’Açar’’ı savunacağım.
-Güzel..’’Para her kapıyı açar’’ı savunmak daha kolay. Özellikle de çağımızda. Ama önemli olan şu: Sen paranın her kapıyı açtığına inanıyor musun?
-Hayır hocam inanmıyorum.
-İnanmadığın bir şeyi savunacaksın yani. Başarılı olamazsın.
-Ama hocam ! Avukatlar var mesela. Bazen inanmadıklarını savundukları halde çok başarılı olabiliyorlar.
-Sevgili Samet ! Ben ‘’ Avukatlar inanmadıkları bir davayı savunurlarsa başarılı olamazlar’’ Demiyorum ki. ‘’Sen inanmadığın bir davayı savunursan başarılı olamazsın.’’ Diyorum. Çünkü seni tanıyorum. Keşke öteki seçeneği alsaymışsın.
-Hoca bana bunu verdi.
Neyse...Hazırlandık münazaraya. Sonuç? Oldukça iyi hazırlanmamıza rağmen Samet’in tezi ( Biraz da benim tabii ki ) kabul görmedi. Para her kapıyı açmıyormuş... İşin doğrusu ben de inanmıyordum paranın her kapıyı açtığına.
Aradan bir müddet daha zaman geçti. Bir gün Samet yine yanıma geldi.
-Hocam ! Ben sonunda kararımı verdim.
-Ne kararı?
-Ben piyanist olacağım hocam !
Şaşırmıştım elbette. Hani Sagopa Kajmer hayranı olduğunu biliyordum ama aynı zamanda İdil Biret, Güher, Süher Pekinel kardeşler, Fazıl Say hayranı olduğu hiç aklımın ucundan geçmezdi.
-Hayatında hiç piyano tuşuna dokundun mu?
-Hayır hocam. Dokunmadım.
-Peki neden bir başka enstrüman değil de piyano? Malum piyano oldukça pahalıdır. Mesela neden saz ( bağlama ) değil?
-Hocam ! İstiyorum ki pek çok kişinin yaptığı değil pek az insanın yaptığını yapayım.
-Hımm. Anlıyorum ama bir şey daha var. Bu gibi işlere çocukluktan başlanır. Oysa sen 20 yaşına gelmişsin. Bu yaştan sonra elbette olmaz değil ama çok zor olur.
-Yani yapamam mı hocam?
-Kesin kararlıysan ve azmedersen yaparsın. Herşeyden önce sen inanıyor musun bir piyanist olacağına.
-Evet inanıyorum hocam !
-O zaman sen bir piyanist olursun. Daha önce ne demiştim sana? ‘’İnanmadığın bir davayı savunursan başarılı olamazsın’’ Şimdi görüyorum ki inançlısın. O halde dört elle sarıl.
Uzatmayalım..Bu konuşmaları yaptığımızda takvim yaprakları 2011 ya da 2012 senesini gösteriyordu. Şimdi ise 2016 yılındayız ve Samet dün ilk piyano konserini verdi.
Uzun lafın kıssası: İnsanlar inandığı ve gayret ettiği sürece altından kalkamayacakları hiç bir şey yok: Tebrikler Samet....
Resimler:
1- Samet ve ailesi- ( Sağ baştaki Samet )
2- Samet piyano çalıyor ( Maalesef sayfasında piyano çalarken çekilen bir video var ama resim paylaşmamış. Bu resim o konserin resmi değil.)