- 1757 Okunma
- 8 Yorum
- 1 Beğeni
SAMET’İN ÖYKÜSÜ
Samet Fehmi Küç emekli olduktan sonraki bir özel akşam lisesinde tekrar öğretmenliğe başladığım dönemde tanıdığım yüzlerce öğrenciden birisiydi.
Bingöllü bir ailenin çocuğuydu. Babası Türk Telekomda çalışıyor, evlere telefon ve internet bağlama gibi işleri yapıyordu.
Akşam liselerinde okumayı tercih eden neredeyse tüm öğrencilerim gibi Samet de gündüzlü bir liseyi sevememişti. Gerçi akşam lisesini tercih eden bazı öğrencilerim orta okulu bitirdikten sonra hemen hayata atılmak zorunda kaldıkları ya da okumayı pek kaale almadıkları ama sonradan pişman oldukları için bu okula geliyorlardı ama yine bu okula gelen öğrencilerin büyük bir bölümünde böyle bir pişmanlık da yoktu.Yani Samet ‘’ Liseyi okuyamadığı için pişman olmuş da o yüzden akşam lisesine gelmiş değildi.
Akşam lisesine gelen öğrencilerin çoğu sadece ve sadece bir lise bitirmek, akabinde kpss ye girip bir yerlerde iş bulmak amacındaydı. İçlerinde pek az bir kısmı ise liseyi bitirdikten sonra yüksek öğrenime devam etmeyi düşünüyordu. Samet ise elbette liseyi bitirmek istiyordu ama ondan sonrası için pek de öyle kpss imiş, bir devlet kuruluşunda 657 ye tabi olarak çalışmakmış gibi hayalleri yoktu.
Ben akşam lisesindeki öğrencilerime her ne kadar ‘’ Çocuklar’’ Diye hitap etsem de içlerinde 18 yaşından küçük olan yoktu. Dolayısıyla Samet de onunla tanıştığımda 18 yaşın altında değildi.
Samet okula devamlı gelen öğrencilerimden biriydi. Devamlı gelen diyorum çünkü akşam lisesi öğrencilerinin yaklaşık yüzde doksanı okula pek gelip gitmezler, sadece sınavlar döneminde gelirlerdi.
Samet’in okula sürekli gelen devamlı bir öğrenci olması dışında diğer öğrencilerden bir farkı da anne ve babasının oldukça ilgili kişiler olup sık sık okula gelerek onun hakkında bilgi almalarıydı. Baba Yalçın Bey de annesi de öyle çok büyük beklentiler içinde değillerdi ve Türkiye’nin genel düşünce yapısına uygun olarak onlar da evlatlarının sırtını devlete dayaması, sigortası, asgari geçim indirimi vesairesi olan bir işe girmesini yeterli görüyorlardı. Bunun için de liseyi bitirmesi şarttı tabii ki. Çünkü artık en az lise mezunu olmayana iş yoktu.
Yaklaşık tüm öğrenciler gibi tanjantlar, kotenjantlar, mayoz ve mitoz bölünme, dalından düşerek bizlere yer çekimi kanunu diye bir şeyin olduğunu kanıtlayan elma onun da ilgisini çekmezdi. Ama yine de Samet diğer pek çok öğrenci gibi derslerde cep telefonu ile kız arkadaşına mesaj yollamaz, içinden belki de ‘’ Bana ne yahu fe nin em ce kareye eşit olmasından’’ Diye düşünse de dersi dinler, en azından dinler görünürdü.
Sessiz, sakın, barış ve sevgi dolu bir kişiliğe sahipti. Oldukça da meraklıydı bu arada. Meraklı olmasına meraklıydı, hatta çok soru sorardı ama sorduğu sorular zaman zaman ahret sorularından da zordu.
En çok benimle konuşur hatta özeli diyebileceğimiz pek çok şeyi benimle paylaşırdı.
Evet sorular demiştim. Mesela ‘’ Hocam ! Paralel evren ne demektir?’’ Diye sorardı. ‘’Evrende başka canlılar da var mı?’’ Diye sorardı? Hatta firavunların niçin adam gibi doğru dürüst kabirler değil de koca koca piramitler yaptırdığını, o zamanın teknolojisi ile bu piramitlerin nasıl yapıldığını dahi sorardı.
Dünyada manita dışında da bazı şeylerin olduğunun farkında olan ve bunlara kafa yoran nadir öğrencilerimden biriydi kısacası...Yanlış anlaşılmasın onun da bir manitası vardı elbette ama okuldan içeri girdiği anda manita kapı dışında kalırdı. Her ne kadar Karlofça Antlaşmasının sonuçları onun için pek de önem arzetmese bile en azından kafasındaki tek şey manita değildi.
Dediğim gibi anne ve babasının Samet’ten beklentisi çok fazla değildi. Liseyi bitirsin yeterdi onlar için. Liseyi bitirmeden iş yoktu artık memlekette. Şöyle bir devlet memuru filan olsa yeter de artardı bile.
Peki Samet’in hedefi bu muydu? İşin doğrusu bilmiyordum. Çünkü gelecekle ilgili planları sürekli değişiyordu:
Bir müddet bizim okulda eğitim öğretimine devam eden Samet daha sonra okula gidip gelme sorunu sebebiyle bir başka akşam lisesine aldırdı naklini.Yani evine daha yakın bir okula yaptırdı naklini. Ancak sık sık bizim okula da uğramaya devam etti.
Bizim okuldan ayrıldıktan sonra bir gün yanıma geldi.
-Hocam ! Bir konuda yardım isteyebilir miyim sizden?
-Elbette Samet. Her konuda. Konu nedir?
-Hocam bir münazara yarışmasında sözcü oldum. Hazırlayacağım savunma ile ilgili olarak sizden yardım istiyorum.
-Peki rakibin de birilerinden yardım alacak mı?
-Evet hocam. Münazarayı veren hoca ‘’ İstediğiniz kaynağa ya da kişilerin yardımına başvurabilirsiniz.’’Dedi.
-Tamam o zaman. Münazaranın konusu ne?
-‘’ Para her kapıyı açar mı açmaz mı’’
-Sen hangisini savunacaksın?
-‘’Açar’’ı savunacağım.
-Güzel..’’Para her kapıyı açar’’ı savunmak daha kolay. Özellikle de çağımızda. Ama önemli olan şu: Sen paranın her kapıyı açtığına inanıyor musun?
-Hayır hocam inanmıyorum.
-İnanmadığın bir şeyi savunacaksın yani. Başarılı olamazsın.
-Ama hocam ! Avukatlar var mesela. Bazen inanmadıklarını savundukları halde çok başarılı olabiliyorlar.
-Sevgili Samet ! Ben ‘’ Avukatlar inanmadıkları bir davayı savunurlarsa başarılı olamazlar’’ Demiyorum ki. ‘’Sen inanmadığın bir davayı savunursan başarılı olamazsın.’’ Diyorum. Çünkü seni tanıyorum. Keşke öteki seçeneği alsaymışsın.
-Hoca bana bunu verdi.
Neyse...Hazırlandık münazaraya. Sonuç? Oldukça iyi hazırlanmamıza rağmen Samet’in tezi ( Biraz da benim tabii ki ) kabul görmedi. Para her kapıyı açmıyormuş... İşin doğrusu ben de inanmıyordum paranın her kapıyı açtığına.
Aradan bir müddet daha zaman geçti. Bir gün Samet yine yanıma geldi.
-Hocam ! Ben sonunda kararımı verdim.
-Ne kararı?
-Ben piyanist olacağım hocam !
Şaşırmıştım elbette. Hani Sagopa Kajmer hayranı olduğunu biliyordum ama aynı zamanda İdil Biret, Güher, Süher Pekinel kardeşler, Fazıl Say hayranı olduğu hiç aklımın ucundan geçmezdi.
-Hayatında hiç piyano tuşuna dokundun mu?
-Hayır hocam. Dokunmadım.
-Peki neden bir başka enstrüman değil de piyano? Malum piyano oldukça pahalıdır. Mesela neden saz ( bağlama ) değil?
-Hocam ! İstiyorum ki pek çok kişinin yaptığı değil pek az insanın yaptığını yapayım.
-Hımm. Anlıyorum ama bir şey daha var. Bu gibi işlere çocukluktan başlanır. Oysa sen 20 yaşına gelmişsin. Bu yaştan sonra elbette olmaz değil ama çok zor olur.
-Yani yapamam mı hocam?
-Kesin kararlıysan ve azmedersen yaparsın. Herşeyden önce sen inanıyor musun bir piyanist olacağına.
-Evet inanıyorum hocam !
-O zaman sen bir piyanist olursun. Daha önce ne demiştim sana? ‘’İnanmadığın bir davayı savunursan başarılı olamazsın’’ Şimdi görüyorum ki inançlısın. O halde dört elle sarıl.
Uzatmayalım..Bu konuşmaları yaptığımızda takvim yaprakları 2011 ya da 2012 senesini gösteriyordu. Şimdi ise 2016 yılındayız ve Samet dün ilk piyano konserini verdi.
Uzun lafın kıssası: İnsanlar inandığı ve gayret ettiği sürece altından kalkamayacakları hiç bir şey yok: Tebrikler Samet....
Resimler:
1- Samet ve ailesi- ( Sağ baştaki Samet )
2- Samet piyano çalıyor ( Maalesef sayfasında piyano çalarken çekilen bir video var ama resim paylaşmamış. Bu resim o konserin resmi değil.)
YORUMLAR
Samet elbette güzel bir karar vermiş ve de başarmış.
Kendimi düşündüm.
Bu yaşta ud çalmak istiyorum.
Bu yıl gidecektim, olmadı.
İnşaallah seneye.
Böyle saz yapıp çalan
azcık da tanınan birine
kardeşim aracılığıyla sordum.
Neden olmasın, çalabilir dedi.
İnsan azmederse,
her yaşta dilediği şeyde diyeyim,
başarılı olabilir.
İlgiyle okuduğum bir yazı oldu.
selamlar..
sami biberoğulları
Gerçekten de insan azmederse yapamayacağı şey yok.
Siz de azmederseniz mutlaka çalarsınız udu. Ama benim fülüt öğrendiğim gibi siz de bir iki parçayı çalmayı öğrendikten sonra '' Bu iş tamam.'' Derseniz çok yanıldığınızı zamanla görürsünüz.
Yani öğrendiniz mi her şeyini öğrenmelisiniz. Bırakmamalısınız ve hepsinden önemlisi '' Bu yaştan sonra mı?'' Diyenlere aldırmamalısınız.
Selam ve sevgilerimle.
glenay
Siz çok istememişsiniz demek ki..
selamlar..
"yapacağına inanırsan yaparsın"
inanç ve azimle yapılmayacak iş aşılmayacak zorluk yok sanırım
gururla, beğeni ile okudum hocam
günümün yazısıydı
kutlarım
selam ve saygılarımla
sami biberoğulları
Samet ve daha nice Sametle he zaman biz öğretmenlerin gurur kaynakları olmuştur.
Ben de duygulanarak yazdım bu yazıyı ama ne var ki sanırım seçki kurulunda bir değişiklik oldu. Oldukça uzun süredir benim yazılarım görmezlikten geliniyor.
Neyse...Dostların takdiri bence en değerli ödül.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Güzel bakan gözlerin hep güzel görüyor. Ondan biraz da.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, Samet'in adam olacağı, sıradan bir münazara konusu için sizinle konuşmasından, yardım istemesinden belliydi... Bu davranışı, üstüne düşen görevi ciddiye aldığını ve bir o kadar da samimiyetini gösteriyordu...
Yani o yaşlarda sık rastlanan bir durum değildir bu...
Bütün mesele, bireyin hayatındaki bu aşamada böylelerine ciddiyetle sahip çıkacak bir organizasyonu (devlet, STK'lar...) ve kültürü inşa edebilmekte...
Demem o ki, ne Sametler ilgisizlikten, duyarsızlıktan, sorumsuzluktan heba olup gitmektedirler...
Velhasılı, siz Samet'e gelip size danışacak cesareti kazandırmışsınız ki, öğretmenlik de daha çok bu olsa gerek...
Var olasınız...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bizim ülkemizde bazı yeteneklerin desteklenmesi o kadar zor bir olay ki. O yeteneğin her şeyden önce ağzıyla kuş tutması lazım. Daha sonra elinden tutup '' Buna bir göz atın'' Diyeninin olması lazım Ve herşeyden önemlisi birilerinin bir iki saatini o yetenek için harcaması lazım.
Nice muazzam yazarlar var. Götürüyorlar eserlerini yayınevi '' Biz değerlendirip size döneceğiz'' Diyor. O eser öylece aylarca kapağı bile açılmadan bekliyor..Yani kimsenin kimse için ayıracağı fazla bir zaman yok. Çok haksız da değiller çünkü ülkede herkes yazar, herkes şair, herkes müzisyen vs..
Zor işler bunlar aslında. Allah bu yollara girenlere yardımcı olsun.
Selam ve sevgilerimle.
İstek ve gayret.Demek ki isteyince oluyor. Tabi, yol gösteren ve öğretmenleri de önemli. Ama, para her kapıyı açıyor güz geçtikçe. Reza Zarrab kefaretle tahliye olursa, o zaman Samet'in savunduğu tez doğrulanacak.
Kalın sağlıcakla. Akıcı güzel bir anıydı.
sami biberoğulları
Para elbette çok büyük bir güç. Hatta dünyadaki en büyük hakim güç. Ancak böyle olduğu halde onun da açamadığı kapılar var. Gideni geri getiremiyor mesela. Daha da önemlisi gideni döndüremiyor.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam herhalde bir öğretmenin öğrencisinin başarıyı yakalamış olmasından duyduğu hazzı ve memnuniyeti tarif edecek bir söz yoktur.
Öğrencilik yıllarımda okul harçlığımı çıkarmak için hafta sonları kısa bir süre işportacılık yapmıştım Bakırköy de istasyondan sahile inen cadde üzerinde sağda ki kilisenin tam önünde tezgah açıyor ve tahta kaledeki toptancılardan bazılarını nakit bazılarını da konsinye aldığım kırtasiye ürünlerini satıyordum. Yine öyle bir hafta sonu tezgahı açmış dizlerimin üzerinde tezgahta ki kırtasiye ürünlerini düzenliyordum ki tanıdık bir ses kolay gelsin şu kaleme bakabilir miyim diye sordu başımı kaldırdığımda tarih hocamız İhsan Özerdem ile yüz yüze geldim yanın da hanımı da vardı bir an bocaladım ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim elini öpsem mi öpmesem mi bir an abandone oldum. Çok ciddi biriydi ders dışın da pek öğrencilerle muhatap olan bir hocamız değildi. Ama tecrübesi ve yaşının verdiği olgunlukla hiç bozuntuya vermeden sanki defalarca benden alış veriş yapmış gibi parmağıyla işaret ettiği kalemi istedi. Buyurun hocam deyip kalemi uzattım evirip çevirip inceledikten sonra fiyatını sordu ve sonrada sanırım pahalı bulduğu kalemi bana iade etti hayırlı işler deyip eşiyle birlikte yürüdü gitti bir süre arkasından baktım hatta arkasından koşup hocam parası önemli değil hediyem olsun demeyi düşündüysem de doğrusu cesaret edemedim.
O günden sonra nedendir bilmem okulda her karşılaştığımızda bana karşı ilkin hep bir tebessüm eder sonra yine ciddi tavrını takınırdı.
O tebessümün ne anlama geldiğini tam anlamıyla çözememiştim.
Yazınızı okuyunca bu anım aklıma geldi.Yani şunu söylemek istiyorum Samet hem başarılı hem de çok şanslı birisiymiş onunla gurur duyan sizin gibi değerli bir hocası olduğu için sizi de öğrencinize olan ilginizden dolayı kutlarım.
Kaleminize emeğinize sağlık
saygı ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL tarafından 6/6/2016 5:28:24 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Demek benim kartpostal sattığım yerlerde sen de kalem filan sattın?
Eğer yaşıt olsaydı mutlaka karşılaşırdık seninle. Benden kart alanlar senden de kalem alırlardı. Yani yanyana tezgah açardık.
Bana güzel bir nostalji yaşattın. Teşekkürler.
Selam ve sevgilerimle.