Sefil Servet
Şarkıda ‘’senelerin freni yok’’ derken yudumladı parasının anca yettiği acı kırmızı şarabı…
Her yudumda bir tuhaf dize söyleyen bu deli adamı tüm mahalle seviyorduk.
Saçı sakalına karışmış gönlü temiz dışı pis bu deliye alışmıştık artık.
Son yudumda duraladı birden sonra
_susmakta güzel sen kadar olmasa da dedi…
Anlatılan ‘’Sen’’ titretirdin her defasında dinleyen herkesi, aşkınız en bıçkın abimizi bile hüzünlendirir, en umursamaz dediğimizi bile insana çevirirdi, bazen de donuklaştırır hatta ağlatırdı.
Herkes kendi içine döner dalardı. Farklı ‘’sen’’lere özlemleriyle; değişik aşklara kendi destanlarını yazarlardı uslu, titrek dudaklarının kadehteki anasona bıraktığı akislerle…
Herkesin bir orası vardır ya; hani her şeye rağmen ve hayata inat, kimselerin ulaşamadığı bir ‘’ora’’…
Hem rengârenk hem ıssız, hem ışıklı hem kör karanlık…
Hem sımsıcak hem buz, hem kalabalık hem yalnız…
Çığ gibi büyüyüp avucunda eriyen, bir bakışla alevlenen, bir güzel sözle yeşeren, her fikrin en ince gülü kokar ya; hani susmalarla geçen ömrün rengini sorduklarında sadece gülümsersin ya, işte tam da öyle deli zindanıdır orası…
Çekti bir yudum daha derin bir ah çekti, hepimizin kulağı onun pırtık sesine yöneldi.
_kirpiğimde kırlangıç var
kanat çırparak garip bir beste yapar
ve ilk kez öter sana sevdiğimi
senden sonra kimseyi istemediğimi de…
Sıradan insanlardık hepimiz, tenimizdeki yılların kavrukluğunu saymazsak sizlerden biriydik hatta.
Sakalsa sakal, bıyıksa bıyık delilikse gırla, afili değildi günlerimiz, cakalı değildi pantollarımız hepsi o.
Eğitimimiz sokak çatapatı, saçlarımız limon manyağı, derdimiz parasızlıktı.
Sizin gibi işsiz, sizler gibi şair, sizler kadar insandık yani…
Servet bizden farklıydı…
Aşk en çok ona yakışıyordu.
Elleri çok çirkindi doğru, saçları yapışık, dişleri döküktü evet ama öyle güzel gülüyordu ki; tüm önyargıları tuz buz ediyordu…
İçinizi ısıtıyordu, Can Yücel sarısı bıyıklarından hayatın kırıştırdığı çenesine, dayakların morarttığı yanaklarından façalı kaşlarına dek yüzünün tümüyle gülüyordu bu adam. Sorduğunuzda yârim içinde gülerim ben sadece sizin için değil derdi, kendim için hiç değil diye de eklerdi…
Bir anlattığı ötekini tutmazdı ama bizler belki inanmak istediğimizden, yenilgilerden bıktığımızdan, güzel şeylere yakın olma duygusundan mıdır bilmem, onu hiç bozmazdık. Sanırım gerçek olmasını tercih ediyorduk…
Bazı hassas konular vardı onlarla ilgili şaka, alay kaldırmıyordu.
Onun dışında mavramız, taşkalamız eksik olmazdı…
Keyfimiz çok yerindeyken geldi Çeri’nin ölüm haberi.
Yangın yeri oldu mahalle. Sarı saçlı deli çocuk gitmişti…
Alın teriyle çalışıp, gezerek domates sattığı için almıştı bu lakabı, hırçın bir ispenci çağrıştıran kısa boyu ile gerçekten yakışıyordu da bu mahlasa.
Şimdi kimi kızdıracaktık belden aşağı esprilerle, bundan sonra kime Çeri Çeri Lady şarkısını söyletecektik.
Annesinin yeniden evlenmesi yüzünden kavga ettiği ablasının belalısı ile birkaç kez didiştiler ama olayın buralara geleceğini düşünmemiştik.
Servet korkuyla dut ağacına çıktı. Bir şeyler söylüyor ama anlamıyorduk…
_sıra bana geldi diyordu.
İn aşağı korkmana gerek yok dedik ama umursamadı.
O gomonist için servet düşmanı diyorlar, beni sağ bırakmaz, sıra bana geldi deyip duruyordu…
Gülecek halimiz yoktu ama gel de gülme…
Anlatamayacağımıza göre en güzeli yalan uydurmaktı öyle de yaptık.
Yakalanmış dedik hapiste sana bir şey yapamaz dedik ama geceyi ağaçta geçireceğim dedi, dağıldık evlere.
Bağırtılarla uyandım sabah. Şarabı bitirip sızmış ağaçta Servet. Güneş onun cesedine doğmuş.
Mahallemiz birer birer kahramanlarına veda ediyordu. Önce Gara Bısi göçtü hayrettir ki onca vukuatına rağmen eceli ile ölmüştü. Ardından Cart Omar terketti buraları…
Çocukluğumuzdan beri masala çevrilmiş hikâyeleriyle beslendiğimiz ana damarlar çürüyüp toprak oluyordu.
En çok bizim için ömrünü harcayan kitap kurduna ağladık…
O değişmek istedi bize de bayrak oldu, o öğrenmek istedi gerçeği görmek…
Doççu Gadir unutulmayacak. Her cenazede ondan bahsedilir, gülümseyerek ondan bir şeyler anlatılır.
Bu kez en cengâverimizi ve en aşığımızı kaybetmiştik. Gerçi yaş alınca duralamıştı Çeri, Gadir abesini dinleyip uslanmıştı namusuyla para kazanmaya da başlamıştı. Ama kan deli akmaya alışmış işte arada vukuat çıkarmak onun için normaldi.
Servet’i çok özlüyoruz…
Üstünden yıllar geçmesine rağmen rivayet odur ki; her Pazar Servet’in mezarına bir karanfil bırakılırmış halen…
Nadir
Haziran 2016
YORUMLAR
Ne çok bizden, mahallemizden bir profil çeri Servet.
Kimin neden içtiğini, aşka bu kadar tutkuyla bağlı olduğunu,
ve hayattan beklentisiz yaşadığını ön yargılarımız yüzünden çoğu kez anlayamıyoruz maalesef.
Etkileyici ve hüzünlüydü hikayesi çerinin.. Yüreğinize kaleminize sağlık..