- 1060 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YIKILAN HAYALLER (2. Bölüm)
Kafası karmakarışıktı, okula nasıl gittiğini bilemedi. Ders zili çaldığında sessizce sırasına oturdu. Kulağı öğretmenindeydi, aklı babasında…Bu yoksulluk, darlık nereye kadar sürüp gidecekti? Çileli annesi yıllardır saçını süpürge etmiş, evlatlarını gözbebeği gibi korumuştu. Babası emekli olmadan önce böyle değildi, evde ufak tefek sorunlar olmuyor değil, oluyordu, her evde de olurdu. Kavgalar,münakaşalar hayatın tuzu biberidir diyenler, hayatın acımasızlığında tuza bibere bulananlar sadece kendileri miydi? Her ev güllük gülistanlık olmazdı ya. Kol kırılır, yen içinde kalır diyenler bir yerde hesap yanlışı yapmışlardı. Yoksa bu hesapsızlıkları yapan sadece babasıydı da, onun bedelini mi ödüyorlardı? Babası değil miydi iş yerinde önce karalanan sonra aklanan? Bu zamana kadar başı dik, onurlu, gururlu, ilkeli, kendinden emin adımlarla hayatına devam eden, ailesine kol kanat geren babasıysa, bu sarhoş, bu kumarbaz adam kimdi öyleyse? Bir insan hiç bu kadar değişebilir miydi? Daha düne kadar babası kahramanı değil miydi? Evlenirsem, en az babam gibi dürüst, ince düşünceli, kibar ve hassas ruhlu bir insanla evlenirim diyen kendisi değil miydi? Babası yoksa hiç emekli olmasa mıydı? İstese tekrar işine dönebilirdi. ‘’ Hiçbir şey çözümsüz değildir, çözüm sizsiniz..’’ deyip çocuklarına öğütler veren o adam gitmiş, bambaşka bir adam gelmişti.Babasının kafası bir saat gibi işliyordu, tecrübeliydi. Yılların birikimi vardı, isteseydi mesleğini bir başka şirkette sürdürebilirdi. Acaba gidip konuşsa mıydı babasının eski patronuyla. Derste bunları düşündü, ne çabuk da zaman geçmişti, teneffüs zili çaldığında, biraz hava almak için okul bahçesine çıktı.
O günü zehir gibi geçti. Okul çıkışı ayakları onu babasının eski iş yerine götürdü. İş yeri sahibi Oktay Bey’ i tanıyordu. Oktay Bey gençti, yakışıklıydı, bekardı, çapkındı. Hesapsızca, özgürce yaşıyor, su gibi para harcıyordu. Söylentilere göre babasının ölümüne sebep olmuş, şirketin başına geçmişti. Savurgan oluşunu, nerede akşamsa orada sabahı edişini, babasının mirasını günden güne tüketişini babası annesine evde anlatırken duymuştu. ‘’ Adam olmaz bu çocuk! Ne oldum delisi olmuş, babasından kalan miras da erir gider. Bu şirket topu ne zaman diker bilmem ama yakındır, yakın…Hiç bir suçum yoktu, kasa bana zimmetliyken, yedek anahtar yaptırıp, kasanın içindekileri alıp, suçu benim üzerime atması kolaydı tabi.. Ne oldu, yanlış hesap Bağdat’tan döndü, Allah yüzümüze baktı da, suçsuzluğum ortaya çıktı. Ya karalanan adım? Koca bir leke olarak hep alnımda taşıdım durdum. Karayı çalan Oktay’dı. Gençtir, olur böyle vakalar, yapmış bir çocukluk dedim. Ekmek yediğim yere pislemem. Bu şirket bu günlere geldiyse benim hiç mi katkım olmadı? Eden bulur hanım! Oktay’dan ne köy olur ne kasaba. İşim olmaz onun gibi insanlarla.’’ demişti. Dediğini de yaptı Rasim Bey. Tazminatını aldı ve çıkış o çıkış. Bir daha da dönmedi işine.
Bir film şeridi gibi Yeşim’in gözünün önünden bunlar geçti. Ne olursa olsun, sonu nereye varırsa varsın Oktay Bey’le konuşacaktı. Babasından özür dilese, gönlünü alsa, babası hayır mı diyecekti sanki. Paraya ihtiyaçları vardı, babası bunu bilmiyor muydu? Şirketten içeri girdiğinde Oktay Bey’in odasını sordu. Sekreter hanım değişmişti, demek ki eski sekreter ya işten ayrılmış ya da kovulmuştu. ‘’ Konu nedir? Nasıl yardımcı olabilirim size? ‘’ dedi sekreter. Yeşim kısa ve öz olarak babasının eskiden burada çalıştığını,emekli olduğunu, Oktay Bey ile görüşmeye geldiğini söyledi.‘’ Oktay Bey dışarı kadar çıktılar, ne zaman dönerler bilemem. Bir notunuz varsa ileteyim. Size dönüş yaparız.’’ diye cevapladı sekreter. Dönüş yapmak? Nasıl yapacaktı ki? Cep telefonu kullanmıyordu. Arkadaşlarının elinde en pahalıları olurken, onun bir cep telefonu bile yoktu. Akıllı kızdı Yeşim. Ailesine daha fazla yük olmak istemiyordu. Telefonu olsaydı kiminle konuşacaktı ki? Gerçi peşinde bir çocuk vardı, arkadaşlık teklifini nazik bir dille, kırmadan dökmeden reddetmiş, çocuk aylarca peşinden koşmuştu. Neden sonra peşini bırakmıştı da derin bir nefes almıştı. Şimdi gönül işlerinin zamanı değildi. Okuyacaktı o. Eline diplomasını aldığında nasılsa bir yere doktor olarak ataması yapılırdı. Bebekler bile emeklemeden yürüyemezlerdi. Daha yolun başındaydı ve zaman her şeyin ilacıydı. ‘’ Ben yarın yine uğrarım, ‘’ dedi ve evinin yolunu tuttu.
Kerime Hanım ev sahibi Şeref Bey ile konuşmaya gittiğinde, Şeref Bey’in hanımının kapıyı açmasıyla örtmesi bir oldu. Kapı gerisinden de bağıra çağıra ‘’ Diyeceğimizi dedik biz! Ya kirayı ödersiniz, ya da çıkar gidersiniz evden! Sizin yüzünüzden dirliğimiz bozuldu.‘’ Kerime Hanım gerisini duymak istemedi, koşar adımlarla eve kendisini zor attı. Yüzünden düşen bin parçaydı. Kapıda Yeşim’le karşılaştıklarında, ‘’ Ne o anne, o sesler de ne? ‘’ diyen kızına, konuyu değiştirmek için ‘’Kızım ‘’ dedi, büyük tüp bitti, küçük tüp yarıya kadar doluydu, o da birkaç güne kadar biter. Ekmek parası bari bıraksaydı baban. ‘’ Yeşim açlığını unuttu, sabah ilk işi Oktay Bey’i görmek, onunla konuşmak olacaktı. Annesine meseleyi açtığında, ‘’ Benim de aklıma gelmedi değil. Borç para istesek vermez mi ki? Elimizde büyüdü Oktay. Gerçi babasının yerini tutamaz, çok değişmiş çok… Öyle diyorlar.‘’ dedi annesi. ‘’ Gideyim annem, Oktay Bey ile konuşayım. Tüpümüzü de doldururuz, birikmiş kiramızı da veririz. Hem kasaba da uğrar, kıyma alırım, yumurta da alırım. Kıymalı yumurta yemeyeli yıl oldu annem. Yanına da yoğurt koyarız, bir de mevsim salatası, babama da sürpriz yaparız. Borç yiyen kesesinden yer. Babam bize kızmaz değil mi anne? ‘’ dedi.
‘’Ah benim gül kokulu kızım. Babanın huyunu bilmezmiş gibi konuşuyorsun. Kızsa da, kızgınlığı çabuk geçer. Yarın sınavın yoksa, sabahleyin okula gitme, Oktay’la konuş. Elbet yardımcı olur bize.’’ derken Kerime Hanım, yine de endişeliydi.
Yeşim sabahleyin okula gitmedi. Babası yine geç saatlerde eve gelmiş, uyuyordu. Şirkete tekrar gittiğinde sekreter hanım Yeşim’i görmezden gelerek ve ilgisiz davranarak‘’ Notunu ilettim Oktay Bey’e. Şu sıralar çok meşguller. Telefon numarasını bıraksın, biz bir ara ararız onu.’’ dedi. Sonra da masadaki evraklarla meşgul oluyormuş pozuna girdi. Yeşim’in gözleri doldu. Ağlamaklı bir sesle; ‘’ Hemen görmeliyim Oktay Bey’i. Çok acil durum. Lütfen bana yardımcı olun.’’ dedi. Sekreter hanım duymazdan gelerek bu sülük gibi yapışan kızı başından atmak istediyse de, muvaffak olamadı. Sesini yükselterek, ‘’ Burası saygın bir şirket. Seninle daha fazla uğraşamam küçük hanım. Yapılacak işlerim var. Burayı terk et, başka da bir şey demiyorum.’’ dedi. Gürültü üzerine Oktay Bey odasından çıktı, Yeşim’le göz göze geldiler… Ne var? Ne oluyor? dercesine sekreterine baktı. ‘’ Efendim bu kız, o kız… Oktay Bey’i görmeden bir yere gitmem! ‘’ diyor da başka bir şey demiyor. Kovdum ama, anlamadı!.’’ Derin bir sessizlik oldu, sinek uçsa duyulurdu...
Oktay Bey Yeşim’in yüzüne uzun uzun baktı. Bakışları, nemlenen buğulu gözlerine kilitlendi. ‘’ Bu kız, o kız!’’ dedi içinden. Bu kız ne çabuk büyümüştü. Daha düne kadar küçücük, sümüklü, çirkin bir şeydi. Demek bu kız, o kızdı! Güzelleşmiş, boyu da uzamıştı. Manken ajanslarının arayıp da bulamadığı fıstık gibi bir genç kız olmuştu. Bunları düşünürken bir taraftan da Yeşim’e, bir tilki kurnazlığıyla yiyecekmiş gibi baktı. Baştan aşağıya gözüyle soydu. ‘’ Bu kız, o kız! ‘’ dedi mırıldanarak…
‘’ Şey, çok afedersiniz, ben, şey… ‘’ diyebildi Yeşim. Sesinin tonu ağlamaklıydı. Yaralı bir kuş yavrusu gibi bitkindi, tükenmişliğini,çaresizliğini hissetti. ’Keşke buraya hiç gelmeseydim’ diye düşündü. Sanki zaman o dakikada durmuş, kısacık bir zaman diliminde yaşadığı hayal kırıklığı onu çok sarsmıştı.Bu derece küçüleceğini aklının ucundan bile geçirmemişti. Çok utanmış, sıkılmıştı. Dokunsalar ağlayacaktı. Göz pınarları doldu, sesi çatallaştı, nefes alması zorlaştı. Kesik kesik ‘’ Ben.. şey… ‘’ dedi tekrar ederek.Şu bir kaç dakikadır yaşadığı durum ona bir kaç saat gibi çok uzun gelmişti. Arkasını dönüp koşar adımlarla dışarı çıkmaya hazırlanmıştı ki, Oktay Bey tatlı ve yumuşak sesiyle ’ Dur ! Gitme... ’ dedi. Yeşim, olduğu yerde öylece dondu kaldı... ’ Sen gel benimle bakayım, konuşalım biraz.’’ derken Oktay Bey, sekreterine de odaya kimseyi almamasını ve telefon bağlamamasını tembih etti. Birlikte odaya geçtiler.
(İkinci bölümün sonu. Devam edecek)
Vecdi Murat SOYDAN
01/06/2016-Isparta