- 1172 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TC.İSTİKLAL MAHKEMELERİ TUTANAKLARI AÇIKLANMALI..
İstiklal Mahkemeleri denilen mahkemeler ilk olarak 11 Eylül 1920 tarihinde kurulmuş, 18 Eylül 1920 tarihinde yani yedi gün sonra da çeşitli mıntıkalarda İstiklal Mahkemeleri oluşturulmaya başlanmıştır.
26 Eylül 1920 tarihinde çıkarılan 28 Numaralı Kanunla İstiklal Mahkemelerinin yetkileri genişletilerek askeri suçların yanında siyasi suçlara da bakma yetkisi verilmiştir.
İstiklal Mahkemeleri; 1. Meclis Dönemi (23 Nisan 1920- 1 Nisan 1923) İstiklal Mahkemeleri ve 2. Meclis Dönemi (11 Ağustos 1923 – 1 Ekim 1927) İstiklal Mahkemeler olmak üzere ya da Cumhuriyetten önceki İstiklal Mahkemeleri ve Cumhuriyetten sonraki İstiklal Mahkemeleri yada Milli Mücadele Dönemi İstiklal Mahkemeleri ve Cumhuriyet Dönemi İstiklal Mahkemeleri diye iki ana gruba ayrılır.
Rauf Orbay’ın İstiklal Mahkemeleri hakkındaki değerlendirmesi:
“Mahkeme değil, eşkıya yatağı. Suçlayanlar sanıklardan daha suçlu. Ülkedeki vicdan buhranının temel nedeni bu mahkemelerdir.” (İsmail Akbal 13 Siyasi cinayetler)
Mustafa Kemal’in vefatından sonra CHP Rauf Orbay ile ilgili bir bildiri yayınladı:
“Rauf Orbay yeniden mahkeme edilebilseydi beratının muhakkak olacağı kanaatına varılmış olduğu görülmüştür” denilerek İstiklal Mahkemesi kararlarının hukuk dışılığı ve yanlışlığı resmen itiraf edilmiş oldu.
Fakat o davalarda onlarca insan idam edilmiş bulunuyordu.” (Ali Fuat Cebesoy Siyasi Hatıralar cilt 2 sayfa 216)
“Dünyanın neresinde nakıs teşebbüs hâlinde kalmış bir suikast hareketinden dolayı faillere fiili tamamlanmış gibi ceza verildiği görülmüştür.” (Kadir Mısıroğlu Tarrif Hareketleri cilt 2 sayfa 695)
“İstiklal Mahkemeleri mahkeme sayılmazlar. Bunlar savaş ve ihtilal döneminde rastlanan antidemokratik infaz kurumlarıdır.” (Uğur Mumcu Cumhuriyet 11 Kasım 1992)
Ünlü Kara Ali 1931 yılında Son Posta gazetesine bir röportaj verdi. Röportajında 5216 kişiyi astığını söyledi. “Şapka devrimine muhalefetin yasal cezası üç ay hafif hapis cezası olmasına rağmen İstikal Mahkemeleri bu yüzden yüz doksan kişiyi idam etti.” (Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin mevkii Fahir Giritlioğlu)
1929 döneminde ABD Büyükelçisi de günlüklerinde aynı tehlikeye dikkat çekti.
“Bugün için fes giymek insanı ipe götüreceği için tabiatıyla fes ortadan kalkmıştır.” (Joseph C. Grew Yeni Türkiye 148)
Emin Taş isimli müteahhit Danıştay’dan yürütme kararı ile Tandoğan’ın huzuruna çıktı. Tandoğan Danıştay’ın karar suretini yırtarak Emin Taş’ın yüzüne fırlattı. Ankara’da benim sözüm geçer diyerek makamından kovdu.
Lozan Antlaşmasıyla Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus değişimi yapılması kararlaştırıldı. Türkiye’de bulunan Rumlar ile Yunanistan’da bulunan Müslümanlar karşılıklı göç ettiler. Adına kısaca Mübadele (değişim) denen bu uygulama CHP üst düzeyi için yeni bir yolsuzluk ve kazanç kapısı oldu.
Yunanistan’a giden 1 milyon üçyüz elli bin Rum göçmen yerine dört yüz bin kişilik Müslüman göçmen gelmiş olmasına rağmen gelenlerin çoğu açıkta kaldı. Doğru dürüst bir mala sahip olamadı.
Çünkü Rumların bıraktığı mallar henüz yerlerine Müslüman göçmenler gelmeden CHP tarafından yağmalanmış bulunuyordu. O zaman yaşananların sadece birkaçını sizlere arz ettim...
"1930 ve 1940’lı yıllarda 2. Abdülhamid’in türbesine köpek bağlandı. Kolektif Yakın Tarih Ansiklopedisi İzmir Limanının işletme tekelini alan şirketin kurucularından Dr. Hulusi Alataş Başbakan İsmet İnönü’nün yakınıydı ve bu şirkete hazineden 1 milyon lira yardım yapılmıştı...
Belçikalılarla 1925’yılında ortak olarak kurulan Türkiye Kibrit İnhisarı TAŞ’ın hissedarlarından bazıları, İsmet İnönü, Başbakan Celal Bayar, İktisat Bakanı Yunus Nadi, Cumhuriyet gazetesinin sahibi ve başyazarı idi aynı zamanda. (Abdurrahman Dilipak İnönü Dönemi sayfa 247)M. Necati Özfatura
KURULAN İSTİKLAL MAHKEMELERİ..
1- ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ (Ankara, Çorum, Yozgat, Kırşehir ) 18/09/1920 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
ANKARA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Harekât-ı Askeriye Mıntıkası Haricinde Kalan İller ) 04/03/1925 tarihinde kuruldu, 07/03/1927 tarihinde kaldırıldı.
2- ESKİŞEHİR İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Eskişehir, Kütahya, Bilecik, İzmir, Bursa ) 18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
3- KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu,Zonguldak, Çankırı,Sinop )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
KASTAMONU İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kastamonu, Bolu, Zonguldak, Çankırı, Sinop, Çorum, Adapazarı, İzmit ) 22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
4- KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Konya, Afyon, Aksaray )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
KONYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Konya, Burdur, Denizli, Isparta, Antalya, Adana, Mersin ) 22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
5- SİVAS İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Sivas, Tokad, Amasya, Ordu, Giresun )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
6- ISPARTA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Isparta, Burdur, Antalya, Denizli, Muğla, Aydın )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
7- KAYSERİ İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Kayseri, Kırşehir, Niğde, Silifke )
18/09/1920 tarihinde kuruldu, 27/10/1920 tarihinde kurulmadan kaldırıldı.
8- DİYARBAKIR İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis, Van, Hakkari, Genç, Muş ) “Bu mahkeme görevine başlamamıştır. “
09/11/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
9- POZANTI İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Adana, Kozan, Mersin, Niğde, Kayseri )
15/11/1920 tarihinde kuruldu, 17/02/1921 tarihinde kaldırıldı.
10- SAMSUN İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Samsun, Ordu, Giresun, Amasya, Tokad, Sivas )
22/07/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
11- YOZGAT İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Yozgad, Kayseri, Kırşehir, Niğde )
08/09/1921 tarihinde kuruldu, 01/08/1922 tarihinde kaldırıldı.
12- AMASYA İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Amasya ve Havalisi )
27/07/1922 tarihinde kuruldu, 27/11/1922 tarihinde kaldırıldı.
13- İSTANBUL İSTİKLAL MAHKEMESİ ( İstanbul )
08/12/1923 tarihinde kuruldu, 30/01/1924 tarihinde kaldırıldı.
14- ELCEZİRE İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek, Elazığ, Malatya ) 25/01/1923 tarihinde kuruldu, 11/05/1923 tarihinde kaldırıldı.
15- ŞARK İSTİKLAL MAHKEMESİ ( Harekat-ı Askeriye Mıntıkası )
04/03/1925 tarihinde kuruldu, 07/03/1927 tarihinde kaldırıldı.
İstiklal Mahkemelerinin görevleri ve bakacakları davaların konuları, değişik zamanlarda çıkan aşağıdaki kanunlarla belirlenmiştir:
1) 2 Sayılı ” Hıyanet-i Vataniye Kanunu” nun 2. Maddesi
2) 21 Sayılı ” Firariler Hakkında Kanun” un 1. Maddesi
3) 28 Sayılı ” İstiklal Mahkemeleri Kanunun 1. Maddesine Müzeyyel Kanun”.
4) 210 Sayılı Meclis Kararı
5) 249 Sayılı ” İstiklal Mehakimi Kanunu”nun 3. Maddesi
6) 578 Sayılı ” Takrir-i SukûnKanunu”nun 1. Maddesi
7) 868 Sayılı ” İstiklal Mahkemeleri Kanunu’nun 3. Maddesinin C Fıkrasını MuaddilKanunu’nun 1. Maddesi
Tevfik Rüştü Aras İhtilal Mahkemelerinin kurulması için meclise 11 Eylül’ de bir önerge verdi. 18 Eylül 1920 tarihinde ” Firar Ceraiminiİrtikab Edenler Hakkında Kanun Tasarısı ” yani Firariler Hakkındaki Kanun kabul edildi. Bu kanunla İstiklal Mahkemeleride kurulmuş oldu.
5 Ağustos 1921 tarihinde çıkarılan 144 Numaralı Başkumandanlık Kanunu ile Meclis yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya devretti. Böylece İstiklal Mahkemeleri de Mustafa Kemal’e bağlanmış oldu. Ve mahkeme üyelerini doğrudan kendisi atadı. O ne derse o olacak devri diğer bir tabirle Tek Adam Devri resmi olarak başlamış oluyor.Meclis dönemindeki istiklal mahkemelerinde tam 53 milletvekili görev almıştır.
53 kişinin sadece 17′ si hukuk eğitimi görmüştü.11’i idadi (lise) veya daha düşük seviyedeki eğitim kurumlarından mezun düzeyinde idi.
7′ si medrese çıkışlı idi.8′ i üniversite mezunu ve askeri okul düzeyinde idi.2′ si ise mesleki okul bitirmiş idi. Görüldüğü üzere toplamın sadece 1/4’ü mesleki açıdan hukuk alanından kalan 3/4’ü ise hukuk dışındaki alanlardan gelen kişilerdir.
Milletvekili seçilmeden önceki son meslekleri açısından bakıldığında 53 kişinin sadece 13’ünün hukuk alanından geldiği görülür. Diğer meslek gruplarına bakıldığında; bunların içinde en dikkat çekici gruplar 9 kişilik çiftçi- tüccarlar ile 5 kişilik din görevlileri grubudur.
Kalan 26 üyenin dağılımı ise şöyle: Askeri görevliler 8, Mülki yöneticiler 5, Eğitimciler 5, Maliyeci-Bankacılar 2, Basın-Yayıncılar 2, Doktorlar 1, Alt kademe memurlar 3 kişiden oluşmakta idi.
Meclis dönemindeki İstiklal Mahkemelerinde görev yapanların sayısı 19 ‘dur. Bunların 8’i ilk meclis dönemindeki İstiklal Mahkemelerinde de görev yapmıştır.
Yani yeni döneme 11 yeni isim katılmıştır. Yeni katılanların 7’si hukuk olmak üzere ,11’i de üniversite mezunu idi. Önceki üyelerden 8’inin 7’si askeri okul 1’ i meslek okulu mezunu idi.
İstiklal Mahkemelerinde görev yapanların listesi: Sırasıyla isim ,doğum yeri ve mesleği:
Abdülkadir Kemali Bey (Öğütçü), Osmaniye, HukukçuAhmet Mazhar Bey (Akifoğlu), Gebze, Maliye
Ahmet Nafiz Bey (Özalp), Ilgın, HukukçuAli Çetinkaya (Kel Ali),Afyonkarahisar, AskerAli Kılıç, İstanbul, AskerAli Rıza Efendi (Ataışık ), İbradı, Medrese Tahsilli KadıAli Saip Ursavaş,Selahiye, AskerAli Rıza Zırh, İstanbul, TüccarAsaf Süleyman Doras, Bursa, HukukçuMehmet Atıf Bayazıd, Rodos, Kaymakam
Mehmet Avni Doğan, Yozgad, İdareciYusuf Bahri Tatlı, Akdağmadeni,ÇiftçiBesim Bey (Mehmet Rasim ), Kastamonu, GazeteciMehmet Ali Cevdet Barlas, Gaziantep, EğitimciEmin Bey (Mehmet Geveci ), Bafra, Eğitimci, HukukçuEthem Fehmi Arslanlı, Girit,İdareci – KaymakamDr. Fikret Bey (Tokattin Fikret Onuralp ), İstanbul, TabibHacı Tahir Efendi (Mehmet Tahir Kucur )Uluborlu, Hukukçu –Ziraatçı
Hacim Çarıklı (Hüseyin Hacim Çarıklı ),Uşak, Mülki İdare AmiriHafız Hamdi Bey (Ahmet Hamdi Dumrul ), Ayvacık, TüccarHakkı Paşa (Ahmet Hakkı Sütekin ), Nevşehir, Asker
Halil İbrahim Özkaya, Antalya, Hukuk – İktisatAhmet Hamdi Aksoy, İzmir, Ziraatçı – Gazeteci
Ahmet Hamdi Ülkümen, Yunanistan / Serez, HukukçuHamdi Efendi (Abdülhamit Çintan ), Diyarbakır, MüderrisAhmet Hamdi Yalman, Ünye, EğitimciHamdi Hamit Karaosmanoğlu, Isparta, HukukçuHaydar Bey, Yunanistan /Serez, HukukçuHüseyin Gökçelik, Elazığ /Milikan, Polis MüdürüHüsrev Sami Kızıldoğan (Sami Aydoğmuş ), Yunanistan / Gümilcine, Askerİhsan Eryavuz, İstanbul, Asker-
Lütfi Müfit Özdeş, Kırşehir, Asker-Mahmut Esad Bozkurt, Kuşadası, Hukuk Profesörü
Mazhar Müfit Kansu (Ahmet Mazhar Kansu ), Denizli, Mülki İdare Amiri – Maliyeci-Muhittin Baha Pars (Muhiddin Pars), Bursa, Hukukçu – Gazateci-Mustafa Necati Uğural, İzmir, Eğitimci-Mustafa Zeki Saltık, Harput, Asker-Necati Kurtuluş,Yugoslavya /Üskü, Asker-Ahmet Necip Ali Küçükağa, Denizli, Hukukçu-Mehmet Necip Güven, Mardin, Bankacı-Neşet Akkor, Akseki, Mülki İdare Amir-Mehmet Nusret Sun, Erzurum, Müftü-Osman Nuri Özpay, İstanbul, Hukukçu-Mehmet Rasih Kaplan, Fakılar, Hukuk
Bekir Refik Koraltan, Divriği, Mülki İdare Amiri(Mehmet) Refik Şevket İnce, Balızade /Midilli, Hukukçu
Dr.Reşid Galip Bey (Mustafa Reşit Baymur ), Rodos , TabibRıza Vamık Uras, Yugoslavya /Manastır, Asker
Sıddık Mumcu, Merzifon, Memur-Ali Sırrı Özata, Çemişgezek, Maliye-Hüseyin Sıtkı Gür, Ermenek, Hukukçu-Dr. Suat Soyer, İzmir, Tabib-Süreyya Örge Evren, Sındırgı, Hukukçu
Mehmet Şevket Peker, Camiikebir, Lise mezunu Memur-Ahmet Şevki Göklevet, Gülnar, Lise Mezunu Memur-Şeyh Servet Akdağ, Tosya, Nakşibendi Dergahı Şeyhi-Mehmet Tahsin Hüdayioğlu, Maraş, Lise mezunu-Mehmet Tevfik Durlanık, Çankırı, Müderris-Tevfik Rüştü Aras, Kala’isultani, Tabib
Hüseyin Vasıf Çınar, Girit, Hukukçu – Eğitimci-Vehbi Bey (Şaban Öztekin ), Bitlis,Memur
Veli Saltıkgil, Buldan,İktisat ve Siyaset Bilimi Profesörü-Mehmet Yasin Sani Kutlu, Halfeti, Çiftçi, 1. Dünya Savaşında er olarak askerlik yaptı.-Yusuf Başkaya, Denizli, Ziraatçı – Hukukçu-Yusuf Ziya Koçoğlu, Bitlis, Tüccar-Aziz Zekai Apaydın, Bosna Hersek /Greveşka Köyü, İktisat İdare Ve Diplomasi
Ziya Hurşit Günday, Hemşin, Mühendis
KURULUŞ GAYESİ NEYDİ..
Esas kuruluş gayesi isminden de çağrışım yaptığı üzere, İstiklal Savaşı döneminde ” askerden firarları önlemek için” idi. 10 yılı aşkın bir süredir savaşlardan bıkmış olan Anadolu insanının psikolojisi bozulmuş; gençler, bıkkınlık ve ümitsizlik içerisindeydi. Ordudan firarların, bir takım bozgunculuk ve casusluk suçları görülmüştür.
Ancak, İstiklal Mahkemeleri sadece askerleri değil hatta daha çok sivilleri yargılamıştır. Zaten askeri davalar, Divan-ı Harb’ in hızlandırılmış haliydi, çok bir rahatsızlık da doğurmamıştı çünkü bu mahkemelerde yargılananlara zaten kimse sahip çıkmıyordu.
Ancak iş siyasi alana gelince durum değişti, tabi tepkilerde. Çünkü siyasi davalar daha ziyade yeni kurulan devletin devrimlerinin tesisi ve karşı çıkanların sindirilmesi için açılmış davalardır.
1925’te kurulmuş olan Şark İstiklal Mahkemesi 2. dönem İstiklal Mahkemeleri buna örnek bir tutum sergilemiştir. Laik Cumhuriyet ile ulus-devlet fikriyatını Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya taşıyan ve cebren tesisini sağlayan bir ihtilal kurumudur. Hedefinde rejim muhalifleri vardır. Etnik olarak Kürtleri, siyaseten Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nı, inanç açısından bütün tarikatları muhalefet listesine dahil etmişti.
Bu mahkemeler seyyar mahkemelerdir. Üyeleri sorumlu oldukları bölgelere giderek görev yapmışlardır.
Her İstiklal Mahkemesi ayda bir defa TBMM’ye karar özetlerini ve mesai cetveli raporlarını göndermekle sorumludur. İstiklal Mahkemelerinden ceza alanlar bazen kanun yoluyla affedilmişlerdir. ( Örneğin, 1474 Sayılı Şark İstiklal Mahkemesince mahkum Sabık Genç Valisi İsmail Hakkı Bey’in Affına Dair Kanun.)İstiklal Mahkemelerinde muhakeme yapılmaz, ceza verilir ve hemen infazı gerçekleştirilirdi. Hakim koltuğunda oturanların sorumlulukları yoktu.
Karar verilirken delile gerek yoktu. Yargılananların Temyiz, İtiraz Hakkı, Tebdil, Erteleme Ve Avukat Tutma Hakkı Yoktu. Mahkeme heyetinin kanaati kesindi. Meclis adına hüküm veriyordu, verdiği hüküm yürürlükteki yasa ve kanunlara uymak zorunda değildi, hatta üstündeydi. Mustafa Kemal Paşa, 16 Ocak 1923 tarihinde İzmit’te İnkılabın kanunu, mevcut kanunun üstündedir, demiştir.
Dolayısıyla hüküm için şahit ve delile de ihtiyaç duyulmuyordu. Aslında bu yargılama usulü ” Sanığın İdamına, Şahitlerin Bilahare Dinlenmesine” hükmünün hazin komedyasıdır. İdam kararları hemen infaz edilirdi. Kararlar o kadar aceleyle alınır ve uygulanırdı ki ” yanlışlıkla başkasının yerine idam edilenler” bile olmuştur.
İstiklal Mahkemelerince verilen idam cezaları Kolordu komutanlıklarınca tasdik edilerek infaz edilmiştir. Halbuki bu tasdik yetkisi 1924 Anayasasının 26. maddesine göre açıkça TBMM’ye ait bir yetkidir. Netice itibariyle usul ve esas olarak bakıldığında bu mahkemeler gerek kuruluş, gerekse çalışma düzenleri itibariyle Anayasaya açıkça aykırıydılar. Mecliste bir çok hukukçu bulunduğu halde mahkeme üyeliğine özellikle hukukçu olmayan kimselerin seçilmiş olması izahı mümkün olmayan bir durumdur.
Adını İstiklal Savaşından alan bu mahkemeler, aslında o savaşa yapılmış en büyük haksızlıktır, şehitlere, gazilere yapılmış en büyük hakarettir, onların yakınlarına yapılmış en büyük ihanettir. Çünkü o savaşın kahramanları, kahramanlarının yakınları veya o savaşın en tepesindeki komutanlar, canlarını ortaya koyarak verdikleri mücadelenin karşılığında aynı isimle düşmanlarından dahi görmedikleri ezayı, cefayı, çileyi bu mahkemelerin kurucularından, üyelerinden, zihniyetlerinden görmüşlerdir.
Düşünün İstiklal Savaşının en önemli ismi, düzenli orduya sahip bölgedeki tek komutan, her zaman Mustafa Kemal’in yanında olmuş olan, o zamanlar Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası’nın genel başkanı olan büyük bir şahsiyet, Kazım Karabekir Paşa bu mahkemelerin hakimi karşısına çıkmış yargılanmıştır.
Gerçek suçluların yanında ki bunların sayısı çok azdır, İstiklal Mahkemelerinin zulmüne uğrayan ekseriyet fakir, gariban savaş yorgunu köy çocuklarıdır.
Bunlarla birlikte; Milletvekilleri, din adamları, kanaat önderleri, gazeteciler, aydın entelektüeller, zengin işadamları da bu mahkemelerden nasibine düşeni almışlardır. Uğur Mumcu bu mahkemeler için, ” İstiklal Mahkemeleri, mahkeme sayılmazlar. Bunlar, savaş ve ihtilal dönemlerinde rastlanan anti demokratik infaz kurullarıdır” demiştir.
Bu ifade nedense bana Beyaz Torosları hatırlattı, yani İstiklal Mahkemeleri 90′ larınBeyaz Toroslarıdır desek sanırım iki dönemin infazcıları da bu benzetmeye alınganlık göstermez. Düşünün İstiklal Mahkemelerinin zulmünden Kürt halkının canı o kadar çok yanmıştı ki, o bölgede yıllarca Türk devletinin askerine ‘’ Askeri Romi ‘’ devletine de‘’ Devleti Romi ‘’ diyeceklerdir.
Çünkü, onlara göre bu zulmü Müslüman Müslüman’a yapamazdı. Yapsa yapsa Rum devletinin Rum askeri yapardı.Nurettin Topçu ise ” İstiklal Mahkemelerinde hakim yoktur, eşkıya vardır. İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Efendi, Muhammed Esad Erbili( devrin en büyük din adamlarından, 1930’da Menemen Olayı ile bağlantısı olduğu ileri sürülerek İdamla yargılandı, yaşlı ve hasta olduğu için müebbet hapise çevrildi ve hastanede meçhul bir şekilde vefat etti.
Cenazesi ailesine dahi teslim edilmedi, oğlu Ali Efendi de idam edildi.) ve Şeyh Said milleti korkutmak ve sindirmek için zulmen idam edildiler” diyerek İstiklal Mahkemelerinin gerçek amacını ifade etmiştir. İbrahim Hakkı Efendinin ölüsüne yapılan zulüm aslında bu mahkemelerin nasıl bir zihniyetin ürünü odluğunu açıkça bize göstermektedir.Erzincanlı Mevlevî Şeyhi İbrahim Hakkı Efendi, vaaz ve eserleriyle halk arasında çok sevilen bir ilim adamı, Sultan Abdülhamit ve Reşat döneminde saray vaizidir.
1915’de Erzincan ve çevresinde topladığı Mevlevî gönüllüleriyle gittiği Kanal Savaşı’ndaki mücahitlerdendir. Atıf Hoca’nın idamından 4 ay sonra Erzincan’a gelen İstiklâl Mahkemeleri, Ankara’dan aldığı emirle İbrahim Hakkı Efendi’yi arar ama bulamaz.
Gıyabında gerçekleşen tek celsede, asılarak idam edilmesi kararı çıkar. Hakkında arama emri bulunduğu halde kendi eceliyle vefat eder ve oğlu babasının vefatını jandarmaya haber verir. Seyyar mahkeme doğrulatmak için bir heyet gönderir. Mezarın açılmasını isteyen askere köylü karşı çıkar ama beş gün önce defnedilen cenazenin yüzü açtırılır, köylüye onaylatılır.
Kefeniyle birlikte çıkarılan cenaze kurulan darağacında asılır. Kemah Nahiye Müdürü’nün “Adamcağız zaten ölmüş niye asıyorsunuz?”sorusuna verilen cevap şöyledir: “Mahkeme asılarak idamına karar vermiş. Biz kararı yerine getiriyoruz.” Bu cevap, insana Bulgar mezalimine uğramış Müslümanların mezar taşlarındaki isimleri değiştiren Komünist rejimini hatırlatıyor.
İstiklal Savaşını yönetenlerin iki yüzlü tutumları, yani milli mücadele başlamadan önce hazırlık aşamasındaki ve savaş zamanındaki dilleri, tutumları, vaatleri, güvene dair hissettirdikleri ile savaştan sonraki yaptıkları, dayattıkları şeyler arasında nerdeyse ortak hiç bir nokta kalmamıştı ve toplumsal bir çözülmenin ilk emareleri baş göstermiş ve günümüze kadar yani yaklaşık yüzyıl sürecek bir fitne ateşi yakılmıştır.
Öyle ki, Hilafet’in kaldırılmasından hoşnut olmayan Kürtler, Lozan öncesi kendilerine vaat edilen haklardan mahrum edilince Cumhuriyet’e ve kurucu kadrosuna güvenlerini yitirmişlerdir.
Onlara göre Kürtler ile Türk devleti arasındaki birleştirici bağ İslam’dı, İslam da Hilafet makamıyla temsil ediliyordu. Hilafetin kaldırılması bu son bağın kesilmesi demekti. Ayrıca Hilafetin kaldırılması, laik anlayış ve dayatılan ulus devlet baskısıyla kendilerini güvende hissetmedikleri gibi aldatıldıklarını da düşünüyorlardı.
Bu sorumsuz, haksız ve faşizan yeni devlet anlayışı yüzyıllardır süre gelen iki halkın birlikteliğini sorgular hale getirmiş, adeta film kopmuştur.
KİME HİZMET ETTİ BU MAHKEMELER..
Bir yabancı yazarın, Philip M.Price‘nin Türkiye Tarihi, isimli kitabın da geçen şu cümleler aslında bu mahkemelerinde neye hizmet ettiğini çok net bir şekilde ifade ediyor. ” 1925’te Kürt İsyanı’ nın bastırılmasından, 1926 yılında Liberaller (Terakki Perver Cumhuriyet Fırkası) ile Jön Türk bakiyelerinin temizlenmesinden sonra Türkiye totaliter bir devlet oldu. Bütün kuvvet Mustafa Kemal’in elinde toplandı. Üç yardımcı unsurdan (İsmet İnönü, CHP, Fevzi Paşa) istifade ederek memleketi diktatörlükle yönetti.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam ansiklopedisindeki ” İstiklal Mahkemeleri ” isimli makalenin bu başlığın altında olması, üzerinden yıllar geçmesine rağmen bu mahkemelerin amacına ulaştığının göstergelerinden bir tanesidir. Makalede: İstiklal Mahkemelerini ortaya çıkaran başlıca etken, Mondros Mütarekesi’den ( 30 Ekim 1918 ) sonra ülkenin anarşi ve otorite boşluğuna düşmesidir.
Osmanlı Devleti’ni parçalamaya çalışan güçler bu kargaşadan yararlanarak çeşitli yerlerde isyanlar çıkartıyorlar, yıllardır savaşmaktan bıkan bazı askerler de birliklerini terk ederek bu isyanlara katılıyor ve çeteler oluşturarak yağmacılık ve soygunculuk faaliyetlerine girişiyorlardı. Bu yüzden ülke tam bir kaos ortamına sürüklenmiş bulunuyorlardı. Aynı makalede verilen idam cezalarının bir kısmının infazının sonraya bırakılması veya ertelenmesi ve mahkemelerin başarısı üzerine ifadesi şöyledir:
Müeccelen verilen ölüm cezalarının fazla oluşundan da anlaşılacağı gibi bu dönemde kurulan mahkemeler suçluları topluma tekrar kazandırmaya çalışmıştır. Asker kaçaklarına, isyan çıkaranlara, casusluk, soygunculuk, bozgunculuk yapanlara, görevini kötüye kullananlara karşı başarılı çalışmalar yapan İstiklal Mahkemeleri, ülkede Büyük Millet Meclisinin otoritesini kurarak asayişi sağlamıştır.
Yalnız Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu olan, bağımsız çalışan ve olayın cereyan ettiği yere giderek yargılamada bulunan bu mahkemelerin verdiği kararlar kesin olup itirazı ve temyizi yoktur. Kararları bizzat infaz etme yetkisi de bu mahkemelere aittir. Yargılama usulü basit, açık ve çabuktur. Büyük Millet Meclisinin kuvvetler birliğini esas alan hukuki yapısının izin verdiği İstiklal Mahkemeleri, eskiden beri fevkalade dönemlerde başvurulan divan- ı harpler gibi olağanüstü mahkemeler geleneğinin bir devamıdır.
Bu Dönem İstiklal Mahkemeleri, Hiç Bir Siyasi Çıkar Hesabına Dayanmaksızın Ülkede Huzuru Ve Cephe Gerisinde Güvenliği Sağlamaya Yönelik Faaliyetlerde Bulunmuştur.Prof. Dr. Ergün Aybars doktora tezinde, ” dünyadaki devrim mahkemeleri içinde en adil hüküm verdiklerini ve yasalara en çok bağlı çalıştıklarını ve az kıyıcı olduklarını söyleyebileceğimiz İstiklal Mahkemeleri, Türk Devrimine, rejimine karşı koymak isteyen her gerici ve olumsuz girişimi sert şekilde bastırmıştır. “
11 Eylül 1920 tarihinde Tevfik Rüştü Aras tarafından Meclise verilen önergeyle 18 Eylül 1920 tarihinde kurulan İstiklal Mahkemeleri’nin işlevine 07/03/1927 tarihinde son verildi. Zira kullanılacak alan da kişi de kalmamış idi. Ancak varlığı uzun yıllar 4 Mayıs 1949 tarihine kadar devam etti. Yani bu iki tarih arasında yaklaşık 22 yıl ihtiyaç duyulması halinde her an kullanılmak üzere demokrasinin üzerinde bir gölge bir tehdit olarak varlığı sürdürülmüştür.
Bu tehdidi derin bir şekilde hisseden Demokrat Parti Meclise verdikleri bir teklifle bu kara lekeyi bütün günah ve pislikleriyle 4 Mayıs 1949 günü tarihin utanç sayfaları arasına gömmüştür.Faaliyetleri itibariyle Cumhuriyet öncesi ve sonrası olarak değerlendirmeleri gereken İstiklal Mahkemeleri, bu iki dönemde farklı uygulamalar sergilemişlerdir.
Cumhuriyet öncesinde kurulan mahkemeler genel anlamda Anadolu’nun işgalden kurtulması ve TBMM hükümetinin otoritesinin sağlanması konularında çok önemli görevler üstlenmişler. Cumhuriyet sonrasında kurulanlar ise Milli Mücadele’nin önde gelen isimleri arasında baş gösteren siyasi çekişmeler ve inkılaplar çerçevesinde faaliyet gösterdiği izlenimini vermektedirler. Durum bu olunca sözü edilen mahkemelerin siyasi iktidarın belirlenmesinde ve inkılapların yerleştirilmesinde etkin bir rol üstlendikleri öne çıkar.
Bu sebeple mahkemelerin dönemsel olarak incelenip faaliyetlerin bu çerçevede değerlendirilmesinin daha doğru olacağı söylenebilir. (AbdulhekimKoçin, “İstikal Mahkemeleri”, C.1, TBMM Yayınları, Ankara, 2015, s. 14)İstiklal Mahkemeleri ilk döneminde, İstanbul hükümetine yakın çevrelerin, yani saltanat ve hilafet geleneğine, devletlerine bağlılığı olanların, Çerkez Edhem ve taraftarlarının, Yozgat’ta Çapanoğlu Mehmet Bey ve taraftarlarının, Konya-Bozkır-Akşehir havalesindeki birçok kimsenin idamına sehpa olmuştur.
1923 Ekim’inde faaliyetlerine kısa bir ara veren mahkemeler, 1925 yılında tekrar kurulur ve 1927 yılına kadar adeta acımasız bir infaz kurumu olarak görev yapar. İstiklal Mahkemeleri ikinci döneminde,1923 Dersim Olayları, 13 Şubat 1925 Şeyh Said Ayaklanması, 1926 Dersim Koçuşağı Aşiretine yönelik imha harekâtı sonrasında faaliyet gösterir.
4 Şubat 1926 tarihinde İskilipli Atıf Hoca, Babaeski Müftüsü Ali Rıza Bey Saman Pazarı Meydanında kanunsuzca asılır.Kanunsuzca çünkü Atıf Hoca’nın suçlanıp tutuklandığı mesele, bu mahkemelerce suç sayılmayan dönemde yazmış olduğu ve İstanbul Milli Eğitim’ den izinli olduğu ” Frenk Mukallitliği ve Şapka ” isimli kitap ve bu kitabın Şapka Kanununa muhalefetinden olmuştur. Savcı, üç yıl hapsini istediği halde, muhakeme idama mahkum ederek infaz ettirmiştir.
Bu durum 1924 Anayasasına ve Ceza Hukukunun en temel ilkelerinden biri olan “Suç ve Cezaların geçmişe yürümezliği” ilkesine açıkça aykırıydı. Bu idamın cellatlarından Ankara İstiklal Mahkemesi üyeleri ” Üç Ali olarak ünlenen Kılıç Ali, Ali Çetinkaya, Necip Ali‘ den hariç birisinin de Dr. Reşit Galip olduğunu öğrenince bu idamın acısı açıkçası insanın daha çok kanına dokunuyor.
Türküm Doğruyum Çalışkanım diye başlayan Andımız isimli marşın yazarıdır Reşit Galip.Okullarda yıllarca her gün okutulan, Andımız isimli marşın yazarı Ankara İstiklal Mahkemesinin cellatlarından Dr. Reşit Galip ve diğer arkadaşlarının ortak duygusu olan diğer bir marş Cayır Cayır Yakarız! Andımız isimli marşın meali niteliğindeki bu marşı okuyunca yıllarca bu zulümün dillerde nasıl devam ettiğini yüreğinizde hissedeceksiniz.
CAYIR CAYIR YAKARIZ
Biz her yerde adaletle işimizi yaparız,
Haksızlıkları yaşatmayız, çünkü hakka taparız,
Asileri mahvederiz, hesabını kaparız,
Fitne, fesat nerde varsa hiç durmayız koşarız,
Volkan gibi ateş saçar, seller gibi coşarız!
İstiklalin tarihinde vardır bizim namımız,
Adalettir şiarımız, pek yücedir şanımız,
Bu vatana, bu millete feda olsun kanımız,
Zalimleri, hainleri bir vuruşta biçeriz!
Bu milleti fesat ile birbirine katanı,
Canilere aldanıp da bize kurşun sıkanı,
Asilerle birleşipte bu millete çakanı.
Yakalayıp ayağına zincirleri takarız,
Gövdesine gaz döker de cayır cayır yakarız..
İstiklal Mahkemesinin kendi marşını da öğrenince aynı zihniyetin iki ürünü arasındaki kıyası da vicdan sahibi olan herkes kendi nefsine yapsın ve Andımız isimli marşı da bir daha ağzına alıp almamaya kendisi karar versin. Şeyh Said İsyanı için de yıllardır süre gelen soru bu kıyam; etnik amaçlımı idi ya da dini amaçlımı idi.
Öncelikle şunu söylemekte fayda var. Eğer bu isyan etnik amaçlı yani Kürt Milliyetçiliği üzerine yapılmış bir başkaldırı olsaydı, zeminin en müsait olduğu zamanın tam fırsat sunduğu dönemde Milli Mücadele döneminde olurdu.
Meclisin kuruluşunda olurdu, Saltanatın kaldırılışında olurdu, padişah ve ailesinin yurdundan kovularak sürgün edilmesinde olurdu, bu büyüklükte bir isyana kalkışanlar bunları düşünemeyeceklerini sanmak saflık olur herhalde. Şeyh Said hadisesinde Kürtlerin çoğunlukta olması (ki bu durum bölgenin demografik yapısıyla alakalı) fırsat bilindi ve isyan Kürtçü- Bölücü bir kalkışma olarak takdim edildi. Bu suretle dini talepleri ve Hilafet meselesi perdelenmiş ve Anadolu Halkının desteği engellenmiş oldu.
Bilakis genel toplum arasında kasıtlı bir bölücülük tutumu rejim tarafından yıllarca Kürt olmayan halka dayatılarak, onlar üzerinden Kürtlere bölücülük yapılacaktır. Şeyh Said isyanı ayan beyan çok net bir şekilde dini amaçlı bir başkaldırıdır. 1925 Şey Said isyanında 15 bin kişi idam edilmiştir öldürülmüştür.Toplam olarak İstiklal Mahkemelerince 100 binden fazla müslüman katledilmiştir..
Bu çalışmanın başlarında da değinildiği gibi film Hilafetin kaldırılmasıyla kopmuştur. Kardeşlik hukukunun tesisi olan şah damar kesilmiştir, bin yıllık yurt ve din birlikteliği kardeşliği; Orta Asya Türk milliyetçiliğine ve Ulus temelli Laik Cumhuriyete feda edilmiştir. Şeyh Said ile birlikte aynı sehpada hayatına son verilen Ankaralı Hoca İbrahim Edhem ve Aksaray Valide Cami-i Şerifi Kürsü Şeyhi Silifkeli Hoca Askeri Efendi’ nin durumu da olayın etnik değil dini içerikli olduğunu gösteren somut kanıtıdır, çünkü her ikisi de Kürt değillerdi.
Bu konuyla alakalı son bir söz söyleyecek olunsa, İstiklal Mahkemeleri’nin mağdurlarının azmettiricisi 3 Mart 1924 Devrimleridir. ( Halifeliğin kaldırılması, Şerriye ve Evkaf Vekaletinin kaldırılması (Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı, yerine Diyanet İşleri ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Böylece din siyaset dışı bırakıldı.)Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edildi.(Eğitim-Öğretim birleştirilerek Maarif Bakanlığına bağlandı. Amaçlanan eğitimin laikleştirilmesidir.)
Çünkü o gün yapılanlar o dönemin aydın, alevi ve dindar diyebileceğimiz eğitimli kesimin ve onların hitap ettiği halkın din ve kültür aidetlik duygusunu tamamen yok etmiştir. Bir din, kültür ve gelecek boşluğu oluşturmuştur. Bu sonradan asimilasyon mekanizmasının hayata geçirilmesi ve bu açıkların dayatmalarla ideoloji ile doldurulması şeklinde kendini gösterecek ve günümüze kadar gelecektir.
El-Cezire İstiklal Mahkemesi üyesi Mehmet Yasin Sani Kutlu, Halfetili bir çiftçi. Kazım Karabekir’in Paşa olduğu dönemde 1. Dünya Savaşında er olarak askerlik yapmış, ancak ülkenin haline bakın ki üç beş yıl sonra er paşayı yargılayan bir duruma gelmiş. Kelimelerin tükendiği son noktalardan bilmem artık kaçıncısıdır.
İstiklal Mahkemelerinin en enteresan mağdurları; hiç şüphesiz Şapka Kanununa Muhalefetten tutuklanıp, Takriri Sükûn kanunuyla yargılanan ve sonrada idam edilen başta İskilipli Atıf Hoca olmak üzere, Rize’de 8, Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28 ve diğer yerlerle birlikte toplam 78 kişidir.
1925 Şapka İsyanında Erzurumda Şalcı Bacı adlı kadında asılmıştır.O günlerde şapka denilen başlığı giymek gavur olmak demektir.Anadoluda nümayişler yapılıyor.Erzurumda 2-3 bin kişi gösteri yapıyor.Tatar Hasan Paşa adlı komutan halkın üzerine gidiyor.Halk meydanlarda öldürülüyor.40 dan fazla hoca insan idam ediliyor.Bunlardan biri de halkın Şalcı Bacı dedikleri merhume kadındır.
Tatar Hasan Paşa Çetin Altanın babası Ahmet ve Mehmet Altanında büyük dedesidir.Bunu Ahmet Altan kitabında yazıyor oradan aldım.Kitabın adı Ve kral göğsüne bastırırken..Can Yayınlarından çıkan kitabın 125.sayfasında yazıyor.Mahkeme başkanı büyük dedem şapkaya muhalefetten 40 kişiyi astırmış aralarında yaşlı başlı birde Şalcı Bacı adlı kadın da vardı diyor.
Şapka kanunun protesto edildiği Rize’ deki durum ise akla hayale sığmayacak türden. Düşünün Hamidiye zırhlısı sahil boyunca bütün Rize’yi bombalayarak şehri hizaya getirmeye çalışıyor. Rizeliler dillere şarkı olan ” Atma Hamidiye Atma Din Kardeşiyiz Atma “ sözlerini tarihe not olarak düşüyor.
Şark İstiklal Mahkemeleri birçok EN’i içinde barındıran kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. Bu mahkemeler, Elazığ’da 1000′ i aşkın insanı tek tuvaletli metruk bir kilisede uzunca bir süre gayri insani şartlara ilaveten zulüm ve işkence altında 16 Nisan 1925’ten 1 Mart 1927’ye kadar tam iki yıl boyunca yargılamada tutmuştur.
Bu süreçte 70’i aşkın kişi hastalıktan yargılanamadan ölmüştür. Bu mahkeme, 435 kişi hakkında idam kararı verdi. En fazla sanık sayısına sahip dosya 336 kişi ile Pötürge Merdis olaylarına aittir. (Dosya No: 358 Karar No: 544.)
Bir karar ilamı ile en fazla idamın verildiği dava 83 kişiye verilen toplu idam ile Dersim Koçuşağı aşiretinin Çemişgezek baskını davasıdır. (Dosya No: 563/867 Karar No: 670.) Aynı anda en çok infazın yapıldığı karar Şeyh Said ve 46 arkadaşının idam edildiği dosyadır. ( Dosya No: 69 ).Prof. Dr. Ergun Aybars’a göre İstiklal Mahkemelerin ilk döneminde infaz edilen idam cezası 1.054 kişi, ikinci döneminde ise 576 kişi, genel toplamda ise 1.630 kişidir.
Unutmamak gerekirki Aybars’a kadar bu arşivler kimseye açılamamış, ondan sonrada 1992-1993 yıllarına Refah Partisi İstanbul milletvekili Hasan Mezarcı’nın girişimleriyle Ankara İstiklal Mahkemesine ait İskilipli Atıf Hoca’nın yargılanma tutanakları içeren defter yayınlanır.
Başka da 2015 yılına kadar araştırma çalışması yapılamamıştır. Aşağıda da belirtildiği gibi 914.000 sayfa evrak içerisinde bu çalışmalar büyük bir kitleyi temsil eden küçük bir örneklem grupla yapılan anket çalışması gibidir. Yani net idam edilen kişi sayısı ve verilen cezaların miktarı ve niteliği bütün belgeler okunduktan sonra ancak ortaya çıkacaktır.
TBMM’nin arşivinde İstiklal Mahkemelerine ait 914.000 sayfa civarında evrak bulunmaktadır. Bu mahkemelerin 2015 yılı itibariyle yaklaşık 95 yılı aşkın bir sürede henüz tatmin edici, eksiksiz ve güvenilir bir tarihi yazılamamış; arşivde muhafaza edilen söz konusu evrakın analitik tasnifi yapılamamış; indeksi ve istatistikleri çıkarılamamıştır.
Bu sebeple İstiklal Mahkemelerinde tam olarak kaç kişinin yargılandığını ve netür cezalara çarpıtıldığını, bunlardan ne kadarının infaz edildiğini bu günkü bilgilerimize göre tespit etmemiz mümkün değildir.
Çünkü bu konuda sağlıklı bir rakam verebilmek için kurulan bütün mahkemelere ait belgelerin az önce ifade edildiği gibi eksiksiz bir biçimde tespit edilmesi, analitik tasniflerinin yapılması ve indekslerinin çıkarılması gerekir. Mehmet Karasakal..
***
Bütün bu yazılanı okuyan okurlarımızın dikkatini çekmek için İslam Tarihinden bir örnek vererek İslamda insan hayatının ne kadar masum ve korunan bir değer olduğunu gözler önüne sermek isterim.
Peygamber sav. zamanında bir eshabın şeriate göre elinin kesilmesine karar veriyor mahkeme.
Peygamber sav.hüngür hüngür ağlıyor.Eshab-ı Kiram sual ediyorlar.Niçin ağlıyorsunuz Ey Allahın Resulu.Peygamberimiz sav.-Nasıl ağlamayayım Ümmetimden birisinin eli kesiliyor buyuruyorlar.
İstiklal Mahkemesinin başkanları birisini idam edecekleri zaman gülüyorlardı mazlumun yanında onunla istihza ediyorlardı.İskilipli Atıf Hocanın idamında yaşananlar çok ibratamizdir.
1927 senesinde bu adi mahkemeler kapatıldı.22 sene yürürlükte kaldı yine de.Millete hep korku salındı.1949 da tamamen kanunla yürürlükten kaldırıldı.1927 de kapatıldığı Mahkeme üyelerine tebliğ edildiği zaman aynı zamanda herbirisine Cumhurbaşkanı tarafından milletin parasından sıfır mersedes araba hediye edildi.Binin arabaya bakın keyfinize denildi.Millet bir şey yapmasın diye de kendilerine ve aile efradına koruma tahsis edildi.
Bugüne geldiğimiz zaman idareyi elinde bulunduran yetkililerimizden şunu istiyorum.
Tez zamanda İstiklal Mahkemelerinin tutanakları açıklanmalı sorumluların yaptığı bütün işler incelenmeli ve sanıklara adli takibat yapılarak mazlumların iade-i itibarları ve kanuni hakları asıl suçlulardan alınarak şehit yakınlarına verilmelidir.
Ahirette elbette alınacak olan hakkın bu dünyada iken verilmesi onlar açısından da günahların affına sebep olacağı cihetle bu işin en kısa zamanda yapılmasını arzu ediyorum.
Zalimin zulmü varsa mazlumun Allahı var.Zulüm sürse de devam edemez.Bugün Yassıada da yargılanan asılanların haklı asanların kukla oldukları tescillenmişken aynı muamelenin tüm İstiklal Mahkemesi mağdurlarına uygulanması neden geciktiriliyor.
İnşallah bu konuda çalışmaların başlayacağı ümüdiyle hoşca kalınız..
01.06.2016//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.