- 808 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Hedef derseniz Bağdat ; yersiniz bin güzel at
Osmanlı’nın 1.Dünya Savaşı’nda kazandığı iki büyük muharebe vardı: Çanakkale ve Kut’ul Amare.Unutturulan ya da unutulan zafer,Kut zaferi,Osmanlı’nın Irak cephesinde vermiş olduğu mücadelenin sonucunda elde ettiği en net zaferidir.Bu cephede kahramanlıkları unutulmayan nice isimler gelip geçmiştir: Albay Suphi Bey,Ali İhsan Bey(Sabis),Süleyman Askeri Bey,Albay Nurettin Bey(Sakallı Nurettin Paşa ),Albay Halil Bey (Halil Kut Paşa)... Türk tarihinin, Kut’ul Amare’deki şanlı sahneleri, köhne siyasetine mahkum olarak unutturulmaya çalışılmıştır.
Irak Cephesine ülkenin idaresini elinde bulunan ittihad kadrosu tarafından gerekli önem verilmemişti; bunun yanında İngilizlerin stratejik olarak başka bölgelerden çıkarma yapması beklenmiyordu. Zaten Enver Paşa, herhangi bir tehdit durumunda Trablusgarp’taki aşiret yapılanmasına benzer bir teşkilatlandırma yapılabileceğini düşünüyordu. Binaenaleyh bir tümen kadar asker parça parça ayrılmış; bölgenin savunmasını üstlenmişti. 1914 yılına gelindiğinde işin rengi değişmiş, beklenmeyen bir şekilde Hindistan üzerinden gelen 6.tümen, Osmanlı hududuna dayanmıştı. İngilizlerin Fav Yarımada’sına karşı hızlı bir çıkarma ile Basra Körfezi’nden başlayan Bağdat’a ilerleme girişimleri hızla devam ediyordu.Irak Cephesi’nde gerekli önlemlerin alınamamasının neticesinde Basra rahat bir şekilde işgale uğramıştı. İngilizler, Basra’nın ele geçirilmesinden sonra 9 Aralık 1914’te Fırat ve Dicle nehirlerinin birleştiği yer olan Kurna bölgesini işgal ettiler. Kuşatma öncesinde Kurna’daki Arap askerler kaçmış, Türk askerler de esir düşmüştü. Basra ve Kurna’nın işgal edilmesinden sonra İngiliz Tümgeneral C.V.F. Townshend 22 Nisan 1915’te 6. Tümenin komutasını devraldı.
Bunun üzerine Enver Paşa, bölgeye teşkilatçılığı ile ünlü, Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanlıklarında bulunmuş Süleyman Askeri Bey’i yarbaylığa terfi ettirip cephe kumandanı olarak yollamıştır. Süleyman Askerî Bey Basra’yı İngilizlerden geri almak için birlikleri hazırlamış ve bunlara ek olarak yerel aşiret kuvvetlerinden topladığı 10 bin civarında gönüllü ile hazırlıkların tamamlandığını düşünmüştür. Süleyman Askerî Bey, Bercisiyye ve Şuaybe’deki İngiliz mevzilerine taarruza başlamış, başarılı olamamış ve ağır kayıplar vererek geri çekilmiştir. Kısa zamanda halkı teşkilatlandırıp önemli başarılar elde etmesine rağmen bazı talihsizlikler yüzünden yenilmiş,sonunda talihsiz şekilde intihar etmiştir. Dikenli tellere modern çağın antik savunması gözüyle de bakılabilir.1.Dünya Savaşı’nda kullanılmaya başlanan dikenli teller,top atışları ile yıkılan taş duvarların ardında barikat görevi görmüştür.İngilizlerin dünya savaşında mevzilendikleri yerlerde kullanmaya başladıkları bu dikenli teller,binlerce Osmanlı askerinin ilerlemesini engellemiş, bunları kesecek tel makasının olmaması yüzünden çok kayıp verilmiştir.Tam bu esnada evlatlarının şehit düştüğünü gören Süleyman Askeri Bey,silahını çekip hayatına son vermiştir... Teşkilat-ı Mahsusa’nın lider kadrosunda bulunan Enver Paşa’nın adamlarından Süleyman Askerî Bey’in İngilizlere karşı verdiği mücadele de silahını çekip intihar etmesi akıllara Enver gibi hanedana damat olan, onun okul yıllarından arkadaşı, 3.ordu kumandanı Hafız Hakkı Paşa’nın sözlerini getiriyordu : "Şereften başka her şey mahvoldu." Askeri Bey,zamanında Trablusgarp’ta da bulunmuş,oradaki halkın da teşkilatlandırılmasında büyük emekleri olmuştur.Devamında gönüllü olarak Trakya’daki mücadeleye katılmış,kurulan Batı Trakya hükümetinde Erkan-ı Harbiye Reisi olmuştur. Hayatı, ait olduğu diyarlardan çok uzaklarda imparatorluğun bir diğer ucunda son bulacaktı ...
Süleyman Askeri Bey’in ölümü üzerine yerine Edirne’deki İkinci Kolordunun Dördüncü Fırkası Kumandanı Albay Nurettin Bey tayin olunmuştur; o zamanlarda henüz paşa olmamıştı.Cepheye aynı zamanda Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Halil Paşa(Kut) da vazifeli olarak gönderilmiştir. Nurettin Bey, İngilizlere karşı Mayıs 1915’te yeni bir savunma hattı oluşturmaya çalışırken İngilizler de taarruz hazırlıklarını tamamlamışlar; aynı zamanda halka para dağıtarak çeşitli isyanlar başlatmış; bu isyanlar,Türk birliklerinin vaziyetini olumsuz etkilemişti. Birliklerimiz, Kurna’nın kuzeyinden başlayan İngiliz ilerleyişi karşısında dayanamayarak geri çekilmiş, İngilizler herhangi bir direnişle karşılaşmadan Amare’yi ele geçirmişlerdi. Amare’nin işgalinden sonra Türk birliklerinin savaşlarda yıprandığını gören Nurettin Paşa, İngilizlerin Kut’ül Amare’yi alarak Türk birliklerini kuşatıp imha etmesini önleyip şehri sessizce boşaltmıştır. Aksi durumda Türk ordusu Kut’ul Amare de kuşatma altında kalabilir, büyük bir yenilgi söz konusu olabilirdi. İngilizler Eylül 1915’te Kut’ül Amare’yi ele geçirdiler. Nurettin Bey’in taktik icabı geri çekilmesi üzerine Türk birliklerini imha için takibe başlayan General Townshend, Bağdat’a yaklaşmıştır. Bundan sonra hedef olarak Bağdat’ı gören Townshend, burayı işgal edeceğinden çok emindi. Küstahlık içinde cesaret timsali sayılamayacak harekâtlarının nelere mal olabileceğini ileride acı şekilde tecrübe edinmiş olacaklardı. Geçen zaman çerçevesinde Türk birlikleri takviye olmuş, devamında İngilizlerin Bağdat’a kadar olan ilerliyişi başarısızlıkla sonuçlanmış; Selman-ı Pak’ta büyük mağlubiyet yaşamışlardır. Türkler, kendilerinden üç kat büyük bir orduyu yenerek Kut’ul Amare zaferinde önemli yere sahip olan Selman-ı Pak’ta tarihin şanlı sayfaları ile olan estetik danslarını yeniden başlatmış olacaktı...İngilizlerin Bağdat hevesi Selman-ı Pak ile kesintiye uğramıştı. Bunun üzerine geri çekilmeye başlamışlardır.Selman-ı Pak savunması da Kut’ul Amare’deki zaferin gelmesini sağlayacak önemli bir muharebedir, Kut’ul Amare’den bağımsız düşünülemez. Selman-ı Pak olmasa Kut’ul Amare muharebesi olmayacak,Bağdat işgale uğracaktı. Bundan sonra Osmanlı’nın ne yapacağı kuşkusuz belli olmuştu: sebat, sebat, sebat! Kut’ul Amare’ye çekilen İngilizler bu kaçışın bir sonu olmadığını anlayarak burada savunmaya geçmişti; destek geleceğini umarak...Kut’ul Amare’ye kapanan İngilizler için birkaç ay sürecek kuşatma başlamıştı.Kuşatmadan sorumlu kişi Halil Paşa,İngilizlere gelecek yardımları kesecek olan kişi de Sakallı Nureddin Paşa idi. Aralarında böyle bir görev paylaşımı yapmışlardı. İngilizlere desteğe gelen yardım birlikleri ile Nureddin Paşa’nın birlikleri arasında şiddetli çarpışmalar olmuş; İngilizler hattı yarıp yardıma ulaşamamıştır. Dicle’ye karşılıklı olarak iki kıyısı birleştirilecek şekilde demir çekilmiş,gelen destek gemileri engellenmiştir.Fatih Sultan Mehmet Han’ın Haliç’teki zincirler yüzünden gemileri karadan yürütüp geçmek zorunda bırakan planın benzerini yüzlerce yıl sonra torunları,Kut’ul Amare’de,tersi strateji de Dicle’nin iki yakasını demirleyerek yardıma gelecek olan İngiliz gemilerini engellenmede kullanmıştır! Türklerin keskin zekası burada da belli olmuş; tuzağa düşen İngiliz gemisine “Kendi gelen” ismini yakıştırmışlardır. Tarihinde ilk havadan ikmal denemesini İngilizler burada yapmıştır. Hava desteği ile kuşatmada kalan İngiliz ordusuna yardım teşebbüsünde bulunulmuş, olumsuz hava koşulları yüzünden başarılı olamamışlar; rüzgardan dolayı attıkları erzak çuvallarının bir kısmı Türk ordusunun taraflarına düşmüştür. Kut’ul Amare’ye çekilen İngiliz birlikleri için kötü olan durumsa Dicle’nin üç tarafı ile doğal bir engel oluşturmasıydı.Zamanında Nurettin Bey’in düşebileceği tuzağın tam ortasında şimdi İngilizler vardı.
Selman-ı Pak Muharebesi’nden sonra Kafkas Cephesi’nden tümenlerin katılımıyla 18. ve 13. Kolordulardan oluşan VI. Ordu kurulmuştur. Ordunun komutanlığına Almanların da isteği ile Colmar Von der Goltz Paşa atanmıştır. Kut kuşatmasını başlatan Albay Nurettin Bey, Goltz Paşa ile anlaşamayınca yerine atanan Halil Bey 13 Ocak 1916’da komutanlığı devralarak kuşatmayı devam ettirdi.Fakat, Nurettin Bey’in kuşatma kumandanlığını bırakma sebebi olarak sadece Goltz Paşa değil, yardıma gelen İngiliz birlikleri ile çarpışırken yaşadığı buhranlarda etkili sayılabilirdi.Bu sıralarda rahatsızlanan Goltz Paşa 18-19 Nisan 1916 gecesi Bağdat’ta 72 yaşında tifüsten ölmüştür. Bu sırada rütbesi Tuğgeneralliğe yükseltilen Kurmay Albay Halil Bey, VI. Ordu Komutanlığına atanmıştır.
Tümgeneral Charles Vere Ferrers Townshend komutasındaki İngiliz ordusu birkaç ay kadar kuşatmada kaldı.Yiyeceklerinin tükenmesi üzerine atlar kesilip yemek olarak kullanılmaya başlandı.İngiliz ordusunda bulunan Hintli müslümanların at eti haram diye yememesi sağlıklarını olumsuz yönde etkilemiş, tabir caizse bir deri bir kemik bir kalmışlardı. İngilizler için durum biraz daha farklıydı; büyük heveslerle başlayan harekâtları hüsrana uğramaya başlamıştı. "Hedef derseniz Bağdat,yersiniz bin güzel at..." Hintlilerin, kafir ordularının yanında yer alıp İslam’ın mümessili olan imparatorluğa saldırmalarının yanında at eti haram diye yememeleri cahilliklerinin yanında züğürt tesellisinden başka bir şey de değildi! Şöyle bir şey eklemek gerekirse; Hintliler, Şerif Hüseyin ve soygillerinin yaptığı gibi bilinçli ihanet hareketinde bulunmamıştır. Zaten devamında Hint birliklerinin önemli bir kısmı durumu anlamış, hatta İngiliz kaynaklarına göre ordu içinde isyan başlatmıştı.
General Townshend başta yenilgiyi kabul etmese de uzlaşma yoluna gitmiş hatta Ortadoğu’nun yamyamı Lawrance, Halil Paşa’ya 2 milyon sterlin kadar para teklifinde bulunmuştur. Halil Paşa, Selman-ı Pak’ta İngilizlerin geri çekilişini ilk gören kişi olduğu gibi İngilizlerinde bu kuşatmaya fazla dayanamayacağını öngörmüştür. Baltacı devrine atıfta bulunup o devirde olmadıklarını belirten VI. Ordu Komutanı Halil Paşa, şahsına yapılan tüm teklifleri reddetmiştir. Şerefli Türk subayına yakışır şekilde reddettiği bu teklif, orada kayıp verdiğimiz binlerin aziz hatırasına bir saygıydı… 150 günlük kuşatmada açlık ve salgınlara daha fazla dayanamayan İngiliz ordusu 29 Nisan 1916’da teslim olmuştur. On üç bini aşkın asker; 500 kadar subay ve general teslim olmuş; otuz bini aşkın da kayıp vermişlerdir.Bu savaş İngiliz tarihi için bir utançtan ibarettir. Cephe kumandanı Halil Paşa’nın askerlerine yayınladığı tebrik mesajı şu şekildedir:
“Arslanlar! Bütün Türklere şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında şehitlerimizin ruhları sevinçle gülerek uçarken, ben de hepinizin pak alınlarından öperek cümlenizi tebrik ediyorum. Ordum gerek Kut karşısında ve gerekse Kut’u kurtarmaya gelen ordular karşısında 350 subay ve 10.000 erini şehit vermiştir. Fakat buna karşılık bugün Kut’ta 13 general, 481 subay ve 13.300 er teslim alıyorum. Bu teslim aldığımız orduyu kurtarmaya gelen İngiliz kuvvetleri de 30.000 zayiat vererek geri dönmüşlerdir. Şu iki farka bakılınca, cihanı hayretlere düşürecek kadar büyük bir fark görülür. Tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Türk sebatının İngiliz inadını kırdığı birinci zaferi Çanakkale’de, ikinci zaferi burada görüyoruz.”(Orduma başlıklı yazısı)
Bu zafer, İngiliz tarihçilere göre Britanya tarihinin en aşağılık teslimiyeti olarak yorumlanmıştır. Halil Paşa da yayınladığı mesajda bu noktaya değinmiş, yüzlerce yıldır kırılamayan İngiliz inadının Çanakkale’den sonra Kut’ul Amare’de ikinci kez tekerrür ettiğine dikkat çekmiştir.
Harpten sonra Halil Paşa’ya Meclis-i Mebusan tarafından altın imtiyaz madalyası verilmiş; Sultan tarafından da 1.Derece Osmanlı Nişanı verilmiştir. Buna nispeten 1967 yılında Şevket Süreyya Aydemir, Halil Paşa’nın anılarını derlemiş, birincil kaynaktan bunları aktarmıştır. Anılar, Akşam gazetesinde parça parça olarak millete takdim edilmiştir. Halil Paşa, Irak cephesinden sonra yeğeni yani Enver Paşa’nın küçük kardeşi, Bakü Fatihi Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Orduları ileri harekâtına katılmıştır. Kafkas İslam Ordusu yapılanması düşünülecek olunursa; zayıflayan çarlık otoritesinden istifade ederek Asya’da boşalan gücü doldurmak için bizzat Enver Paşa’nın emriyle yapılmış, kardeşi Nuri Paşa’nın komuta ettiği bir harekâttır. 1918 yılında oluşan bu harekât, Dünya Harbi yıllarında Kut’ul Amare’den sonra Osmanlı’nın zaferlerini takip eden üçüncü büyük başarı sayılabilir. Mondros’un uygulanması gereği Kasım-Aralık 1918 tarihinde Osmanlı Azerbaycan’ı tamamen terk etmiştir. Kafkas İslam Ordusu’nun çoğunluğu Kazım Paşa(Karabekir) komutasındaki 15.Kolordu’ya katılmıştır. Gerek Azerbaycan gerek Türkiye göz önüne alındığında Bakü cephesi, kurulacak olan devletlerin kaderinin şekillenmesinde büyük katkılar sağlamıştır.
Nurettin Paşa’ya değinilecek olunursa şunlar ilave edilebilir: Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta ondan bahsetmiş, ağır bir şekilde eleştirmiştir. Aynı zamanda Kut’ul Amare’deki vazifesine de değinmiştir... Nurettin Paşa’nın Milli Mücadele yıllarında aldığı görevler ve devamında gelen siyasi manevraları düşünülünce bu eleştirilerin politik yönlü olduğu bellidir. Nurettin Paşa’nın şahsına nazaran Bursa’dan bağımsız milletvekili seçilebilmek için hazırladığı olumluk kıtapçığının son sayfasında şu cümleler yazıyordu: "Irak cephesinde iken yerli halkın kendisine vermiş olduğu Peygamber Hazretlerinin Kerbala’da yatan torunu İmam Hüseyin Hazretlerinin kutlu kılıcını taşımakla onur duyar." Atatürk, bu tür söylemleri ulusu kandırmak için propaganda aracı olarak görmüştür; haklı olarak...
1.Dünya Harbi’nde Türk milletinin savaş alanlarına katıldığı tarihinde aktif olan en kalabalık orduyu himaye eden Hürriyet Kahramanı, Edirne Fatihi, Hanedan Damadı, Şehid-i Ala ve Gazi-i Namdar,Ulu Turan İhtilâl Orduları Kumandanı ve Merkezler Merkezi Reisi Enver Paşa’nın amcası Halil Paşa’nın bu zaferdeki katkısı ölçülemezdi. Türk gençliğinin manevi hissiyatında, tarih şuurunda yeni ufuklar açmış olan zaferin 100.yıl dönümü içinde bulunduğumuz yıl içinde tekabül edecektir. Kut bayramının neden unutulduğu hakkında öne sürülen söylentiler vardır. Bunlardan birincisi, Türkiye’nin Nato’ya gireceği sırada siyasi tutumlardan dolayı yasaklandığıdır. Nato da müttefikimiz olan İngilizler için üzücü bir olayı temsil eden bu zaferin bayramı kuşkusuz,Türkiye için bir yüktü. İkincisi ise siyasi olarak içteki çekişmeler... İç ya da dış politika yüzünden unutulduğu yahut unutturulduğu hakkında farklı iddialar olsa da kesin olan şey, bu zaferin milli hafızamızda gerekli yeri edinememiş olmasıdır!
Kut’ul Amare’de kazanılan zaferinin önemsiz olduğunu düşünen meftunlar elbette vardır. Bunlar Çanakkale’yi de zafer olarak görmeyen iptidai ve irticai tutumlarda bulunan insanlardan ibarettir. Kut geçilseydi henüz yıkılmamış Çarlık birlikleri ile İngilizler yüksek ihtimalle Karadeniz’de birleşecekti. Bu birleşme,sadece Anadolu’nun değil Türkistan’ın kaderinde büyük değişimlere sebep olacaktı. Çanakkale içinde benzer durum söz konusuydu. Bütün olarak düşünüldüğünde Türk hanedanlık bünyesinin son timsali olan bu devletin doğru zamanda yanlış kaderde vücut bulduğunu düşünmek yanlış olmaz!
Çanakkale, İngilizler için bir mağlubiyetti; Kut’ul Amare ise harp tarihlerine utanç olarak yazılmış bir teslimiyet.. Şehitlerimizin aziz hatırasına rağmen unutulan bu bayramın 100.yıl dönümünde gerekli önemin verileceğini ümit ederek hatıralarda kalmayan hatırlanan bir bayram olması dileğiyle yazımı bitiriyorum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.