Cin Kazanı - 6. Bölüm
Yusuf kendine geldiğinde ellerinin bağlı olduğunu fark etti. Çarşafları siyah bir yatakta yatıyordu. “Burası neresi?” diye söylendi. Gözleri, ne kadar açık tutmaya çalışsa da düşüyordu. Biraz çırpındıktan sonra bağlı olduğu kemerlerden kurtulamayacağını anladı. Yanındaki camdan dışarıda ışıldayan yıldızları görebiliyordu. Camın önünde parmaklıklar vardı. Birkaç saniye sonra hastane gibi bir yerde olabileceğini düşündü. “Ne işi var burada… Kimse yok mu!”
Pencerenin kolu kendiliğinden iniverdi. Yavaşça açılan pencereden önce garip uğultular odaya doluştu. Yusuf’un kalp ritmi hızlanmıştı. Uğultuların ardından simsiyah bir şey pencereden süzülerek içeri girdi. Boyu tavana kadardı. Yüzü seçilmiyordu. Yavaşça Yusuf’a doğru yaklaşıyordu. Yusuf gözlerini kapamak istedi ama cesaret edemedi. Odanın ışığı sönüp tekrar yandı. Ardından söndü ve yanmadı. Bütün odanın karanlığı Yusuf’un üzerine gelir gibiydi. Nefesi kesilir gibi olduğu sırada siyah şey daha da yakınlaşmıştı. Görünmeyen yüzü Yusuf’un yüzüne bir karış kalacak kadar yakınlaştı. “Ene hacc." Yusuf duyduğu kelimelere anlam veremedi. Ses tekrar etti. “Ene hacc." Üzerine çöken gölge boğuk bir ses tonuyla sürekli “Ene hacc." diyordu. Yusuf can havliyle, "Benden ne istiyorsun!" diye haykırdı. Aynı boğuk ses, "Len ’asmah lehum harg." diye karşılık verdi. Bu cümleyi üç kez daha tekrardı. Ardından Yusuf’un yüzünde bir esinti bırakıp pencereden çıkıp gitti. Arkasından pencere kapandı ve ışık geri geldi. Yusuf nefes nefeseydi. Kapı açılıp içeri hasta bakıcı girdi. Elindeki hap dolu tepsiyi kenarı bırakıp Yusuf’un tek elini çözdü. Bardağa suyu doldurup tepsinin yanına bıraktı. Kapıdan çıkarken Yusuf’a bakıp;
"Eeee Yusuf efendi. Yarın pastanı kesiyoruz. Buraya gelişinin üçüncü yılı. Daha nice yıllara demek garip mi olur bilmem ama olsun."
***
Sinan ve Nur hoca gecenin karanlığında arabaya kadar yürüdüler. Sinan hocaya bakıp, "Araba gelirken durmuştu hocam. Çalıştıramadım bir daha." Nur hoca, "Şimdi gir de çalıştır haydi." Sinan anlamsızca hocaya bakıp arabaya bindi. Kontağı çevirdiği gibi araba çalıştı. "Nasıl ya..."
***
Üç saatlik araba yolculuğunda sonra sonunda şehre girmişlerdi. Sinan yol boyunca kimin büyü yapabileceğini düşündü. "Hocam önce bize uğrayalım da üstümü bi değiştireyim olur mu?" Nur hoca başını sallayıp onayladı. Bir süre sonra eve vardıklarında hoca arabadan inmedi. "Acele et." demekle yetindi. Sinan hızlıca arabadan inip eve çıktı. Anahtarını merdivenin ilk basamağında hazırlayıp kapının önüne gelince kilide sokup açtı. Handeye selam vermeden hemen yatak odasına girip montunu çıkartıp elbiselerini değiştirdi. Montu ve dolaptan feneri aldı. Hande köpüklü elleriyle odaya girdi. "Ne oldu hayatım bu acelen ne. Telefonun da kapalıydı ulaşamadım." Sinan geçiştirerek, "Şarjım bitti ya. Gece geç gelirim ya da gelmezsem merak etme." deyip evden çıktı.
Sinan arabaya bindi. "Gidebiliriz hocam."
Kerim’in öldürüldüğü eve gelirken mezarlığın karşısındaki sokak lambasının önünde bira içen iki çocuk Sinan’a dik dik baktılar. İleride caminin önünde bastonuyla bekleyen ihtiyarı gördüler. Sinan hemen tanıdı. Göz göze geldikleri anda ihtiyar bastonunu kaldırıp seslendi. "Hoş geldin komiser!" Sinan aldırış etmeden arabayı sürmeye devam edip köşeden evin olduğu sokağa döndüler. Eve yaklaştıklarında Nur hoca eliyle işaret edip, "Bu ev değil mi? Belli. Her şeyinden belli. Dur Sinan dur."
Sinan durmak için uygun bir yer aramadan arabayı durdurdu. Nur hoca inip eve yöneldi. Sinan hemen geçişi zorlamayacak bir yere sürüp arabayı park etti. Hocanın arkasından koştu. "Hocam bekle! Mührü bozmamamız lazım kapıdaki." Hoca sert bir bakış fırlatıp, "Bunları düşünecek vakit mi kaldı Sinan!"
Hoca kapının önüne gelip mührü koparttı. Ardından kilitli olan kapı sanki dili bozukmuş gibi hemen açılıverdi. Sinan şok içinde kaldı. Korku orada başlamıştı. Nur hoca içeri girdiği gibi merdiven altındaki kapıya yöneldi. Sinan arkadan feneri açıp ışığı tutuyordu, "Hocam orası kiler." derken hoca kapıyı açıp içerideki süpürgeyi dışarı attı. Ardından rafta dizili konserveleri yere fırlattı. "Hocam sen yerini nereden biliyon bunların."
Hoca Sinan’a bakmadan, "Konuşma Sinan konuşma."
İki raf arasındaki tahtada büyükçe çizilmiş "Sin" harfi vardı. "Bu ne hocam." Sinan hayret içinde bakıyordu. "Bu büyünün yapıldığı yeri gösterir. Büyüyü insanlar ve cinler ortak yapmışlar. -Sahar- kelimesinden gelir bu işaret." dedikten sonra iki eliyle tahtaları yokladı. Köşedeki tahtayı tutup kendine doğru çektiği sırada bütün tahtalar geriye doğru düştü. Sinan gördüklerine inanamadı. Düşen tahtaların hemen arkasında boş bir alan ve evin altına inen bir merdiven vardı. Hoca önden gidip merdivenden aşağı indi. Sinan peşinden fenerle temkinlice yürüyüp merdivene geldi. İnip inmemek arasında gidip geldi. Işığı merdivenden aşağı tutup adımını attı. Beş basamakta indi. "Hocam! Hocam nerdesin." Hocadan ses çıkmadı. Yavaşça adım atıp fenerle etrafı yoklayıp tekrar seslendi. "Hocam!" Cevap gelmeyince sinirlendi. "Hay s*keyim ya nerde bu!" O sırada Nur hoca, "Sinan buraya gel!" Sinan sese doğru feneri tutup hocayı gördü. Yanına gittiğinde hoca yere çizilmiş altı kareli tılsımı gösterdi. "Kanla yazılmış bu. Hayvan kanıyla değil. İnsan kanıyla yazılmış."
"Ee hocam napcaz."
"Buradan başlayacaz Sinan. Büyü burada yapılmış. Şu feneri bana ver hele."
Sinan feneri hocaya uzattı. "Arkanı dön Sinan. Ben buraya bak diyene kadar sakın dönme."
Sinan müthiş gerilmişti. Çaresizce "Tamam." diyebildi.
Hoca bir şeyler mırıldanmaya başladı. Sinan beyninde ufak bir sarsıntı hissetti. Sanki yer ayağının altından kayar gibi oldu. İçini ürperti sardı. Ellerini sıkıp gözlerini kapadı. Bir anda etrafı uğultular doldurdu. Kulakları çınlatan seslere dönüştü. Sanki bir şeylerin canı yanıyor gibi. Yanan birinin feryadı gibi iniltiler... Fenerden gelen ışık kesildi. Karanlığın içinde çaresizce kalmıştı. Yüzüne sürekli bir şeyler değiyor gibiydi. "Bismillah bismillah... Hocam bitmedi mi!" Nur hocadan ses gelmedi. Bir kaç saniye sesler kesildi. Derin sessizliğe büründü etraf. Sinan’ın nefes alıp vermesi dışında hiç ses yoktu. Sinan tam arkasını döneceği sırada şiddetli bir patlama olmuş gibi yer sarsıldı. Fener tekrar açıldı. Sinan gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. Az önce yerdeki tılsımın üzerinde Nur hoca simsiyah olmuş bir vaziyette kanlar içinde yatıyordu.Yüzü sırtıyla aynı hizadaydı. Gözlerinin içi sönen ateşten kalan kor gibi grili siyahlıydı. Bedeni tılsımın üzerinde titriyordu. Sinan çığlık atmak istedi ama yapamadı. Hızlı bir hamleyle feneri alıp yukarı doğru koştu. Kilerden çıkınca gördükleri oracıkta ölecekmiş gibi hissettirdi. Evin içerisinde simsiyah gölgeler geziniyordu. Her yerdeydiler. Sinan korkudan dolmuş gözleriyle bakındı. Feneri evin çıkış kapısına doğru tutup "Ya Allah!" deyip koşarak evden çıktı. Sinan çıktığı anda evin dış kapısı kendiliğinden kapandı.
Sokağın ortasında gözlerini silerken bastonlu ihtiyar uzaktan Sinan’a seslenip yanına gelmesi için işaret yaptı. Hiç tereddüt etmeden Sinan koşarak ihtiyarın yanına gitti. İhtiyar Sinan’ın koluna girdi. Hiç konuşmadan biraz yürüyüp caminin avlusuna girdiler. Şadırvanın yanındaki banka oturdular. İhtiyar, takkesini çıkartıp elini Sinan’ın omzuna koydu. "Burası güvenli komiser. Korkma sakın. Köyden geldin değil mi buraya hocayla?" Sinan’ın gözleri büyüdü. Şaşkınlık içinde, "Evet de amca... Sen nereden biliyon?"
"En başından beri herşeyi biliyom ben evladım. O gittiğin köy vardı ya. Oraya gitceğini de biliyodum. O gün seni ilk gördüğümde koluna girip montunun cebine bi muska iliştirdiydim. Seni o korudu ya sorma. O gittiğin köy cinli köy. Orada ne Nur kaldı... Ne de başka biri..."
Sinan’ın tüyleri montunu delip geçecekmiş gibi oldu. "Nasıl amca ya ben orda kahvede amcalara yer sordum da tarif ettiler. Nur hocanın evini tarif ettiler." O arada elini montunun cebine atıp muskayı bulup çıkarttı. Bakakaldı.
İhtiyar araya girdi. "Onlar da cindi evladım. Seni çektiler o köye. Gelmeni istediler. Hem de ne için biliyon mu. Bu evden bulduğun tılsımı oraya götürmen için. O büyü var ya o büyü mendilden çıkan. Onlara lazımdı işte o büyü. Bu eve o büyü mendilden ayrılıp iğnesi çıkmadan giremezlerdi. Senin Nur hocan öleli yıllar oldu. Nur diye gittiğin kulübe aslında kulübe bile değildi. Senin gözlerini boyadılar."
Sinan uğradığı şoktan sıyrılamadan, "Amca neler diyon sen. Orada insanlar vardı. Evlerde ışık vardı. Hey Allah’ım sen akıma mukayyet ol ya. Büyüyle benim ne alakam var peki. Büyü benle karıma yapılmış. Ben buraya cinle beraber mi geldim şimdi. E içeri girdik. Büyünün yapıldığı yer burası dedi bana her şey burada başladı dedi hoca. Aman cin işte her neyse."
İhtiyar kaşlarını çatıp ileri baktı. "Orası büyünün başladığı yer değil. Büyünün tamamlanması için hazırlanan yerdi. Bu ev var ya... Yusuf’un babası da onlar buraya girmesin diye uğraşıyodu zaten. Yusuf’un babasını da onlar öldürdü. Seni ondan köyde öldürmediler de bıraktılar. Nur dediğin hoca falan değil. Anlaşma yapılan cinin kendisi o. "
"Ama öldü o az önce. Nasıl oldu anlamadım ama çok pis bi şekilde öldü hemde."
"Hiç fark etmez ölmesi. Büyü bozulmadan hangisi ölürse ölsün taifelerinden birine devredilir. Ta ki büyü tamama ersin, sen de ölesin."
"Bu evle benim ne alakam var amca bize büyü neden bu evde yapıldı. Kim yaptı.Yusuf’un babası mı, annesi mi? Kim bu a**** kodumun çocuğu amca!!" Sinan oldukça sinirliydi konuşurken ağzından tükürükler etrafa saçılıyordu.
"Büyüyü kim yaptırdı ben bilmem. Ama kanla mühürlenmiş. Bu evde senin çocuğunun kanıyla mühürlenmiş. Seni şimdi diğerleri korudular mahveyn cinlerinden, büyüyü tamamlayamadan öldürdüler. Ama şimdi daha da kızacaklar."
"Diğerleri kim?"
"Diğerleri... Zamanı gelince öğrenirsin. Ama bir daha kime güvendiğine dikkat et. Bu evden de uzak dur. Sana yardım edecek birini bul Sinan..."
Sinan oturduğu yerden derin bir of çekip saçlarını tuttu. Gözlerini kapadı. "Kimi bulcam ben amca.?" Cevap gelmedi. Gözlerini açıp, "Amca?" Sağına baktı. Kimse yoktu. "Allah’ım sen yardım et!" Kalkıp etrafa bakındı. Cesaretini toplayıp arabaya yürüdü. Arabaya binerken Yusuf’un evine baktı. Camlarda beliren gölgeleri gördü. Artık izlendiğini biliyordu...
Devam edecek....
YORUMLAR
Evet üstadım... Bu kez saat 05:35 :)
Sürükleyici olduğu kadar ürkütücü de...
Ben de soluksuz okudum taaa en başın dan bu yana olduğu gibi...
Farkettinmi bilmem :) ilgi artmış gibi .
Senin adına seviniyorum.. Evet roman da bazı kopukluk lar var ,lakin ben hayal gücüne konsantreyim-
En azından her bölüm kendi için de bir efsane bana göre..
Devam etmeli bence de... Geçiş ler daha akıl da kalıcı olsa kopukluk hissi kaybolurmu ?
Beğeni ve saygıyla takip ediyorum..
ucurum1965 tarafından 6/2/2016 6:08:34 AM zamanında düzenlenmiştir.
seng
Evet Hicran Hanımın dediğine ben de katılıyorum orada kopukluk olmuş. Çünkü ben baştan beri takip ediyorum..
Ama yinede bilmeden kopukluk olmuş demekte hata.Çünkü mühim olan nereye bağlanacağı.
Soluksuz okudum yine.. Devamı gelsin:)
seng
gerilim ve heyecanın dozu gittikçe artıyor...
koyu renkle yazdıklarınızı telaffuz etmeye korktum vallahi...
benim aklım bişeye takıldı yalnız
en son Yusuf sorguda idi demek ki sonra akli dengesinin bozuk olduğunu düşünüp bir akıl hastanesine kaldırıldı. Zaman konusunda bir şeyler mi kaçırdım acaba dedim diğer bölümlere göz attım yeniden. Üç yıldır mı hastanede Yusuf. Bütün o yaşadıkları Kerim'in ölümü falan üç yıl önce miydi ? Burada bir kopukluk yaşadım belki tamamen benim dikkatsizliğimden kaynaklanan bir kopukluk bu bi ara en baştan tekrar okuyacağım...
bunun dışında gerçekten çok başarılı ve lütfen uzasın hemen bitmesin.
beklemedeyiz ...
seng
Saygılarımla
seng
Sevgilerimle...