- 1643 Okunma
- 15 Yorum
- 2 Beğeni
YAZIYOR YAZIYOOOR, KUR’ANDA YAZIYOR.
Bizim çocukluk yıllarımızda, yani bundan yarım asır kadar ( Hatta daha fazla) önce gazete satıcılığı bayağı bayağı bir meslekti.Çocukluk yıllarımda ben de satmışımdır.
Sokak sokak, cadde cadde dolaşarak bağırırdık ‘’Yazıyooor,yazıyooor’’ Diye. Ne yazıyor? Elbette ki günün önemli haberlerini yazıyordu ama biz bağırırken öncelikle magazin haberlerine odaklanırdık. Mesela Galata Köprüsüne bir yunus balığı gelmiş(Adı Yaşar’dı) , çeşitli gösteriler yaparak halkın sevgilisi olmuş. İstanbul halkı akın akın bu yunusu seyretmeye gidiyor.İşte onu duyururduk: ‘’Yazıyor yazıyooor.Yunus İstanbul’u feth etti. Hürriyet,Milliyet, Tercüman...Yazıyooor yazıyooor.’’
Ha bu arada hemen belirteyim: Yunus bir memeli hayvandır. Ona balık denmesi doğru değildir ama tabii ki o yıllarda yunusların memeleri hakkında bir bilgimiz yoktu.
‘’Yazıyoor yazıyooor.Ünlü gangester ( Gangster diyemezdim..Daha yedi yaşındaydım.) Necdet Elmas yine polis’in elinden kurtuldu. Halk kahramanı Necdet Elmas’ın maceralarını yazıyor’’
Güya çaldığı paraları fakir-fukaraya dağıtırmış gangster Necdet Elmas...Adam resmen İstanbul halkının,hatta tüm Türk halkının gönüllerini feth etmişti.
Yıllar yılları kovaladıkça pek çok iş gibi bu sokakta gazete satıcılığı işi de ortadan kalktı. Artık sokaklarda ‘’ Yazıyoor yazıyooor’’ Diye dolaşan burnu sümüklü bacaksızlar dolaşmıyor. ‘’Yazıyooor,yazıyoor’’ olayı ise oldukça boyut değiştirdi. Şimdi yine birileri ‘’Yazıyor yazıyoor’’ Diyor ama artık satmaya çalıştıkları şey gazete olmadığı gibi, satışı yapmaya çalıştıkları mekan da sokak ve caddeler değil. Sosyal medyada satışa çıkmışlar.Satmaya çalıştıklarına yalan mı dersiniz yoksa kendilerini bilgili gösterme çabası mı dersiniz siz karar verin.
Bir diğer fark da eskiden bizler var olan haberleri duyururduk ‘’Yazıyor, yazıyoor’’ Diye bağırırken.Oysa şimdi bu bahsettiğim satıcılar, olmayan şeyleri satmaya çalışıyorlar. İşin ilginç tarafı da alıcıları bayağı çok.
Hımmm bir husus daha kaldı. Bu ‘’ Yazıyor, yazıyor ‘’ Diye yırtınanlar öyle ‘’ Hürriyet, Milliyet, Tercüman ya da günümüzün gazeteleri olan yine Hürriyet,Milliyetin yanında Sözcü, Sabah, Posta, Takvim vs. ‘’ de demiyorlar. Ya ne diyorlar? KUR’ANDA YAZIYOR...
Evet zamanımızın yeni trendi bu. İlgili veya ilgisiz, bilgili veya bilgisiz neredeyse herkes ağzını açtığında ‘’ Kur’anda yazıyor’’ Diye başlıyor söze.
İki örnekle açıklayayım.
Mesela dolaşıyoruz arkadaşın birisiyle... Beylerbeyi’ndeyiz. Hemen sahilde çok güzel bir cami var: Hamid-i Evvel Camii...Camiyi Osmanlı Padişahı I. Abdulhamit yaptırmış. ( Şu meşhuuur Kızıl Sultan (!) olan Abdulhamit değil.Karıştırılmasın.Kızıl Sultan(!) II. Abdulhamit’tir. Bu onun atası.) Neyse, bizim arkadaş ‘’ Bunu niye yaptırmış ki?’’ Diye soruyor. Ben de saf saf cevap veriyorum ‘’İnsanlar ibadet etsinler diye yaptırmış’’ Hemen yorumu patlatıyor: ‘’ Kur’anda böyle süslü camiler yaptırmayın diye yazıyor.’’
Kur’anın tamanının mealini biliyorum desem yalan söylemiş olurum ama hani az buçuk biz de okuduk başından sonuna kadar hem Arapçasını, hem de Türkçe mealini... Kur’anda bildiğim kadarıyla ‘’ Süslü camiler yaptırmayın’’ Diye bir ayet yok. Dahası Kur’anda ‘’ Cami’’ Diye bir kelime de yok. Kur’anda ‘’Mescit’’ var. ‘’Cami’’ Kelimesi de aynen ‘’Cem Evi’’ Gibi ‘’ Toplanılan yer’’ Anlamına geliyor ve ilk mescit olarak yaptırılan Kuba mescidinden çok çok uzun yıllar sonra ortaya çıkmış bir kelime. ( Aman gözünüzü seveyim: Kuba Mescidi... Türklerin Küba’da yaptırdıkları rivayet edilen mescitten bahsetmiyorum.Karıştırmayın.)
Haydi’’Ha mescit ha cami,ne fark eder?’’ Diyelim ve bakalım bu konuda Kur’an ayetleri ne demiş. Yani ‘’Süslü cami yaptırmayınız’’ Diye bir ayet var mı?
a) “Müşriklerin, kendi inkarlarına kendileri şahit olup dururlarken, Allah’ın Mescitlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşunadır. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.” (Tevbe 17)
b) “Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.” (Tevbe 18)
c) “Ta ilk gününden temeli takva üzerine kurulan mescit, elbette içinde namaza durmana daha layıktır. Onun içerisinde temizlenmeyi seven kişiler vardır.” (Tevbe 108)
d) “Allah’ın mescitleri içinde, Allah’ın isminin anılmasını men eden ve o mescitlerin harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır ? işte o zalimler yok mu, onların bu mescitlere korka korka girmekten başka hakları yoktur. Bunları yapan o zalimlere, dünyada büyük bir felaket ve mahrumiyet, ahirette de büyük bir azap vardır.” (Bakara 114)
e) “Zarar vermek, inkar etmek, mü’minlerin arasını ayırmak, Allah ve Peygamberine karşı savaşanlara daha önceden gözcülük yapmak üzere bir mescit kurup; “Biz sadece iyilik yapmak istedik” diye yemin edenlerin, yalancı olduklarına şüphesiz ki Allah şahittir.” (Tevbe 107) (Mescid-i Dırar’dan bahsediliyor bu ayette)
f) “Mescitler şüphesiz Allah’ındır. Öyleyse oralarda Allah’a yalvarırken başkasını katmayın.” (Cin 18)
Görüldüğü gibi böyle bir ayet yok. Ama bakın ne var:
‘’Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt vardır. (Ankebut Suresi, 51. Ayet)
“Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bükerler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah Katındandır" derler. Oysa o, Allah Katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah’a karşı (böyle) yalan söylerler.” Al-i İmran Suresi, 78.Ayet.
Yani bu işin vebali oldukça büyüktür.
Bu birinci örneğe ‘’ İsraf Haramdır’’ ayeti nazarından bakarsak arkadaşı haklı görebiliriz belki de. Çünkü Kur’anda altı surede israfın haram olduğu belirtiliyor ve gerçekten de bazı camilerde aşırı bir israf var. Örneğin bir minarede sekiz hoparlör gibi,örneğin kat kat halılar gibi, örneğin alttan ıstmalar,üstten soğutmalar gibi...Oysa Peygamberin(S.A.S) seccadesi bile yoktu.Kumlar üzerine secde ederdi. Ama mesela ikimizin de sık sık gördüğü, ne işe yaradığını hiç kimsenin bilmediği, hangi amaçla bir meydana konduğu hakkında malumatımız olmayan Kadıköy- Altı yoldaki Boğa heykeli için ‘’ Bunu niçin yapmışlar ki?’’ Sorusu gelmiyor aynı arkadaştan. O heykele gelince sanat eseri oluyor ama iş camiye gelince onun da bir sanat eseri olduğu unutuluyor. Boğa heykelini yadırgamıyoruz camiyi yadırgadığımız kadar.
İkinci örneğe geçiyorum.
Efendim, 29 Mayıs 2016 Tarihinde İstanbul’un Fethinin 563. Yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı.Bu etkinliklerden birinde yurdun dört bir tarafından,hatta yurt dışındaki bazı Müslüman ülkelerden insanların katılımıyla Ayasofya’da SABAH NAMAZI kılınmış. ( Altını çizerek ve büyük harflerle yazdım özellikle) Kesin olarak bilmiyorum ama sanırım şükür namazı da kılınmış. İlle velakin bu olay sosyal medyaya ‘’FETİH NAMAZI’’ Başlığı ile yansımış. İşin ilginç tarafı ise resmin altına ‘’Fetih Namazı’’ Diye yazanlar resimle ilgili haberde kılınan namazın sabah namazı olduğunu bizzat yine kendileri söylüyorlar. Tabii bir başka ilginçlik de AGD ve MGV adlı kuruluşların hazırladıkları afiş ve pankartlarda da insanların ‘’Fetih Namazı’’ Diye bir namaza davet ediliyor olması. Yani kılınsın ya da kılınmasın ‘’Fetih Namazı’’ Diye bir ifadenin olduğu bir gerçek.Hatta böyle bir afişle insanlar çağrıldığına göre ‘’Fetih Namazı’’ adı altında bir namaz da mutlaka kılınmıştır.
Neyse...İşte bizim arkadaşlardan bir başkası bu ‘’Fetih Namazı’’ İbaresine kafayı takmış ve aynen şöyle yazmış: ( İmla hatalarını düzelterek aynen yazıyorum ) ‘’ Fetih namazı kaç rekat kılınır? Kuran-ı Kerime baktım nafile namazı, zikir namazı hepsini yazıyor ama Fetih Namazı yazmıyor. Merak ettim’’
Bu arkadaş da ‘’ Yazıyoor,yazıyooor.Kur’anda yazıyor’’ Diyor.
Kur’anda ne yazıyormuş: Nafile namazı, zikir namazı...Kur’ana bakarak böyle bir iddiada bulunduğunun altını bir kez daha çizelim. Kur’anda nafile namazı, zikir namazı varmış ama fetih namazını görememiş (!)
Şimdi hangi noktadayız peki?
‘’İnkâr edenlere ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir.’’( Maide suresi 86. Ayet.)
Niçin bu noktadayız?
Çünkü Kur’anda nafile namazı ve zikir namazı diye namaz yok. Hatta hangi namazın kaç rekat olacağı yok. Namazın günde kaç vakit kılınacağına dair bir ayet yok.Namazın nasıl kılınacağına dair bir ayet yok. Tabii ki Fetih namazı da yok.
Sırf İstanbul’un Fethinin kutlanmasına, bu kutlamayı sevmediği insanların yapmasına karşı olduğu için Kur’anda olmayan bir şeyi ‘’ Kur’ana baktım böyle yazıyor’’ Diye anlatmak sadece arkadaşı değil aynı zamanda ona inanıp alkışlayanları da, ona ‘’ Ağzınıza sağlık’’ Diyenleri de Maide suresinin 86. Ayetinde işaret edilen ‘’Yalanlayanlar’’ Hükmüne sokar ki Allah muhafaza.
İşte o sebepledir ki atalarımız ‘’ Biliyorsan söz söyle, bilmiyorsan az söyle’’ Demişler.
‘’Fetih Namazı da ne yahu?’’ Denmiş olsa kısaca ‘’ Arkadaşım ! Fetih Namazı değil, sabah namazı, ya da şükür namazı... Ya da insanlar toplanmışlar Ayasofya’ya Allah rızası için iki rekat namaz kılmışlar, ardından da ‘’Allah’ım bize İstanbul’un Fethi gibi daha nice fetihler nasip eyle’’ Diye dua etmişler.Bu namaza da Fetih Namazı demişler. Nesi acayip bunun?’’ Diye cevap verilebilir. Yağmur için namaz kılınıp dua ediliyor da fetih için olamaz mı? ‘’Nafile ( Yani Türkçe karşılığı, boşu boşuna) namaz acayibine gitmiyor,hatta onun kur’anda var olduğunu söylüyor ama Fetih Namazı acayibine gidiyor. Garip değil mi?
Yahu o değil de şimdi de benim kafama takıldı: ‘’Zikir namazı’’ Ne?
Bildiğim hiç bir namaza benzetemetim bunu.
Hani Beş vakit namazı bilirim. Cuma namazı, Bayram namazı,Teravih Namazı, Tesbih namazı, Kuşluk namazı, Teheccüd namazı, Tahiyyat’ül Mescid namazı gibi daha pek çok namaz bilirim de aslı zaten zikir olan namazın namazı hakkında bir malumatım yok. Yani Türkçesi’’ Namaz namazı’’ anlamına gelen bir namaz bilmiyorum. ( Yanlış anlaşılmasın. Cuma dışında hiç birisi Kur’anda bu isimlerle anılmadığı gibi yoktur zaten.)
Bu iki namazın ( Nafile namazı ve Zikir namazı) Hangi Kur’anda yazılı olduğunu Kur’an-ı Kerimi dokuz defa hatim etmiş(!)olan arkadaşa sordum. Cevabını dört gözle bekliyorum. Böyle bir cevap gelirse çok acil sizlerle paylaşacağım.
Ve son olarak diyorum ki:
Allah rızası için önce bir araştırın, okuyun ondan sonra paylaşın bir şeyleri. Neyi eleştirecekseniz öyle eleştirin. ‘’ Yazıyooor, yazıyooor.Kur’anda yazıyor’’ Diye karşıma çıkmayın. Kur’anda öcelikle ‘’ Oku’’ Yazıyor. ( A’lak Suresi 1. Ayet.) ve yine yazıyor ki: ‘’Böylece biz Kur’an’ı apaçık âyetler hâlinde indirdik. Şüphesiz Allah, dilediğini doğru yola iletir.( Hacc Suresi 16. Ayet )
RESİMLER:
1- Gazetelerin sokaklarda ‘’Yazıyooor,Yazıyoor’’Diye satıldığı yıllar.
2- O yıllara ait Gangster Necdet Elmas ile ilgili bir gazete haberi
3- Pek çoğumuzun nerede olduğunu ya da adını bile bilmediğimiz ve hakkında ‘’Niçin yapılmışki?’’ Sorusu sorulan İstanbul-Beylerbeyi sahilindeki Hamid-i Evvel ( I.Abdülhamit) Camii
4- Neredeyse her gün gördüğümüz ne işe yaradığını,hangi amaçla o meydana konduğunu bilmediğimiz ama hiç de yadırgamadığımız Kadıköy-Altıyoldaki boğa heykeli.
5- İstanbul’un Fethinin 563.Yıldönümünü kutlama amacıyla AGD ve MGV nin hazırladığı afiş.
6- Bahsi geçen Fetih namazı.
YORUMLAR
Kardeşim Nazife İstanbul'un fetih kutlamalarında bu yıl pek çok para harcandığını ve bununla istenilse
neler yapılabileceğini söylemişti. Ben de izlemediğim için ondan duymuş, bu gereksiz masrafa çok üzülmüştüm.
Bir de fetih namazı kılınmış.
Böyle bir namaz olamaz.
Bu ancak şükür için kılınan bir namaz olabilir.
Geçenlerde Kuranın Türkçe açıklamasında
namazla ilgili orta namazı kaçırmayın yazıyordu.
Bu ikindi namazıdır. Bunu annemden de duyardım.
Kuranda bildiğim kadarıyla namazın rekatları hakkında bir şey söylenmemiş.
Peygamberimizin uygulamalarıyla belirlenmiştir.
Teravih namazı ise peygamberimiz zamanında dört rekat kılınırmış.
Ne hikmetse Osmanlı döneminde hangi padişahın buyruğuyla bilmiyorum
20 rekâta çıkarılmış. Milleti güya bir araya toplamak için.
Dini kendi kafamıza göre değiştirip uygulayamayız.
Kur'anı Türkçesinden okuyup, anlamalı ve emir ve yasakları
ona göre uygulamalıyız.
Bir de camii sorunu var.
Camilerimizi süslü püslü yapmak da, haddinden fazla camii yapmak da yanlış.
Peygamberimiz bir camii yıktırmıştır. Sanıyorum yanlış uygulamalardan dolayı.
Kur'anda yazıyor diye atfedilen sözü peygamberimiz söylemiştir.
Kuranda yazılanları bire bir öğrenmek için en doğru tercümelerden okumalıyız.
tebrikler,
selam ve sevgilerimle..
şu an genel olarak ülkemizde okumaya karşı öyle bir önyargı var ki, ben çıkıp desem ki "kur'an'da namaz yok, oruç yok, kalbiniz temiz olsun yeter" yazıyor diye, bırak kitabı açıp bakmayı google'lamaya bile üşenirler. hatta bu durum işlerine de gelir çoğunun :))
sami biberoğulları
Bunu söylemene gerek yok. Zaten şimdi pek çokları böyle inanıyor. Kalbin temiz olsun yeter. İyi de kalp temiz mi? Onu da ancak Allah bilir.
Selam ve sevgilerimle.
Yobaz nedir biliyor musunuz.?
Dini kuranı-kerimin yazdığının dışında yorumlayıp, vahabi adetlerini din diye yutturmaya kalkan, okumayan ve sadece dini çıkar amaçlı kullanan hocamsı tiplerin söylediklerini dinleyen ve uygulayan insana yobaz derler. O yobazlar ki, Osmanlıyı çökerttikleri gibi şimdi de Türkiye Cumhuriyetini çökertmekteler.
Dindar ve mütedeyyin olmayana yobaz derler.
O yobazlar ki,
Hallac-ı Mansur'un derisini yüzüp yedi parçaya ayırmıştır.
Nesimi'nin derisini yüzüp yedi parçaya ayırmıştır.
Şeyh Bedreddin'i asmışlardır.
Onlar, Mevlana'yı sevmezler, Yunus'u anlamazlar..
İnançlarını menfaate satan tiplere yobaz derler.
sami biberoğulları
Yobaz kelimesi sadece dinle ilgili bir konu değildir. Yani sadece dini kendi şahsi menfaatlerine alet edenler değillerdir yobaz olan. Dinle alakası olmasa da yanlış bir düşünceyi ısrarla ve inatla savunmak da yobazlıktır.
İşte bu sebepledir ki dindar kesim ( Dinci değil dindar ) de rahatsızdır yobazlığın sadece din ile ilgili konuları kapsıyormuş gibi lanse edilmesinden. Yobaz ve hoca kelimelerinin devamlı bir arada kullanılmasından.
Yobaz- hoca..Senelerce bu iki kelime yan yana kullanıla kullanıla şimdi artık aradaki tire çizgisi olmadan kullanılır olmasıdır rahatsızlık duyduğum konu.
Bu ülkede bir sürü yobaz öğretmen, yobaz doktor, yobaz gazeteci, yobaz akademisyen vs. var. ( Dinin yobazlarını kastetmiyorum) ama gel gör ki neredeyse hiç kimse yobaz akademisyen demez. Hatta onlar için yobaz diyenler bile ''Yobaz Hoca'' der.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, bir toplumun okumamasının, şifahi kalmasının nedenlerini sıralamaktansa, birbirlerine bağlı olan bu nedenlerin temelini işaret etmek yeterlidir...
Bu temelin en belirgin özelliği, 'pazar'ının niteliğidir; bir pazar ilkel üretim yöntemlerine ve ilişkilerine bağlılığı oranında gelişkin, yani teknolojiktir...
[ Teknolojinin temelindeki mantık, matematik ve müspet bilimleri yine göz önünde bulunduralım...]
Türkiye pazarı 50-100 yıl öncesine göre elbette kat kat gelişmiştir, gelişmeye devam etmektedir...
Yani toplumun, yani üretim ilişkilerinin teknoloji ile ilişkisi kat kat artmış, artmaya devam etmektedir...
Ne var ki, bu noktada ilginç bir durum vardır...
Toplumun teknolojisi, yani teknolojinin toplumun geneline hakim olması, dolayısı ile mantık, matematik ve müspet bilimlerin hakim olması, yani bir kültür haline gelmesi orantılı değildir...
[Batı'nın 'üstünlüğü' bu noktadadır, yani teknoloji-kültür bütünlüğünü sağlamasındadır...]
Eğlenceli bir benzetmeyle; şoförlük öğrenmiş bir Amazon yerlisi veya Aborjin'in, toplumunun teknolojik seviyesini göstermediğini kolayca fark edeceğiz...
Kısacası, okumak, temelinde mantık, matematik ve müspet bilimler olan bir hassasiyetin türevidir, çıktısıdır...
Yani bunların temel olduğunu ne kadar iyi fark edersek, sosyal bilimlerde de o kadar mantıklı, matematiksel akıl yürütecek, fikir üretecek, dolayısıyla ilkellerin "Ben yaptım, oldu" sağırlığından o kadar azade davranacağız...
Son söz: Bir zahmet Kur'an'ı okuyan ve 'namus'hassasiyeti olan kişi, ilahi mesajın zırva kaldırmayacağını, ilkelliğin muhatabı olmayacağını anlayacaktır...
Allah Türk'ü örnek verdiğiniz tiplerden korusun!...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Birilerine ''Oku be adam'' ya da ''Oku be kadın'' Dediğimizde de yanlış yapıyoruz. Neden mi? Alfabeyi daha yeni sökmüş vatandaşın eline Homeros'un İlyada destanını verip '' Aha bunu oku'' Diyoruz da ondan.
Kur'an da böyle. Yahu hangimiz doğru dürüst elifi be yi biliyor, hangimiz kendi okuduğunu kendi anlama kapasitesinhe sahip ki?
İşte öyle olunca da tarihi de dini de ya dizlerden ya da yine tv programlarından, sosyal medyadan ya da bilir bilmez konuşanlardan dinleyerek öğrenmeye çalışıyoruz.
Sonuçta ne oluyor?
Hani kulaktan kulağa diye bir oyun vardır ya aynen onda olduğu gibi ilk söyleyenden son söyleyene kadar değişiyor.
İlk söyleyen ''Benim babam musikişinastır'' Diyor, en son söyleyen '' Benim babam Muslukçu Minnas'tır'' Diyor.
Olay bu maalesef.
Selam ve sevgilerimle.
Hocam müslümanlığı bir yerden köşeye sıkıştırmak ve küçültmek amaçları Dediğiniz gibi o boğa heykelini kim niye ne amaçla yapmış sorgulayan yok saygılarımla
sami biberoğulları
O sorunun cevabını İlhan Kemal arkadaşım güzel bir şekilde açıklamış.
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam ilginç bir konuyu işlemişsiniz doğrusu konu biraz şetrefilli, yani konu İslam ve İslama dönük cami,umre,hac,vs gibi faaliyetler olunca hemen birileri bu yönde harcanan paraların hesabını yapıyor ve hatta entelektüel baz da ele alıp Okul-Cami mukayesesine dönüştürüyor. Eyvallah dini gerekçelerle bile olsa israf haramdır. İyi de bu ülkede son yetmiş yıldır lüzumlu lüzumsuz her yere dikilen heykellere,büstlere harcanan kaba bir hesapla beş milyar doları bulan parayı kimse eleştirmiyor.(bu rakamdaki bir parayla yüzlerce okul yapılabilirdi) Ya da kumar hanede bir gecede (binlerce Müslümanın umre ibadeti için harcadığı paraya eşdeğer) birkaç milyon dolar parayı zevk için kumar masasına bırakanlara da kimse bir şey demiyor. ‘’bu örnekler çoğaltılabilinir’’ kaldı ki mesela umre için harcanan paradan uçak firmalarından otellere çarşı pazar esnafına kadar vesaire onlarca alanda yüz binlerce Müslümana hayrı olan bir para. Ama gayri meşru yollarda harcanan paranın kimseye bir hayrı yok. O zaman ne dense kimsenin aklına okul gelmiyor veya bu ülkede yatağa aç giren insanların olduğu hiç konuşulmuyor. Konu Müslümanlar olunca nedense bir hazımsızlık söz konusu oluyor.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Görüyorsun işte.
Gerçekleri yazdığınız zaman parti şakşakçısı oluyorsunuz. Dahası alakası olmayan şeylerle suçlanıyorsunuz.
Söylenecek şey çok da kime ne anlatırsın birader?
Bu memlekette saygın edebiyatçılar arasına katılmak için Orhan Pamuk gibi '' İmam caminin BALKONUNA çıkıp İkindi ezanı okudu'!' Yazacaksın ya da yine onun gibi ''Çok işlenen ve sayısız çeşitlemeleri olan ikinci cins cinayet ise, cinsel açlık içindeki oğulun, bir cinnet anında zorla anasıyla yatmasıydı. Bu oğulların bazıları kendilerini durdurmaya ya da cezalandırmaya çalışan babalarını öldürüyordu" Diyeceksin ki iktidar şakşakçısı olmayan Nobellik yazarlar listesine girebilesin.
Dedim ya söylenecek şey çok da kime?
Selam ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Bir milleti ancak bu kadar kendi değerlerine düşman edebilirlerdi helal olsun adamlara.
Hani muhafazakar Müslüman kesimleri küçük görenler var ya size samimi söylüyorum İslama düşman o kesimlerin ne bilimle ne ilimle alakaları yok bakmayın öyle süslü cümleler kurduklarına on yaşındaki çocuğun algılama seviyesine sahipler.
Ha! birde deniliyor ya ülkemizin % 98 Müslüman diye onu benim külahıma anlatsınlar.
İnsanın nüfus kağıdında Müslüman yazıyor olmasıyla maalesef Müslüman olunmuyor.
Yıllar önce bir sohbet ortamın da konuşmacı olan ilahiyat fakültesinde öğretim üyeliğini sürdüren hocamızın şöyle bir sözü olmuştu; hıristiyan'ın bozulmuşuyla bozulmamışı arasın da çok fark yoktur onların İslam düşmanlığının bir sınırı vardır dolayısıyla üç aşağı beş yukarı Müslümanlara vereceği zararı kestire bilirsiniz ama Müslümanın bozulmuşundan İslama nasıl bir düşmanlık ve kötülüğün gelebileceğini tahmin bile edemezsiniz derdi. Meğer çok haklıymış.
Saygı ve sevgilerimle.
Bence biraz siz de araştırın:)
o dediğiniz namazların çoğu zaten Kuranda yok.
Ama
NFİLE NAMAZ AYETLERİ var..
Ve kutlamalara gelince.Kimse neden kutlandı demiyor Hocam.
Ben ve benim gibileri rahatsız ecen başka bir şey. Bu kadar camiye ne gerek var ve bu kadar imama bedava maaş vermeye. Adamlar bir cenazeyi bile bedava yıkamıyorlar zaten. Üstelik Cuma hariç hiç bir camide o zannedilen kalabalık da yok. Sanat mı diyorsunuz.İlahi hangisinde sanat var. Hepsi birbirine benziyor zaten.
Benim bu kutlamalara kızmamın tek sebebi var. O gün ki kutlamada ne kadar para harcandı araştırdınız mı?
Sokaklara bir çıkın kadını erkeği çöp karıştırıyor. Hurda kağıt şişe topluyorlar. Sizin tuzunuz kuru. Madem bu kadar parası var devletin onlara yardım etsin önce. Ne kutlamasıymış.Madem para var önce fakirler zenginleşsin sonra artan parayla istediğini kutla..O para sizin benim cebimizden çıkıyor. Bizim vergiler hükümetin sadece reklamına yarıyor.Üç beş yol yaptı diye ki velev o yollarda zaten bizim paramızla yapıldı kimseyi başımın üstüne çıkaracak değilim. Çok mu gelişmiş bir ülkesin.Milli gelirin ne ki bu tür saçma kutlamalara bu kadar para döküyorsun. Birde padişah gibi reklamlarda diriliş demiş:) Ne zaman uyanacaksınız.
Ama Hocam ben sizden zaten ümidimi Bekir Yıldızın Kara Vagon kitabına eşçinsel kitap dediğiniz de kesmiştim:)Cevap bile yazmamıştım.:)
Lütfen daha gerçekçi yazılarda buluşalım..Daha öğretici özellikle. Parti şakşakçılığı olmadan yazılarınız daha güzel..
Saygılarımla.
sami biberoğulları
Her türlü eleştirinin başım gözüm üstüne olduğunu daha önce de belirtmiştim. Dolayısıyla da eleştirini yine balım gözüm üstüne diyerek aldım kabul eyledim.
Haklı olduğun bir nokta var ki evet. Ben de okumamışım. Kur'anda her ne kadar adına nafile namazı denmese de nafile ve namaz kelimelerinin birlikte geçtiği bir ayet var. Yani kökten '' Nafile namazı diye bir şey yok'' Deyip kestirip atamayız.
Ayet aynen şöyle : ''İsra / 79. Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.!''
Bu konuda eyvallah.
Ülkede bu kadar çok cami olması, camilerin hiç bir sanatsal değeri olmaması konusuna hiç girmeyeceğim çünkü ben I. Abdülhamit Camiinden bahsediyorum, sen Türkiye'nin en ücra köyündeki camiden...
Asıl takıldığım nokta '' Sizin tuzunuz kuru'' İfadesi oldu. Bunu neren çıkardınız? Nasıl bildiniz benim tuzumun kuru olduğunu? Tuzum kuru olsa 32 yaşındaki oğlumu hiç bir tören yapmadan, hiç bir düğün yapmadan, doğru düzgün bir takı takamadan sadece yirmi kişinin katıldığı bir nikahla mı dünya evine sokardım? 31 yaşındaki diğer oğlum bu güne kadar hâla bekar mı olurdu? Gerçekten merak ettim tuzumun kuru olduğunu nereden çıkarttığınızı. Hâla rahmetli babamın paltosunu giyiyorum kış mevsiminde ( Babam 2006 yılında öldü)
Neyse...Bunlar özel şeyler ve aslında kimseyle paylaşmadığım hususlardı. Beni ''Tuzu kuru '' diye nitelemeseydiniz yine de yazmazdım. Haa bu arada hemen belirteyim Benim evime -Allah da şahittir ki- Bu güne kadar ne makarna pakedi gelmiştir ne de kömür çuvalı. Kan tükürür 'Kızılcık şurubu içtim'' Derim ben.
Bir diğer husus: Bekir Yıldız adını ilk defa bu yazıma yazdığınız yorumdan duyuyorum ( Benim cahilliğim. Kabul ediyorum) Adını ilk defa duyduğum bir kişinin, yine adını ilk kez duyduğum kitabı hakkında ''Eşcinsel Kitap'' Dediğime dair bir tek yazımı bana bildirirseniz, Hangi yazımda böyle bir ifade kullandığımı gözümün içine sokarsanız size söz. Bir daha tek satır yazı, makale, öykü , anı vs yazarsam şerefsizim.
Şimdi ben sizden rica ediyorum: Lütfen daha gerçekçi yorumlar yazalım.
Saygılar benden.
Ayvazım Deniz
Yorumuma yazdığınız ve o arkadaşa hitaben ben de cevap vermek istiyorum.
Birincisi ben Laik bir insanım bu doğrudur..
Laik ne demektir?
Laiklik veya laisizm (Fransızca: Laïcisme); devlet yönetiminde herhangi bir dinin referansalınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensip.
Ama bazı geri kafalı kişilerce laiklik ateistlikle bir tutulmakta devam etmektedir..Çünkü onlara göre bizler müslüman değiliz..Ve bir yazıya yorum yaptığınızda ki bana göre hala gereksiz ve sizin yazmamanız gereken bir yazı hemen dinsizlikle suçlanıyor veya müslümanlara taş atıyor oluyorsunuz. Be kardeşim size bu hakkı kim verdi.. Benim müslümanlığımı sorgulamak size mi kaldı. O benimle Allahım arasında..Beni tanımaz etmez bu zat. Ha aslında o kişinin yazdıklarını umursamam aslında ama sizinde susmanız ve üstelik o beye cevap yazıp nerdeyse benim dinsizliğime onay verir duruma gelmeniz ki susmak da bir onaydır esefle karşıladım.
Ve siz gerçekleri yazmıyorsunuz Hocam siz sadece inandığınızı yazıyorsunuz.Bir kere Orhan Pamuk denen o adamın kitaplarına zerrece değer vermeyen biriyim ben ve hiç sevmedim kitaplarını.Ha okumadım mı elbette ki bir kaç kitabını okudum ve çok vasat buldum bunu da ayrıca belirtmek isterim:)
Size çok görüyorum bu tür yazıları ve evet sizi parti şakşakçılığı ile suçluyorum.. Başkasını değil ama özellikle siz ve sizin gibi eğitimcileri.. Yanlış biliyorsam lütfen düzeltin sizi öğretmensiniz diye biliyorum.
Bir öğretmene bu tür parti yanlısı yazıları çok görüyorum ve görmeye de devam edeceğim. Bizler sizlere çocuklarımızı emanet ediyoruz.Kutsal bir göreviniz var sizin. Ve yazdıklarınızı çoğu öğrenciniz veya bu büyük siteye giren bir çok çocuk da okuyor.. Sizin çocuklarımıza doğruyu güzeli haramı helali öğretmeniz gerekiyor.Eğer bu ülkede israf yapılıyor tüyü bitmemiş yetimin hakkı yeniyorsa bunu yazıya dökmek de sizlere düşüyor..Size neden çok kızıyorum? Çünkü çok güçlü bir kaleminiz var.O yüzdendir ki bu tür yazıları size yakıştıramıyorum. Onca çocuğa tecavüz edildi.Ve Bakanımız çıkıp utanmadan bir kereden bir şey olmaz dedi.Buna susuluyorsa ayakkabı kutularına sessiz kalınıyorsa durup düşünmek lazım diyorum.
Ben parti tutmadım tutmam da.
Ben ve benim gibiler bu Ülkenin sessiz kesimini temsil ediyoruz. Kim yanlış yaparsa gitsin taraftarıyız ki o yüzdendir şu andaki hükümetin başta olması.O arkadaşın dediği gibi daha önce yapılanları onaylasaydık ve memnun olsaydık zaten bu hükümet başta olmazdı. Bizler toplum olarak iyi niyetli insanlarız.Hep birilerini başa getirirken umut ettik.Öbürleri çaldı bunlar yapmasın. Fakirlik ortadan kalksın.Etrafımızda çöp toplayan ana baba çocuk olmasın istedik.. Bunca şehit al bayrağıma sarılı gelirken saçma sapan kutlamalara para harcanmasın dedik. Adam kayırılmasın mutlu huzurlu yaşayalım istedik.Çok mu şey istedik?
Ve benim siz ve sizin gibi hem öğretmen olup hem de güçlü kalemi olan yazarlardan beklentim sessiz çoğunluğun yanına olmanızdır. Bir yerde haksızlık yapılıyorsa bizden önce bizleri temsil etmenizdir.. Eğer sizi kırdıysam affedin. Ama bu düşüncem kesinlikle değişmeyecektir.
Ve gelelim kendi üzerinize direkt alındığınız ''tuzunuz kuru'' lafına.. Evet sizin tuzunuz kuru dedim ki bu doğrudur.Çünkü en azından her ay evinize giren belli bir maaşınız var ve kimseye bu konuda muhtaç değilsiniz. Eğer siz hala eski paltonuzu giyiyorsanız da bu hükümetin suçudur.Biri yer biri bakar kıyamet ordan kopar denilmiş. Birileri çocuğuna 30 bin kişilik salon tutup gösterişli bir düğün yapıyor ve birileri de sadece çocuğunu nikahtan gönderiyorsa yine orda durup adaletsizliği düşünmek sizi düşüyor. İşte bizlerde bu adaletsizliğe karşıyız. Bizler yeri geldi her partiye oy verdik.Neden? İnandık be Hocam.Belki bu yapar dedik..Ama ne yazık ki elde kalan hep sıfır oldu. Aç hala aç tok zaten toktu daha çok tok.
Gelelim Bekir Yıldız yazarımızın konusuna.Bu konuda size özür borçluyum. Eşcinsel demişim yanlışlıkla ensest ilişki olacaktı.Sayfanızı açtım ve bana yazdığınız cevabı ve beni gülmeye aynı zamanda sizin sayfanızdan soğutmaya vesile olan kısmı aşağıya aynen alıyorum:
Sevgili Deniz.
Bahsettiğin kitabı okumadım.
Ensestle ilgili kitapları okumuyorum da. Bir türk filminde ( Adını hatırlayamadım ) Kayınpeder gelini ile cinsel ilişkiye giriyordu, filmi seyretmeden çıktım.
Ben böyle bir şeyi sonuna kadar okuyamıyorum, seyredemiyorum.
Şimdi bu cevabınıza göre bana iki türlü düşünme şansı tanımış oldunuz.
1)Ensestle ilgili kitapları okumuyorum demek siz özellikle bu tür kitapları okuyorsunuz demekle aynı kapıya çıkar bu cevabı okuyan o anlamı rahatlıkla çıkarır:)
2)Bekir Yıldız ensest kitaplar yazıyor bu da ikinci düşünme şıkkıdır.
Şimdi bir eğitimciden beklenen nedir? Cevap yazmadan önce bir google amcaya girip bu arkadaşımın bahsettiği kitap ne ki acaba demektir.Ben şahsen bunu bekledim sizden.Yani şimdiki yazınızda da bahsettiğiniz üzere araştırmanızı bekledim. Siz dahi araştırmazken cahil vatandaştan araştırmasını beklemek komik olmaz mı? Ama siz ne yaptınız beni bir nevi bu tür kitaplara düşkünlükle suçlamış oldunuz.. Öncelikle Hocam kitapçıya girdiğinizde kitabın içinde ne yazdığını yazardan başka kimse bilemez. Ne yaparsınız? Elinize alır şöyle bir karıştırır ve arka sayfasından kitap hakkında bilgi almaya çalışırsınız.Benim ve benim gibi kitap okumaya düşkün kişilerin kitap alırken yaptığı budur.Siz nasıl kitap seçiyorsunuz bilemedim doğrusu. Ve bir kitap gerçekten güzelse sürükleyiciyse ve içinde de ortalarına doğru ensest ilişkiden bahsediliyorsa kaldırıp aman be bunlar yalan deyip kenara mı atarsınız? Yoksa Allah allah dünyada neler oluyormuş deyip okumaya devam mı edersiniz?
Hadi beni bunla suçlamadığınızı düşünelim.O zaman geriye ne kalıyor 2. şık yani Bekir Yıldızın kitabının enset bir kitap olduğu.
Bir daha tek satır yazı, makale, öykü , anı vs yazarsam şerefsizim.
Bu üstte kurduğunuz cümle çok ağır.
Siz nasıl yazınızda araştırılmamasını kınadıysanız ben de sadece sizin araştırmamanızı kınadım. Ben sizi tanımam etmem Hocam.Sadece yazılarınızı bilirim. Ve çoğu yazınızı da gerçekten beğenmişimdir üstelik al gülüm ver gülüm yapmadan:) Size saygım sonsuz.. Bunun böylece bilinmesini diliyorum.
Biraz mektup gibi oldu ama idare edin:) Aslında cevap yazıp yazmama konusunda tereddütte kaldığımı da bilin.Çünkü ben saçma sapan tartışmalardan elimden geldiğince uzak durmaya çalışıyorum.
Kendinize güzel bakın.
sami biberoğulları
1- Parti şakşakçılığı yorumuzunuz oldukça ağır. Siz nasıl ki partili değilseniz ben de partili değilim. Haa sizin de belirttiğiniz gibi oldukça büyük beklent,iler sebebiyle 2002 yılından 2007 seçimlerine kadar ( 2007 seçimleri dahil) Ak partiye oy verdim. Onu destekledim ama daha sonra baktım ki beklentilerimin dışında, artık hiç bir siyasi partili değilim.
2- Bu yazımda sadece ve sadece Kur'anda olmayan şeylerin kur'anda varmış gibi gösterilmesinin yanlış olduğunu, örnekler vererek açıklamaya çalışmıştım ama verdiğim örnekler genelde muhalefet kafalı insanlarla ilgili olduğu için siz bunu baz alıp benim parti şakşakçılığı yaptığımı iddia ettiniz. Oysa bu yazı siyasi bir yazı değildi. Haa siyasi yazılarım da vardır. Keşke o yazılarımdan birine yapsaydınız bu yorumu. Yine de ben size ''Siz de muhalefetin şakşakçılığını yapmayın demiyorum. Bu ''şakşakçılık'' ifadesini asla kabul etmiyorum . Sizi fazla tanımadığım için de gerisin geri iade etmiyorum. Çünkü her hangi siyasi görüşün şakşakçılığını yapıp yapmadığınız konusunda bir fikrim yok.
3- Güçlü bir kalem olduğum yolundaki teveccvühleriniz için çok teşekkür ederim. Kendi çapımda bir şeyler karalıyorum işte.
4- Tuzu kuru konusunda yaptığınız açıklamaları kabul ediyorum. Her ne kadar Türkçemizde babasının paltosunu on senedir giyen insanlara ''Tuzu kuru'' denmese de neticede çöpten yiyecek toplayan insanlara göre evet tuzum kuru. Kira da olsa başımı sokacak bir evim, her akşam sofraya konacak bir tas çorbam var. Allah'ıma binlerce şükür. Gebeş karınları ve oturdukları rezidanslara rağmen sokaklarda '' Açım'' Diye tencere tava çalanlardan değilim.
4- Öğrencilerim ve toplum beni örnek alıyorlar mı? Evet, alanlar var elbette. Şimdiye kadar onlara verdiğim eğitim dolayısıyla hiç bir zaman pişmanlık duymadım. Vatanını, milletini seven insanlar yetiştirdiğime inanıyorum. Hayatta laf söyletmeyeceğim tek şey de öğretmenlik vasfıdır. Benim için oldukça hassas olan bu konuda ileri geri laf söyleyen iki kişiyi arkadaşlık listemden çıkarmışımdır.
5- Ve Bekir yıldız konusu
Oldukça düz bir mantık kullanmışsınız bu konuyla ilgili yorumunuzda.
Hani Temel sorar birine ''mantık nedir?'' diye. O kişi ile bir muhabbet başlar
-Senin evinde akvaryum var mı?
-Haçan vardur.
-Akvaryumda balık var mı?
-Haçan o da vardur.
-Balık nerede yaşar?
-Denizde
-Sen denize , plajlara gider misin?
-He ciderum.
-Orada güzel bayanlara bakar mısın?
-He pakarum.
-O halde sen ib... değilsin. İşte mantık budur.
Temel o kişiden ayrıldıktan sonra arkadaşı Dursun'u görür ve ona sorar.
-Ula Tursuuun. Senin evda akvaryum var midur?
Dursun cevap verir:
-Yoktur.
Temel esefle başını sallar.
-Ula o zaman sen ib... sin.
Kusura bakmayın ama benim size verdiğim cevaptan Bekir Yıldız'ın Kara Vagon adlı eserine '' ensest kitap'' Dediğim sonucunu çıkarmanız aynen böyle bir şey olmuş.
Ayrıca ensesti anlatan kitapları okurum. Orada yanlış bir ifade kullanmışım. Ensesti anlatan kitapları okurum ama bunu ballandıra ballandıra, güzel bir şeymiş gibi anlatan kitapları okumam. Mesela Elif Şafak'ın ''Piç'' Adlı romanını okumuşumdur ( İçinde Ermeni iddiaları ile ilgili beni oldukça irrite eden kısmlar olmasına rağmen)
6- Parti şakşakçılığı ifadenizin dışında -karşılıklı anlaşamadığımız hususlar olsa da- kırmadan dökmeden bir yorum yaptığınız için teşekkür ediyor selam ve saygılarımı sunuyorum.
Ayvazım Deniz
Hocam siz benim büyüğümsünüz bir hatam olduysa affola. Ve beni kırmadan yine büyüklük gösterip nazik bir şekilde cevap verdiğiniz içinde ayrıca teşekkür ederim. Baş üstündesiniz efendim.
Saygılar benden..
okumamaktan, okuduğunu anlamamaktan kaynaklanan bir cahilliğimiz var toplum olarak
okumak zor geliyor, ve okumadan kendince yorumlayanları kabul ediyoruz maalesef
bilgilendim sayenizde hocam
teşekkürler, saygı ve hürmetler
sami biberoğulları
En çok eleştirdiğimiz şey Kur'anda olmayan bazı hurafelerin dinde varmış gibi anlatılmasıdır. Aynı zamanda en fazla yaptığımız şey de yine Kur'anda olmayan şeyleri sanki Kur'anda varmış gibi anlatmaktır.
Hesap günü denen o gün çok uzak değil. Az kaldı.
Selam ve sevgilerimle.
Sami hocam, o soru sorduğunuz ve cevap beklediğiniz arkadaşınız KURANI 9 DEĞİL 90 DEFA hatim etmiş olsada, MEALİNİ, YADA TEFSİRİNİ OKUMAMIŞSA EĞER (Bizim gibi) boşuna beklemeyin
Bir de şu mesele var, kimin yazdığı meal ve tefsir, ALİM sayısı kadar çeşitli tefsir ve meal var...
sami biberoğulları
Ne diyeyim bilemiyorum. İnandığımız, daha doğrusu inandığımızı söylediğimiz bir kitabımız var ama gel gör ki her namazda okuduğumuz Fatihanın anlamını bile bilenimiz %10 u geçmiyor. ( Hatta o kadar bile yoktur.)
Ama hepimiz iş konuşmaya gelince ( Ben de dahil ) Allame-i Cihan kesiliyoruz.
Selam ve sevgilerimle.
Ağabey aklıma '''Okuyuculuk''' geldi! Eskiden davetiye yoktu, elimize bir liste verilir kapı kapı dolaşılıp Düğüne, Nişana ya da el öpme şerbeti ne (Söz kesme) konu komşu davet edilir di! Herhalde Yazıyoooorr da insanları okumaya teşvik etmek için olsa gerekti! Bir de çocuklar para kazansın!!!
Maalesef ağabey insanlar o duruma geldiler ki artık, filanca hoca filan Tv.de şunu söyledi! Falanca alim falan Tv.de bunu söyledi!!!!! Lan oğlum açta bir oku! Elinde akıllı telefon o sapık site senin, bu sapıtmış kanal benim gezip duracağına gugul emmine sor sana kim ne demiş, nerede demiş sana söylesin.Mizahi anlamda da öğrenmek istersen eşki( bilerek yazdım) sözlük var bilmem ne pedya var gir de bak.
Yüreğin dert görmesin ağabey.Ammaaaa iyice dolmuşsun ki bu yazıyı kaleme almışsın!
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Bir hikaye vardır. Şöyle:
Peygamberlerden biri ya da bir evliya bir gün deniz kıyısına yakın bir yerde yürürken bir adamın yerlerde yuvarlandığını görür. Merak eder sorar'' Ne yapıyorsun sen?'' Diye. Adam da '' Namaz kılıyorum'' Diye cevap verir.
O peygamber veya evliya adama '' Namaz öyle kılınmaz'' der ve namaz kılmayı öğretir. Sonra denizin içinde başlar yürümeye. Henüz elli metre yürümüştür ki bakar arkasından adam da geliyor batmadan ve bağırıyor '' heeeyy. yahu az dur. Ben bir yerini unuttum bu namazın''
Evliya döner bakar ki adam da denizin üzerinde yürüyor, cevap verir:
-Nasıl biliyorsan öyle kıl.
Okumak, evet, araştırmak, evet..İlle velakin zamanımızda her kafadan o kadar çok farklı sesler çıkıyor ki kimi okuyacaksın? Kime '' Sen en doğrususun'' Diyeceksin.
O bakımdan bence kalbini Allah'a yönelt sonra var yuvarlan. Yani nasıl biliyorsan öyle amel et. Yeter ki içinde Allah sevgisi ve Allah korkusu olsun.
Selam ve sevgilerimle.
"Neredeyse her gün gördüğümüz ne işe yaradığını,hangi amaçla o meydana konduğunu bilmediğimiz ama hiç de yadırgamadığımız Kadıköy-Altıyoldaki boğa heykeli."
O boğa heykeli yanlış anımsamıyorsam Fransızlara ait. Rivayete göre I. Dünya Savaş'nda Almanların eline geçip, iyi niyet hediyesi olarak Osmanlılara hediye ediliyor. Benim tahminim bunun 1871 Savaşından sonra Alsace-Lorraine'in Almanlara geçmesiyle el değiştirdiği ve Osmanlılara tesliminin II. Wilhelm'in ziyaretine denk getirildiği. Yoksa Dünya Savaşının ortasında Osmanlıya heykel hediye edelim de ilişkileri güçlendirelim şeklinde bir düşünce olduğunu sanmıyorum. Ama bütün bunları kulak dolgunluğuyla yazıyorum; çok da arkasında değilim.
Dikkatimi çeken "ne işe yaradığı"nı ifadesi. Geç Roma döneminde Mitra kültünün ölmesiyle beraber boğa heykelleri bir işe yaramaktan ellerini çekerler. Bundan sonra genelde estetik amaçlı kullanılırlar. (Wall Street'teki Hamle Yapan Boğa heykeli bile sembolik anlamından önce estetik amaçlıdır)
Hangi amaçla o meydana konduğuna gelince: Bilmiyorum. Kendisiyle ilk tanıştığımda (1980) Kadıköy'de kaymakamlığın oradaydı. Sonradan Altıyol'a taşındı. Bu soruyu dönemin belediyesine sormak lazım. Bizim için ne ifade eder? Belki de Odakule'nin önündeki şekilsizlikten dışında sadece estetik amaçlı olan İstanbul'daki ilk heykeldir. Sonra Zincirlikuyu'daki Akdeniz heykeli gelir (Eğer hala oradaysa).
Boğa örneğini arkadaşınızın düşüncesindeki garipliği işaret etmek için kullandığınızın farkındayım (Onun kişisel düşüncelerini genelleştirmediğiniz sürece de sorun olmamalı). Sadece Boğa ile bildiklerimi paylaşmak istedim. Saygılarımla.
sami biberoğulları
Her zaman olduğu gibi yine yorumunuzla yeni bir şeyler öğrendim.
Boğa heykeli ile ilgili olarak çok az bilgim vardı. Sayenizde daha fazlasını edindim. Teşekkürler.
Boğa heykeli örneği bir anda aklıma gelen bir örnekti. Diğer taraftan bahsi geçen arkadaşın da bildiği bir şey olduğu için alel acele onu örnek verdim.
Selam ve sevgilerimle.
İlhan Kemal
800'lü yıllarda Fransa ve Almanya arasında paylaşılamayan Alsas Loren Bölge'sidir yapılma nedeni. Bu küçük ama önemli bölge yıllar boyunca Fransız ve Almanlar arasında sürekli el değiştirir. 1860'larda bu bölgede Fransızların Almanları yendiği savaşı simgelemek için Paris'te yaptırılır. Heykeltıraş Isidore Bonheure'ün eseridir. Kızgınlığı ve iriliğiyle Fransızların gücünü simgeler. Ancak çok sürmez, 1870 Sedan Muharebesi'yle Alman General Bismarck tarafından Alsas Loren yeniden alınır. 'Fransızların gücü' de Almanya'ya gider.
Almanya'daki istirahatı de çok sürmez. Alman İmparatoru II. Wilhelm dostluklarından dolayı, 1917'de İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne, İttihat ve Terakki Cemiyeti de Enver Paşa'ya hediye eder... Heykel Enver Paşa'nın sarayının bahçesine konulur.
I. Dünya Savaşı sonunda Enver Paşa yurtdışına gider ve heykel o sarayın bahçesinde unutulur...
Fazla değil, 50 yıl kadar sonra Hilton Oteli'nin bahçesine taşınır. Ardından Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nın önüne, sonra da Taksim Gezi Parkı'na götürülür. 1970'li yılların başlarında, İstanbul'un Anadolu Yakası seyahati başlar. Kadıköy'deki ilk durağı tabii Altıyol olmaz; kaderinde gezmek var sonuçta. Kadıköy Belediyesi önünde kalır 20 yıl kadar. 1990'lı yılların başında da şimdiki yerine taşınır.
Heykel, son ikametgahında da pek rahat sayılmaz. Çünkü o sadece bir buluşma meka¼nı değil, zaman zaman protestoların ev sahibi. İki hafta önce Kadıköy Şükrü Saracoğlu Stadı'nda oynanan Fenerbahçe-Galatasaray derbisi öncesi Galatasaray taraftarları kendisini yağlıboyayla sarı-kırmızıya boyadı. Ki daha önceleri de Fenerbahçeli taraftarların kendisine Fenerbahçe forması giydirmişliği var... Taraftarlar, boğanın bu hikayesini bilseler tekrar boyamaya kalkarlar mı bilemeyiz ama boğaya saygıda kusur edildiği kesin.
sami biberoğulları
Selam ve sevgiler benden.
Cami sayısı ilkokul sayısını çoktan geçmiş. Tüm İslam dünyasından daha fazla cami var. Kuranda cami tarifi de yok. Zaten, din adamına da gerek yok. Ruhban sınıfını ve dine dayalı sömürüyü de ret eder. Ama, gel gör ki, Avrupa'da yapılan katedral ve görkemli kiliselere özenilerek yapılmıştır çoğu.
Sosyolojik süreçler bunu gerektiriyor demek ki..
En erken eğitimini almamıza rağmen dini bilgileri, oku emrini hiç benimsememişiz. Zaten okumayı da sevmiyoruz.
İşte, dinci yobaz hocaların en sevdiği ortam. Kakalak böceklerinin karanlığı sevdiği gibi. Ya da karasineklerin pisliği sevdiği gibi.
Din insanın ruhani yönlerini tatmin eder ama bu hali ile sadece yobaz hoca sınıfının ceplerini tatmin ediyor.
Cehalet böyle birşey. Az bilen fakat çok inanan.
Aydınlatıcı bir yazı Hocam. Kaleminize sağlık. Selam ve saygılarımla..
yok,sul
yanii çok çeşitliliği var bu işin sanki gibi o yüzden rica etdim açıkcası...
sizce yobaz ne demek
saygılarımla
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Bu arada Sevgili Yok,sul'un sorusuna cevap olur mu bilmem ama bir örnekle yobazı tarif edeyim:
Benim bazı arkadaşlarımın evlerine gittiğimde kadınlar ayrı, erkekler ayrı odalarda otuururz. Bu arkadaşlarım bence yobaz değildir. İnançlarının gereğini yaparlar.
Ancak bir arkadaşım vardı. Bu arkadaşın evine gittiğimizde de kadınlar ayrı erkekler ayrı odalarda otururuz. Buraya kadar sorun yok. İlle velakin bu arkadaş hiç bir zaman eşini koluna takıp da gelmezi bizim evimize. Hep yalnız gelir, karılarımızla kızlarımızla birlikte otıurduğumuz odada oturmaktan da rahatsız olmaz eşlerimizle, kızlarımızla sohbet ederdi. Tabii ki bir hatır, iki hatır, üçüncüde evlerimize almamaya başladık.
Kendi karısı kızı herkese haram olup da başkasının karısını kızını kendine helal görendir yobaz.
Bu sadece bir örnek...Umarım yeterli olmuştur.
Selam ve sevgilerimle.