Cin Kazanı - 5. Bölüm
Sinan beş dakika kadar yola devam ettikten sonra birden arabayı sağa çekti. Saçlarını çekiştirip ofladı. Evde bulduğu mendile sarılı şeyi açıp açmamak arasında tereddüt etti. Bu fikrinden hemen vazgeçip arka koltukta duran Yusuf ile ilgili dosyayı aldı. Dosyanın içinde evde çekilen fotoğraflar vardı. Sırayla bakarken duvardaki vefklerin olduğu fotoğrafa geldiğinde durdu. Dikkatlice baktı. "Kim anlar ki bunlardan?" diye düşündüğü sırada gözleri parladı. "Tabii ya!"
Manevrasını yapıp geriye döndü. Normalden daha hızlı gidiyordu. "Nur hocayı ben nasıl unuturum ya. Dur bakalım o bilir." Telefonu çıkartıp Zafer’i aradı. "Zafer, aslanım ben biraz geç gelebilirim bir yere uğramam gerekti. Yusuf sana emanet."
"Hayırdır komiserim."
"Hayır hayır.... Merak etme.." Telefonu kapatıp koltuğa yavaşça attı. Yüzünde gülümseme belirdi. Müzik dinlemek için radyoyu açtı. Kanalları gezerken konuşma yapan biri dikkatini çekti.
"Ölüler... Lanetlenmiş ölüler... Bilir misiniz?... Cinlerin elinde öldürülen, onların kaçırıp bıraktığı yerlerde kuruyanlar... Cinleri dost edinenlerin öldürdükleri. Onları işlerine ortak edinenler. Kendi nefsi için Allah demeyip yardımı cinlerden bekleyenler... Farkında değilsiniz. Neye bulaştığınızın farkında değilsiniz. "
Biraz dinledikten sonra, "Bu ne biçim kanal be!" diye suratını ekşitti. Kanalı geçip sevdiği şarkı çıkınca aramayı durdurdu. Hava yavaşça kararmaya başlamıştı. Gideceği yer en son çocukken gittiği köydeydi. Nur hoca Sinan’ın babası ile yakın arkadaşlardı. Sinan babası öldüğünde soluğu Nur hocanın yanında almıştı. "Ulan adamı ne aradık ne sorduk kaç zamandır. Şimdi işimiz düştü diye... Tövbe ya... Ayıp lan valla..." diye mırıldandığı sırada arkasında biri oturuyormuş hissine kapıldı. Dönüp bakmakta tereddüt etti. Tüyleri diken diken olmuştu.
***
İki buçuk saatlik yolculuktan sonra köyün tabelasını görüp çatraktan döndü. Bir kaç dakika daha yol aldıktan sonra araba yavaşlamaya başladı. "Noluyo lan!" Bir kaç kere gaza basıp çekti ayağını. Araba yavaşlıyordu. Frene basıp tamamen durdurdu. Kontağı kapatıp tekrar açıp çalıştırmaya çalıştı. Araba çalışmıyordu. "Hay anasını avradını ya. Tam yerinde..." Bir kaç denemeden sonra çalışmayacağını anlayınca arabayı boşta bırakıp dışarı çıktı. Tek eliyle direksiyonu tutup arabayı yolun kenarına itti. İçeri girip telefonu, vefklerin olduğu fotoğrafı, evde bulduğu mendili ve kitabı aldı. Kapıyı kapatıp arabayı kilitledi.
Güneş karanlığın çöktüğü dağların üzerinden son kızıllıklarını yayıyordu. İleri doğru bakıp mesafeyi hesapladı. Hızlıca yürümeye başladı. Tek arabanın bile zar zor gidebileceği kadar dardı yol. Biraz yürüdükten sonra köyü gördü. "Ohh be." Karanlıkla beraber çöken tedirginliğin yanı sıra içinde onu terk etmeyen korkusu vardı. Bu gün evde yaşadıkları, geçen gece rüyasında gördükleri... Aklında defalarca dönüyordu. Bunları düşünürken yanından hızla bir şey geçti. İrkilip küfür etti. Bir süre nefesini tutup etrafı izledi. Ayın önündeki bulutlar görüş mesafesini kısaltıyordu. Telefondan fener uygulamasını açmayı denedi. Fakat şarjı çok azdı, uygulama açılmıyordu. Ekran ışığını etrafa tutup bakındı. Sağ tarafındaki çalılarda hışırtı duydu. Ardından bir ses... "Sinan. Oğlum burada ne işin var?"
Yabancı olmadığı bu ses Sinan’ı bir taraftan rahatlatırken diğer yandan da ödünü koparmıştı. Korku içinde çalılara doğru döndü. Karşısında üstlerinden biri geçmiş gibi çiğnenmiş otları gördü. Ama kimse yoktu. "Bismillah... Bismillah..." Ne yapacağını şaşırmıştı. Aynı ses arkasından tekrarladı. "Sinan..." Bu sefer bakmaya cesaret edemedi. Adımlarını hızlandırdı. "Sinan..." Koşmaya başladı. Sanki biri takip ediyormuş gibi hissediyordu. Nefesi kesilir gibi oldu ama durmak istemedi. Dakikalarca koşmuş gibi hissetti. Biraz sonra ilerdeki sokak lambasını görünce rahatladı. "Allah’ım çok şükür." Köyün girişine yaklaşınca rahatladı. Sokak lambasının yanına gelince ellerini dizine koyup eğildi. Derin derin solurken yere tükürdü. Başını geldiği yöne çevirip baktı. Gerisinde sadece karanlık vardı.
Köy kahvesinin önüne gelip dışarıda oturanlara, "Selamun aleyküm. Nur hocanın evi aynı yerde mi? Bilen var mı?" derken solukları düzelmemişti. İhtiyarlardan biri ayağa kalkıp, "Napcan sen Nur hocayı bakam delikanlı?"
"Ben polisim amca. Nur hocayı eski tanırım. Bi işim var onla. Biliyon mu sen evini?"
İhtiyar biraz daha yakınlaştı. Omzunda havlu duran pala bıyıklı bir adam da kahvenin kapısından çıktı. Sinan’ın karşısındaki ihtiyara seslendi, "Ne istiyomuş len bu!" İhityar başını yarım çevirip adamla göz göze gelmeden, "Dur bakam hele sen." deyip Sinan’a döndü. "Bak şu ilerde yarısı mavi yarısı beyaz ev var ya. Ordan yukarı çık. Sağda büyük odunluğu olan ev görcen. Sonra sırtını eve verip dümdüz yürü. Işıkların bittiği yerde kulübe var. Çok büyük değil. Kapısında Kur’an asılı durur. Orası Nur’un evi."
Sinan biraz şüpheli bir tavırla, "Taşındı mı Nur hoca. Ben buralarda diye hatırlıyom amca ama. Neyse bakalım sağolasın. Ben bi gideyim."
İhtiyar arkasını dönmüş masasına giderken Sinan’a bakmadan, "Taşınalı çok oldu, hanımı ölünce o da oraya gitti işte. Git haydi..."
"Eyvallah amca. Haydi iyi geceler."
Sinan ihtiyarın tarif ettiği yerden yürüdü. Köyde hiç köpek sesi yoktu. Derken yanından yürüdüğü evin bahçesinden hırıltılı bir köpek sesi duydu. Biraz hızlanıp yürümeye devam etti. Kulübenin karşısına geldiğinde seslendi, "Nur hocam! Orda mısın?" Cevap gelmeyince kapıya geldi. Kapının üzerinde aslı duran Kur’an’ı gördü. Pencereden içeri bakacakken kapı açıldı. "Sinan... Sen misin evladım. Sesini unutmamışım."
Sinan’ın neredeyse ağzı kulaklarına vardı. Hemen Nur hocanın eline doğru hamle yapıp elini öptü. "Selamun aleyküm hocam. Ne kadar zaman oldu. Sizi ne görmeye geldim ne de arayıp sordum. Başın sağolsun hocam Safiye anneyi kaybetmişsin." Nur hoca başını önüne eğdi. Cevap vermeden Sinan’ın omzundan tutup içeri girmesini işaret etti...
Bir süre geçmişten konuştuktan sonra Sinan fotoğrafları çıkardı. Hocaya göstermeden önce başından geçen olayı anlattı. Yolda ses duyduğundan ama kimsenin olmadığından bahsetti. Nur hoca, "Buralarda böyle şeyler çok olur evladım." demekle yetindi. Sinan kısaca Yusuf’un dahil olduğu cinayeti anlattı. Gördüğü rüyayı ve evdeki fıısltıları... Sonra öne uzanıp fotoğrafı hocaya uzattı. "Hocam bu duvardaki şeyler nedir? Siz bilirsiniz diye size geldim aslında." Hoca soğukkanlı bir şekilde fotoğrafa bakıp kaşlarını çattı. "O evde başka ne buldun Sinan."
Sinan kitabı uzattı. "Bu var hocam. Üzerindeki yazıyı gösterdi." Hoca kitabı alıp bakmadan, "Başka ne var Sinan!"
Sinan cebinden mendili çıkarttı. "Bir de bu var hocam. Şans eseri buldum bunu da." Hoca elini uzatıp, "Ver bakalım." dedikten sonra, "Şans eseri değil Sinan. Bunu bulmanı istemişler senin." Sinan’ın gözleri açıldı. "Na... Nasıl yani hocam. Bulmamı istemişler derken...?"
Hoca Sinan’a cevap vermeden bir şeyler mırıldanarak mendili açmaya başladı. Odada yanan gaz lambasının ateşi inceldi. Mendili açtığından muşambaya sarılmış, üzeri iğneli, iplerle sarılmış üçgen şeklinde muska gibi bir şey çıktı. Kan izleri vardı. Hoca Sinan’a sert bir şekilde baktı. Önce bir şeyler okuyup iğneyi çıkarttı. Sanki canı yanmış gibi ses çıkarttı. Sinan olan biteni merakla izliyordu. Ardından üzerindeki iplerin her biri için bir şeyler mırıldanıp söktü. Her ipi söktüğünde gücü tükeniyor gibiydi. Alnı terlemeye başlamıştı. Sonunda ipler bittiğinde muşambayı açıp içindeki kağıdı çıkarttı. Sinan’ın merakı gittikçe artıyordu. "Hocam noldu? Neymiş?"
"Bekle Sinan." deyip çıkan kağıdı açtı. O sırada gaz lambasının ateşi harladı. Kulübenin dışından tahtalara vurma sesleri geliyordu. İçeriyi çok pis bir koku kapladı. Sinan korkudan hocanın yanına geçmeye kalktığı anda Nur hoca eliyle dur işareti yaptı. Elini ağzına götürüp düşük bir ses tonuyla, "Sessiz ol, korkma Sinan." dedi. Dışarıdan gelen sesler durdu. Pis koku dağılır gibi oldu. Hoca kağıdı yere koyup bir kaç saniye bakıp başını salladı. Kağıdın ortasında kefene sarılı bir yılan çizilmişti. Kefenin tam ortasına kan damlatılmıştı. Üzerinde ebced hesabıyla yazılmış tılsımlar vardı. Kefene sarılı yılandan uzayan kordon gibi çizgi, sayfanın üst köşesine doğru gidip arapça yazılı bir ismin "Dal" harfiyle bağlanıyordu. Aynı şekilde sayfanın sol alt köşesine doğru inen çizgi de arapça yazılmış başka bir ismin "Nun" harfiyle bağlanıyordu. "Karının adı Hande mi Sinan?" Sinan şaşkınlıkla, "Nereden biliyorsunuz hocam?"
"Bu senle Handeye yapılmış büyü Sinan. Kızın Duygu bir yaşına girdiğinde yapılmış bu. Duygu’nun kanıyla mühürlenmiş. Bunu nerede bulduysan oraya benim de gelmem lazım! Bütün hayatınız bağlanmış. Başka türlü kurtulamazsınız. Bu MEVT... ölüm büyüsü!"
Sinan yutkunmakta zorlandı. Hayretler içindeydi. "Hocam nasıl olur. Benim ne işim olur büyüyle falan. Kim büyü yapar bize." Nur hoca sinirli bir şekilde kağıdı gösterdi. "Buraya bak Sinan." Üst köşeyi gösterip, "Burada Hande yazıyor. Alt tarafta da Sinan yazıyor. Gördün mü şimdi. Derhal bunu bulduğun eve gitmemiz gerek Sinan. Yoksa çok vaktin yok, vaktiniz yok!"
Sinan’ın içini korku kapladı. Dili tutulmuş gibiydi. Bir yere odaklanıp bakakaldı. Sadece, "Hemen gidelim hocam!" diye mırıldanabildi.
Devam edecek...
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
iyi ki gece okumamıştım
bu neydi böyle yahu kanım dondu resmen...
çok iyi süper...
gerilim artıyor merak artıyor hadi bakalım...
beklemedeyiz...
seng
Hicran Aydın Akçakaya
ama gece asla okuyamam :)
şimdi okuycam yeni bölümü...
hah tamam, vaaay dedirtti hadi bakalım devamında ne olacak kim yaptırmış büyüyü? yaptıran ne olacak acaba süper süper heyecanlı hareketleri 5. bölüme bıraktığını bilemezdim, şaşırttı bu defa da keşke hoca biraz genç olaydı en azından dayanabilirdi bir müddet neyse 6. bölüm olsun hayır olsun bakalım
seng
Valla eskiden beri cinlere merakım vardır:) Daha henüz ortaokuldayken bir gün oturduğumuz yere yakın eski püskü bir ev vardı.Orda cinler var sakın gitmeyin demişlerdi.Ben de belki görürüm diye koşa koşa gitmiştim:) Ama yoktu.
Derken cin çağırmayı öğrendim lise yıllarımda.Ve müthiş fal bakmaya başladım.Derken beni öyle korkuttularki tövbe etmek zorunda kaldım:)
O yüzden hikayeniz beni çok cezbediyor.. Merakla devamını bekliyorum.
seng
seng
Üstad hikayeyi,gece 03:44 gibi bi saatte okumamaya karar verdim...
Mümkünse devamını gündüz gözüyle okurum artık.