AİLENİN ÖNEMİ - II
TÜRK TOPLUMUNDA AİLENİN ÖNEMİ
Sayın Okurlarım!
Evrensel boyutuyla AİLE kavramını, kuruluşunu, hukukunu, aile düzenine karşı işlenen suçları ve ailelerin marûz bulundukları bazı tehlikeleri sizlere, 3 kısımlık tefrika hâlinde, sunmaya çalışacağım. Amacım asla politika yapmak değil, aksine aile kültürünü genç nesillere aktarmak, ailenin kutsiyetine halel gelmemesi için muayyen gözlem ve endişelerimi terennüm etmektir.
Mutlak inancım odur ki; Türk aile yapısı, türlü baskı ve tehlikelere rağmen, âli Devletimizin güvencesinde sonsuza kadar pâyidar kalacaktır. Allah, milletimize ve devletimize zevâl vermesin...
Yazımın 3.kısmının sonunda, siz sayın okurlarıma inşirâh sunmak amacıyla, bir şiirimi takdim etmekteyim.
(II.Kısım)
AİLE HUKUKU
Aile hukuku, genel olarak ailenin örgütlenmesine ilişkin yasalar ve yazılı kurallar topluluğu olarak tanımlanabilir. En geniş anlamıyla, aile bireyleri arasındaki yasal ilişkileri olduğu kadar, aile ile toplum arasındaki ilişkileri de düzenler. Aile hukukunun içerdiği hükümler, aileyi sağlamlaştırma ve toplumsal işlevlerini yerine getirmesini sağlama amacına yöneliktir.
1926’da İsviçre Medeni Kanunu’ndan pek az değişiklikle Türkçe’ye çevrilerek kabul edilen ve çağdaş aile hukuku ilkelerini içeren Türk Medeni Kanunu, ailede devletçi ve bireyci görüşleri bağdaştırır. Evlenmenin devlet memuru önünde ve onun aracılığıyla yapılması (m. 108), evliliğin geçersiz sayılması gereken hallerde savcıya yetki verilmesi (m. 113), ana-babanın velayet hakkını kullanmasının mahkeme denetimine bağlı tutulduğu kimi hallerin öngörülmesi (m. 272), vasinin mahkemece atanması ve vasiliğin onun üzerinden gene mahkemece alınması (m. 363, 427), evlilik ilişkilerinin saptanması için sicil tutulması (m. 35, 111) ve benzeri düzenlemeler, aile hukukundan doğan ilişkilere devletin ne oranda karıştığını ortaya koyar. Buna karşılık evlilik bağının oluşmasında bireylerin serbest iradesinin temel alınması (m. 116-118), eşlere boşanmayı isteme hakkının tanınması (m. 129-135), karı-kocanın yasada düzenlenmiş olan mal rejimlerinden birini seçme özgürlüğü (m. 170) gibi hükümler de Türk aile hukukunun, kişinin iradesine geniş yer bırakan bireyci niteliğini gösterir.
Öte yandan, yakın hısımlar arasında yardım ve geçindirme yükümlülüğü (m. 315), boşanma durumunda geçim güçlüğüne düşen eşe nafaka ödeme zorunluluğu (m. 144), kimsesiz çocukların, ana-babanın velayet hakkını kötüye kullandıkları çocukların, akıl hastalığı ya da zayıflığı nedeniyle iş görme gücünden yoksun ergin kişilerin gözetilmesi ve savurganlık, içki düşkünlüğü, kötü yaşam ve kötü yönetimi nedeniyle kendisini ve ailesini yoksulluğa sürükleyen ya da başkalarının güvenliğini tehlikeye sokan ergin kişiler için bir vasi atanması (m. 354-356) gibi dayanışmacı düzenlemeler içeren Türk aile hukukunun sosyal karakteri ağır basar.
Türk aile hukukunun bir başka önemli özelliği, aile işlerinin düzenlenmesinde yargıca geniş değerlendirme yetkisi bırakması ve somut olaylara uygun karar vermeyi sağlayan bir esneklik taşımasıdır. Türk aile hukukunu Osmanlı-İslam aile hukukundan ayıran özellikler şöyle sıralanabilir:
1- kadınla erkek arasında salt eşitlik ilkesi kabul edilmiştir,
2- evlenme "medeni nikah" denen ve evlendirme memuru önünde yapılan bir resmi işlem olarak düzenlenmiştir,
3- evlenme kişilerin serbest iradesine bağlı bir işlem durumuna getirilmiştir,
4- evlenmede bir yaş sınırı getirilmiştir,
5- karı-koca arasında mal ayrılığı yanında sözleşmeye dayalı bir sistem olarak mal birliği ve mal ortaklığı öngörülmüş, eşlere bu konuda seçenekler sunulmuştur.
AİLE DÜZENİNE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
Aile kuruluşu ile ilgili ilkelerin ve eşlerin karşılıklı bağlılık, gözetme ve yardım yükümlülüklerinin ihlal edilmesinden doğan suçlar, Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) zina ve nesep cürümleri olarak yer almaktadır. (m. 440-447).
Zinanın suç sayılmasının amacı evliliği, aile ve toplum düzenini korumaktır; ama, günümüzde TCK ve birkaç yabancı yasa dışında zinayı suç sayan yasa kalmamıştır. Zina suçunda önemli bir konu, evli bir kadının nerede, ne zaman ve ne biçimde olursa olsun (bir kez dahi olsa) bir kişiyle zina yapmasının cezalandırılmasına karşılık, evli bir erkeğin cezalandırılabilmesi için, kendi karısından başka bir kadını karı-koca gibi geçinmek üzere karısıyla birlikte oturduğu evde ya da herkesçe bilinebilecek başka bir yerde tutmasının zorunlu sayılmasıdır. Erkek ile kadın arasında bu suçun işlenmesi bakımından fark yaratılması, kadın-erkek eşitliğine ve çağdaş hukuk düşüncesine uygun düşmemektedir.
Zina, kovuşturulması şikayete bağlı suçlardandır; kovuşturulabilmesi için karı ya da kocadan birinin şikayet etmesi gerekmektedir. Hüküm verilinceye kadar davadan vazgeçmek imkânı vardır.
Nesep cürümleri ise, çocukların, gizlenerek ya da yerine başka çocuk konarak neseplerinin değiştirilmiş olmasıdır. Bundan başka, yasal ya da nesebi ikrar olmuş bir çocuğu, kim olduğunu saklayarak Dârülâceze’ye ya da başka bir kuruma ya da herkesin görebileceği bir yere bırakmak da suçtur.
Aslında TCK, aile düzenine karşı işlenen suçlar bakımından doğru bir sınıflandırma, tam bir düzenleme içermemektedir. Bu başlık altında yalnızca zina ve nesep cürümleri yer alırken, birden fazla karı almak, aile bireylerine kötü davranmak gibi suçlar başka başlık altında düzenlenmiştir. Oysa, örneğin Şili Ceza Kanunu çocukların ve yardıma muhtaç kişilerin terki, Yugoslav Ceza Kanunu ise birden fazla kişiyle evlenme, çocuğun bakım ve eğitim yükümlülüğünü yerine getirmeme gibi suçları da aile başlığı altında düzenlemiştir.
Aile düzenini doğrudan ilgilendirdiği halde Türk Ceza Kanunu’nda başka başlıklar altında düzenlenen suçların bir örneği de, birbirleriyle evlenmesi yasayla yasaklanan kişilerle ilgilidir. Bu konu hükümet memurları tarafından kişilere yapılan kötü davranışları içeren bir bölümde düzenlenmiştir.
İsteyerek çocuğu düşürmek, yardıma muhtaç olan kişileri kendi hallerine terk etmek ve aile bireylerine kötü davranışlarda bulunmak suçlarının da aile düzenine karşı işlenen suçlar arasında görülmesi daha doğru olacakken, bunlar, kişilere karşı işlenen suçlara ayrılan bölümde düzenlenmiştir.
Ayrıca, genel terbiyeye karşı suçlardan sayılan cebren ırza geçme ve küçükleri baştan çıkarma suçunu işleyen kişi ana, baba, veli ya da vasi olduğu takdirde suç ağırlaşmaktadır. Gene kız, kadın ve erkek kaçırmaya ilişkin maddeye göre eğer kaçırılan kadın evli ise, suç gene ağırlaşır.
(III.Kısım – AİLE VE DEVLET yakında...)