- 637 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İnsanat Bahçeleri; Evrimin Kirli Tarihi
Charles Darwin’in, ‘İnsanın Türeyişi’ adlı kitabında, insanın maymun benzeri canlılardan evrimleştiğini iddia etmesiyle, bu senaryoyu destekleyecek fosil arayışı başladı. Ancak bazı evrimciler ‘yarı maymun-yarı insan’ canlıların sadece fosil kayıtlarında değil, dünyanın farklı bölgelerinde canlı olarak da bulunabileceğini zannediyorlardı. Bu ‘canlı ara geçiş formu’ arayışları ise birçok vahşete neden oldu.
Darwinizm’in kirli tarihindeki en vahşet dolu olaylardan biri ‘insanat bahçeleri’dir. 1800’lerin sonları ve 1900’ların başlarında Avrupa’da Afrikalı, Kızılderili, Aborjin gibi topluluklardan tutsak edilen insanlar ‘insanat bahçesi’ adı verilen yerlerde birer hayvan gibi sergileniyor, Avrupalılar tarafından seyrediliyordu.
En çok ilgiyi Afrikalılar çekiyordu. Öyle ki 1889’da Paris’de yarı çıplak şekilde sergilenen çoğunluğu Afrikalı 400 tutsağı, 18 milyon insan ziyaret etmişti. Kısa süre sonra Kuzey Amerika da Avrupa gibi bu kervana katıldı. İnsanlık ayıbı burada da devam ediyordu.
Tüm bu tutsaklar arasında belki de en çok aşağılanıp rencide edilen Ota Benga adlı bir Afrikalıydı. Ota Benga, 1904 yılında, Samuel Verner adlı evrimci bir araştırmacı tarafından Kongo’da yakalandı. Adı, kendi dilinde "dost" anlamına gelen yerli, evli ve iki çocuk babasıydı. Bir hayvan gibi zincirlendi, kafese konarak Amerika’ya götürüldü. Buradaki evrimci bilim adamları, St. Louis Dünya Fuarı’nda onu çeşitli maymun türleriyle birlikte kafese koyarak "insana en yakın ara geçiş formu" olarak teşhir ettiler. (1)
Ziyaretçiler, Afrika’nın saf yamyamlarından biri diye lanse edilen Ota Benga’nın kendisini görmek için 25 sent, ekstradan bir de dişlerini görmek için fazladan 5 sent ödüyorlardı. Ota Benga, burada maymunları kucaklayıp oynamaya ve orangutanlarla güreşmeye zorlanıyordu.
İki yıl sonra ise New York’taki Bronx Hayvanat Bahçesi’ne götürüldü ve birkaç şempanze, Dinah adlı bir goril ve Dohung adındaki bir orangutanla birlikte ‘insanın eski ataları’ adı altında sergilendi. Hayvanat bahçesinin evrimci müdürü Dr. William T. Hornaday, bu özel ‘ara geçiş formu’na sahip olmanın kendisine verdiği gurur hakkında uzun konuşmalar yaptı, ziyaretçiler de kafesteki Ota Benga’ya sıradan bir hayvan gibi davrandılar. Ota Benga, sonunda yaşadığı uygulamaya dayanamayarak intihar etti. (2)
Bu konuyu araştırırken evrimci bir sitede de insanat bahçelerinden söz eden bir yazıya rastladım. Yazıda, yaşanan vahşet evrim tarihinin dışında tutulmaya çalışılıyor, “tekil bir hikayeyi bilime saldırı aracı olarak kullanmak kabul edilemez” deniyordu.
İşte yine Darwinist demagoji! ‘Saldırı’ bilime değil, evrim teorisinedir. Evrim bilim değildir; evrim materyalizm adına ve bilime rağmen körü körüne savunulan bir teoridir.
İlk insanat bahçelerine evrim teorisi’nden çok önce de rastlandığı, sonrasında ise dönemin bazı ‘efendileri’nin, tam da işlerine yarayan bir bilim teorisinin doğmasını memnuniyetle karşılayarak kullanmaktan çekinmedikleri ancak bu kullanımların evrimle bir ilgisi bulunmadığı ve tüm bunların evrim teorisinin içeriğiyle ilgili yargılara varmak konusunda yol gösterici olamayacağı iddia ediliyordu.
Evrimciler büyük bir çaba ile Darwin’in adının ırkçılıkla birlikte anılmasını engellemeye çalışsalar da 1800’lerin ortalarında evrim teorisiyle birlikte ortaya atılan ırkçılık tohumları, 1900’lerin ortalarına doğru asıl sonuçlarını vermeye başlar.
Darwin, bazı ırkları gorillerle bir tutar, "medeni insan ırkları"nın "vahşi ırkları" yok edeceklerini, onları yeryüzünden tamamen sileceklerini iddia eder. Darwin’in felaket dolu "öngörüleri" gerçekleşmiş, evrim teorisini kendilerine sözde bilimsel bir destek olarak gören ırkçılar, 20. yüzyılda büyük katliamlar yapmışlardır.
Irkçılık tohumları en şiddetli olarak Almanya’da Nasyonal Sosyalizm ile birlikte kendini gösterir. Darwin’in çağdaşı ve evrim teorisinin ateşli bir savunucusu olan Friedrich Nietzsche, Almanya’da "süper insan" ve “efendi ırk” gibi asılsız kavramları popüler hale getirir. Nazizm ise kaçınılmaz bir sondur.
Darwin, Türlerin Kökeni’nden önce yayınlanan The Voyage of the Beagle adlı kitabında, yaptığı gemi yolculuğu sırasında karşılaştığı Tierra del Fuego yerlilerinden, az gelişmiş, geri kalmış insan ırkları olarak söz eder ve “Bir vahşi ile medeni insan arasındaki farklılığın bu denli büyük olacağına inanmazdım. Fark, vahşi bir hayvanla evcil bir hayvan arasındaki farktan çok daha büyük. Eminim ki tüm dünya aransa, daha aşağı seviyede bir insan bulunamazdı” der. (3)
Kendince "barbar" olarak nitelendirdiği Patagonia yerlilerini ise “Belki de hiçbir şey, insanda bir barbarı kendi ininde görmek kadar büyük şaşkınlık uyandıramaz – bu insanın en aşağı ve en vahşi halidir” sözleriyle tarif eder.
Darwin, bazı insan ırklarını olabildiğince aşağılarken, maymunları ‘temiz kalpli hayvanlar’ ifadesiyle insanlaştırır. Darwin’in ırkçılığının göstergeleri sadece bunlar da değildir; "aşağı" ırkların yok edilmeleri gerektiğini, bunun doğal seleksiyonun bir sonucu olduğunu ve medeniyetin ilerleyişine büyük katkı sağladığını açıkça savunur.
Darwin, kendi sapkın düşüncelerine göre "aşağı ırk" olarak gördüğü milletlerin yok edilmesini öngörerek, hem evrim teorisinin ırkçılığa verdiği desteği gösteriyor, hem de 20. yüzyılda meydana gelecek olan ırk savaşlarının, katliamların ve soykırımların sözde bilimsel temelini oluşturuyordu.
Darwinizm hayatın acı bir ‘gerçeği’dir. Dünyaya vahşi komünizmi, vahşi faşizmi getirip dünyayı mahvetmiş, insanlardan sevgiyi, şefkat ve merhameti almış Deccalî bir ‘gerçek’…
Dipnotlar:
(1) evrimteorisi.info
(2) Philips Verner Bradford, Harvey Blume, Ota Benga: The Pygmy in The Zoo, New York: Delta Books, 1992
(3) Sosyal Silah Darwinizm (Harun Yahya)