Cin Kazanı - 4. Bölüm
“Kaldır lan kafanı şerefsiz!”
Yusuf gözlerini açmaya çalışırken birden irkildi. Önce sağa sola bakındı. Komiser Sinan o sırada yumruğunu masaya vurarak, “Aç gözlerini aç. S*ktirtme bana belanı! Şerefsizin çocuğu!” Yusuf’un gözleri fal taşı gibi açıldı. “Nerdeyim ben?” sesi titredi. Sinan çatık kaşlarını Yusuf’a doğru yaklaştırıp, “Hiç olmayı istemeyeceğin bir yerdesin Yusuf. Benim karşımda!” Yusuf ellerini başına götüreceği sırada kelepçeli olduğunu fark etti.
“Neden öldürdün lan arkadaşını.”
“Ben öldürmedim. Ben neden öldüreyim Kerim’i… Daha gündüz beraberdik. Dün beraberdik. Akşam eve gelince ben de ölmüş olduğunu gördüm komiserim.” Yusuf’un sesi her an ağlayacak gibiydi. “Kerim benim çocukluk arkadaşım aramızda ne bir kavga ne de başka bir husumet var. Lütfen bana inanın!”
Sinan’ın bakışları Yusuf’u deler gibiydi. “Oğlum sen benle ta**ak mı geçiyon lan şerefsiz. Kerim tatilden öldürdüğün akşam gelmiş. Adam burada değilmiş. Sen neyin kafasındasın!” Yusuf’un gözlerini kısıp fısıldadı. “Nasıl olur komiserim. Daha dün beraberdik. Önceki gün… Beraber bira bile içtik. Ama ben öldürmedim, ben yapmadım…” Sinan ellerini yumruk yapıp masanın üzerine koydu. “Her gün –ben yapmadım- diye kıçını yırtan heriflerle karşılaşıyorum. Sence bu dediklerini ben yer miyim Yusuf.” Sesini yükseltip, “Söyle lan! Neden öldürdün!”
Yusuf’un çaresizliği gözlerinden okunuyordu. Komiser Sinan hiçbir şeyin farkında olmadan Yusuf’un üzerine gelmeye devam ediyordu. “Oğlum bak beni delirtme. Kerim burada değilmiş. Tatildeymiş. Anladın mı?! Sen şizofren misin lan!” Yusuf çaresizce, “Ben yapmadım komiserim.” Gözleri dolmuştu.
Sinan dosyadan odada çekilmiş fotoğrafları çıkarttı. Kerim’in başsız bedenini gösterdi. “Bak lan şuna!” Yusuf bir saniye bakabildi. Öğürdü. Midesi ağzına geldi. Sinan duvarda çizili vefklerin olduğu fotoğrafı gösterdi. “Bak şunlara bak. Ne oğlum bunlar. Satanist misin sen?! Ne ayini yaptın da arkadaşını öldürdün it herif.” Yusuf’un dudakları kıpırdıyordu. Başını kaldırdı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kekeleyerek, “ An… Annem nerde…” Odanın elektriği saniyelik gidip geldi. Sinan içerde bir esinti hissetti. “Ne annesi lan! Annen öleli altı ay olmuş.” Yusuf yumruklarını sıkıp kelepçeden kurtulmaya çalıştı. Sanki bir şeyler görüyor gibiydi. Bir an durdu. Gözlerini karşı duvara dikti. Hiç hareket etmiyordu. Ellerini yavaşça gevşetip başını öne eğdi. “O tılsımı bul komiser. Yoksa senin sonun da babam gibi olacak. Ciğerlerini dağlayıp bedenini korla dolduracaklar. O tılsımı…. Tılsımı bul komiser….” Yusuf’un bedeni hareketsizce öne eğildi. Başını masaya çarptı. Konuşurken fısıldar gibiydi. Titremeye başladı. Sinan sanki Yusuf ile değil de başka biri ile konuşuyormuş gibi hissetmişti. Bir an ne yapacağını şaşırdı. Sağa sola bakındı. Hemen kapıyı açıp dışarı çıktı. “Zafer! Zafer sağlık ekibi gönderin buraya acele et...”
***
Komiser Sinan ofisine gelip oturdu. Sorgunun son anları gözünün önünden gitmiyordu. Kulaklarında bir fısıltı hisseder gibiydi. Yusuf’un bahsettiği tılsımı gidip bulması hakkında sanki bir şeyler sürekli fısıldıyordu. Gözlerini ovuşturup derin bir of çekti. Dün gece gördüğü kabus aklına geldi. Biraz düşündükten sonra Yusuf’un evine gitmek için yola koyuldu.
***
Sinan mahalleye geldiğinde arabayı park etmek için birkaç dakika uygun yer aradı. Arabadan indiği sırada arkadan biri seslendi. Dönüp baktığında bastonuyla ona doğru yürüyen bir ihtiyar gördü. “Seni burada hiç görmedim evladım. Nereye böyle.”
“Polisim ben amca. Az işim var burada.”
“Yusuf’un eve bakmaya mı geldin yoksa.”
Sinan başıyla onayladı. İhtiyar, Sinan’ın koluna girip, “Gel ben sana eşlik edeyim evladım, orada oturuyom ben de…”
Yürürken ihtiyar söze girdi, “Ben Yusuf’u çok zamandır tanırım. Annesi ölünce bi garip oldu çocuk. Cinlere karıştı cinlere… Buralarda böyle çok şey yoktur. Ama ilk de değil ha… Kerim vardı arkadaşı. Onun da babasını cinler götürdü. Yusuf’un babasını da onlar aldı. ” Sinan içinden, “ Ne anlatıyor bu be.” Diye geçirdi. Eve yaklaştıklarında durdular. İhtiyar Sinan’ın kolunda çıkıp evi işaret etti. “Bak bu ev var ya bu ev. Ne olduysa bundan oldu. Ben şimdi girme desem de beni dinlemeyecen ama…”
Sinan söze girip, “Bir şey olmaz dayı. Sen merak etme. Haydi selametle.” Deyip ihtiyara yolu işaret etti.
Evin kapısına gelince polislerin çektiği emniyet şeridine zarar vermeden şeridin arkasına geçti. Kapıda mühür vardı. Yazılı emir olmadığı için mührü sökemezdi. Başka bir giriş için evin etrafında dolaştı. Birkaç dakika sonra camı kırık pencereyi gördü. Zor da olsa tırmanıp kendini içeri attı. Evin içinde iğrenç bir koku vardı. Ağzından nefes almaya başladı. Yukarı kata çıkmak için merdivenlere yöneldiği sırada ensesinde soğukluk hissetti. Hemen arkasını döndü. Bir şey yoktu. Yukarıdan tıkırtı geldi. Tekrar merdivene yöneldiği sırada başı döndü. Yavaş adımlarla merdivenleri çıkmaya başladı. “Noluyo be!” Son basamakta nefesi kesilir gibi oldu. Hafifçe eğilip soluklanmaya çalıştı. Pis koku gittikçe artıyordu. Göz ucuyla cinayetin işlendiği odaya baktı. Kanlar duvarda kurumuş, çizilen vefkler silinmeye başlamıştı. “Ne çabuk.” Diye düşündü. Gücünü toplayıp odaya girdiği anda üzerinde kuvvetli basınç hissetti. Fısıltılar vardı. Etrafa bakındı. Çok yoğun fısıltılar… Yan odada yere bir şey düştü. Çıkan sese kulağını verip odadan çıktı. Silahını belinden çıkarttı. Temkinli bir şekilde odanın kapısını itti. Ardından silahını öne uzatarak yavaşça içeri girdi. Kimse yoktu. Neyin ses çıkartmış olabileceğini düşündü. Biraz bakındıktan sonra yerde kitabı gördü. Kapağında garip şekilde yazılmış bir şey vardı. Yaklaşıp yerden kitabı aldı. “Etlerin yanacak”… “Tövbe bismillah. Bu ne lan.” Kitabı açmadan koltukaltına alıp odadan çıktı. “Tılsım mılsım ben nerden bulcam bu tılsımı be.” Diye söylendi. Tam merdivenin başına geldiğinde fısıltılar tekrar başladı. Bu sefer daha anlaşılırdı. “Beni bul…. Beni bul Sinan… Beni bul…” Kaşlarını çatıp başını salladı. Kulaklarını tuttu. “Bismillah… Bismillah…” Fısıltılar gittikçe artıyordu. Sanki beyninin içinde biri konuşuyormuş gibi yakındı. Sakin olmaya çalıştı. Başını sağa sola sallayarak aşağı indi. Çıkmak için pencereye doğru ilerledi. Bastığı yerdeki gıcırtı dikkatini çekti. Duraksayıp ayağıyla yeri ileri geri basarak yokladı. Yerdeki kilimi kaldırdığında tahtalardan birinin daha kısa olduğunu gördü. Cebinden çakısını çıkartıp tahtayı kaldırdı. Mendile sarılı iplerle bağlanmış bir şey vardı. Alıp cebine koydu. Tahtayı yerine yerleştirip kilimi üzerine yaydı. Hızlıca pencereden dışarı çıkıp arabaya doğru ilerledi. Arabaya bineceği sırada karşı kaldırımda onu izleyen biri olduğunu fark etti. İhtiyar imalı bir ses tonuyla, “Yine gelecen komiser. Kal sağlıcakla.” Sinan oralı olmadan arabaya binip uzaklaştı.
Bir an dün gece gördüğü rüya aklına geldi. "Hass*ktir! Rüyamdaki çocuk da aynı şeyi söylüyodu. Beni bul diye. Lan nelere bulaştık Allah’ım sen koru." Tüyleri diken diken olmuştu. Cebindeki evde bulduğu mendili yokladı. Yanına aldığı kitabı torpidoya koymuştu. İçinden bir ses kitapta bir şeyler bulabileceğini söylüyordu. O sırada telefonu çaldı. "Efendim Zafer."
"Komiserim Yusuf kendisine geldi. Haberiniz olsun diye aramak istedim. Ama davranışları garip. Sakinleştirici verip uyuttular tekrar."
"Bana bak o çocuk bana lazım sakın başından ayrılma. Geliyom ben."
"Tamamdır komiserim."
Devam edecek...
Bahattin BERKDİNÇ
YORUMLAR
İyi gidiyor üstad.. Biraz daha gizem olmalı sır perdesi hemen aralanmasın..
Komseri de hemen harcama :) sevdim bu romanı. Kalemine kuvvet.
seng
saygılarımla
daha önceki bu konuya dair iki yazınızı okumuştum onlar kadar vurucu değil ancak yine de merak uyandırıyor. Kolay gelsin
seng
Sevgilerle
Neden bana yazı hakkında sistem uyarı vermedi anlamadım..Ben bu yazıyı takibe almıştım halbuki.. Merak edip bakmasam göremeyeceğim..
Bu çok iyi olmuş.Beğendim.
seng
ben korku filmi seyretmekten nefret ederim...
ama Jean-Chritophe Grange'nin romanlarından üçünü okudum(Taş Meclisi, Siyah Kan, Ölü Ruhlar Ormanı) kitap okurken korkmuyorum nedense
her neyse inanın abartmıyorum neredeyse aynı tadı aldım...
bence olayları uzatmalısınız ve hemen bitmemeli bu öykü...
tebrikler bekliyoruz devamını...
seng
Saygılarımla