- 484 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
-ANILARDA KALAN BİR KALEMİ ANARKEN-
Uluslararası boyutu göz ardı ederek yereli anlamak mümkün müdür? Dış politika bu sorunun cevabının verileceği alandır. Bize devletlerarası ilişkileri ve bunların dinamiklerini gösterir. Aynı zamanda tarihle beraber okunması gereken bir daldır. Aktüalitenin zayıf hafızasından hani deyim yerindeyse günlük takip edilen ve çabuk unutulan olaylar yığınından sıyrılıp olgular dünyasına merhaba der insan. Günümüzde meydana gelen olaylarla daha önceki dönemlerde yaşananları mukayese etmeyi, dünya üzerinde cereyan eden olayların görünen yüzüne kapılmadan kimyasına inmeyi öğretir insana.
İlk anda dünya üzerinde yaşanan politik olayları çağrıştırabilecek bir başlık “Politikada Sorunlar”. Gerçekte, çeşitli dönemler de izlediğim, bugün artık hayatta olmayan bir köşe yazarımız Ergun Balcı’nın dış politika yorumlarını sunduğu köşesinin adıdır yazımızın esin kaynağı.
Babıali’nin uluslararası ilişkiler eğitimli yazarlarından olan ve otuz yıllık bir dönemde Cumhuriyet Gazetesinde yazan Ergun Balcı’nın bana ilginç gelen yönlerinden biri yalnızca dış politika yazmasıdır. Yani tamamen mesleksel bir köşe yazarlığı vardır. Açıkçası Ergun Balcı’yı her hatırladığımda; başta Ortadoğu, bölge ülkeleri ile ilişkiler, Kamboçya ve Afganistan yazıları aklıma gelmektedir.
Eski Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal ettiği yıllarda bu konuya eğilen Ergun Balcı, Afganistan’ı destekleyen yazılar yazarken, Afganların verdiği mücadelenin bizim bağımsızlık savaşımız gibi olduğunu vurgulamaktadır. Bu konu etrafında Cumhuriyet Gazetesi yazarları arasındaki görüş ayrılıklarının çeşitli yazılarla kendini gösterdiği yıllardır. Bu noktada kimi yazarlar Afgan direnişçilerinin feodal bir niteliğe sahip olduğunu, bağımsızlık kazanılsa bile hareketin liderlerinin ulusal bir devlet kuracak anlayışa sahip olmadığı, dolayısıyla Sovyetlere karşı verilen mücadelenin 1920’lerin başlarındaki Türk bağımsızlık savaşıyla bir tutulamayacağı görüşünü savunurlar.
Kendi hesabıma bu tartışmaların özünü; Afganistan’da direniş gösteren mücahitlerin niteliği üzerinde durur gibi görünse de, gerçekte bir Sovyet işgalinden bahsedilmesinin doğru olup olmadığı noktasında görürüm. Demem odur ki; Soğuk savaş döneminde Amerikan emperyalizminden bahsedildiği gibi bir Sovyet emperyalizminden bahsedilmesini doğru bulmayan kesimler de vardır. Bu bağlamda, Ergun Balcı’nın Afganistan perspektifine karşı çıkan yazarların bakış açısının da bu olduğunu söylemek mübalağa olmayacaktır kanımca.
Afganistan’ın günümüzde ya da geriye dönüp baktığımızda görebileceğimiz durumu; Ergun Balcı’nın 1980’lerin ortalarında savunduğu, Sovyet işgaline karşı verilen mücadeleyi Türk bağımsızlık savaşı ile aynı platformda ele alan yaklaşımını haksız çıkarmaz bence. Çünkü Sovyet işgalinden kurtulduktan sonra Afganistan 1980’li yıllarda kendisini destekleyen Amerika’nın ve temsil ettiği emperyalizmin batağına sürüklenecektir.
Geçmiş yıllarda ülkeyi idare eden anlayışın Afganların milli sporu olan “buzkaşi” ye bile yasak getirmelerine sebep olan taassup, gerçekte Amerikan emperyalizminin bölgede egemen olmak için sahnelediği oyunların bir parçasıdır. Düşünsenize; buzkaşi, ülkede etnik farklılıkları ortadan kaldıran bir unsur olmaktadır.
Bu konuda verebileceğimiz bir örnek şudur: 1980’lerin sonlarında izlediğimiz Rambo serisinin üçüncü filmi, bilirsiniz Afganistan’da geçen bir konuya sahiptir. Filmin bir sahnesinde Rambo ve Afganlar buzkaşi oynarken Sovyet uçaklarını geç fark ederler. Film bir bakıma Milli bir sporda olsa savaş ortamında buzkaşi’nin atalete sebep olduğu mesajı vermiyor mu? Baktığımız zaman Rambo 3 Afgan yapımı bir film değil ki. Öyleyse bu spora yasak getirten zihniyet Afganistan’ı parçalamak isteyen anlayışla bir ve aynı şey değil midir?
Ne var ki; Soğuk savaş döneminin ideolojik politik bölünmüşlüğü kitlelerle birlikte aydın çevreleri de etkilemekte ve negatif yüklemelere dönüşebilmektedir.
Afganistan yazıları şüphesiz Ergun Balcı’nın sunduğu tek lezzet değildir. Sözgelimi, dönemin Sovyetler Birliği’ndeki ‘glasnost’ ve ‘perestroyka’ politikalarını konu ettiğini görürüz. Sovyet sisteminin Gorbaçov öncesinde katı merkeziyetçi ekonomik ve siyasi anlayış temelinde zaaflarının olduğu Balcı’nın yazılarının temalarıdır.
Dahası, Sovyet sisteminin Stalin dönemine dayalı zaaflarını kabul etmeyen kesimleri yazılarında malum çevreler başlığı altında yerecektir. Bu noktada aldığı tepkilere cevabi nitelikte yazdığı bir yazıda; malum çevrelerden kastinin Sovyet sisteminin geleneksel probleminin katı merkeziyetçi bir anlayışa sahip olmak olduğundan söz edilmesine, sosyalist sistemde bürokratik katılaşma olmaz şeklinde yanıt üreten anlayış olduğundan söz eder. Yine Afganistan’ın işgaline karşı çıkanlara, sosyalist bir rejimin emperyalist olamayacağı yönünde cevap veren ya da Sovyet sisteminde tutuculaşmadan bahsedilmesine karşılık olarak sosyalist bir anlayış tutuculukla bağdaşmaz şeklinde yaklaşım üreten anlayış olduğunu söylemektedir. Balcı, bu tip yazılarında fikirlerini destekleyici yönde Mihail Gorbaçov’un Sovyet sisteminin geleneksel hastalıklarına değinen sözlerinden yola çıkmak suretiyle kraldan fazla kralcı çevrelere kralın çıplak olduğunu göstermektedir.
Ergun Balcı’nın Kamboçya yazıları ayrıca dikkate değerdir. Bu tip yazılarında Kamboçya’da Kızıl Kmerler, Kmer Halk Kurtuluş Cephesi ve Prens Norodom Sihanouk eksenli unsurların yönetimi ele geçirme yönünde verdiği mücadelelere değinir. Bir dönem Pol Pot’un öncülüğünde Kızıl Kmerler yönetiminin kendi halkına karşı yaptığı kıyımların korkunç yüzü (Kızıl Kmerler bir milyonun üzerinde insanı öldürmekle sorumlu tutulurlar) o yıllarda Balcı’nın yazılarının başlıca konularından olmaktadır.
Diğer yandan, Almanya’da Nazi dönemini eleştiren bir yazısına; ünlü İngiliz iktisatçı Keynes’in “İktisatçıların ve siyasal düşünürlerin fikirleri, ister doğru ister yanlış olsun, çoğu zaman sanıldığından daha güçlüdür. Öyle ki, dünyayı esas olarak bunlar yönetiyor. Pratiğin içindeki kişiler, ne kadar kendilerini her tür entelektüel etkiden azade zannetseler de, şu veya bu müflis iktisatçıya kul köledir. Gaipten sesler duyduğunu iddia eden çatlak iktidar sahiplerinin hezeyanlarının ardında, mutlaka birkaç yıl öncesinin bir akademik kalemşoru vardır.” sözleriyle başlayacaktır. Bu doğrultuda Nazizm’in salt Hitler’in düşüncelerine ve siyasi programına bağlanamayacağını dillendirirken, öncesinde Alfred Rosenberg ve Houston Stewart Chamberlaın gibi ideologların geliştirdiği ırkçı öğretilerin dikkate alınması gerektiği üzerinde durmaktadır.
Diğer tarafta ırkçı Güney Afrika rejimini konu edinen yazılarında; bu ülkede siyahlara karşı sergilenen politikaların ardında sınıfsal eğilimler olduğunu vurgular. Sorunun siyahların sosyal kazanımlarıyla çözülemeyeceğinin, beyaz azınlık rejiminin ve ardındaki batılı emperyalist devletlerin iktisadi çıkarları açısından da konunun değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizer.
Ergun Balcı Ortadoğu eksenli yazılarında ise, Amerika ve İsrail’in bölgede izlediği emperyalist politikalara değinir. İran-Irak savaşını bitirmek istemeyen, Suriye ve Irak arasında yakınlaşma sağlanmasına imkân vermeyen bir tutum takınıldığına işaret eder.
Peru, Filipinler, Seylan, vb. ülkelerdeki gerilla hareketlerine sıcak bakmayan Balcı; bir ülkede demokrasi alanında yaşanan problemlerin çözümünün yine demokrasiye bağlı kalmaktan geçtiği üzerinde durur. Terörün hedeflerinin toplumları kaygı ve kuşku dolu bir psikolojik ortama sürüklemenin yanı sıra, ekonomik gelişmeyi önlemek, ülkeyi kaynayan kazan hâline getirmek suretiyle askeri darbelere zemin hazırlamak olduğu hususunun altını çizmektedir.
Gazeteci Ferai Tınç’ın, Ergun Balcı’nın insan cephesine dönük; “Fikir dünyamın gelişmesinde bu kadar önemli bir yeri olan Ergun Balcı ile tanıştığımda çok şaşırıyorum. Ne kadar alçak gönüllü, anlatan kim olursa olsun her anlatılanı ne kadar ilgiyle izliyor. Biz dünkü gazetecilere, içten bir saygı ve sevgiyle yaklaşıyor. Bu kadar ciddi fikirler, hayata karşı nazik çocuk tavırlı bu adamın kaleminden mi çıkıyor?” şeklinde ki sözleri de ayrıca ilginçtir.
Bütün bu hususları belirttikten sonra, Ergun Balcı’nın düşünce yapısı itibariyle; her türlü totalitarizme ve diktatör rejime karşı çıkması yanında, batılı ekonomik ve siyasi sistemlere karşı da eleştirici tavır takınan, Atatürk Türkiye’sine bağlılık duyan bir anlayışa sahip olduğunu söylemeliyiz. Ayrıca yazılarında takındığı bilimsel ve nesnel tutum açısından baktığımızda ise; 1999’da gelen vefatının ardından basınımızda dış politika alanında derin bir boşluk bıraktığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
L.T.
YORUMLAR
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Bir vefa borcunu öderken,
bizleri de bilgilendirmişsin.
Ne mutlu sana.
Ne mutlu bizlere...
Selamlarımla Dostum.
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Gittikçe yozlaşan Siyaset arenasında
Sözüm ona Özgür basın ve Onun Özgür yazarlarına güzel bir cevap niteliğin de başarılı bir yazı olmuş
Emeğinize sağlık sayın Taner ; Sevgilerimle
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...
Kıymetli Levent hocam, oldukça nitelikli bir yazı kaleme almışsınız ilgiyle okudum.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
levent taner
Katılımınız dolayısıyla şükran duydum
Saygı ve selamlarımla...