Tüketim Toplumu ve Karakter
Yeni bir şeyler alındığında kalbin mutluluk ile dolup taşması hakkında... İşte bu durum karakterlerimizde o derece eksiklik barındığımızın göstergesi. Biz de ne zaman dünya malını elimize geçirdiğimizde sevince boğulsak, işte o zaman kaybediyoruz. O eşya, ruhumuzdaki bir boşluğu dolduruyor. Ne kadar çok eşya var ise ruhumuz o kadar delik deşik işte. Bir eşya, duygularımızı nasıl da alt üst edebiliyor!
Tüketim çağında yaşıyoruz. Eskiye baktığımızda insanların toplayıcı oldukları, sonrasında yerleşik hayata geçip tarım yaptıkları çağlar vs diyoruz ya... İşte öyle şimdi de insanların "tükettikleri ve sahiplenme yarışına girdikleri" çağlar diye anılacağız. Hakkımızda "her şeye sahip olmak istiyorlardı" diyecekler belki. Hepimiz de birer "indirim avcısı" değil miyiz?
Ruhların delik deşik olduğu, karakterlerin çürüdüğü çağlar. İslâm Peygamberinin yaşamına inat, kendilerine Müslüman adını takmış bir takım insanlar dahi tüketerek mutlu oluyor adeta. Mutluluğun formülü tüketime endeksli. Fakirligin ya da yoksunluğun cazibesi kala kala eski hikayelerde kalmış. Kitaplarda, anlatılarda, eskilerde... Kabiliyetler ve başarı, alınan maaşa endekslenmiş. Oysa çoğu zaman hırsızlar ya da sömürtgenlerdir en fazla kazanan.
Yiğitlik, mertlik, yardımseverlik, kanaat ve yüksek gönüllülük gibi değerler, kendilerine acıma ile bakılan nostaljik olgular olmuş.
Alışverişle ya da kaliteli mallar tercih etmekle ilgisi yok söylediklerimin. Çarşıdan-pazardan ya da internetten yeni bir şeyler almaya karşı değilim. Elbette ihtiyaçlarımızı gidereceğiz. Ruhumuzdan bahsediyorum. Aklımıza sanki her geçen gün daha az gelen ruhumuzdan. Madde, duygularımızı alt üst ederken, ruhumuz ne halde?
En son ne zaman ruhumu dinledim? Şöyle derinden derine... Neleri kaybedersem biterim? Neden biterim? Nasıl? Sahip olduğum her şeyi bir kenarıya attığım zaman geride ne kalıyor? İşte o "ben"im. Ne kadar güçlü o "ben"? İşte bütün mesele burada.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.