AYNANIN SIRI
O sabah helanın sarı kara duvarına asılı, sırı dökülmüş aynaya baktığımda gözlerine inanamadım. Bir daha baktım yanlış görmüyordum. Sakallarım çıkmıştı. Sevinçle koğuşa doğru bağırdım “Ahmet ağabey koş”. Geldi Ahmet abi. Beni korumaya almıştı. Çok genç oluşum, çelimsiz yapım nedeni ile kıyamamıştı bana.Çelimsiz dim ama yüreğim sağlamdı. Acardım üstelik. “ Ne var ulan aklımı oynattın “dedi Ahmet. “ Ağabey sakallarım,sakallarım çıkmış “ mutluluktan uçuyordum .
Erkek olmuştum. Bu duvarlar arasında erkek olmak bir ağabeyin yol yordam gösterip geneleve götürmesine benzemiyordu. Yatağımda görmediğin düşler sonrası donum ıslanıyordu. Rahatlarım diyordum ama beyhude ,garip bir bir iç sıkıntısı sarıyordu bedenimi. Bilmiyordum ki ……….
Bu konulara takınca kafayı çevreye sataşmıyordum...
Gecenin bir yerinde dikiliyordu karşıma Sabri .Sabri en yakın arkadaşım, benim katlime sebep olan arkadaşım.Yüzünde korku, şaşkınlık “ neden? “diyordu. Neden beni kabire, kendini mezara soktun ki ?” neden vurdun beni?”
Ben de bilmiyorum aslında, ya da bildiğimi unutalı yıllar oldu.
16 yaşında bir çocuk ne kadar farkındadır olayların. Sırtına tepik vurur gibi, kartopunu olanca hızıyla savurur gibi oyundu her-şey sanki.. Elektrik direğine tırmanma yarışı yaptığım arkadaşımın direğin tepesinde kömürleşmesi gibi… Hayat anamı elimizden alınca ölüme meydan okumak gibi….
İnsan nerede olursa olsun yine de birilerini seviyor, birilerine güveniyor, birilerine kin besliyor....kin yüreğe yük olsa da duygu işte.
Duvarları delip çıkmayı ne çok özledim.
Gökyüzü ,mahkemeye ya da hastahaneye götürülerken zırhlı aracın parmaklıklı küçücük pencerelerdeki kadardı.Gökyüzü ben büyüdükçe küçülmüş dedim.
Ama kar yağışı dinlemiyordu mahpusluğu kar taneleri savruluyordu havalandırmaya. Elime bir avuç kar alıp soğukluğunda çayırları görüyordum.
Dayak, küfür hakaret ve tekmelerin olmadığı günlerde Ahmet abinin dediğince demli sohbetlere oturuyorduk . Bizden büyüklerin yaşadıklarını dinlemek, bazen onlara benzemeye çalışmak unutturuyordu duvarları. Ama hep tetikte olmanın verdiği gerginlik asabileştiriyordu hepimizi. Çocukken girdiğim bu dört duvar bu hayat şekillerdiriyordu kimliğim ,kişiliğimi.
Ölümü kovalamak gerekiyordu çoğu kez. Ölmemek için acımasız oluyordun.Hala çelimsizim. Hala çocuğum aslında. 16 yaşımı cezaevinin demir kapısının ardında bırakmıştım. Çıkınca alıp geçirecektim sırtıma. Öyle zannediyordum.
Hep yaşça büyüklere sokulmamın nedeni çocukluğumu rafa kaldırmam dandı. Ben onlardan feyiz almak için büyükler leyim diyorsam da siz inanmayın. Korkuyordum , karanlıktan korkar gibi.Hep birileri gelip beni boğazlayacak sanıyordum.Büyükler korur beni diye düşünüyordum.
Öyle gaddar gardiyanlar, öyle psikopat mahkumlar vardı ki. Hem de iri yarı ızbandut gibi.Cüsseleri, coplarıyla her an ezip yok edecek birilerini arıyor gibiydiler.
Savunmasız ve yalnız hissettiğim zaman kendine kendime bir hava veriyordum. İçimdeki korkuyu sezmelerinden endişe ediyordum. Korkmuyormuş gibi yapmak için epey gayret etmem gerekiyordu.
İşte o zamanlar horozlanıyordu m bana yan bakana.
Serpilip gelişemiyorsun duvar aralarında. Yediğin bulabildiğin kadar. Güneş bazen bahçeye düşen bir ayna ışıltısı burada avucuna değmiyor. Ayak kokusu, sigara kokusuyla karışınca üzerine başka insani kokular da eklenince dayanılmaz bir hal alıyordu. Bunu bastırabilecek bir koku üretilmemiştir daha. Eskiler insan kokusu derler. O koku hiçbir şeye benzemiyordu.Buradaki kokular da kirli sarı, irin gibi.Duymaz oluyorsun bir süre sonra. Ama o koku yapışıp kalıyor sana. Çıkmıyor. Açık görüşte sarılabildiğim yakınlarımdan uzun süre ayrılamayış sebebim , gerçek insan kokusuna olan özlemim nedeni iledir.
Bu gün erkek oldum ya.
Bir kıza sarılmayı. Uzun saçlarını koklamayı önce. Burnumu gömüp boynuna uzun uzun içime çekmeyi kokusunu. Bacaklarını okşamayı, göğüslerinin kabar tısında elimi dolaştırmayı ,sonra çılgınca sevişmeyi ne çok isterdim. Duvardaki posterlere takıldı gözüm hiç birini içim çekmedi. Ben bana bakıp gülen, utanan o kumral kızı istiyorum. Herkesin baktığı kadınlardan bana ne. Dünyanın en güzel kadınıymış bana ne. Benim olmadıktan sonra.
Adım ünleniyor gidiyorum görüş yerine. Babam gelmiş. Hep gelir. Para getirir elinde olandan, olmayandan. Kendine iyi bak der. Uzuı uzun bakar yüzüme. Sakallarımı gördü mü ki? Yok değişik bir şey görmüş gibi bakmıyor.
Baba , desem ben erkek oldum. Diyemem çekinirim.
Yıllarca cezaevi kapısında itiş kakış sıra bekleyip parmaklık arkasından oğlunu görmek birkaç dakikalığına ,nasıl bir şey diye düşünüyorum.. Benimle birlikte hapis yatan babama bakıyorum. Avurtları çökmüş. Bu adamın suçu ne diyorum. Benden olan torunlarını sevecek iken burada işi ne. “Gelme “diyorum , şaşırıyor. “Gelme artık” çok yoruldun. "Ben hak etmiyorum bunu."
Öylece bakıyor yüzüme. Nasılsa sevgisini gizleme gereği duymadan bakıyor bu defa .
Seviniyorum yüzündeki çizgilerdeki bana ait duygulara gülümsüyorum.Köyü soruyorum. Erikler diyorum. En çok erikler tütüyor burnumda.
Sabri ,diyorum en üst dallara çıkardı. Ben çıkamazdım. Acaba o zamandan mıydı kızgınlığım, hıncım….
Babam kasketini alıyor hazırlanıyor görüş saatinin bitimine. “Düşünme artık bunları diyor” ….
Düşünüyorum…ama bulamıyorum işte… neden ….neden ben….neden biz…..Sabri’nin yüzü beliriyor karşımda….
”Asıl sen öldün” diyor.”Asıl sen öldün”..
(Öyküyü oluşturmama vesile olan S… ye şükranlarımla.)
YORUMLAR
Bir solukta okudum. İçerideki yaşamın gerçek taraflarını bizzat yaşayan bir kader mahkumundan dinleyerek yazmışsınız, muhtemelen diyeyim. S 'nin gerisi gelmedi çünkü. Demir parmaklıklar ardında bir yaşam. Adına yaşamak denilirse. Yakın zamanda ceza evinden çıkan bir arkadaşla tanıştım. Kader örgüsü bizi dışarıda bir araya getirdi, içeri girmedim ki bileyim ki.. O anlattı da şimdi bile evimde özgürce yağda yumurta yediğim zamanlar bambaşka bir sevinç duyuyorum, aynı zamanda içerde, demir parmaklıklar ardındaki kişiler adına da hüzün.. Çünkü onlar isteseler de çiğ yumurta bulamıyorlar yağda kırıp yemek için. Nedeni var tabi bunun. O çiğ yumurtanın içine şırıngayla yasaklı maddeler enjekte ediyorlarmış. Şu işe bakar mısınız, yine zararını mahkumlar çekiyor. Yapmasalar keşke de, ağız tadıyla yağda yumurta yiyebilseler.
Yazınızdaki cesur ve içten, bilgilendirici kısımlar için size teşekkür ederim. İşte yazarlık budur !
Sizi canı-ı gönülden kutlarım... Çok etkileyici ve düşündürücü bir yazıyı kaleme almışsınız..
Sağlıcakla kalınız.
mymartin
Evet yaşanmış bir öykü. S nin devamı var elbette izin alamamıştım o anda.
Haklısınız nelerin kıymetini bilmiyoruz . Elimizde tuttuğumuz çatalın bile.
Kapana kıstırılmış hayatlar...hayatlar.....ölüm ne yana düşer usta diyesim geldi. Sevgiyle