- 1098 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
ALIŞIRSIN, ALIŞIRSIN...
Arkadaş siz siz olun ne yapıp edin bütün organlarınızı koruyun. Diyelim ki koruyamadınız da bir arıza çıktı, bu durumda hastaneye gitmek için sabahın erken erken saatlerinde yollara dökümeyin. Hele de İstanbul’da yaşıyorsanız.
Sırasıyla göz, cildiye ve ortopediden randevu almıştım.
Göz problemi, sürekli kızarıklık, yanma ve ayrıca gözlüğü değiştirmenin zamanı gelmişti Cilt problemi iki önceki yazımda da belirttiğim o menhus kaşıntının yine peyda olması. Ortopediye ise sol kalçam üzerinde hasıl olan ve artık ayakta durmamı bile imkansız hale getiren ağrılarım yüzünden gidecektim.
Dün ilk olarak göz ile işe başladım.
Göz ile işe başlamışsanız nereye gidilir? Elbette ki Göztepe’ye.
Randevum saat 10.10 a idi. O bakımdan sabah 8.30 arabasına yetişmem gerekiyordu.
Bizim evin önündeki yokuşu tırmanmaya başladım. Yokuşun başına çıkana kadar anam ağlamıştı tabii olarak. Sonrasında bir üç yüz metre daha yürüyerek durağa vardım.Yarım saat kadar da otobüs bekleyince bel temelli çöktü tabii ki ama dert bununla sınırlı değil.
Otobüs geldi ama otobüs mü canlı insan konversesi kutusu mu belli değil. Tıklım tıklım. Çaresiz bineceğim. Başka vasıta yok çünkü.
Balerin misali ayak parmaklarımızın üzerinde durarak yola revan olduk. Allahtan yolda çok fazla trafik yoktu da şoför bey bastırdıkça bastırabildi ve 20 dakika içinde Göztepe- Merdivenköy polikliniklerine vasıl olabildim.
Anlamadığım bir şey vardır hep: Bu millet hastalanmak için hep benim hasta olmamı mı bekler, yoksa milletin neredeyse tamamı hep hasta mıdır? Zira Kadıköy’e giden otobüs Merdivenköyde adeta boşaldı. Kalan üç beş yolcunun da Göztepedeki asıl hastanede ineceğinden adım gibi eminim.
Neyse efendim otobüsten iner inmez hemen kayıt mahalline koştum. Hayrettir ki o mahalde kuyruk muyruk yok.
Kafa kağıdımı görevli kıza uzattım. Kız bilgisayara girip bir şeylere baktıktan sonra ‘’Sol tarafta ölçüm yaptırdıktan sonra en kalt kata, yani bodruma ineceksiniz. Doktorunuz Ayşegül Hanım orada’’ Demez mi?
‘’Yahu dört tane göz doktoru bu katta da Ayşegül Hanım neden bodrumda?’’ Diye sormadım ama kafama takıldı.Çünkü hastanelerde bodrum demek başta morg olmak üzere rontgen, ultrason ve çeşitli harflerle ifade edilen ama ne işe yaradıklarını bilmediğim üniteler demek. Göz doktorunun ne işi var bodrumda? Bu Ayşegül Hanım garanti gudubet bir kadın. ‘’Aman gözden ırak olsun diye de bodruma attılar bu yaşlı,çirkin ve huysuz kadını’’ Diye düşünerekten ölçüm odasına girdim.
Ölçüm görevlisi ‘’ Abi çeneni şuraya, alnını buraya daya’’ diye direktifler verdikten ve dahi benim badem gözlerimi bazı aletler ile test ettikten sonra yazdı:’’ Eni şu kadar, boyu bu kadar, hacmi ise şu kadardır.’’
Yok yahu tabii ki öyle değil bu ölçüm denen şey. Market fişi gibi küçücek iki kağıt verdi elime ve ‘’ Bunları doktoruna ver’’ Dedi.
Neyse efendim aldım ölçüm kağıtlarını bodruma indim. Araya sora Ayşegül Hanımın odasını buldum. Dışarıda bir sürü hasta var. Kapı üstünde bir bilgisayar ekranında isimler beliriyor,kimin ismi yanarsa o kişi içeri giriyor.
Saat henüz 9.45 Benim sırama çok var. Oturup bekleyeceğim.
Birden baktım hastanenin içinde bir elektrikli araba belirdi. Araba Ayşegül Hanımın kapısı önünde durdu ve içinden oldukça yaşlı bir adam indi. Adam yanıma oturdu ve sırası gelinceye kadar başladık muhabbete.
Vatandaş 90 yaşındaymış. Emekli muhasebeci imiş. Kendi ifadesi ile hayatı dolu dolu yaşamış. Yemiş de içmiş de. Hatta sabahlara kadar içtiği olmuş ve sabahleyin hangi kadının koynunda uyandığının sayısını unutmuş.
Dedim ki ‘’ Sizi buraya getiren araba hastanenin sanırım. Peki buraya nasıl geldiniz?’’ Cevap verdi: ‘’ Evden telefon ediyorum. Hastaneden araç yolluyorlar.15 dakikada hastanedeyim’’
Adı Hulusi olan bu amcayla koyu bir muhabbete daldık. Adam ülkemizin içinde bulunduğu durumdan oldukça şikayetçi. Özellikle de memleketi yeşillerin sarmasından. Yeşiller dediği malum tabii ki. Eskiden yani kırk-elli sene önce her şey daha iyiymiş.
İşin doğrusu kırk sene önce 22, elli sene önce 12 yaşındaydım ve hatırladığım kadarıyla elli sene önce değil öyle bir telefonla hastaneden gelip almak,hastane kapısında geberip gitsen pek dönüp bakan olmuyordu. Ama yine de 90 yaşında gün görmüş biri benden daha iyi bilirdi elbette. ‘’ He amca he.Öyledir.Haklısın’’ Diyerek uzatmadım. Zaten sırada bir sürü hasta olmasına rağmen içerideki hasta çıkar çıkmaz Hulusi Amca’nın adı belirdi ekranda. 65 yaş üstüne öncelik tanınıyordu.
Ben hâla dışarıda bekliyorum. Saat 10.20 oldu hâla benim adım ekranda çıkmadı. Bir sigara içeyim diye dışarı çıktım.Dışarı dediysem öyle çok uzağa değil. Yani Ayşegül Hanımın odasına giren çıkanı görüyorum.
Dışarı çıkmamla birlikte bir kadının avaz avaz bağırdığını duydum. Ne dediği pek anlaşılmıyordu öyle. Millet ona ‘’ Baş hekime git, baş hekime.’’ Diyor o ise vatandaşı adeta duymadan saydırıyordu makineli tüfek gibi.
Sonunda derdini anladım ‘’ Yahu her zaman kullandığım ilaçları bu sefer yazmıyorlar’’ Diye şikayetçi idi.
Sonunda o da duydu vatandaşın ‘’ Baş hekime git’’ Sözlerini. ‘’ Baş hekim nerede?’’ Diye sorduğu anda bir başka kadın ‘’Az bekle,sigaramı bitireyim beraber gideriz’’ Dedikten sonra o da öfke ile derdini dile getirdi.Onun derdi gerçekten de traji komikti. Dedi ki:
-Yahu annem ayın birinde ameliyat olacak. Ameliyatı yapacak olan doktor ‘’Annenizin ultrasona girmesi gerekiyor’’ Dedi. Ultrason için gittim. Bana ayın ikisine randevu veriyorlar.’’ Anam ayın birinde ameliyat olacak. Ayın ikisindeki ultrason sonucunu ne yapayım ben?’’ Diyorum, bana ‘’ Daha önce mümkün değil’’ Diyorlar. Böyle saçmalık olur mu:Önce ameliyat, sonra ultrason.
Kadın yerden göğe haklıydı. İşin doğrusu baş hekime gittiler mi, gittilerse nasıl bir sonuç elde ettiler bilemiyorum. Hani sırada bekliyor olmasam araştırmacı ve soruşturmacı bir yazar olarak peşlerine düşeceğim ama kendi işlerim var.
Bu tahlil, rontgen,Mr,ulrason, ekg vs. konularında verilen randevularla ilgili olarak geçmişten günümüze değişen hiç bir şey yoktu demek ki.
Derken Ayşegül Hanımın odasından bir hasta daha çıktı ve millet sağa sola bakıyor. Bir kadın dışarı doğru ‘’Sami Biberoğulları’’ Diye ünleyince hemen Ayşegül Hanımın odasına daldım ki aman Allah’ım
Benim, yaşlı,çirkin, huysuz sandığım Ayşegül Hanım oldukça genç,oldukça güzel ve daha önemlisi oldukça sevimli bir hanımefendi. Oldukça da güleç yüzlü
İçeri girer girmez sordu?
-Şikayetiniz nedir?
Benim aklım hâla bu kadar güzel bir kızın niçin bodruma atıldığında.
-Bu kadar güzel ve sevimli bir kızı niçin bodruma attılar ki?
-Anlamadım beyefendi. Hangi kızı bodruma atmışlar? Hem bunun bir göz doktoru ile ne alakası var?
-Şeyyy pardon. Ya benim gözlerim kızarıyor, sulanıyor, ayrıca gözlük talebim var.
-Bodrumdaki kız peki?
-Onu boş verin Benim kız..Fethiyedeydi. Şimdi Bodrum’a gitmiş. Kafam ona takılıydı. Fethiye’de ne güzel işi vardı.Bodrum’a niye gitti ki diye düşünüyordum.
Ayşegül Hanım garanti içinden ‘’ Manyak galiba.’’ Demiştir
Neyse...Ayşegül Hanım öncelikle gözlerimdeki kızarıklık,sulanma ve yanma durumları için ‘’ Yaz alerjisi. Şu sıralar herkeste var. Her gün soğuk su ve pamuk ile silin gözlerinizi.Ben bunun için ilaç yazmıyorum size. Mümkün olduğu kadar göz için ilaç kullanmayın.’’ Dedikten sonra gözlük için teste başladı.
Karşımdaki bir levhadan harf okutuyor bana.
-Nasıl okuyabiliyor musunuz?
-Evet sol gözümle okuyabiliyorum ama sağ gözümle okuyamıyorum.Çünkü sağ gözüm kapalı.
Kızcağız şaşırdı.
-Nasıl yani? Sol gözünüz kapalı, sağ gözünüz açık halbuki?
Baktım, hakikaten de öyle, solu sağı karıştırmışım yine, ki kendimi bildim bileli heyecanlanınca karıştırırım hep.
Karşılıklı gülüşmelerden sonra bir kağıda bir şeyler yazdı ve bana uzattı.
-Size iki gözlük birden veriyorum. Biri yakın,biri uzak için. Yakın gözlüğünü bir şey okuyacağınız zaman kullanın. Uzak gözlüğü dediğimiz gözlüğü ise devamlı kullanın. Bu arada bilgisayar başından da kalkın ara sıra.Gözlerinizi dinlendirin.
Hayretle cevap verdim.
-Uzun süre bilgisayar başında olduğumu nasıl anladınız?
Güldü yine.
-Göz bebeklerinizden... Göz bebeklerinizde ‘’Google’’ Yazıyor.Ha ha haaaa.O kadar çok belli ki beyefendi. Bunu anlamak için doktor olmaya gerek yok.
Teşekkür ederek ve hayırlı mesailer dileyerek Ayşegül Hanımdan ayrılırken ‘’ Şu baş hekime bir de ben mi gitsem, gideyim de ‘’ Yahu arkadaş bu güzel kızı niçin bodruma attınız? O bodrumda bakın bakalım başka poliklinik hizmeti veren doktor var mı?’’ Diye çıkışayım dedim ama oldukça yorulmuştum. Bir an önce gözlükleri yaptırıp evin yolunu tutmalıydım. Yav o değil de bir gözlük alayım derken iki gözlüğüm olacaktı ha? Yani dört göz değil altı göz oluyordum artık.
Gözlükçü hemen hastane bitişiğindeydi zaten. İçeri girip Ayşegül Hanımın verdiği kağıdı uzattım. Adam kağıda baktı, nüfus cüzdanımı isteyip bir de bilgisayardan bir şeylere baktıktan sonra konuştu.
-Hımm tamam. Yalnız şöyle bir şey var. İsterseniz oturun öyle izah edeyim size.
Eyvah eyvah...’’Oturun’’ dediğine göre ayakta duyduğum zaman kaldıramayacağım bir kazık geliyor demek ki.
-Beyefendi.Yakın gözlükte bir sorun yok. Onu devlet karşılıyor. Ama..
-Ama?
-Uzak gözlük için koloromatik ( Ya da öyle bir şey) yazmış doktor. Sizde katarakt var mı?
-Bildiğim kadarıyla yok. Ayrıca doktor hanım da demedi.
-Hımmm. Anladım. Ama katarakt tehlikesi görmüş sizde.
-Eee?
-Kolormatik gözlük camlarının fiyatı 240 Tl dir.
-Uhhh. Peki devlet bunu karşılamıyor mu?
-Sadece 10 lirasını karşılıyor. Ayrıca devletin belirlediği çerçeveler dışında çerçeve istersiniz ekstradan para ödemek zorundasınız
-Yok istemem.Şimdi toplamda iki gözlük için kaç para ödemem gerekiyor?
-Hımmmm.Sevdim sizi. Haydi70 Tl de ben indiriyorum. İki gözlük için 170 Tl ödeyeceksiniz.
Yav Allahtan şeytan tüyü var bende. Bak bu adam da sevdi beni. Anında 70 Tl indirim yaptı.
-Hay Allah razı olsun beyefendi.Tamam.siz başlayın gözlükleri hazırlamaya. Kredi kartı geçiyor değil mi?
-Merak etmeyin beyefendi.Geçmese bile geçiriyoruz.
-Allah bir kez daha razı olsun.
İşte karizmatik olmanın faydaları. Kredi kartı geçmese bile bir şekilde geçiriyorlar. Şimdi düşünün bir kere. Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu gibi tipsiz biri olsanız geçirirler mi? Hayatta geçirmezler valla.’’ Para olmadan olmaz’’ derler di mi?
Siparişi verdim ve bir gün daha bekledim.
Bu gün sevgili gözlüklerime kavuştum nihayet. Yakın gözlüğü ile ilgili bir sıkıntım yok.Çünkü zaten kullanıyordum. Ama uzak gözlüğü denen ve sürekli takmak zorunda olduğum gözlükle ilgili problemlerim var: Birincisi artık dünyayı kahve rengi görüyordum. O kısım o kadar sorun değil. Asıl sorun:Yahu sanki hep önümde bir basamak var ve ben ona çarpacakmışım gibi bir durumla karşı karşıyayım. Yolda yürürken sebepsiz yere önümde basamak varmış gibi ayağımı kaldırıyorum. Durumu gözlükçüye söylediğimde ‘’ Alışırsın,alışırsın.Bir iki güne bir şey kalmaz’’ Dedi ya ona da kafam takıldı.’’Alışırsın’’ derken mecaz mı yaptı, yoksa gözlükleri mi kast etti şimdi düşününce fazla emin değilim.
Ha, unuttum. Benim bir sorunum daha var. Hayatta kullanmaktan gıcık olduğum üç nesne vardır:Şemsiye,şapka, gözlük...Bu gün öğleden beri elim en az yüz defa gözlüğe gitti çıkarmak için. Her defasında gözlükçünün sesi çınladı kulaklarımda, vaz geçtim: ‘’Alışırsın,alışırsın.’’
Alışacağım artık,başka çare yok.
Cildiye ve ortopedide beni neler bekliyor Allah bilir.
RESİM: İki gözlüğüm ve ben.( Burnumun üstündeki uzak gözlüğüm,kafamdaki ise yakın gözlüğüm. Önümdeki yiyecekler ise besleye besleye 95 kiloya ulaştırdığım 2 No lu Kangalımın diyet yemekleri aslında. Ben o iki parça şeyle doyar mıyım hiç? 2 No lu Kangalım dört gündür mecburi diyette.
YORUMLAR
herkes dişçiden korkar, ben göz doktorundan :))
korkum ve tembelliğimden zamanı geldiği halde gidemiyorum
gülümseten bir yazıydı yine
paylaşıma teşekkürler
selam ve saygılar
sami biberoğulları
O göz doktoruna mutlaka gidin bence. Çünkü ben de geç kaldım biraz faturası daha kalın camlı bir gözlük oldu. Hatta iki gözlük ))))))))
Selam ve sevgilerimle.
He yav he he!!!
Hastaneler, Postaneler, pastaneler hepisi güzelleşti.
Devletin adına çalışan hiç bir yer kalmadı! Satsınlar anasını satayım oraları da kurtulalım.
Ben zaten biliyorum! Sami ağabey evden dışarı çıkınca maceralara hazırlanın!!!
Ağabey benden büyük olduğunuz için özür dileyerek söyleyim de kırılma!
Evden dışarı çıktın! Kafanı önüne eğ hiç bir yere bakma, hiç kimseyle konuşma! Amma sen dönüp eve geldiğinde dersin ki kaldırımlar şöyle,taşlar şu şekil.Sen bildiğini yap ağabey. Yoksa nasıl maceralarını okuruz sonra.
Doktor Ayşegül hanımı başhekim bodrumda saklıyor ki kimse görmesin herhalde! Keşke çıksaydın yanına! Sorsaydın '''Niye o kızı orada saklıyorsun?''' diye.
Yüreğin dert görmesin Ağabey.
Yine gülümsettin.
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Aynen dediğin gibi hiç kimseyle konuşmasam bu sefer de kaldırım taşları üzerine bir şeyler yazarım. Maksat zaten bir şeyler üzerine yazı yazmak. Daha doğrusu bir şeyleri dostlarla paylaşmak. Tabii ki biraz da vakit geçirmek...
İlgin için teşekkür ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam,
1- 90'lık da olsa, o deyyusa "Ulan moruk! Seni eskiden ambulansla mı alıyorlardı evinden?" dememek için zor tutardım kendimi...
2- Ayşegül'ü bodruma atmalarının nedeni, tabii ki güzelliği... Ötekiler işlerinin başından vırt zırt uzaklaşmasınlar, diye... :)))
3- Gözlerinizin kızarıklığı için tuzu kesmenizi öneririm...
3- Kaşıntıların nedeni büyük ihtimalle stres...
4- Bence, uzak gözlüğüne alışmaya çalışmayın, çünkü kusur gözlükten kaynaklanıyor...
Selam ve saygılarımla.
sami biberoğulları
Ben çoğu zaman insanlarla konuşmalarımda '' he he'' Derim böylece hem ben rahatlarım,hem de karşımdaki benden onay aldığı için rahatlamış olur. Yani ''He he'' Oldukça etkili bir sözcüktür. Hele de ne anlatırsanız anlatın boşa gidecek nato mermer nato kafalara karşı. )))
Yorumunuzda belirttiğiniz bir husus benim için oldukça dikkat çekici ve uyarıcı oldu. Evet tuz...Maalesef üç beyazın üçünü de olabildiğince kullanıyorum.
Kaşıntı konusunda da oldukça haklısınız sanırım. Zira akşam yatarken daha fazlalaşıyor.
Yazılarımda rahat bir insan görüntüsü çiziyorum belki ama gerçek hayatta hiç de öyle değilim.
Selam ve sevgilerimle.
Anlamadığım bir şey vardır hep: Bu millet hastalanmak için hep benim hasta olmamı mı bekler, yoksa milletin neredeyse tamamı hep hasta mıdır? Zira Kadıköy’e giden otobüs Merdivenköyde adeta boşaldı. Kalan üç beş yolcunun da Göztepedeki asıl hastanede ineceğinden adım gibi eminim.
Ben de cidden ne zaman hasta olsam bunu düşünürüm. Bence bu ülkede sürekli hastaneler arası dolaşan adeta bunu meslek disiplini haline getirmiş hastalar var, güleriz ağlanacak halimize :)))))
sami biberoğulları
Demek ki aynı dertten muzdaribiz)))))
Sayfama şeref verdiğiniz ve yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Günaydınlar Sami hocam, geçmiş olsun efendim.
İki oyunu bir arada izlerken gülermisin ağlarmısın dedirtti kaleminizin izleri.
Aziz Nesin'in yazdığı, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ı yaşattınız bu sabah bana efendim.
Olacak O Kadar, Levent Kırca'nın yarattığı oyunu izler gibi oldum sayfanızda , Siz çok yaşayın Sami hocam.
Maalesef ülkemizin son durumlarından ne çok sinema senaryolari yazılır...
Alışacağız efendim alışacağız.
Tebrik ederim, bu karışık dünyada gülmeyi unuturken, sizin sayfalarınıza rastlamakla terapi olmaktayız...
Saygılarımı bıraktım değerli öğretmenimiz...
sami biberoğulları
Sizin de belirttiğiniz gibi alışacağız . Nelere alışmadık ki?
Selam ve sevgilerimle.
Kıymetli hocam
Tam senesini hatırlamıyorum tahminen on beş sene öncesinde ismini vermeyeyim ama adına şarkı yazılmış İstanbuldaki bir hastaneden röntgen sonuçlarını almaya gidip bodrum katta indiğimde kedi büyüklüğünde farelerin aheste aheste koridorda gezindiğine şahit oldum. Aynı hastane bu gün o günlerle kıyaslanamayacak ölçüde temiz ve konforlu bunu dile getirince enteresan bir şekilde bazı insanların şimşeklerini üzerinize çekiyorsunuz. Ne yapalım şimdi bu farkı görmeyelim mi?!’’yakın zaman da malumunuz devlet hastanesinde bir ameliyat geçirdim hastahane de tek kişilik odalar vardı. Servis deki odalar, televizyon, buzdolabı, banyo, vesaire her türlü lükse sahipti. Taburcu olacağım gün elinde bir dosyayla odama hastanenin sivil memurlarından bir geldi bana kontrollere gelip gitmem için hiç bir ücret talep etmeksizin ambulans isteyip istemediğimi sordu. Çok şaşırdım nasıl yani şimdi bana kontroller için ambulans mı tahsis edeceksiniz? Evet isterseniz ambulansla gelip gide bilirsiniz dedi. Yok kardeşim ben kendi imkanlarımla gelip giderim siz imkanı olmayanlara tahsis edin sağ olun dedim o da siz bilirsiniz deyip gitti.Bütün samimiyetimle söylüyorum yediğim hastane yemeklerinin tadı damağımda kaldı yani o kadar kaliteliydi doktorların ilgisinden hastanenin kalitesine kadar her şey geçmişle mukayese edilmeyecek kadar güzeldi. Bu imkanları milletime sağlayan herkese gönül dolusu teşekkür ederim. Yazınızda geçen o amca hangi geçmişten bahsettiğini doğrusu bende anlamadım.
Yazınızı her zaman ki gibi büyük bir keyifle okudum.
Kaleminize emeğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
40-50 sene öncesine nazaran bu ülkede değişmeyen şeyler de var, değişen şeyler de. Mesela değişmeyen şeylerin başında güzeli,iyiyi takdir etmemek var. Her iyinin altında bir bit yeniği aramak var.
Ülkede çok çok güzel şeyler de oluyor ki bir kaç tanesine sen örnek vermişsin.
Mesela 20 sene önceki Fethiye Devlet hastanesinde bir asansör bile yoktu.Hastalar tekerlekli sandalye üzerinde birkaç kişi tarafından omuzlara alınır üst kata öyle çıkarılırdı. Şimdiki Fethiye Devlet Hastanesinde ağır hastalar için tek yataklı odalar var ve dediğin gibi banyosu, tuvaleti, televizyonu olan odalar bunlar..
Şimdi bunları anlattığımız zaman. '' Teknoloji gelişti efendim. Hangi iktidar gelirse gelsin bunlar zaten olacaktı.Deniyor. Evet tabii ki teknoloji gelişti ama bildiğim kadarıyla asansör denen şey taaa 1900lü yıllarda vardı bu ülkede. Ama 1999 yılında Fethiye gibi turistik bir ilçenin devlet hastanesinde yoktu. Yani olaya sadece '' Teknoloji gelişti efendim'' Gözüyle bakamazsınız.
Evet söylenecek çok şey var da senin de belirttiğin gibi bunları söyleyince iktidar yalakası oluyorsun maalesef. Oysa oy bile kullanmıyorum.
Selam ve sevgilerimle.