- 951 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
'LALEZAR'..
Muharrem Ceylan...
Araştırmacı-Yazar...
Lale Bahçesi..Sıra,sıra...,Yanyana uzanmış güzellikler...
Emirgan’a annesiyle beraber geldiği çocukluğunun ele avuca sığmaz o haşerılıklarla dolu günlerini
hatırladı....
Zavallı kadıncağız İstanbulun o giz dolu mekanlarını,her defasında suratı hiddetten simsiyah olmuş bir şekilde dolaştırmıştı ona..Yaramazın dünyasında iki iş vardı;okul ve futbol...
Okul ertelenebilirdi fakat futbol asla..
Tabii olarak bu gibi lüzumsuz(!) ziyaretlerde zaman futboldan alınınca;tepki de büyük oluyordu hani...
Nedense anne,vakti okul saatlerinden alıp bu tür geziler de kullanmayı hiç düşünmüyordu..
O da ilgilenmiyormuş gibi gözüküyordu bu tür etkinliklerden her zaman..
Onlar kuzeye bakarsa o güneye ,onlar doğuya bakarsa o da batıya bakardı genellikle..
Yani onlara sırtını dönerdi,kulaklarını kapatırdı söylenenlere..İşte Emirgan da ki Lale Bahçeleri de çocukluğunda ilgilenmediği mekanlardandı,nereden bilebirdi ki ilerki yıllarda bu yerlerin ruh dünyasında oldukça derin izler bırakcağını...’Ruhun şad olsun biricik anneciğim..’ Sözleri semaya yükseldi o an..
Yaş yetmişi birhayli aşmasına rağmen;onun Baharda en önemli işlerinden biriydi Emirgandaki Lale Bahçelerini dolaşmak..Genellikle Nisan sonlarını seçerdi Emirgan Gezileri için..Hatta bazan bir gün bile kafi gelmez,Lale Mevsiminin birkaç gününü ayırırdı bu muhteşem temaşaya...
Onu,lale bahçelerindeki mükemmel görüntü çok değişik iklimlere sürüklerdi..Huzurla dolardı ruh dünyası; rengarenk çiçeklerin arasında kaybolup giderdi ötelere...
Lale Bahçeleri arasından Boğazın o müthiş manzarasında kaybolmuş,bir bank üzerinde dinlenirken..:
-Efendim yanınıza oturabilir miyim,naif sesiyle çeki düzen verdi kendine.. Gelen bu büyük kentte Sanat Tarihi okuyan taşralı bir gençti..
-Herhalde lalelere çok özel bir merak duyuyorsunuz..Takip ettim de her Lale Bahçesini çok dikkatlice inceliyorsunuz..Fark etmiyorsunuz ama aralarında kayboluyor gibisiniz..
-Lale bizim kültürümüzün çiçeği..Biz onu bu topraklarla, bin küsur yıl önce Himalaya eteklerinden sevginin ölümsüz ifadesi olarak buluşturduk..
Anadolu laleyi sevdi lale Anadoluyu...
Anadolu Laleyle güzelleşti,lale Anadoluyla...Kısaca Anadolu Lale ile yenilendi..Lale Anadoluyu Yeniledi...
-Evet doğru söylüyorsunuz Selçuklular çinilerinde en çok lale motifini kullanmışlardır...
-Sadece çini de mi..Dokumada evlerinin bahçelerinde.hayatın her alanında...Ya Osmanlılar bütün bunlara ilaveten tüm sanat dallarında laleyle bir olmuşlar..Kostantiniyyeyi laleler şehri yapmışlardır........
Kısaca lale sevginin,onun da kıristalleşmiş şekli olan aşkın çiçeğidir...Bizi Ortaasyadan Anadolu topraklarına atan Pörsümez Aşkın Çiçeğidir Lale...Yani Müslüman Türkün Çiçeği Lale...
-Genç beyin yanılmamıştı belki bu güne kadar hiç duymadığı sözler işitiyordu lale hakkında ..Sınıf olarak geldikleri Emirgan Gezisinde arkadaşlarından hafifçe ayrılarak Lalenin Sırları hakkında çok önemli noktalara ulaşacaktı bu sohbetle...Bekletmeden dialoğa derinlik kazandırdı..’Bizi Orta Asya dan Anadolu topraklarına atan Aşkın çiçeği lale’cümlenizi açarmısınız biraz...?
-İlginize sevindim..Sanat ve Tarih okuyan bir öğrenciye de bu yakışır elbet...Benim de düşüncelerime değer verdiğin için de teşekkür ederim..Biz Türkler 8.yy ortalarında yapılan Talas Savaşında Müslümanların yanında olduk; Çinlilerin karşısında..Mücadelede Müslümanların zaferiyle sonuçlandı..Bu olaydan sonra Türkler İslamiyetle tanıştı,Karahanlılar,Gazneliler ve Selçuklular Müslüman Türk Devletleriydiler...Allah ve Resulünün aşkı öyle zirve yaptı ki,binlerce yıllık Atayurduna sığmaz oldu..Anadolu ve Kostantiniyye Müslüman Türklerin Kızıl Elması oldu.Bu sevgi;toplumun her katmanına yayıldı büyüdü tutkuya dönüştü..Bunun en büyük sebebi de İslam Peygamberinin ’Kostantiniyye elbet bir gün feth olunacaktır,onu feth eden emir ne güzel emir,onun askerleri ne güzel askerdir.’Hadisi Şerifidir...Yani Müslüman Türkleri Anadolu Kapılarına yığan sevda budur..Bu hadisi şerifte övülen kumandan ve asker olabilmekti amaçları ecdadın...... İşte bu önümüzdeki lale bahçeleri bu büyük aşk uğruna terk edilen sevgilerin ve sevgililerin hatıralarıdır..Gülistan’ın karşılığıdır, Lalezar...Güller Diyarına ulaşmanın yitirilenleridir Lale Bahçeleri...
Asırlar sonra Fuzulinin dilinden dökülen; o ölümsüz mısralarda olduğu gibi:
Haki payine yetem der ömrlerdür muttasıl,
Başını daştan daşa urup gezer avare su....
Bilindiği gibi Fuzulinin sudan kastı Fırat ve Dicle Nehirleridir.’.Su Peygamber Efendimizin ayağının bastığı toprakları öpebilme arzusu ile,asırlardır başını taştan taşa vurup başıboş gezer...’
Bundan daha değerli inci mesabesinde bir söz olabilir mi..?Yürekleri ve benliği delip geçen...
Aman Yarabbi...
Genç insan bir lale muhabbetinden nerelere ulaşmıştı kendisi de fark edememişti..Aslında finali biraz sonra dinleyeceği hikayede yaşayacaktı..Zaten sözde o noktadaydı...
-Anlatılır ki;Anadoluya olan, kutlu yürüyüşlerden birinde; Semerkantlı Kınık Beyinin oğluna aşık,ay parçası bir Türkmen genç kız; tarifsiz bir arzu ile kafileye katılmak istese de,yatalak olan annesinden dolayı bu amacına ulaşamaz..
Durumu farkeden annenin ısrarlarına rağmen muradına eremez..Çünkü o Efendimiz SAV’in ’Cennet annelerin ayakları altındadır.’Hadisi Şerifini bilmekteydi ve annesinin ona olan ihtiyacı oldukça fazlaydı..
Veysel Karani Ahlaklı Aybüke...
Fakat yine de kafileyi şehir dışına kadar çıkarak uğurlar Aybüke..Beyin oğlunun kızkardeşine de kendi çeyizinden özenle sakladığı bembeyaz bir mendilin içerisinde üç lale soğanını dikkatle sararak menzile ulaştıklarında ağasına vermesini tenbih ederek;helalleşir ve kafileden ayrılır..Genç kız kardeş durumu anlamıştır..Aybüke ağabisine aşıktır ve ağanın bu tertemiz sevgiden haberi bile yoktur..Derhal emaneti sahibine vermek ister ama verdiği söz üzere bundan vazgeçer..Ayları aşan yolculuktan sonra kafile Şam civarında deniz kenarında bir bölgeye ulaşmıştır..Çadırlar kurulur kafile yerine yerleşir ve kızkardeş emaneti sahibine ulaştırır...Beyaz mendil içindeki üç lale soğanını alan delikanlı,Aybükenin ilanı aşkını anlar...Delikanlı, ay yüzlü genç kıza ait kalbinin derinliklerinde bir cemrenin varlığından haberdar olur o an..Kız kardeşine neden beyaz mendili Semerkantta vermediğini hiddetle sorar...Ama yapılacakta bir şey yoktur......
Lale soğanları dikim mevsiminde çok özel bir ilgi ile,
toprağa verilir ve Mart sonunda üç ayrı renkte kırmızı,beyaz,siyaha yakın mor olarak bütün güzelliğiyle Beyoğlunun kıldan çadırının önündedir..Beyaz mendil;kırmızı,beyaz ve siyaha yakın mor üç ayrı renkte lale..Ve Aybükenin Beyoğluna verdiği mesaj...
-Genç insan öykünün akışına öyle kaptırmıştır ki kendini ...Heyecanla sorar:Nasıl bir mesaj vermek istemiş peki Aybüke...?
-Lale her şeyden önce Allah aşkının belirtisidir..Lalenin içindeki siyahlık, ilahi aşktan kavrulan gönüllerin işarettir...Dış görünüş ise beşeri aşkın ifadesi;kırmızı lale kiristalleşen bir sevgi,beyaz lale,sevginin temizliği,siyaha yakın mor lale de umutsuz bir aşkın işaretidir..Beyaz mendil de hükümranlık, gönüldeki kutlu muştunun gerçekleşmesi...Kısaca Aybüke İstanbulun Fethini maşuk için dilemiş,temennide bulunmuştur..
Beyoğlu yıllarca bu buruk aşkın acısını kalbinin her katmanında dayanılmaz elemle yaşar..İleri
yaşlarda Anadolulu bir kadınla izdivaçta bulunur ve iki erkek evlat sahibi olur..Malazgirt savaşına iki
oğluyla birlikte katılıp şehitlik mertebesine ulaşır...Malazgirt, Müslüman Türklere İstanbulun Fethini hazırlayan ilk adım olmuştur...
Aybüke, rivayet ki;hiç evlenmemiş ruhunu Rahmana teslim ettiğinde evinin bahçesine siyaha yakın mor lalerin arasına defnedilmiş...İşte bu öykü; binlerce ATA YURDUNDA BIRAKILAN CANLARIN VE CANANLARIN sadece birinin hikayesi..Onların alameti de; PAMİR DAĞLARINDAN toplanıp Anadoluya; aşkın nişanesi olarak,Kostantiniyyenin olası fethinde şehre dikilmek üzere , gönderilen sayısız lale soğanı..
Bu güzel lale bahçelerine her temaşamda seyrettiğim her çiçek; beni Atayurduna alıp götürür ,oralarda yarım kalmış sevdaların,sevgilerin,sevgililerin yürek delen anılarını hatırlatır..Kutlu bir amaca ulaşmanın değerli
karşılığını gözlerimin önüne serer..GÜLİSTANA ULAŞMANIN YOLUDUR LALEZAR...BU AZİZ MİLLETİN RESULULAH EFENDİMİZE DUYDUĞU ÖLÜMSÜZ SEVGİNİN KARŞILIĞIDIR... BU ALTIN TABLO...
-Genç bambaşka bir ruh dünyasına sürüklenmişti anlatılanlarla..Gözlerindeki damlaları farkettirmemeye çalıştı ve sordu..O zaman Fatihin bir elinde gül diğer elinde beyaz mendille Nakkaş Sinan Beye yaptırdığı o ölümsüz gravür bize çok şey anlatıyor...
-Evet dedi,Bilge Adam,mesele ancak bu kadar mükemmel özetlenir..
Cennet Mekan Fatih Sultan
Mehmet Han,o ölümsüz tabloyla dünyaya şunu haykırdı...
Beyaz Mendili aşağılarda tutarak:Saltanat bizim için değersizdir..Önemli olan gül kokusudur...Allah ve Resulünün aşkıdır....
Dünya bu mesajı aldı ve düşman onu Roma yolunda şehid etti..
İstanbulu laleyle buluşturan da o ÖVÜLMÜŞ KOMUTANDIR...
Neydi Övülmüş kumutanın hedefi...’Allahü Teala Hazretleri mümin kullarına tesbihle,tekbirle Sübhanallah diyerek Allahü Ekber sedaları ile Kostantiniyyetül Rumiyyeyi açmadıkça,fethini nasib etmedikçe kıyamet kopmaz.’ Kutlu sözünü gerçekleştirmek..Yani Romayı İslam Topraklarına katmak...
Fakat Romanın Fethi Gönüllerde Olacaktı...Savaşla değil......
Onun da saati ve zamanı vardı...Roma bugünkü Avrupanın Başşehri dır...
Önce ’LALEZAR’ sonra ’GÜLZAR’...
İstanbulu nasıl Lale Bahçesine çevirmişse bu Aziz Millet,Roma’yı da Gül Bahçesine dönüştürecektir.....
İnşeallah...
-Bunu da anlatacak mısınız..?
Hayır dedi Bilge Adam..Bu kartvizitim,bu da davetiye; bahse konu ile ilgili konferansta bu anlamlı muştuyu açıklamaya çalışacağım...Bendeniz Emekli Edebiyat Profösörü Abdullah Birkişi...Uzun yıllar Amerikan Üniversitelerinde Türkoloji dersleri okuttum..Vereceğim Konferansa arkadaşlarınızla davetlisiniz...
Emirgenda laleler ziyaretçilerine o gün çok daha anlamlı seyir huzuru sunuyorlardı...
Hafifçe esen meltem eşliğinde...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.