- 1219 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
CANİKOM!
Canikom diyorum ya kusura bakma. Bilirsin resmiyeti pek sevmem. Resmi olunca hanımefendi, beyefendi hitap tarzları dolaşacak ya ortalıkta. İşin yoksa başka karakterlere bürünecek, kendin olmaktan çıkacaksın. Ben de hiç sevmem, şekilden şekle girmelere. Neysem o yani. Sen de öylesin ya. Zaten öyle olmasaydın sana bu deli gönlümü kaptırır mıydım. Kendi halimde yaşar giderdim. Gerçi şu zaman oldu kendi halimdeyim. Niye dersen sen bana o kadar yakınken sanki okyanuslar ötesindesin.
Canikom! Bugün Pazar biliyorsun. Her zamanki gibi erkenden kalkmış, beş km. yürümüştüm. Sabah biraz erken çıkınca şu çok sevdiğim köpekler var ya, beni başkasına benzetmiş olmalılar ki ikisi, üçü birden hırlayarak saldırı pozisyonuna geçmezler mi. Yav durun etmeyin ben şuyum buyum, yazar müsvettesiyim desem de tınlamadılar. Ben de onlara hırlayınca bir adım geri attılar. İşte o zaman anladım ki bir gün ikimiz bile birbirimize hırlayacağız demektir. Neyse kendimizi köpek yapmayalım da. Biz asla hırlamayız. Zira bizim aşkımız bir yıllık değil; yüz yıllık, bin yıllık. Aşk dediğin böyle olmalı işte. Elin işte gözün oynaşta olmayacak. Bizim gibi mantıklı düşüneceksin. Hani aşk için mantıksızlık diyorlar ya hiç de öyle değil. Hep mantıklı düşüne düşüne hareket ettiğimiz için ikimiz de deden kalma evdeyiz hâlâ. Ya geçinemezsem korkusunu bir türlü yenemedik ki. Etrafımızdakiler kötü örnek oluyorlar bize. Evlenen bir yıl sonra mahkeme kapısında. Neymiş efendim, hayat şartları zormuş. Ne yapacağımız şaşırdık zaten. Ben geldim yetmiş yaşıma sen de altmış. Böyle giderse yüz yaşında balayına ancak çıkacağız herhalde. Neyse! Şimdiki gençler de bir alem ha. Çorap değiştirir gibi sevgili değiştiriyorlar. Kızlara, oğlanlara yavuklu dayanmıyor valla. Biz ikimizi tam bulduk. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş derler ya. İşte öyle bir şey. Şeş kaza ayrılmış olsak, ikimiz de iyot gibi açıkta kalacağız. Kimse dönüp bakmaz bile bizden tarafa. Sen şu Amerikalı artist var ya ona benzemek için doktora vücudunda elletmediğin yer kalmadı. Doktorun binde biri kadar ben elleseydim bi tarafına şimdiye dek boyumuz kadar sıpamız olurdu. Sen de mazeret yok değil ya. “ Neymiş efendim vücudum deforma olacakmış. Yaşlılığı sevmiyormuşum.” Off off! Şu deli gönlüm sana tapmasaydı çoktan cızdamı çekmiştim ya. Dua etki kalbin temiz. Vücudun gibi şekilden şekle girmemiş durumda. Yoksa ben yapacağımı biliyordum. Seni yoksa dağa kaçırırdım. Hatırlıyor musun, artık evlen benimle, aksi takdirde dağa kaçırırım dediğimde senin yanıtın çok hoşuma gitmişti de gülmekten altıma etmiştim.
“ Cinsi batasıca nasıl da cinsine çekmiş! “
Her halde beni ayıya falan benzetmiş oldun. İşte bunu düşüne düşüne buldum. Bu da benim kıvrak zekaya sahip olduğumu göstermiyor mu. Yav canikom, benim çocukluğum hep köyde geçti. At sırtından hiç inmedim ki. Rahmetli babam:
Sen ancak dağdan odun getirmeye yararsın, diyordu. Ben de böylece dağdaki ayılarla, kurtlarla, tilkilerle arkadaşlık yapmaya başladım ve onlarla da çok iyi anlaşıyordum. İyi ki öyle olmuş. Şimdi bu koca şehirde sıkıldıkça hep o eski günlerimi anımsayarak teselli oluyorum.
Canikom, bugün Pazar günü dedim ya. Sana şöyle kıyağından bir aşk mektubu yazayım diye aklımdan geçti. Ben artık okur yazar bir şehirliyim. Yani hem okurum hem de yazarım. Sen beni ecücük küçümsüyon ama hiç de küçümseme. Ben öldükten sonra öyle meşhur olacağım ki sen de şaşacaksın. Beni Nobel’e aday gösterecekler belki de ödül alıp senin hayatını garanti edeceğim. Dua et ki benden sonra yüz sene daha fazla yaşayasın.
Okur yazarım dedim ya. Masamın üzerindeki kitaplar nerdeyse tavana değecekler. Günde iki roman bitiriyorum Suçluyu çapraz ifadeye almaları gibi masamın üzerinde her zaman sağlı sollu iki roman açık vaziyette. Gözlerim fıldır fıldır yuvalarından bilye gibi oynamakta. Zaten adım çıkmış şaşıya. Şaşı aşağı şaşı yukarı deyip duruyorlar. Bugün iki roman bitirdim. Hemşerim olan Öner Yağcı’nın Kardelen ve Turnalar. Seksen yıllarındaki sancılı dönemi öyle bir yazmış ki doğrusu okumanı isterdim. Gerçi sen de benim gibi okumayı sonradan söktün ya, fark etmez. Ne telefonumuz var ne de bilgisayarımız. Bunlara sanal dünya diyorlar. Nedecen ya sanal dünyayı. Ne işime yarar. Görüyorum da herkesin elinde bir sanal dünya, tuvalete bile onunla gidiyorlar. Millet mektuplarını maille atarken, ben ise aslanlar gibi Ptt.ye gidip gönderiyorum.Asker mektubu görülmüştür gibi bir de zarfını dilimle yalayıp sana sıcacık duygularımı zarfla birlikte yollamış oluyorum.
Canikom, bu nasıl aşk mektubu diyecek olursan çok haklısın. Seninle ilgili hiçbir duygu belirtmemişim, değil mi. Valla ben kibarlıktan utanırım. Şimdi sana boyuna posuna; gözüne, kaşına, ağzına, dişine vurgunum desem reklamını yapmış olacam. Bütün dünya alem, bu prenses kim diye meraktan çatlayacaklar. Sen zaten farklısın. Sivri topuklarınla Arnavut kaldırımlarında omzunda siyam derisi çantanla yürüdükçe hemen kendini ortaya koyuyorsun. Kalçaların, sağdan sola değirmen taşı gibi döndükçe kim bilir kaç erkeğin canını okuyorsun.
Ben de senden aşağı kalır tarafım yok Allah’a şükürler olsun. Çarlez Bronson tipimle anamın kızıldereli, babamın ne idiğü belirsiz biri olduğu hemen ortaya çıkıyor.
Canikom, bir tanem! Her zamanki gibi beni asla aklından çıkarma!
Seni çok seviyorum!
YORUMLAR
Senin yazında, mektubun da böyle olur işte...
Eğip bükmeden, süsleyip ağdalandırmadan.
Olduğu gibi mertçe açık açık.
Selamlarımla can dost.
Ayhan Sarıkaya
Angaradan dünyalar gadar selam gönderiyorum.
Sağlıklı ömürler diliyom.
Selamlar abim benim.
Ayhan Sarıkaya
Angaradan dünyalar gadar selam gönderiyorum.
Sağlıklı ömürler diliyom.
Selamlar abim benim.
Bedri Tokul
Gözlerinden öperim.