KARDA YÜRÜYÜP İZİNİ BELLİ ETMEYECEKSİN*****************
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Türkşekerde Ticaret şefiydim. İşim, çalıştığım fabrikanın mübayaa işlerini yürütmekti. Doğrudan satınalma yetkimi aşan mübayaalarda ihale açıp teklif toplayarak ihale komisyonuna sunmak da benim görevimdi. Kendim de o komisyonun bir üyesiydim
Yine böyle yüksek meblağlı bir mal alımı için ihale düzenlemiştim. Birkaç gün içinde teklifleri toplayıp alım işini tamamlayacaktık.
İşten çıkmış evime gidiyordum. Yolda, ihale için şartname alan tüccarlardan biri ile karşılaştık. Selam sabahtan sonra adam önünde bulunduğumuz meyhaneyi göstererek, “Şurada oturup birer kadeh parlatalım mı?” diye ısrar etmeye başladı. Kabul etmek istemedim.
“Yok, evdekiler merak eder.”
O ise sülük gibi yapışmıştı bir kere, kurtul kurtulabilirsen. “Benim evdekiler de beni merak ederler. Ne olmuş yani? Şurada bir saat takılacağız diye karı sopası mı yiyeceğiz?” diyerek beni meyhaneden içeri çekiştiriyordu.
“Yemeyiz de…” Bir şey de diyomiyordum ki! “Adamı nefessiz bırakan o ağır kokuları ve sarhoş sohbetlerinin kuru gürültüleri yüzünden böyle köhne meyhaneler pek bunaltır beni; şöyle bahçesi olan bir yere takılsaydık hiç olmazsa.” diye itiraz edecek olduysam da,
“Öyle deme dostum, buranın mezeleri hem ucuz, hem tazedir. Verdiğimiz onca zahmete karşı izin ver de biz de izzet-i ikramımızı yapalım.” diyerek çekiştirmelerinin dozajını arttırınca yol ortasında debelenip durmaktansa içeri girmeye razı oldum.
“Israr ediyorsun madem…”
İçeri girip boş bir masaya yöneldik.
“Şef! Bak buraya! Bize birer tek rakı yanında en taze mezen hangisiyse al, getir! Otur dostum, otur!” Oturduk masaya. Oturduğumuzla beraber adam açtı ağzını, yumdu gözünü. “Vallahi makamın, mevkin için değil; seni insanlığın için pek sevdim. Kafamın uyuşacağı adamı siluetinden anlarım ben. Şunun şurasında üç beş adam kaldık piyasada, birbirimize yarenlik etmekten başka çaremiz mi var? Öyle değil mi dostum?
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle… Bu dünya yalan dünya. Düşünsene dünyanın güneş çevresinde dönüşü bile güneşten menfaati olduğu için! Menfaatin yoksa arkadaşın da yok. Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal..”
“Öyleee, öyle… Bizler sıradan insanlar gibi olamayız. Adamlığımız izin vermez buna. Sen de, ben de menfaat zinciriyle bağlı değiliz birbirimize, yoksa adamlığımızın bir kıymet-i harbiyesi olmazdı. Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle…Bizi beşeriyette üstün kılan sadece adamlığımızdır, başka bir şey değil. Ama ve lakin bizim adamlar arasında dahi tam bir birliktelik kuramıyoruz, hepsi kendi kadar adam. Yeri ve zamanı geliyor, bir bakmışın menfaat için satıvermiş seni. Seni sevip bağrıma basışım inan ki, bu adam kıtlığında adam gibi adam oluşundandır. Yoksa makamın, mevkin vallahi hiç önemli değil. Neticede hazırlamışın şartnameyi, açmışsın ihaleyi, isteyen gelir, verir teklifini, değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle…Elimizden tutup önümüzü açacak bir adama herkesin ihtiyacı var. Biz bilmiyor muyuz, biricik dostumuza ihalenin bizde kalması için teklif fiyatımıza ne yazalım diye sormayı? Biliyoruz elbet! Ama yakışık almaz… Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle…Bizimle aynı malı satan bir sürü ticarethane var. Her önüne gelen açmış bir ticarethane, hepsi ihale kazanıp fabrikalara mal satma derdine düşmüş. Ama hiç biri adam değil vallahi! Rabbena, hep bana… Hiç kimse demiyor ki, bu ihalede biz teklifleri yüksek verelim de ihale sende kalsın. Allah gözlerini doyursun, kırdıkça kırıyorlar…Sen daha iyi bilirsin öyle tipleri. Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle…Senden iyi olmasın, sen gelmeden evvel bir ticaret şefi vardı. Hani canım, ihaleye fesat karıştırdı, denilerek sürgüne yollandı ya, işte o… Kendi yok, ama Allah’ı var; çok güzel bir adamdı vallahi. Ticaret Şefliği yapacaksan onun gibi yapacaksın. Onun gibi işbilir, becerikli birini bir iftirayla sürgün ettiler ya, yazıklar olsun! Yok, yok, adam kalmamış bu dünyada…”
“Duyduğuma göre sütten çıkmış ak kaşık da değilmiş ama…”
“Yok, yok, yanlış duymuşun. Onun nasıl bir adam olduğunu çok iyi bilirdim ben. Sen daha iyi bilirsin de… Hani kurtlar karda iki ayaklı yürür, derler ya! İki ayağının üstünde dinelip öyle yürüdükleri için değil tabii… Kurt sürüsü hareket halindeyken ard arda ve öncü kurdun ayak izlerine basarak ilerlerler. Ve her kurt arka ayaklarını mutlaka ön ayaklarıyla bastıkları yere basar. Ayak izlerine bakarak oradan bir kurt sürüsü geçtiğini, hatta bir kurt geçtiğini anlamak zordur. İşte o da böyle biriydi. Karda yürüyüp izini belli etmezdi hiç...”
“Kurtların öncü kurdun ayak izlerine basarak ve arka ayaklarıyla ön ayaklarının bastığı yere basarak ilerlemeleri karda yürüyüp izini belli etmemek iç güdüsüyle değil, daha önce basılıp sertleşmiş yere basıp kara gömülmeme iç güdüsüyle uyguladıkları bir şeydir. O, adımlarına dikkat etmemiş herhalde ki, batmış. Öyle değil mi dostum?”
“Öyle de diyebiliriz hani! Kulakları çınlasın, biraz tedbirsiz adamdı. Maaşından daha çoğunu harcamaktan gocunmazdı pek. Parayı bol bulunca ne oldum delisi oldu. Kaç kere ikaz edecek oldum, şefim bu model araba bir servis şefine fazla, dikkat çekersin; sonra bunu satın alacak parayı nerden buldun diye sormaya başlarlar, diye. Haklı değil miyim dostum?”
“Haklısın dostum…”
“Ama cahil çocuk dinlemedi ki! Hayat onun bildiği gibi değil ki… Etrafı ve zamanı kollamalı insan. Her şeyin bir sırası vardır. Harcama paranı, altın al, hisse senedi al…Emekli olunca da araba mı alırsın, ev mi alırsın, kimsenin diyecek bir lafı olmaz. İnsan karda yürüyüp izini belli etmemeli. Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“
Öyleee, öyle…Şef! Bize iki tek daha getir!”
“Kalksak…”
“Kalkarız efendim, kalkarız. Hele iki tek daha içelim… Ne diyordum? Hah… Aptal oğlan kendi başını kendi yaktı diyordum. Burası küçük yer, herkes her şeyin dedikodusunu yapar burada. Milletin diline düşmemek için çaktırmadan yaşayacaksın. Çaktırmadan yapacaksın her şeyi…”
“Karda yürüyüp izini belli etmeyeceksin!”
“Aynen öyle dostum! Ne yapacaksan sessiz sedasız yapmak gerek. Kaç kere ikaz ettim: Şefim, dedim, bizim esnafımızda din, imam yoktur, biri öbürünü kıskanır, arada seni ispiyonlar, dedim. Dinlemedi ki! Sonunda dediğim çıktı, Bu şefiniz bizden aldığı her mal için yüzde beş avanta istiyor, vermezsek malı bizden almıyor diyerek ispiyonladılar. Şefi sürgün ettirdiler…İnanır mısın, sürgün kararını durdurabilmek için başvurmadığım kapı kalmadı. Aklıma geldikçe gözlerim yaşarıyordu. Evet, ağladım! İstersen inanma kardeşim; dedim ya, ben arkadaş canlısıyım; hele böyle sevdiğim birisi için canım feda... Hilafsız söylüyorum, ciğerim kopmuş gibi oldum. Cürüm fena... İnsanı hemen lekeleyiverirler. Fakat elimden gelen her şeyi bu çocuk için yapmak isterim... Dedim ya, arkadaş için canım feda... Öyle değil mi dostum?”
“Öyledir herhal…”
“Öyleee, öyle… Vallahi şunu kederden içiyorum. Yüreğim nasıl yanıyor bilsen... Pırlanta gibi adamdı namussuzum. Arasam onun gibi kafa dengi bir adam bulamazdım. Onu da elimden aldılar. Düşünüyorum da, o yaban ellerde bizim gibi bonkör esnaf bulamaz da artık.. Tuh, tuh, tuh, yazık oldu vallahi… Lanet olsun bu dünyaya be!..Ama biliyor musun?.. Bu belki onun için bir derstir. Ona böyle bir sille lazımdı, değil mi? Ha?!.. Ne dersin? Gitgide azıtıyordu. Maazallah istediği komisyonu arttırırdı da o. Oysa fatura başına yüzde beş en ideal olani. Allah’ın izniyle benden alacağın her malın yüzde beşi senin olacak dostum. Hiçbir kaygın olmasın benden yana. Bizim kitabımızda öyle ispiyonmuş, kıskançlıkmış, yazmaz…Şunun şurasında kaç adam kaldık? Açacağız elbet birbirimizin önünü, öyle değil mi dostum?”
“Öyle değil dostum. Ben senin bildiğin kızlardan değilim!”
“Şef!... Gel buraya! Şu mezelerimizi tazele, iki de tek rakı getir!”
YORUMLAR
Öncelikle günün yazısını ve yazarını can-ı gönülden kutluyorum.
Sevgili Kemal.
Ben kendim de dahil bir yazarın yazının hangi kategoride yazılmış olduğuna bakmıyoruz. Öyle o9lunca da yazar ister makale, ister öykü, ister anı, ister söyleşi yazsın eğer olayı kendi başından geçmiş gibi yazmışsa biz ona bir anı yazısı gözüyle bakıyoruz. Hele de kurum ismi net bir şekilde yazılmışsa ( Bu yazıda olduğu gibi) Bence buna dikkat etmek lazım.
Yazı aslında toplumumuzun en önemli ahlaki hastalıklarından biri olan rüşvet konusunu çok güzel bir şekilde ele almış. Kim ne derse desin bütün ömrü boyunca rüşvet almamış ya da en azından rüşvet vermemiş bir insan tasavvur edemiyorum ben. En azından eski devirlerde bir hasta yakınımızı ziyaret edebilmek için hastane kapıcılarının cebine bir paket Marlboro sıkıştırmışızdır. Lakin artık bu gibi hususlar rüşvetten bile sayılmıyor artık.
Neyse. Yazabilecek çok şey var aslında ama ne senin gözlerini yorayım ne de kendi parmaklarımı.
Selam ve sevgilerimle.
Kemnur
Kemnur
Değerli ağabeyim;
Öncelikle bu nefis, oldukça düşündüren hatıra yazınızdan dolayı emeğinizi kutlarım. Bir değil, pek çok açıdan düşündürdü yazınız. Kurtların yaşamlarını bu yazınıza değin bilmiyordum. Yazınızı okuduktan sonra, internetten küçük bir araştırma yaptım ve çok şaşırtıcı ve ilginç bilgilere ulaştım. Sizin ve bu yorumumu okuma zahmetinde bulunan saygıdeğer okuyucular için paylaşmak istedim. Tabi, burada küçük bir antiparentez açmam da gerekecek. Şu ikide bir '' değil mi dostum..'' diyerek, güya sizi kafaya almış olmanın anlatılamaz keyfine varan,iki yüzlü desem değil, bilmem kaç yüzlü görgüsüz, bencil, adabı hürmeti, konuşmayı bilmeyen dostunuz ! için söylenecek çok şey var da, anladınız siz eleştirimin ne olduğunu. Yolda falan karşılaşmadı o kişi sizinle... Resmen sizi bekledi. Nasılsa o yoldan geçecektiniz.Biliyordu bunu. Hepsi dümen bunların. Konuşuyor,konuşuyor, ikide bir sizin onay vereceğinizi bilerek de, '' değil mi dostum.'' diyor.. Siz o masaya neden oturdunuz? O adamla neden muhatap oldunuz? O adamın masasına oturmakla, esiri oldunuz bir nevi. Ucuzmuş... Evet evet, sadece içkiler ucuz değilmiş, adam da pek ucuzmuş. Sen parayla oynayacaksın, ihaleye gireceksin, yüzde beş komisyonlardan falan bahsedeceksin, ahkam keseceksin, sonra da görgüsüzce içkiyi ucuza getireceksin. Nedir bu? Adama o dakika zaten notunu verdiğinizi tahmin ediyorum. Garsonla konuşması ve hitabı bile küstahca... Babanın uşağı mı garson senin? Nasıl bir hitap tarzıdır ki bu. İyi ki herifin masasına içki servisini ben yapmadım.. Yoksa o şişeyi kafasında kırardım... Kırar mıydım? Vallahi de kırardım. Tabi sonra da, maaşıma zam gelmeden, işten olurdum,o da ayrı konu.
Tabi bir de şöyle bir durum var. O görgüsüz adam alkolün de etkisiyle sizi tongaya getireceğini falan sanıyor. Bilirsiniz, engin tecrübeleriniz var, içki şişede durduğu gibi durmaz. Kurdu kuzu yapar,,, kuzuyu da kurt yapar. Yani demem o ki; o görgüsüz adam sert kayaya çarpmış.Güya ahlaktan söz ediyor. Etik değil bir defa o şekilde davranması. Ben sadece bir konuya takıldım. O da şu : SİZ NEDEN O MASAYI TERK ETMEDİNİZ DE ORTAK OLDUNUZ ADAMIN İÇKİSİNE? HESABI ÖDERKEN AĞZI KULAKLARINDAYDI DEĞİL Mİ? BELKİ DE, DEVAM ETTİ BU DURUM.. SİZİ HER MEKANA GÖTÜRDÜ BELKİ DE. BELKİ DE YÜZDELİK DİLİMİ ARTTIRDI.. BELKİLER BİTMEZ Kİ.. BİR DEFA OTURMUŞSANIZ MASASINA, KUSURA BAKMAYIN AMA, HANİ ŞU “Öyle değil dostum. Ben senin bildiğin kızlardan değilim!” CEVABINIZ VAR YA... İŞTE BURADA DURMAK LAZIM.. BİR KERE OTURDUNUZ EN AZINDAN BİR KERE.. MASASINA YANİ.. VE EN AZ BİR KERE, İŞTE O GÖRGÜSÜZ ADAMIN MASKARASI OLMASANIZ DA, MAKARASI OLDUNUZ.. NE ÇABUK DA DOST OLDUNUZ... DOSTUM DİYE HİTAP ETTİKTEN SONRA, BEN BUNUN ÜSTÜNE BİR ŞEY DEMEM.. DİYEMEM.. AMA DEMEMDE GEREKİR. İSTERSENİZ KIZIN BANA, DOST ACI SÖYLER DOSTUM :) SİZ EN AZINDAN BİR KERE, O MASAYA OTURMAKLA ADAMIN ARAYIP DA BULAMADIĞI KIZLARDAN OLDUNUZ... DEDİNİZ YA SİZ, BEN SENİN BİLDİĞİN KIZLARDAN DEĞİLİM.. DEDİNİZ YA.. DEMEK Kİ SİZ, ADAMIN BİLMEDİĞİ KIZLARDANMIŞSINIZ DOSTUM... O MASAYA OTURMAYACAKTINIZ... ASLA... ASLA... ASLA...
Şimdi şu kurtlarla ilgili paylaşımımı yani, netten aldığım bilgileri aşağıda paylaşıyorum. Sağlıcakla kal aziz dostum :) Bu dost kelimesi öyle kolay kolay söylenmez..Bilmez misiniz.. Siz bana dostça hitap ediyorsunuz her daim. Çünkü her türlü riyadan uzaksınız.. Eskişehirspor'a da çok üzüldüm. Maçı alsalardı kümede kalma şansları fazlaydı. Çok üzüldüm, çok.. Yazık oldu. Eskişehir'de 17-18 yılım geçti. Çocuklarım orada doğdu. Selamlar,,, sevgiler,,,, saygılar değerli dost ağabeyim.
KURTLARIN ŞAŞIRTICI VE İLGİ ÇEKİCİ ÖZELLİKLERİ :
'' Kurtlar temkinli olmalarıyla da bilinmektedir. Bu yüzden, normal bir şekilde yürürken arka ayaklarıyla ön ayaklarının üzerine basarak yürür. Aile hayatında çok istikrarlıdır. Topluluk içindeki ilişkileri çok gelişmiştir. Tek eşli bir yaşantı sürerler. Yavru kurtlar sütten kesildikten sonra, erkek kurtlar tarafından beslenirler. Besleme şekli de oldukça farklıdır. Eti yemeleri için yavrularına çiğnedikten sonra verir. Yavruların annesi kaybolsa ya da gitse bile, erkek kurt yavrularına tek başına bakmaya devam eder. Kurtların renkleri daha ziyade sırtları koyu, karın kısmı kirli açık sarıdır. Bacaklarının ön kısmında siyah bir çizgi bulunmakta, kuyruğunun uç kısmı koyu ve siyahtır. Kurtların kılları yazın kısa kışın daha uzun olmaktadır. Deriye yakın diplerde gri tonlarında daha kısa kıllar bulunmaktadır.
Kurtlar genellikle sürüler halinde yaşarlar ve çoğunlukla 7 ila 24 arasında olan sayılardaki guruplardan oluşmaktadır. Bu sürülerin hepsinde 1 erkek 1 dişiden oluşan liderleri vardır. Bunlara alfa erkek ve alfa dişi denilmektedir. Sürülerin lideri mutlak hakimiyet kurmuşlardır. Diğer fertlerin tamamı bunu kabullenmek ve uymak zorundadırlar. Avlandıktan sonra ilk olarak lider, sonra da hiyerarşik düzenle herkes karnını doyurur. Kurt sürülerinin liderliğini yapan alfa kurtların görevleri yeri geldiğinde büyük fedakarlıklar da istemektedir. Sürüsünün geleceği için kendisini feda etmekten hiçbir şekilde çekinmez. Liderleri ölen sürüde, en güçlü olan kurt liderliğini ilan eder ya da birden fazla lider adayı varsa, aralarında dövüş gerçekleşir ayakta kalan lider olur.
Önde sürünün en zayıf, hasta 3 kurdu gider. Pusuda ilk onlar ölecekler. Diğer görevleri de arkadan gelenler için karda ilk yolu onlar açarlar.
DİŞİLER SÜRÜNÜN ORTASINDA İLERLER
Ardından en tecrübeli 5 savaşçı kurt gider. Ortada 11 'dişi kurt' korunma düzeninde yürürler. Dişileri, sürünün arkasından sorumlu 5 deneyimli savaşçı kurt izler.
SÜRÜNÜN LİDERİ ARKAYI KOLLAR
En arkada sürüden mesafeli olarak yürüyen ise sürünün lideridir. O, sürekli olarak sürünün tamamını görmeli, izlemelidir. Herhangi bir saldırı anında lider kendini ön plana atarak savunma durumuna geçer. Kurt sürülerindeki bu inanılmaz hiyararşi bilim adamlarını da şaşkına uğratıyor. ''
Kemnur
Adam usta, şırıngaya doldurduğunu ufak ufak zerkediyor. Yerini de iyi bulmuş, damarlarda miktarı arttıkça kıvama getireceğini düşünüyor. "Ben senin bildiğin kızlardan değilim" diyor, ama ufak ufak piizi de çekiyor. Hesabı ödettirirse geçmiş ola.
Temi ne olursa olsun öyküyü renklendirmek lazım. Burada kullandığın kurtlar gibi.Hem okur için(Ben gibi bilmeyenler için elbette) yeni bir bilgi hem de öyküye renk katmış.
Giriş biraz soğuk olmuş, sanki? Öykü değil, anı girişi gibi. Okuru daha baştan teslim alıcı bir ifade nasıl olabilirdi acaba? Kahramanın sen olduğu ihtimalini pek bir güçlendiriyor hem. Biraz kaçınmak mı lazım?
Diyaloglar çok inandırıcı olmuş. Bi taraf sürekli atakta, diğer taraf meyhane muhabbetine pişman. Öyle olunca, meyhaneye giriş için yapılan konuşmalar da cuk oturmuş. Hakikat duygusunu pekiştiriyor.
Kalemine sağlık Kemal Abi.
Sağlıcakla,
Not: Japon Kafka'nın ilk yüz sayfasına geldim. Bilgisayar arızalandı.Uyuklamışım, kucağımdan düştü. Oldukça değişik. İyi ki benle paylaşmışsın. Kediyle konuşmayı yadırgadım önce, sonra düşündüm de, insanlar ruhlarla konuşuyorsa, kedi daha mantıklı geldi. Hem bazı temel şeyleri vermek açısından çok akıllıca ve yaratıcı olmuş. Çok okumamız lazım. Özellikle de bu tip güncel olanları. Klasiklerle belirgin bir fark var. Ne anlatıldığı değil, nasıl anlatıldığı öne çıkmış. Çok gönderme var bir de.
Öykülerde aynı motiflerle işlenebilir. Romanın sağladığı geniş ortam yok, ama öykü de boğulmadan süslenebili.
Kemnur
Kemal abicim okurken büyük keyif aldığım ve her paragraf sonrasın da heyecanla bu konuşma nereye varacak, nasıl bağlanacak diye bekliyordum ki kahkaha atmama neden olan bir cevapla sonlandı.
Günün seçkisine çok yakışan harika bir yazıydı gönülden kutlarım.
Kaleminize emeğinize sağlık
Saygı ve selamlarımla.
Kemnur
Kalemin resmettiği değil mi dünyamızı gerçeklerinde kanayan nice yaraya parmak basan?
Hep demezler mi? Allah kötülerle karşılaştırmasın, diye.
Kaleminiz gücünü yine göstermiş ve bizlere de eşsiz bir sunumla avucuna almış.
Tüm yüreğimle kutlarım Kemal Abim.
En derin saygı ve selamlarımla hocam...
İyi ki varsınız.
Dünya....Dünyalı....Ve dünyanın dört bir yanında yaşayan her canlı insanın, ölmeyecekmiş gibi diri kalan ve son nefesine kadar kendisine eşlik eden duyguların dünyadan ne kadar alacağı varsa ; insan bunları kullanmakla mükellef imiş.
Masalımız aklımız kendimize ermeye başladığı an'dan itibaren başlar... Başlar başlamasına ya......Kör olası Lidyalılar'ın icadından sonra insan bozulmaya başlamış. Ondan önce yok muydu ? Elbette vardı lakin o zamanlarda ''paranın yüzü sıcaktır'' cümlesini kullanan yokmuş :)
İnsanoğlu çıkarları doğrultusunda yaşar, yaşarken de neyi kullanmak isterse ona kendini eğer...Eğimin derecesi, zekasının katsayısıyla aynı paralel doğrultusunda işler...İşlediği günahlar ise hiç'...Suçlusu hazır. Şeytan ! Rüşveti alanda şeytan,verende :)
Tarih bu konuda harika tekerrürden ibaret'tir cümlesini ;dünya tükenene kadar taşıyacak...Bu duygu ilkeldir ve asla tedavi edilemiyor :) Ettiğini söyleyenlerde bilinçaltında bir yerlerde duygularını zindanda bekletiyor...Taki olgunlaşıncaya kadar !!!!
sevgiler
Kemnur
Üstadım, temelde ekonomik modelinin kurumlaşmadığı ülkelerde fırsatçılığın, kayırmanın, kötüye kullanmanın sonuçlarından biridir rüşvet...
Bu durumun bir kültür haline gelmesi, cerahatın bütün bünyeyi sarmasına benzer ki, ilk taşı atacak olanı da bulamazsınız sonunda...
İşi ehline verme ahlakının çok zayıf düşmesiyle de, alan razı satan razı pişkinliğine, pervasızlığına varır iş...
Hendek kazan belediyelere kadar dayanır ucu...
Gerisi malum...
Selam ve saygılarımla.
Kemnur
"Öğrenmenin yaşı yoktur" derler. Ne kadar doğru.
Mesela;
Kurtların karda yürüyüşlerini bilmiyordum. Şimdi öğrendim.
Dostum !
Rüşvet vereni de, alanı da hep merak etmişimdir.
Yüzleri kızarmıyor mu? elleri titremiyor mu?
Bunu "ben çok doğruyum" anlamına demiyorum.
Fakat çok onursuz bir davranış.Veren nasıl veriyor, alan nasıl alıyor.?
Demek ki teklif yazında olduğu gibi alıştıra alıştıra yapılıyor.
Allah'tan ne verecek ne de alacak işim olmadı çok şükür.
İkisini de elime yüzüme bulaştırırdım.
Bu yazı sabah saban kahve niyetine iyi geldi bana.
Yanına bir de sigara yaktım.
Sağ ol dostum...
Kemnur
Vallahi o kızlardan olmasan da dediği gibi her şey kemiksiz bir dile bağlı !
... Hayatları karartırlar bir anda ; ister bu ihale olsun; isterse, bilahare si olsun (maddi-manevi); o ki işin ucunda menfaat ve çıkarı varsa Ali Cengiz'in, oyunları hep sahnededir ... Çok dahası çok da olur böylesi kemiksiz dilin alıcısı ve kendisi gibi şıracı olan kelaynak kuşları bir bakmışsın etrafında ... Lakin, Allah her şeyi görendir...
ne diyelim Rab'im Fesat insanlardan korusun hepimizi... çok çok güzeldi...selam ve muhabbetle