6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
878
Okunma
Sabah sabah tezgâhı açmaya çalışıyorum, orta yaşın üzerinde kadınlı erkekli bir sürü insan toplanmışlar önlerindeki kâğıda isimlerini yazma telaşındalar. Her Çarşamba günü böyle olur. Mesai başlayınca Sağlık Ocağında muayene olacaklar. Tezgâhımın yerine arabalarını park etmemeleri için erkenden orada olurum. Yoksa yandın. Mümkûnatı yok vatandaşın arabasını oradan kaldırtamazsın. Vatandaş yüz metrelik yolu yürümeye gocunuyor. Bisikletle gelseler ne âlâ. Hareketsizlik kanımıza işlemiş. Obezlik almış başını gidiyor. Bir de sigara belası. Adam, doktora gelmiş, sırasını beklerken bile barış çubuğunu elinden bırakmıyor.
Neyse günlüğümden dedim ya. Benim çalışmamı izleyen bir hasta adayı, yanıma yaklaşıp “ kendin için yaşa hemşerim” diye vızıldıyor.
- Hayırdı diyorum.
- Senin yaşın kaç, diyor.
- 59,5 diyorum.
- Benimki de 69, diyor. Yani senden on yıl daha tecrübeliyim.
- Evet!
- Çoluğu çocuğu kurtardım; hepsinin de evlerini, arabalarını, avratlarını aldım, kocaya verdim. Şimdi işleri bitince bir telefon edip de hal hatır sormuyorlar.
- Devir değişti hemşerim. Peki ne yapmak lâzım?
- Şimdiki aklım olsaydı kendim için yaşardım. Boşuna ömrümü tüketmişim.
- Hımm!
Hayattan mı şikayet ediyoruz yoksa evlatlarımızdan mı muzdaripiz. Bence baba-ana olarak görevimiz yapmalı, sonrası Allah kerim. Evlatlarımızın bize minnet borçları yok ki. Yani bize esir olacak değiller ya. Selam verirler-vermezler, telefon ederler-etmezler kendilerine kalmış. Önemli olan insanın yaşlandığında bile kimseye ihtiyaç duymadan ayakta durabilmesi. Mutluluğa odaklanmak farklı bir olgu. Çiçeklere bakarsın; sevip okşarken hayallere dalarsın, kendinden geçersin. Eftalya, sardunya, küpe, nergiz bambaşka duygular çağrıştırır ruhunda. Hele de dikenleri olan bir gülü koklamak insanı mest eder. Eline alırken parmağının kanaması, o gülün ne kadar asaletli olduğunu gösterir. Yani severken gözyaşı dökmek gibi bir şey. Acı çekmek bile bazen mutluluk verir.
Öyle kolay mı hayatta kalmak!
11.5. 2016 tarihli günlüğümden...