Sergerdan
Yine , yeni bir sabah...
Eskisinden daha yorgun; lakin daha cıvan...
Hani insan bedenen,ruhen yorgun olduğunda sönmeyen bir umud ile dalar ya gecenin derinliklerine. Ve aksi bir rüyayla vurgun yer ya o dipsiz derinliklerde. Ondan mıdır yeşeren her sabah vaktinde ayaklarımızın tutamaması ve yeni bir ufka adım atamayışımız.
Ömrünün yarısına güç bela ulaşan Tarancı’yı kınadığımızdan mıdır nedir artık genciyle , yaşlısıyla aynalara küs kalakaldık. Sadece aynalara mı ? Kendimize , bir çırpıda siliniverse dediğimiz geçmişimize, henüz ulaşamadığımız ve ne getireceği belirsiz geleceğimize ve en kötüsü de içinde bulunduğumuz ve haz almadığımız için kıymetini bir türlü bilemediğimiz elmas kıymetindeki şu anımıza.
Eşi benzeri görülmemiş bir şaşkınlık kol gezmekte dört bir yanımızda.
Çünkü öfkeliyiz...
Bizi anlayamayan insanlara, kendilerine dahi hayrı dokunmayan ebeveynlere, fıtratımızı beğenmeyen sersemlere , kendileri bataklığa saplandığı hâlde elimizden tutmaya çalışan biçarelere ve bu âlemde hâlâ ne vazifeyle bulunduğumuzu kavrayamamış olan bizlere öfkeliyiz.
Hayal ile hakikat arası bir yoldayız. Başımız pek aşağı inmediği için ne varsa yukarılarda var deyip başka insanlara özenmekle geçiyor şu bir kaç saatlik ömür. Hâlbuki şu darmadağınık zihnimiz bir parça kavrayabilseydi hayatın gayesini, özenerek yaşamaktansa başımızı öne eğerek her hâle bir şükür gerektiğini hatırlardık. Zira her daim bizden daha müşkil durumda olanlar var. Ve ancak meyve veren dallar eğilir mütevazıca.
Aramak güzeldir sonsuzluğu, ölümsüzlüğü, gücü, iktidarı, güzelliği, zarafeti, yokluğu...
Tabi kimin ne aradığı kalb navigasyonunun elektrik almak için beyine bağlı olması neticesi belli olur. Şu da su götürmez bir hakikat ki arayan muhakkak buluyor neyi arıyorsa arasın. Bulduğundaki hissiyat ise değişkendir. Çünkü yokluk arayışı, varlık bir nebze umursamızlığı getirir.
Tutturmuşuz bir isyanı gidiyoruz. Sahip olamadığımız şeyler için , bize daha güzel sunulmayan gelecek için , hayallerimize gem vuran art niyetli insanlar için isyandayız. Ya kendimize olan isyanımız ?
Divane olan hırs atına bindirdiğimiz ve her seferinde kırık döküklerle bize dönen umutlarımızın celladı olan bizlere neden bu denli az isyan ediyoruz ? Biz başkalarına göre sebeplerin de umursamazlıkların da ana kaynağıyız.
Hakikatler ayan beyan ortada iken her seferinde öfkeyle kalkan başımız tam tepemizdeki hakikat örsüne değip kırılmakta ve kanamakta. Henüz bir önceki yara iyileşmemişken aynı hatalardan ötürü tekrar tekrar kırılmakta ve bu yüzden oluk oluk ak akta bu manasız öfke,hırs,bencillik.
Şartsız bir teslimiyet olmazsa olmazımız. Kâinatın döngüsüyle baş edemiyoruz, irademiz zayıf, ömrümüz kısa, imkanlarımızsa hayatı okuyabildiğimiz kadar geniş. Bize düşen geçmişi tamir etme, istikbalden ümitvar olma ve en mühimi şu günün şu saatin kıymetini bilerek yaratılış kanununa layık bir teslimiyet.
*Sergerdan: Başı dönük
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.