- 775 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Adam ve Gece
Şehrin kenarındaydı evi, yüksekçe bir yerdeydi. Penceresinden tüm şehir görünmekteydi. Bir gece yarısı aralayıp perdesini, etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Yetmedi, çevirip mandalını pencerenin, derince bir nefes çekti. Sonra ışıklarına daldı şehrin, kimi canlı kimi cansız ve olabildiğince de yalnız sokak lambalarının.
Şehir, yorgun çocuklar gibi âlem’den bihaber uyumaktaydı. Gündüzler, meydanlara toplarken insanları, sokak lambaları nafile yanmaktaydı. Bu manzara, ona uykuyu telkin eden bir ninni okumaktaydı. Kendini tam camdan içeri alacaktı ki şehirden aldığı bakışları, karanlıklara daldı. Bir süre yitiğini arayanın telaşıyla debelendi durdu, yoruldu. Sükûttu bulduğu, olabildiğine derin, sessiz ve karanlık. Birden irkildi! Gördüğü, görmemesi gereken şeylerdendi. Yoksa yalnızlık mı çekiyordu, gece? Yani ellerinde tuttuğu aslanın pençeleri, kedi patileri miydi? Nerede görülmüş karanlıkların da yalnızlık çektiği? Şaşırdı. Karanlığıyla nam salan gece, yalnızlık çekmekteydi ve adam, korkunç geçinen gecenin zafiyetine şahitlik etmekteydi. Bir an ürperdi. Bu bir cinayete şahitlik etmek gibiydi. Artık gecenin gazabı her an ensesindeydi.
Ne camı kapatabildi ne de perdeyi. Öylece yığıldı yatağına. İlk aklına gelen, geceden ve karanlıktan bir süre uzak durmak olmalıydı ki birden yatağından fırlayıp koridorlarda koşmaya, evde ne kadar lamba varsa bir bir yakmaya başladı. Böylece, karanlıktan uzak olacaktı. Evin en aydınlık yerinde oturup olanları yeniden bir düşündü. Benim zafiyetimi biri öğrense, ben ne yapardım? Diye sordu kendine. Belki onu cezalandırmazdım ama kesin üzülürdüm diye düşündü. Acaba gece de, karanlıkta üzülüyor muydu? Bir ara, çıksam dışarı hem ondan özür dilesem hem de yalnızlığına arkadaş olsam gecenin, bundan mutlu olmaz mı? Diye düşünürken, diğer yandan da, Elbette bir sihirbaz, perdenin önündeki seyircilerini sever. Oysa sen perdenin arkasına geçtin ve onun tüm sırlarını, hilelerini gördün. Seni ne diye affetsin ki? Diyor, kendi cesaretini yine kendisi kırıyordu. Bu durum bir süre devam etti ve adamın beyninde ki savaş sona erdiğinde, gecenin içinden bir kapı gıcırdayarak şehre açıldı. Sevinse de sokak lambaları, yürüyenin menzili gece idi, karanlıklardı.
Yüzüne çarpan damlalarla irkildi adam, gökyüzüne baktı. Birkaç avare yıldız, ardından da hıçkırık. Şaşırdı, gece ağlamaktaydı ve adam, koluna girip karanlığın, gel dedi dostum, arkadaşım. Daldılar şehre şen şakrak. Gülüyordu yüzü şimdi karanlıkların, sönse de lambaları girdiği sokakların. Keşke bitmeseydi gece olmasaydı sabahı. Çünkü adam; ilk ışıklarla fark etti, kendi yalnızlığını.
Metin Ceylan
YORUMLAR
İmgelerle süslenmiş çok güzel bir anlatım. Kısacık, ama ne çok şey anlatmaya muktedir olmuş. İnsanın kendisiyle, kendi içinde yarattığı karanlıkla mücadelesi anlatılmış.
Karanlık değildir yalnızlığın sebebi, ama yalnızlıktır karanlığın sebebi?
İnsan isterse, karanlığın koluna girip bile kurtulabilir yalnızlıktan. Gecenin karanlığı belki, ya başka karanlıklar?
Bu gün en hoşuma giden yazılardan biriydi.
Kaleminize sağlık.
Sağlıcakla,