- 902 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TRUVA ATI...
Kemalist sol; Kemalizm içine sokulmuş Truva atıdır. Mustafa Kemal yönetimi sırasında sürekli takip edilen, yasaklanan, yargılanan, cezalandırılan solcular, Atatürk döneminde Mustafa Kemal’in yaptığı batı tipi devrime karşıydılar. Onun için sürekli karşı çıktılar. Solun ünlü şairlerinden Nazım Hikmet 1925 yılından 1938 yılına kadar 13 yılda 11 kez yargılandı, cezalandırıldı ve 1938 yılındaki son mahkemesinde dönemin Kemalistleri tarafından vatan hainliğinden 28 yıl 4 ay cezaya çarptırılarak cezaevine atıldı.
Mustafa Suphi öldürüldü. Sebahattin Ali artık bu ülkede yaşanmaz deyip kaçarken sınırda düzenin askerleri tarafından vuruldu. Kemal Tahir gibi yazarlar sürekli takibat altına alındılar. Komünist partisinin kurulmasına komünistleri tanımak için izin veren Mustafa Kemal tespitlerinden sonra hemen kapattı. Gereğini de yaptı. Gereği ülkede komünizmi yok etmekti. Bakmayın siz şimdi Komünistlerin, solcuların MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİZ diye bağırıp çığırmalarına, TAKİYYE YAPIYORLAR. İktidara gelseler KEMALİST DÜZENİ YIKIP YERİNE SOL KOMÜNİST DÜZEN KURACAKLAR. Mustafa Kemal onları gayet iyi biliyordu. TÜRKİYE’DEKİ SOL, CHP’NİN İÇİNDEKİ TRUVA ATI GİBİDİR. Onlar önce CHP’yi ele geçirmek. Sonra düzeni ele geçirip KOMÜNİZMİ uygulamak istiyorlar. Ama yanlış ata oynuyorlar. Çünkü CHP bu ülkede halktan oy alamaz.
Birinci dünya savaşından önce Türk solu Mustafa Kemal’in yaptığı batı tipi kapitalist burjuva devrimlerine karşıydılar. Ancak 2. dünya savaşından sonra Kemalist düzen el değiştirdi. Ülke çok partili sistemle Amerikan nüfuz alanında geçince, CHP sol kanat figüranlığını, Menderes’in Demokrat Partisi ise kapitalist muhafazakâr sağ kanat figüranlığını üstlendi. Daha sonra da Alparslan Türkeş’in partisiyle milliyetçi muhafazakâr sağ kanat figüranlığını üstlendi.
Bundan sonra ülkedeki partiler arası kavga Amerikan nüfuz alanında Kemalist solcular mı, Kemalist sağcılar mı ülkeyi yönetecek kavgasıydı. Biliyorsunuz bu ülkenin bütün başbakanları 1950 yılından sonra Amerika’yı ziyaret ederek siyasi tavafını yapmak zorundaydılar. Onun için solcu, sağcı, dindar, muhafazakâr bütün liderler başbakanlıklarını Amerika ziyareti ile kutsamışlardır.
Türkiye Siyasi hayatının 1950 yılından sonra üç kapısı vardır.
Birinci kapı; sol kapısıdır. CHP...
İkinci kapı; sağ, muhafazakâr dindar kapıdır. DP = AP = ANAVATAN = AK PARTİ
Üçüncü kapı sağ, milliyetçi muhafazakâr kapıdır. MHP
Erbakan’ın partisi MNP=MSP=REFAH=SAADET aradan iki de bir çıksa da, şimdi Erbakan’ın üst düzey politikasını Erdoğan’ın Ak partisi üstlenmiş durumda.
Kurulan diğer partiler ya ırk kökenli, ya da marjinal ideolojik kökenlilerdir. Amerika ve Avrupa Ortadoğu’daki politikalarına alet edebilmek için PKK’yı destekler. Ülkedeki Irk tabanlı MHP’ye karşılık HDP’yi kurdurur.
Kurulan sol, komünist partiler ise; solculuk buysa CHP’de toplanın dedirtmek için Amerika’nın kurdurduğu partilerdir. Geçmişte önde gelenlerden bazıları CİA ajanları tarafından yönlendirilmiştir. Veya CİA ajanları tarafından kullanılmıştır. Küçük partilerin Türkiye’deki siyasi hayat içinde payları yoktur.
Türkiye’de siyaset yapanlar bu kapılardan içeriye girerler. Siyaset kapısından girenler kendi aralarında yarışırlar. Kazanan ülkenin iktidarı olur. Her iktidar 1950 yılından sonra belirlenen Amerikan nüfuz alanın prensiplerine göre hareket eder. Amerika’dan bağımsız siyaset gütmek yanlıştır. Karşı çıkan boyunun ölçüsünü alır.
Onun için üç kapının sahiplerinin kendi aralarında bağımsızlık havası atmaları sadece kendilerini değil, aynı zamanda bu toplumu kandırmaktan ibarettir.
Amerika için Türkiye Cumhuriyetinin iktidarına sağ, muhafazakâr, dindar kesimin gelmesi, sağ milliyetçi muhafazakâr kesimin gelmesi veya sol kesimin gelmesi önemli değildir. Önemli olan Türkiye Cumhuriyetinin Yalta’da Amerika ile Rusya’nın anlaşması sonucunda Amerikan nüfuz alanında hareket etmesidir. 1946 yılında çizilen bu eksen korunduğu müddetçe Amerika için problem yoktur. Hatta Türkiye cumhuriyetinde dindarlar şeriat ilan etse ama Amerikan politikalarından vazgeçmeseler Amerika’yı etkilemez. Hatta Türkiye’deki solcular sol bir iktidar kursa hatta düzeni değiştirseler ama Amerikan politikalarından vazgeçmeseler Amerika’yı etkilemez. Amerikalılar çıkarları doğrultusunda, her tür rejimle, her tip liderle, her tip ülkeyle anlaşırlar.
Bu gerçek ülkemin gerçeğidir. Şimdilik bu gerçeği değiştirecek bir güç yoktur. Liderlerin ortada bağımsızlık türküsü söylemesi, hele solcuların Amerikan karşıtı bağımsızlık türküleri tamamıyla toplumu kandırmaktan ibarettir.
1969 yılından beri fikir hayatının içinde siyaseti izliyorum. Bu ülkede değişmeyen tek gerçek SAĞ KAPİLALİST SERMAYE ile SOL KAPİTALİST SERMAYE birbiriyle rekabet halindedir. Kapışmalıdır. Ama konu KEMALİST DÜZEN olunca en ciddi, en sıkı şekilde anlaşırlar. KEMALİST DÜZENE karşı çıkanları sağcı, solcu, dindar demeden asarlar. İşin garibi uzun yıllardır ülkenin en güçlü sermayesi KOÇ GRUBUNUN BAŞINI ÇEKTİĞİ SOL SERMAYEDİR ama asla solcular bu sermayeye karşı değillerdir. Arka planda ön planda ülkenin solcularıyla sol sermayenin sahipleri arasında sıkı dostluk, sıkı işbirliği vardır. Türkiye’deki sol, sol sermayenin kucağında sürekli desteklenir. Sürekli propaganda edilir. Ama ne zaman ihtilal olsa, kandırılmış saf solcu Anadolu çocukları bizzat sol sermaye tarafından ipe gönderilir. Çünkü onlar görevlerini yapmış. Ortalıkta anarşi çıkarmış. Sermaye sahipleri anarşiden avuç dolusu para kazanmışlardır. Onun için bir zamanlar Türkiye’nin en zengini olup dünya zenginler sıralamasında yer bulamayanlar, 12 Eylül öncesi ve sonrası anarşi ortamlarının yarattığı karlılıkla dünya sıralamalarına girmişlerdir. Ama sol sermayedirler.
Bu arenada gerçekten İslam üzerine hareket edip, dindar olman, sadece Allah’ın ayetlerine göre Müslüman olanların olayları doğru değerlendirip, Amerikan nüfuz alanında kavga veren partilerin siyasetine alet olmamalarıdır. Siyasi arenada bulunmayı çıkarları icabı uygun görenler bu yorumun dışındadır. Ülkenin bazı Müslüman görünümlü dindarları istedikleri kadar sağ, sol Amerikan siyasetini uygulayan partilere alet olabilirler. Onların durumu İslam açısından bellidir. Ayetlere uyan Müslümanların da onlar için yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Onlara İslam anlatılsa da onların dünyevi gözleri dönmüş, kendilerine İslam’ı anlatanları fitneci saymaktadırlar.
Allah’ın ayetlerine göre İslam (Müslüman) olup; yalanı, riyayı, ikiyüzlülüğü hayatlarına sokmak istemeyenler, Allah’ın ayetlerine, resul Muhammed’in örnekliğine uyarak geleceğe hazırlanmalıdırlar. Bu gelecek, yalansız, çıkarsız, riyakâr, ikiyüzlü olmayan, sevgiye, saygıya, paylaşıma dayalı bir düzene hazırlanmak olmalıdır.
Yalana, riyaya, ikiyüzlülüğe, çıkara dayalı laik demokratik rejimdeki siyasi mücadele ancak insanı kirletir, yozlaştırır. İnsanı orijinal (İslam) kimliğinden çıkarır.
Allah’ın ayetlerine uyan Müslümanlar hiç bir yerde, hiç bir şekilde TRUVA ATLARINA ihtiyaç duymazlar. Onlar alınlarının hakkıyla, Allah’ın ayetlerine uygun inançlarının, kişiliklerinin, hayatlarının mücadelesini verirler.
Aksi şeytana uymaktan ibarettir. .
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.